Yazar "Köksal, Yavuz" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 29
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Adrenal Tutulumu Olan Hodgkin Lenfomalı Bir Olguda Florodeoksiglukoz Pozitron Emisyon Tomografi- Bilgisayarlı Tomografinin Tanısal Değeri(2016) Köse, Doğan; Köksal, YavuzHodgkin lenfomada (HL), modern tedavilerle başarının artması geç etkilerin önlenmesi için tedavi yoğunluğunu azaltacak yeni yöntem arayışlarını getirmiştir. HL'de nadir tutulan, adrenal bezlerdeki malign hücre infiltrasyonunun saptanmasında florodeoksiglukoz (FDG) pozitron emisyon tomografi-bilgisayarlı tomografinin (PET-BT) hassasiyet ve özgüllüğü yüksektir. Bir yıl önce pubik kıllanma ve meme büyümesi nedeniyle araştırılan 7,5 yaşındaki bir kız hasta, yeni başlayan ateş, halsizlik, kilo kaybı ve gece terlemesi yakınmalarıyla başvurdu. Muayenesinde; hepatosplenomegali, evre 2 pubarş ve evre 1 telarş saptanan hastanın FDG PET-BT'sinde; yaygın lenf nodu tutulumu, dalak ve sol sürrenal bezinde artmış aktivite görüldü. Hastaya biyopsiyle HL, klinik ve laboratuvar değerleriyle de prematür pubarş (PP) tanısı konuldu. Antineoplastik tedavi sonrası çekilen FDG PET-BT'si tamamen normalleşen, pubarş ve telarşı duran hastada, 12 yaşındayken normal puberte başladı ve hasta halen sorunsuz olarak takip edilmektedir. Bu yazıda PP ve HL tanısı alan ve FDG PET-BT'sinde adrenal bezde artmış aktivite saptanan bir çocuk olgu sunulmuştur.Öğe Autoimmune Hemolytic Anemia as Presenting Manifestation of Primary Splenic Anaplastic Large Cell Lymphoma(Turkish J Pediatrics, 2006) Köksal, Yavuz; Çalışkan, Ümran; Uçar, Canan; Erekul, Selim; Yakut, Zeynep İlerisoyAutoimmune hemolytic anemia (AIHA) is an unusual complication of malignancy. We diagnosed primary splenic anaplastic large cell lymphoma (ALCL) in a patient. A seven-year-old boy presented with Coombs test-positive hemolytic anemia. After a course of prednisolone therapy, a complete response for anemia was achieved. Twenty months later, in addition to severe hemolytic anemia, the patient was diagnosed with ALCL after splenectomy and pathologic examination of the sample. The recognition of this clinical picture as a complication of non-Hodgkin's lymphoma has important implications. The most effective management of AIHA in the setting of cancer is to treat the underlying malignancy.Öğe Bir çocukta serebellumun disembriyoplastik nöroepiteliyal tümörü(2014) Köse, Doğan; Kalkan, Erdal; Paksoy, Yahya; Toy, Hatice; Ergün, Nurcan Üçüncü; Köksal, YavuzDisembriyoplastik nöroepitelyial tümörler (DNT) tipik olarak supratentorial yerleşen benign neoplazmalardır. Bilinç ve postural tonus kaybı şikayetleri ile bir lokal hastaneye başvuran 12 yaşındaki erkek hasta saptanan serebellar kitlesi nedeniyle hastanemize refere edildi. Hikayesinden benzer şikayetlerinin 3 ve 10 yaşlarında da tekrar ettiği ancak o dönemde pediatric kardiyolog ve pediatric nörolog tarafından yapılan incelemelerde herhangi bir anomaliye rastlanmadığı öğrenildi. Hastanın fizik muayenesi ve rutin laboratuvar tetkikleri normaldi. Serebellumda saptanan kitle total olarak çıkarıldı. Alınan dokunun histopatolojik değerlendirmesi ile hastaya DNT tanısı konuldu. Hasta halen, 5 yıldır, herhangi bir nüks belirtisi olmadan ayaktan takip edilmektedir. Bu yazıda serebellum yerleşimli DNT'ye sahip bir çocuk vakanın literatürle paylaşılması amaçlanmıştır.