Yazar "Karaoğlu, Nazan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 16 / 16
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Attitudes of Medical Freshmen's About Some Principles of Professionalism(Drunpp-Sarajevo, 2010) Karaoğlu, Nazan; Okka, Berrin; Şeker, MuzafferObjectives: The baseline of teaching professionalism is teaching cognitive bases of professionalism and internalization of its values by students. It is necessary to know the current status of professionalism and then educating about lapses of it and assessing the results. This study aims to determine the proper attitudes and the effect of six month faculty experience to these attitudes. Study Design: An anonymous and voluntary questionnaire consisting of brief socio-demographic variables and 25 sentences about some principles of professionalisms was applied to the new entrants of Selcuk University Meram Medical Faculty at the first and terms of 2007-2008 academic years. Chi-square test was used in statistical analyses and significance accepted as p=0.05. Results: The first questionnaire represented 76.9% (107/139), and second 179.8% (111/139) of new entrants. There were 54 male (50.5%), 53 female (49.5%) in the first group and 62 male (55.9%) and 49 female (44.1%) in the second group. In answers of sentences there was a significant negative change about professionalism in seven items and a non-significant negative change in 11 items. Conclusion: This study shows negative changes in the attitudes of new entrants towards some principles of professionalism. It must be the first aim to integrate these lapsing points to the curriculum and to evaluate the results.Öğe Attitudes of teachers towards ındividuals with mental health problems and affecting factors(Selçuk Üniversitesi, 2024) Demirbaş, Nur; İlhan, Ömer Adil; Karaoğlu, Nazan; Tosun, MuhammetAim: Teachers are in a good position to provide first aid to students with mental health problems. The aim of the study is to determine the attitudes of teachers towards individuals with mental health problems and the factors affecting them. Materials-methods: The research, which is a cross-sectional descriptive study, was conducted with teachers reached online via social media. Sociodemographic information form, Hospital Anxiety-Depression Scale and Community Attitudes towards the Mentally Illness Scale were applied to the teachers via Google forms. The data were evaluated with the SPSS 20 statistical program. A p value of <0.05 was considered statistically significant. Results: In this study, 477 teachers were participated. Psychological Counseling and Guidance (PCG) teachers' “mental health ideology” (19.24±3.99) and “goodwill” scores (18.07±3.16) were found to be lower than the scores of preschool and classroom teachers (p=0.001; p=0.014). The goodwill score of male teachers (20.27±3.66) was found to be higher than which of female teachers (19.38±3.19). The risk of anxiety was found in 17.00% of the teachers participating in the study and the risk of depression was in 27.62%. The goodwill approach of teachers with anxiety risk to those with mental problems was lower than those without anxiety risk (p=0.003). Conclusion: It is noteworthy that the attitudes of teachers towards individuals with mental health problems are at a moderate level, and that the attitudes of teachers who are especially young, women and who frequently encounter these patients are negatively affected.