Öğe Burkitt Lenfomalı Bir Çocukta İzole Skrotal Deri Relapsı(2015) Köse, Doğan; Kıvrak, Ali Sami; Uğraş, Serdar; Köksal, YavuzEn hızlı büyüyen insan tümörü olan Burkitt lenfoma (BL), agresif bir B hücre neoplazisidir. Genellikle ekstranodal bir hastalık şeklinde ortaya çıkar. Ekstranodal alanlara metastazı da sıktır ancak cilt tutulumu nadirdir. On bir yaşında erkek hasta, karın ağrısı ve yutma güçlüğü şikayeti ile başvurdu. Batın sol alt kadranda tespit edilen kitleye uygulanan trucut biyopsi ile BL tanısı konuldu ve BFM-95 B hücreli Non-Hodgkin lenfomu (NHL) tedavi protokolü uygulandı. Hasta tedavi bitiminden 1,5 ay sonra sağ skrotal şişlik şikayeti ile tekrar başvurdu. Fizik muayenesinde, sağ skrotal ödem ve kızarıklık vardı. Skrotum cildinden yapılan biyopsi ile hastaya relaps BL tanısı konuldu ve LMB-Grup C tedavi protokolü uygulandı. Tedavi bitiminden 20 ay sonra hasta batında şişlik ve ağrı şikâyeti ile tekrar geldi. Muayenesinde; batında sol üst-orta kadranda bir kitle saptandı. Yapılan biyopsinin sonucu yine BL olarak rapor edildi ve hastaya COPM (vinkristin, prednizolon, siklofosfamid, metotreksat) tedavi protokolü ile birlikte rituksimab başlandı. Ancak santral sinir sistemi relapsı gelişti ve hasta kaybedildi. Bu olgu daha önce literatürde izole skrotal cilt relapsı bildirilmediği için sunulmuşturÖğe A Burkitt's Lymphoma Case With Eyelid, Renal and Pulmonary İnvolvement(Turkish J Pediatrics, 2006) Köksal, Yavuz; Reisli, İsmail; Uçar, Canan; Avunduk, Mustafa; Açıkgözoğlu, Saim; Çalışkan, ÜmranAn eight-year-old boy was admitted with a three-week history of painless masses on the left upper eyelid, in front of the left ear and on the left side of his jaw. On examination, there was a 3x2 cm tumor on the left upper eyelid, and lymphadenopathies in front of the tragus and in the left submandibular area were observed in the absence of hepatosplenomegaly. Complete blood count, peripheral smear and bone marrow aspiration were normal. After the left submandibular lymphadenopathy was removed, he was diagnosed with Burkitt's lymphoma by pathological examinations. Thorax and abdomen computed tomography showed pulmonary and renal involvement. On the seventh day of treatment, eyelid involvement disappeared. After induction therapy, no renal or pulmonary lesions were observed. An unusual clinical presentation of Burkitt's lymphoma with eyelid and pulmonary involvement is reported.Öğe Can flow-cytometry be used at diagnosis and follow-up in neuroblastoma with bone marrow involvement?(2006) Köksal, Yavuz; Reisli, İsmail; Doğu, Figen Esin; Uçar, Canan; Acar, Hasan; Çalışkan, ÜmranA 4.5-year-old boy was admitted to our clinic with fever, which had persisted for one month, weakness, and hand, arm and knee pain. Physical examination was remarkable for pallor, the movement of the right knee was painful and restricted, yet both knees were same in diameter. The peripheral blood smear revealed moderate immature lymphocytosis. Bone marrow aspiration revealed uniform cells with narrow cytoplasm and hyperchromatic nuclei which formed a "rosette" scene. On bone marrow flow-cytometry examination, CD45(-)/CD44(+)/CD56(+) cells were 70% positive. The urinary VMA level was 41.6 mg/24 h. There was an anterior paramediastinal mass and vertebral destructions in thoracal computed tomography (CT). Cranial CT and magnetic resonance imaging (MRI) revealed duramater involvement and numerous subdural tumors. A paravertebral mass that extended into the spinal canal was determined with spinal MRI. Stage IV neuroblastoma (NB) was diagnosed and ENSG-3C chemotherapy protocols including cisplatin, etoposide, ifosfamide, mesna, vincristine and adriamycine was given. After two cycle of the chemotherapy, bone marrow aspiration was normal and CD45(-)/CD44(+)/CD56(+) cells were 5% positive. Following treatment, he has been in remission for 18 months. Flow-cytometry may be useful for the diagnosis and follow-up of NB with bone marrow involvement.