Öğe Evaluation of the Mini-Mental State Examination Among the Elderly People in Konya, Turkey(Riyadh Armed Forces Hospital, 2006) Kutlu, Ruhuşen; Karaoğlu, Nazan; Marakoğlu, Kamile; Çivi, SelmaObjectives: To evaluate cognitive function by using the Mini-Mental State Examination (MMSE) among the elderly people in Konya, Turkey, and to examine the acceptance, and screening efficacy of the MMSE in the family medicine practice setting. Methods: A descriptive and cross-sectional study was carried out between 15th December 2004 and 15th February 2005, in Konya, Turkey. Two hundred elderly people were included in the study. Participants were selected from the cases who were at least 65 years of age and older. Cognitive levels were assessed with the MMSE. Two different MMSE forms for educated and uneducated individuals were applied. Socio-demographic characteristics, orientation, registry memory, attention and calculation, recall, and language status were determined. The data were evaluated with SPSS 10.0 software. Results: Participants of 65 years of age and older (36.5% women, n=73 and 63.5% men, n=127) were included in this study. The age interval of participants was 65 and 85, and the mean age was 71.02 (SD=4.569). Of the participants, 66% (n=132) were uneducated, and 34% (n=68) were educated. The mean score of MMSE was 23.33 (SD=4.799). The score of MMSE was considered as normal when the value was 14 and over. Of the participants, 57% (n=114) were evaluated as normal score and 43% (n=86) as abnormal score. The female mean MMSE score was 21.808 (SD=5.352). The male mean MMSE score was 24.204 (SD=4.230). It was observed that cognitive impairment was higher among women than men (p=0.002). When we compared the cognitive status, there was no significant difference between uneducated and educated people (p>0.05). The cognitive function of participants with a dominant left hand was significantly lower than those with a dominant right hand (p=0.027). Conclusion: Family physicians should be able to competently diagnose, evaluate, and initiate treatment in most patients with dementia. Physicians should be familiar with psychometric instruments such as the MMSE. These instruments are useful both to diagnose Alzheimer's dementia and follow patients on therapy. The MSSE should be used by family physicians of elderly patients, as early diagnosis and treatment will enable patients to retain the greatest possible functional capacity, and may allow families to care for the patient successfully for a longer period. Consequently, early diagnosis and aggressive treatment are crucial for people with dementia.Öğe Hekim ve Hekim Adaylarının Hekime Yönelik Şiddet Algıları: Bir Ön Çalışma(Selçuk Üniversitesi, 2021) Demirbaş, Nur; Karaoğlu, NazanAmaç: Bu çalışmanın amacı tıp fakültesinde okuyan öğrencilerin son zamanlarda giderek artan hekime yönelik şiddet (HYŞ) olaylarını nasıl algıladıklarını ve hissettiklerini değerlendirmektir. Yöntem: Bu çalışma bir tıp fakültesinde HYŞ ile ilgili bir toplantıya katılan öğrenci ve araştırma görevlileri ile yapılmıştır. Gönüllü olarak çalışmaya katılanlara araştırmacılar tarafından hazırlanan kısa sosyodemografik bilgi formu, Şiddete Yönelik Tutum Ölçeği (ŞYTÖ) ve Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) uygulanmıştır. Bulgular: Toplantıda bulunup anketi tam olarak dolduran 109 katılımcının yaş ortalaması 22,8±2,9 yıl (18-31) olup %33’ü 3. Sınıf ve %29,4’ü 6. sınıf öğrencisiydi. Hastanede çalıştıkları birimlerde veya hasta yakını iken HYŞ’e şahit olma sıklığı %74,3 olarak bulundu. Çok az sayıda katılımcı şiddete uğradığını ifade etti. Çalışmaya katılan araştırma görevlilerinin yarısından fazlası, 6. sınıf öğrencilerinin yaklaşık yarısı HYŞ olayına şahit olurken, ilk 3 sınıf öğrencilerinde bu oran daha