Öğe Cardiac Functions Evaluated with Tissue Doppler Imaging in Childhood Cancers Treated with Anthracyclines(Informa Healthcare, 2010) Baysal, Tamer; Köksal, Yavuz; Oran, Bülent; Şen, Metin; Ünal, Ekrem; Çimen, DeryaAim: The aim of this study was to assess the cardiac functions using conventional echocardiography and tissue Doppler imaging in childhood cancers treated with anthracyclines. Methods: The study group was selected from the patients admitted to the pediatric oncology department for a treatment protocol that included doxorubicin. Body surface area was calculated and complete 2-dimensional, M-mode, pulse wave Doppler and pulse wave tissue Doppler echocardiographic examinations were performed just before the first treatment and at least 6 months after the last treatment. Results: This study included 20 patients (12 males and 8 females). Mean cumulative antracycline dose was 189 +/- 102.90 mg/mÖğe A case with ICF syndrome lost to rubella pneumonitis(TURKISH J PEDIATRICS, 2005) Reisli, İsmail; Yıldırım, Mahmut Selman; Köksal, Yavuz; Avunduk, Mustafa Cihat; Acar, AynurThe immunodeficiency, centromeric instability, and facial anomalies (ICF) syndrome is a rare autosomal recessive disorder characterized by variable immunodeficiency, instability of the pericentromeric heterochromatin, and facial dysmorphism. Here we report a new case of ICF syndrome who died of rubella pneumonitis. A six year-old-girl who was the first child of consanguineous parents was admitted to the hospital because of bronchopneumonia. Laboratory investigations revealed pan-hypogammaglobulinemia, lymphopenia, normal proportions of peripheral blood lymphocytes with an inverted CD4/CD8 ratio, and interstitial pneumonia with a positive serology of acute rubella infection. The ICF syndrome was diagnosed by centromeric instability in the standard cytogenetic analysis. An inclusion body was demonstrated in the lung biopsy after the death of the patient. Chromosomal investigation could be helpful along with other tests for diagnosis of variable immunodeficiency accompanied by facial dysmorphism.Öğe Çocuklarda primer böbrek tümörlerinin klinik özellikleri, tedavi yaklaşımları ve tedavi sonuçları(Selçuk Üniversitesi, 2021) Kara, Buket; Sarıkaya, Mehmet; Ertan, Kübra; Uğraş, Nevzat Serdar; Çiftci, İlhan; Yavaş, Güler; Köksal, YavuzAmaç: Bu çalışmanın amacı, çocuklarda primer malign böbrek tümörlerinin klinik özellikleri, tedavi yaklaşımları ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: 2006 ile 2020 yılları arasında primer malign böbrek tümör tanısı alan ve izlenen çocuk hastaların onkoloji dosyaları geriye yönelik incelendi. Hastaların demografik ve klinik özellikleri ile tedavi yaklaşımları ve izlemleri not edildi. Bulgular: Bu yıllar arasında izlenen 950 malign hastalıklı çocuğun 49’unda(%5,2) primer malign böbrek tümörü vardı. Hastaların yaşı üç gün ile 13 yıl arasında değişiyordu (ortanca, 3 yıl). Erkek kız oranı 25/24’dü. En sık görülen semptom ve bulgu karında kitle idi. İki hastada bilateral hastalık vardı (%4,1). Patolojik tanılar, Wilms