düşüktü (p=0,001). HYŞ’e şahit olan öğrencilerin %43 kadarı şiddet uygulayana karşı öfke hissettiğini ve yine aynı oranda olaydan dolayı korktuğunu ve %40 kadarı ise olay karşısında endişe duyduğunu belirtmişti. Kadın cinsiyette olanlar daha çok korku ve şiddeti kınama hissi, erkek cinsiyette olanlar ise endişe duymaktaydı. Katılımcıların %44’ü şiddetin sebebini halkın eğitimsiz olması, yaklaşık yarısı ise doktor ve hastaların karşısındakine yönelik empati eksikliği olarak belirtmişti. ŞYTÖ’den alınan puan ortalaması 18,63±6,0 puan (10-35) ve BUÖ’den alınan puan ortalaması 8,10±2,9 puan (3-17) bulundu. Şiddete şahit olanlarda ŞYTÖ puanı ve BUÖ puanı anlamlı olarak yüksekti (p=0,001). Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları şiddete şahit olan tıp fakültesi öğrencileri ve araştırma görevlilerinin şiddete yönelimlerinin arttığını ve onları gelecekten umutsuz hale getirdiğini göstermektedir. Sağlıkta şiddeti önlemeye yönelik yasal tedbirlerin, öğrencilere etkili iletişim yöntemleri eğitiminin ve çalıştıkları ortamlarda kendilerini güvende hissetmelerinin toplum sağlığı ve tıp mesleğinin geleceği açısından önemi bir kez daha ortaya konmuştur kanaatindeyiz.Öğe İlaç uygulama becerilerinin önemi ve bu konuda öğrenci geri bildirimleri üzerine Selçuk Üniversitesi’nde bir analiz(2009) Karaoğlu, Nazan; Şeker, MuzafferAmaç: İlaç uygulama becerileri klinik yıllardaki eğitimlerde ve hekimlik pratiğinde sık kullanılan becerilerdir ve hem mesleksel riskler hem de tıbbi hatalar içinde sıkça adları geçmektedir. Bu çalışmanın amacı tıp eğitiminde ilaç uygulamaları becerilerinin önemine vurgu yapmak ve öğrenci geri bildirimlerini inceleyerek mesleki beceri laboratuarı uygulamalarımızı değerlendirmektir. Yöntem: Geriye dönük olarak üç buçuk yıllık bir süreçte ilaç uygulama becerileri hakkındaki öğrenci geri bildirimleri incelendi. Dokuz kategoride değerlendirilen 2671 geri bildirimin sonuçları yıllara ve uygulamalara göre karşılaştırıldı. Bulgular: Beceri eğitiminin basamaklandırılması (p0.018), öğrencilerin uygulamayı kendi yapma düzeyleri (p0.000), uygulatıcının tutumu (p0.026) ve genel olarak beceri eğitimini almaktan memnuniyet (p0.016) yıllar içinde anlamlı olarak düzelmiş görünmektedir. Toplam geri bildirim puanlarına bakıldığında akademik yıllar arasında fark yokken (p0.088), beceriler bazında ise subkutan enjeksiyon ile intravenöz enjeksiyon ve serum takma becerileri arasında anlamlı fark olduğu görülmektedir (p0.004). Sonuç: Bu çalışma mesleki beceri laboratuarlarında ilaç uygulama becerisi eğitiminin öğrenciler tarafından olumlu olarak değerlendirildiğini göstermektedir.Öğe Is Medical Education Really Stressful? A Prospective Study in Selcuk University, Turkey(Kuwait Medical Assoc, 2012) Karaoğlu, Nazan; Şeker, MuzafferObjective: To explore, if medical education is really a risk factor for medical students' well-being due to their various type of exposures and the resultant psychological morbidity, reported Design: A prospective questionnaire based study Setting: Selcuk University Meram Medical Faculty, Konya, Turkey Subjects: New entrants to the medical faculty Intervention: A self-administered questionnaire consisting of Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) with demographic variables and questions related to visions about medical career was administered prospectively. The important life events, challenges confronted and suicidal ideas were evaluated. Main Outcome Measure: Anxiety and depression levels Results: During three years, 138 (84.1%), 98 (62.8%) and 101 (64.7%) students answered the questionnaire and the mean anxiety scores