tümörü (n = 44, % 89,8), mezoblastik nefroma (n=2, % 4,1), böbreğin clear hücreli sarkomu (n=2, % 4,1) ve böbreğin primer sinovyal sarkomuydu (n=1, %2). Wilms tümörlü hastalardan sadece ikinde diffüz anaplazi vardı. Hastalarımızın risk grupları düşük (n = 4, % 8.3), orta (n = 35, % 72.9) ve yüksek riskli (n = 9, % 18.8) idi. Hastaların takip süreleri iki ay ile 15 yıl (ortanca, 5 yıl) arasında değişiyordu. Primer böbrek tümörlerinde genel ve olaysız sağ kalım oranları sırasıyla % 72,7 ve% 59,7 idi. Wilms tümörlü hastaların genel ve olaysız sağ kalım oranları %79 ve %63’dü. Sonuç: Primer malign böbrek tümörlerinde özellikle de Wilms tümöründe multidisipliner yaklaşımlarla başarı oranları yükselmiştir. Bundan sonra hem tedavi başarısının daha da artırılması hem de tedavi ilişkili yan etkilerin azaltılması üzerinde durulmalıdır.Öğe Çocukluk çağı akut lösemi ve Hodgkin-dışı lenfoma hastalarında sistatin-C’nin nefrotoksisiteyi değerlendirmedeki önemi(2009) Ünal, Ekrem; Çalışkan, Ümran; Köksal, YavuzKanserli çocuklarda böbrek işlevlerini doğru olarak yansıtacak ve basit bir şekilde uygulanabilecek yöntem arayışı sürmektedir. Kliniğimizde takip ve tedavi edilen akut lenfoblastik lösemi (AML), akut miyeloid lösemi (AML) ve Hodgkin-dışı lenfoma (HDL) hastalarında tedavileri süresince nefrotoksisite sıklığı ve sistatin-C ile nefrotoksisite arasındaki ilişki araştırıldı. Yaşları 1,5 ile 16 yaş arasında değişen (ortanca yaş, 10 yıl) toplam 27 hastanın tedavi sürelerince üç ayrı zamanda serum üre, kreatinin, sistatin-C değerleri ve boya göre hesaplanmış kreatinin klerensleri kaydedildi. Hastaların 20’si erkek (%74), 7’si kız (%26) idi. Çalışmaya kabul edilen hastaların 13’ü ALL (%48.1), 8’i AML (%29.6) ve 6’sı HDL (%22.3) idi. Sistatin C değerlerinin ortalaması sırasıyla 0.770.3 mg/l, 0.860.55 mg/l ve 0.810.3 mg/l olarak bulundu. Tedavini ilerleyen dönemlerindeki serum üre, sistatin-C ve kreatinin klerens değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı değişiklik saptanmadı. Çalışmaya kabul edilen hastalarda kullanılan ilaçlar ile ciddi böbrek bozukluğu görülmedi. Sistatin-C glomerüler filtrasyon hızını göstermede yüksek duyarlılık ve özgüllük değerlerine sahiptir. Bundan dolayı özellikle idrar toplamasında sorun olan çocuk hastalarda glomerüler filtrasyon hızının iyi bir göstergesi olarak kullanılabilinir.Öğe Çocukluk Çağı Karsinoid Tümörleri: Tek Merkez Deneyimi(Selçuk Üniversitesi, 2019 Aralık) Kara, Buket; Gündüz, Metin; Köksal, Yavuz; Madenci, HasanAmaç: Karsinoid tümörler (KT), 15 yaş altı çocuklarda 1-1.4/1.000.000 sıklıkta görülmektedir. Akciğer ve gastrointestinal sistemin diğer bölgelerinde de görülmekle beraber çoğunlukla apendikste görülür. Bu çalışmada kliniğimizde KT tanısı ile izlenen hastaların epidemiyolojik ve klinik özellikleri ile tedavileri retrospektif olarak değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Onkoloji Kliniği’nde 2010-2017 arasında KT tanısı ile tedavi edilen hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Tanı alıp, tedavisi ve izlemi yapılan 10 KT hastası çalışmaya dâhil edildi. Hastaların 7’si kız (% 70) ve 3’ü erkekti (% 30). Hastaların yaşları 10-17 yıl arasında değişiyordu (ortanca yaş:15 yıl). Tümör yerleşimleri apendiks (n: 9, % 90) ve akciğerdi (n: 1, % 10). Apendiks kaynaklı KT hastaların hepsinde başvuru şikâyeti karın ağrısı olup akut apendisit tanısıyla ameliyat edilmişti. Tümör çapları 0,3-2,5cm arasında değişiyordu (ortanca 0,7 cm). Beş hastada tümör