were 7.35 +/- 3.17, 8.47 +/- 4.26 and 7.36 +/- 4.14, respectively (p = 0.05). The mean depression score of 5.03 +/- 3.37 in the first year increased to 6.66 +/- 4.11 in the second year and decreased to 5.62 +/- 3.62 in the third year (p = 0.00). Male students had higher depression than females in all three assessments (p < 0.05). In Y3, students who did not make informed decisions were feeling more anxiety (p = 0.00). Students who had suicidal idea had higher scores in HADS (p < 0.05). Conclusion: Medical education uniquely did not seem to be a stressful process for medical students. Out of school problems seem to be worsening their psychology more than the school problems they faced as negative events and as the reasons of their suicidal idea.Öğe Klinik Öncesi Yıllardaki Tıp Öğrencilerinin Anksiyete ve Depresyon Düzeyleri ve Etkili Olabilecek Faktörler(2011) Karaoğlu, Nazan; Şeker, MuzafferAIM: While training knowledgeable, competent and professional physicians for the patients‟ health medical education distresses and sicken medical students. The aim of this study was to describe the general features of the preclinical years‟ students and the affect of these features on the anxiety and depression level of them. METHOD: In this descriptive and cross-sectional study an anonymous and voluntary questionnaire consisting of socio-demographic variables, questions related to medical education and Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) was applied to the first three years‟ students of medical faculty. For the analyses of the data Student-t test, One-way ANOVA and chi-square tests were used. RESULTS: The mean age of the students in the study group was 19.49±1.54 years and 272 of them (56.1%) were male. The anxiety and depression levels of the students from rural parts of the country and whose parents‟ education levels were primary school or below were high (p<0.05). According to questions related to medical education there was a difference in anxiety levels of year one and two students who selected medical education in between first three choice (p=0.01) and between year two and three students who chose medicine because of occupation guarantee (p=0.00). There was a significant difference between students who noted family-intimates as the reason of their choice and liking medicine (p=0.00). The anxiety levels of the students who were absolutely unpleased with their choice were the highest (p<0.05). The mean anxiety and depression levels were 7.45±3.79 and 5.60±3.74 points and 87 students (17.9%) anxiety level, 136 students‟ (28.0%) depression level were above the cut of levels in the whole group. CONCLUSION: The results of this study points to the importance of voluntary and informed selection of medical education.Öğe Klinik öncesi yıllardaki tıp öğrencilerinin anksiyete ve depresyon düzeyleri ve etkili olabilecek faktörler(2011) Karaoğlu, Nazan; Şeker, MuzafferAMAÇ: Tıp eğitimi toplumun sağlığı için bilgili ve yeterli hekimler yetiştirirken tıp öğrencileri strese sokup ruh sağlıklarında bozulmaya yol açmaktadır. Bu çalışmanın amacı klinik yılları öncesi öğrencilerimizin genel özelliklerini ve bu özelliklerin onların anksiyete ve depresyon düzeyleri üzerine etkisini ortaya çıkarmaktı. YÖNTEM: Bu tanımlayıcı, kesitsel çalışmada Tıp Fakültesi ilk üç sınıf öğrencilerine sosyo-demografik bilgiler, tıp eğitimi ile ilgili düşüncelerini içeren sorular ve Hastane Anksiyete ve Depresyon Skalasını (HADS) içeren isimsiz bir anket gönüllülük temelinde uygulandı. Verilerin analizinde Student-t testi, tek yönlü varyans analizi ve ki-kare testi uygulandı. BULGULAR: Çalışma grubundaki 485 öğrencinin ortalama yaşları 19,491,54 yıl ve 272?sini (%56,1) erkekti. Kırsal bölgelerden gelen, anne ve baba eğitim düzeyi ilkokul ve altında olan öğrencilerin anksiyete ve depresyon düzeyleri yüksekti (p0.05). Tıp eğitimi ile ilgili sorulara verilen yanıtlara göre; tıp fakültesini ilk üç sırada tercih edenlerde 1. ve 2. dönem öğrencileri arasında (p0.01), hekimlik mesleğini iş garantisi nedeniyle seçenlerde 2. ve 3. dönem öğrencileri arasında (p0.00) anksiyete düzeyleri açısından fark olduğu görüldü. Aile ve çevre isteğiyle ve iş garantisi olduğunu düşünerek tıp eğitimi tercihi yapanlarla hekimlik mesleğini sevdiği için bu eğitimi tercih ettiklerini söyleyenler arasında anlamlı fark vardı (p0.00). Tıp eğitimini seçmiş olmaktan asla memnun olmadıklarını söyleyenlerin depresyon düzeyleri en yüksekti (p0.05). Tüm çalışma grubunun anksiyete ve depresyon puanı ortalaması sırasıyla 7,453,79 ve 5,603,74 puandı ve öğrencilerin 87?sinde (%17,9) anksiyete, 136?sında (%28,0) depresyon düzeyi kesme puanının üstündeydi. SONUÇ: Bütün bu sonuçlar tıp eğitiminin isteyerek ve bilinçli olarak seçilmesinin önemine vurgu yapmaktadır.Öğe Müzik sanatıyla uğraşmak anksiyete ve depresyon belirtilerini azaltır mı? Konservatuar ve diğer fakülte öğrencilerinin karşılaştırılması(2009) Karaoğlu, Nazan; Karaoğlu, Mehmet AliAMAÇ: Sanatın özellikle psikiyatrik hastalıklar olmak üzere birçok hastalıkta rahatlama sağladığı ve tedaviye katkısının olduğu bilinmektedir. Fakat sanatın sanatçılar üzerindeki etkisi çok iyi bilinmez. Bu çalışmanın amacı konservatuar ve diğer fakülte öğrencilerinde anksiyete ve depresyon belirtileri açısından fark olup olmadığını ortaya çıkarmaktır. YÖNTEM: Bu çalışmada konservatuar ve diğer fakülte öğrencilerinin anksiyete ve depresyon puanları Hastane Anksiyete ve Depresyon Skalası (HADS) ile ölçülerek karşılaştırıldı. Hastalık dışı sebeplerle Kampüs Sağlık Merkezi’ne başvuran gönüllü öğrencilerden sosyodemografik özellikleri ile HADS’nı içeren bir anket formu doldurulması istendi. İstatistiksel analizde yüzdeler ki-kare testi, student-t testi ve tek yönlü varyans analizi kullanıldı. BULGULAR: Çalışma grubu yaşları 17–29 arasında değişen (ortalama21,362,31 yıl) 171 öğrencilerden oluşuyordu. Seksen dokuzu (%52) kız ve 82’si (%48) erkekti. Ellibeş (%32,2) konservatuar öğrencisine karşılık 116 (%67,8) diğer fakülte öğrencisi yer aldı. Tüm çalışma grubunun 104’ü (%60,8) yurtta kalmaktaydı. Konservatuar öğrencilerinin anksiyete ve depresyon puanları sırasıyla 7,213,37 ve 5,803,49 idi. Karşılaştırma grubunda ise ortalama anksiyete puanı 7,56 3,62 ve ortalama depresyon puanı 5.813.41 olarak saptandı. Eşik üstü anksiyete ve depresyon puanları konservatuar öğrencilerinde %18,2 (n10) ve %15,5 (n18) öğrencide saptanırken iken karşılaştırma grubunda bu oranlar %32,7 (n18) ve %25,0 (n29) idi. Hem anksiyete hem de depresyon belirti oranları açısından gruplar arasında istatistiksel fark yoktu (p0.05). SONUÇ: Bu çalışma grubunda müzik sanatıyla uğraşmanın olası anksiyete ve depresyon açısından fark yaratmadığını saptadık. Sanat genelde bir rahatlama aracı olarak algılanmasına rağmen sanatı bir ders, bir iş ya da para kazanma amacıyla yapan kişiler aynı şeyi hissetmeyebilir.