apendikste sınırlı iken2 hastada tümör apendiks serozasını aşmıştı. Bu hastalarda tümör çapı 1,7 cm ve 2,5 cm idi. Tümör çapı 2,5 cm olan hastaya sağ hemikolektomi yapıldı. Apendiks kaynaklı KT hastaların hepsi hastalıksız olarak izlemleri devam etmektedir. Akciğer kaynaklı KT hastası, geçmeyen öksürük şikâyeti ile başvurmuş, yapılan bronkoskopide sol akciğer alt lobda KT saptanmıştır. Bu hastaya, lobektomi yapıldı. Bu hasta da halen hastalıksız olarak izlemi devam etmektedir. Hastaların hiçbirinde karsinoid sendrom bulguları yoktu. Sonuç: Çocukluk çağında nadir görülen karsinoid tümörlerin tanısı insidantel olarak konduğu için akut apandisit tanısı ile ameliyatedilen hastaların patolojik incelemelerinin takibi önemlidir.Öğe Çocukluk çağında gonad tümörleri(2012) Çiftci, İlhan; Köse, Doğan; Köksal, Yavuz; Günel, EnginGiriş: Testis ve over tümörleri nadir görülen tümörlerdir ancak çocuklarda sıklığı yetişkinlere oranla daha yüksektir. İki taraflı da görülebilirler ancak sağ tarafı tercih ederler. Dördüncü dekatta pik yapmalarına rağmen her yaşta görülebilirler. Ergen ve çocuklarda en sık rastlanan genital neoplazma ise germ hücreli tümörlerdir. Akciğer, meme, kolon ve pankreas kanserlerinden sonra ölümlerin en sık nedenidir. Metod: Bu çalışmamızda retrospektif olarak Çocuk Onkoloji ve Çocuk Cerrahisi Kliniklerine son yedi yılda gonadal kitle nedeni ile başvuran hastaların epidemiyolojik ve klinik özellikleri gözden geçirilmiştir. Sonuç: Gonadal tümör teşhisi erkeklerde oldukça kolaydır. Dikkatli fizik muayene ile testiste kitle tespit edilebilir, hidrosel gibi, testiste kitle yapan hastalıklardan ayırt edil- melidir. Kızlarda şikâyetler belirsiz olduğu için teşhis genellikle kitle etkisi nedeni ile konulmaktadır. Bu nedenle yaş olarak daha geç tanı almaktadırlar. Kliniğe üriner sistem semptomları yada kabızlık ile gelen hastalarda mutlaka sorgulama ve fizik muayene dikkatle yapılmalı, gonadal tümörler unutulmamalıdır.Öğe A Giant Gastroenteric Cyst Associated With Pectus Excavatum and Compression of the Thoracic Duct: a Case Report(Mosby, Inc, 2003) Reisli, İsmail ; Arıbaş, Olgun Kadir ; Köksal, Yavuz; Avunduk, Mustafa Cihat; Koç, HasanGastroenteric cysts are unusual developmental cysts encountered in the posterior mediastinum of patients. They are usually lined by alimentary (squamous or enteric) epithelium and contain gastric mucosa and, rarely, pancreatic tissue. Gastroenteric cysts are usually associated with vertebral abnormalities and less often with complete situs inversus.1 We present a case of a gastroenteric cyst with pectus excavatum and compression of the thoracic duct.Öğe High-risk febrile neutropenia and its management in childrenwith solid tumors and lymphoma(2015) Köse, Doğan; Emiroğlu, Melike; Köksal, YavuzBackground/aim: The clinical characteristics and treatment results of febrile neutropenia attacks that occurred in patients with lymphoma and solid tumors were analyzed. Materials and methods: A total of 50 patients with 94 high-risk attacks were evaluated for malignant diseases in this study. Results: The fever etiology was determined as clinical (50%), microbiological (5.31%), clinical-microbiological (5.31%), or unknown (39.3%). A few of the attacks (21.3%) were observed in lymphoma cases and 77.7% were observed in patients with solid tumors. Patients who were in remission had 59.6% of the attacks, and 39.4% occurred in patients not in remission. Among the groups tested, 73% (the imipenem/amikacin group) and 47.9% (the piperacillin-tazobactam/amikacin group) of patients were in remission. Glycopeptide addition rates in these groups were 22.2% and 40.8% and antifungal addition rates were 8.8% and 18.3%, respectively. Conclusion: Clinical progress was more problematic in patients who were not in remission during the attacks. This was due to the fact that some patients had other factors that placed them in the high-risk group, as well as increased C reactive protein and procalcitonin values on the first day. Therefore, it may not be accurate to associate the success achieved in the different treatment regimens with antibiotics alone.Öğe Hypothermia and Hodgkin lymphoma in children(2016) Köksal, Yavuz; Çalışkan, Ümran; Köse, DoğanHodgkin lenfoma ilişkili hipotermi nadiren tanımlanmıştır. Bu duruma; hipotalamus, santral ve periferik vasküler sistem, deri ve kaslarda meydana gelecek olan bir disfonksiyon neden olabilir. Bu yazıda hipotermi gelişen iki Hodgkin lenfoma vakası sunulmuştur.Olgu 1: Ateş, kilo kaybı ve gece terlemesi yakınmaları ile başvuran yedi yaşındaki kız hastaya, dalağında tespit edilen lezyonlardan yapılan biyopsi ile ''Hodgkin lenfoma, mikst selüler tip'' tanısı konuldu. Tanı çalışmaları sürerken ateş için hastaya düzenli olarak parasetamol veriliyordu. Hastaya ABVD (adriyamisin, bleomisin, vinkristin, dakarbazin) tedavi protokolü başlandı. İlk gün kemoterapisini aldıktan sonra hastada hipotermi gelişti ancak bu durum ek bir tedaviye ihtiyaç olmadan yaklaşık 5 gün sonra kendiliğinden düzeldi. Olgu 2: Ateş, kaşıntı ve boyunda şişlik yakınması ile başvuran dokuz yaşındaki kız hastaya, servikal lenf nodundan yapılan biyopsi ile ''Hodgkin lenfoma, nodüler sklerozan tip'' tanısı konuldu. Tanı çalışmaları sürerken ateş için hastaya düzenli olarak parasetamol veriliyordu. Bu süreçte (kemoterapi almadan önce) hastada hipotermi gelişti. Hastaya ABVD tedavi protokolü başlandı. Hipotermi ek bir tedaviye ihtiyaç olmadan yaklaşık 3 gün sonra kendiliğinden düzeldi. Hodgkin lenfomada oluşan hipotermi muhtemelen üretilen endojen pirojenlerin miktarına ve buna bağlı olarak duyarlılaşmış olan hipotalamusun kişisel olarak değişebilen negatif geri bildirim eşiğine bağlıdır.Öğe Incidence of micronucleus in primary immunodeficiency diseases: Detection by micronucleus and FISH techniques(2009) Reisli, İsmail; Cora, Tülin; Acar, Hasan; Köksal, YavuzGiriş: Mikronükleus (MN) değerlendirmesi, kromozom hasarı ve instabilitesini tanımlamada kullanılan yararlı ve hızlı bir tarama testi olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmanın amacı primer immünyetmezlikli hastalarda MN oluşumunu, MN yöntemi ve floresan in situ hibridizasyon (FISH) tekniğini kullanarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 15 immünyetmezlikli hasta (5 ataksi telenjiektazi, 5 yaygın değişken immünyetmezlik, 3 ağır kombine immünyetmezlik ve 2 agammaglobulinemi) ile yaşları uygun 15 sağlıklı çocuk kontrol grubu olarak alındı. Bulgular: Primer immünyetmezlikli hastaların sitoklasin-B ile kültüre edilen periferik kan lenfositlerindeki MN oluşumu, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında önemli derecede yüksek bulundu (p 0.05). Hücresel ve hümoral immünyetmezlikli hastaların MN oluşumları benzer olmasına rağmen, bir sentromerli MN oluşumu hücresel immünyetmezlikli hastalarda daha fazlaydı (p 0.05). Sonuç: Sonuç olarak primer immünyetmezlikli hastalardaki artmış MN oluşumu ve sentromer pozitifliği, bu hastalardaki kromozomal instabilite ile uyumlu olabilir ve bu hastaların izlemine katkıda bulunabilir.