Öğe Needle Stick Injuries and Medical Education(PAKISTAN MEDICAL ASSOC, 2010) Karaoğlu, Nazan[Abstract not Available]Öğe Nurse Tutors to Teach Basic Clinical Skills: An Experience From Selcuk University, Turkey(All India Inst Medical Sciences, 2010) Karaoğlu, Nazan; Şeker, Muzaffer[Abstract not Available]Öğe Probleme Dayalı Öğrenim Senaryosunun Üçüncü Sınıf Öğrencilerinin Çocukluk Çağı Zehirlenmeleri ile İlgili Bilgisine Etkisi(2011) Karaoğlu, Nazan; Pekcan, Sevgi; Soner, Burak Can; Şeker, Muzaffer; Örs, RahmiGirifl: Öğrencilerin klasik eğitimle aldıkları temel tıp bilimleri bilgilerini klinik yıllaraklinik pratiğe taşıyamadıkları ve probleme dayalı öğrenimin (PDÖ) bu eksiği kapatabileceği ifade edilmektedir. Teorik farmakoloji eğitimini tamamlamış olan üçüncü sınıf öğrencilerinin çocukluk çağı zehirlenmeleri hakkındaki bilgi düzeylerinin hazırlanmış PDÖ senaryosu ile ölçülmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 2009-2010 akademik yılının 2. yarıyılı ortasında 2. PDÖ senaryosu olarak uygulanan bir çocukluk çağı zehirlenme olgusu öncesindesonrasında araştırmacılar tarafından hazırlanan bir anket formu rastgele örnekleme yöntemiyle seçilen PDÖ gruplarına isimsiz ve gönüllülük temelinde uygulandı. Demografik bilgiler, zehirlenme vakası karşısında tutumlarını ve bilgi düzeylerini ölçmeye yönelik açık- kapalı uçlu sorular ile öncelik sıralaması yapma şeklindeki ifadelerden oluşan anket formunun değerlendirilmesinde sayılar, yüzdeler ki-kare ve Student-t testi kullanıldı. Bulgular: Çalışma grubunda, ön testte 89 öğrenci, son testte 96 öğrenci yer aldı. Refik Saydam Hıfzıssıhha Ulusal Zehir Danışma Merkezi (UZEM) verilerine göre çok sık zehirlenme başvurusu yapılan maddelerden oluşturulan listeye verilen yanıtlarda örneğin; losyon, banyo köpüğü, kozmetikler, suluboya ve kalaminli losyonlar gibi öğrencilerin ön testte toksik dedikleri maddeler son teste anlamlı olarak doğru cevaplanmıştı (p0,05). Toksik oldukları halde öğrenciler tarafından ön testte non- toksik olarak işaretlenen örneğin anti-depresanlar, kalsiyum kanal blokerleri, oral antidiyabetikler gibi pratikte çok sık kullanılan ilaçlar ile ilgili bilgilerde de doğru cevap sayısı anlamlı olarak artmıştı (p0,05). Bu 40 madde için ön testte ortalama doğru bilgi puanı 17,525,82 iken son testte 27,898,79a yükselmiştir (p0,001). Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları teorik olarak farmakoloji bilgisi almış öğrencilere uygulanan PDÖ senaryosunun çocukluk çağı zehirlenme vakaları açısından öğrencilerde bilgi artışına sebep olduğunu göstermektedir. (Güncel Pe di atri 2011; 9: 68-74) ve veÖğe Validity of the Turkish Patient-Doctor Relationship Questionnaire (PDRQ-Turkish) in Comparison with the Europep Instrument in a Family Medicine Center(DRUNPP-SARAJEVO, 2012) Mergen, Haluk; Van der Feltz-Cornelis, Christina M.; Karaoğlu, Nazan; Mergen, Berna Erdoğmus; Öngel, KurtuluşAIM: To establish the validity and concurrent reliability of the Turkish version of the PDRQ with an already validated questionnaire in Turkish, the EUROPEP-Turkish. Materials & methods: The study was performed in a family medicine outpatient clinic from October 2009 until April 2010. The PDRQ-Turkish was administered to 405 outpatient volunteers, simultaneously with the EUROPEP-Turkish. The statistics were performed in SPSS 17 and Lisrel 8.3. Student's t- test and confirmatory factor analysis were applied. Results: The mean age of the patients was 21.6 +/- 4.9 years (SD). The total scores for the PDRQ-Turkish and the EUROPEP-Turkish showed a moderate correlation (r=0.471, p=0.000) for all patients. Factor analysis of the PDRQ yielded two factors. However, the variance of the second factor accounted for 9.26% of the total variance, and the internal consistency Cronbach-alpha value of the second factor was 0.37. Thus, we deleted the items that loaded on the second factor (the 6th, 13th, 14th and the 15th items), and this change yielded an internal consistency Cronbach-alpha value of 0.91 and a large goodness of fit index (GFI) of 0.97 with the correlated factors model for the PDRQ-Turkish. The Cronbach-alpha of Europep instrument was found 0.91 also and there is no significant difference both them (p>0.05) Conclusion: The PDRQ-Turkish can be used as efficently as the Europep instrument for the patient and doctor relationship in primary care.