Öğe Neuroblastoma Arising from an Unresected Sacrococcygeal Teratoma in a Child(LIPPINCOTT WILLIAMS & WILKINS, 2010) Ünal, Ekrem; Köksal, Yavuz; Toy, Hatice; Günel, Engin; Açıkgözoğlu, SaimMalignant transformation of a germ cell tumor, referring to the occurrence of somatic, nongerm cell malignancy within a germ cell tumor is a rare entity. The authors report a case of malignant transformation of an unreseceted sacrococcygeal teratoma to neuroblastoma in a 6-year-old girl and discuss this case in the light of relevant literature. This case shows that complete resection of germ cell tumor is necessary to prevent malignant transformation; In addition, when malignant transformation occurs, the treatment strategy must include surgery together with histology adapted systemic chemotherapy.Öğe Pediatric and young adult (< 21) non-metastatic nasopharyngeal carcinoma (NPC) patients treated with neoadjuvant cisplatin and docetaxel (CD) chemoradiotherapy with plasma EBV DNA quantification(AMER SOC CLINICAL ONCOLOGY, 2008) Varan, Ali; Özyar, Enis; Gültekin, M.; Çorapcıoğlu, Funda; Köksal, Yavuz; Aydın, Burça; Akyüz, Canan; Büyükpamukçu, Münevver[Abstract not Available]Öğe Pediatric and young adult (< 21) non-metastatic nasopharyngeal carcinoma patients treated with neoadjuvant cisplatin and docetaxel chemoradiotherapy with plasma EBV DNA quantification(WILEY-LISS, 2007) Varan, Ali; Özyar, Enis; Gültekin, Melis; Çorapcıoğlu, Funda; Köksal, Yavuz; Aydın, Burça; Akyüz, Canan[Abstract not Available]Öğe PEDIATRIC AND YOUNG ADULT NASOPHARYNGEAL CARCINOMA PATIENTS TREATED WITH PRERADIATION CISPLATIN AND DOCETAXEL CHEMOTHERAPY(ELSEVIER SCIENCE INC, 2009) Varan, Ali; Özyar, Enis; Çorapcıoğlu, Funda; Köksal, Yavuz; Aydın, Burca; Yazıcı, Nalan; Akyüz, CananPurpose: To evaluate treatment results for pediatric and young adult (aged <21 years) patients with nonmetastatic nasopharyngeal carcinoma treated with neoadjuvant cisplatin + docetaxel and radiotherapy. Methods and Materials: Ten patients with nasopharyngeal carcinoma who received diagnoses between 2004 and 2007 were treated with four cycles of cisplatin 100 mg/m(2) + docetaxel 75 mg/m(2) on Day 1 with premedication every 3 weeks. All patients were treated with fractionated external beam radiotherapy after chemotherapy to a median dose of 59.4 Gy (range, 54-59.4 Gy) to the primary disease and 40 Gy to the supraclavicular field with the clavicles shielded. Five children were monitored with serum EBV DNA quantification at diagnosis, after each cycle of chemotherapy, before radiotherapy, and at follow-up. Results: The median age of the patients was 14 years (range, 9-20 years), with a male:female ratio of 6:4. Stage distribution was as follows: 2 patients had Stage Ilb disease, 2 had Stage III, 4 had Stage IVa, and 2 had Stage IVb disease. After cisplatin+docetaxel chemotherapy 1 patient had a complete response, 5 had a partial response, 3 had stable disease, and I had disease progression. The 2-year overall survival rate in our series was 90% and the event-free survival rate was 70%. No major chemotherapy toxicity was observed. The EBV DNA titers were higher in 2 of the 5 monitored patients at the time of diagnosis. Conclusion: As neoadjuvant chemotherapy before radiotherapy, the cisplatin+docetaxel combination is safe for use in the treatment of childhood nasopharyngeal carcinoma. (C) 2009 Elsevier Inc.