Öğe Yalnız Mısın? Selçuk Üniversitesi Öğrencilerinde Yalnızlık Düzeyi ile Ilgili Bir Çalışma(2009) Karaoğlu, Nazan; Avşaroğlu, Selahattin; Deniz, Mehmet EnginObjective: Human beings arc social by nature. They desire to form and maintain positive and significant interpersonal relationships. Loneliness may affect mood, social skills and sociability. In addition to mental health problems, an obvious negative influence on physical wellbeing has been linked lo loneliness. Approximately 15-30% of people experience loneliness. The aim of this study was to evaluate the relationship of loneliness with gender, age and socio-demographic variables in a group of university students. Methods: R-L'CLA scale was applied to the voluntary university students who admitted to community-health center for any reason except illness. Independent variables were collected by a questionnaire. Chisquare, correlation, t-test and Tukcy analysis were employed. Results: The participants were 446 students (244 women, 202 men) whose mean age was 20.84 ±1.97 years. The overall prevalence of feeling lonely was 43.3%. The loneliness levels of male students were significantly higher than female students (p<0.05). Although, other variables were not effecting loneliness levels (p>0.05), satisfaction with current environment had a significant positive effect (p<0.05). Conclusion: Although association of loneliness and organic illnesses is still in debate, more frequent use of health care systems by lonely individuals was documented. The recognition and assessment of loneliness should be a key especially for primary care physicians lo enhance life satisfaction and physical health of individuals.Öğe Yalnız mısın? Selçuk Üniversitesi öğrencilerinde yalnızlık düzeyi ile ilgili bir çalışma(2009) Karaoğlu, Nazan; Avşaroğlu, Selahattin; Deniz, Mehmet EnginGiriş: İnsanlar yaratılış itibariyle sosyal varlıklardır. Kişiler arası pozitif ve özel ilişkiler kurmaya ve sürdürmeye çalışırlar. Yalnızlık, kişinin duygu durumunu, sosyal becerilerini ve sosyalleşmesini etkileyebilir. Akıl sağlığı problemlerinin yanı sıra yalnızlığın beden sağlığı üzerine de belirgin negatif etkisi vardır. Yaklaşık olarak insanların % 15-30'u bir yalnızlık duygusunu deneyimlemektedir. Amaç: Bu çalışmanın amacı bir grup üniversite öğrencisinde yalnızlık duygusu ile cinsiyet, yaş ve bazı sosyo-demografik verilerin arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Metot: Hastalık dışı bir nedenle sağlık merkezine başvurup çalışmaya katılmayı kabul eden öğrencilere genel yalnızlık duygusu ölçeği olan R-UCLA ölçeği uygulandı. Bağımsız değişkenler bu ölçeğe ilave edilen sorularla toplandı. Ki-kare, korelasyon, t-testi ve Tukey analizi kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya katılan 446 öğrencinin (244 kız, 202 erkek) ortalama yaşı 20.841.97 yıldı. Yalnızlık prevalansı %43.3 olarak saptandı. Erkek öğrencilerin yalnızlık düzeyleri kızlardan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti(p0.05). Diğer sosyo-demografik değişkenler yalnızlık düzeyi üzerine etkili bulunmadığı halde (p0.05) yaşadığı çevreden memnun olma durumu yalnızlık düzeyini olumlu yönde etkilemekteydi(p0.05). Sonuç: Yalnızlık ile organik hastalıklar arasındaki bağlantı halen tartışmalı olmasına karşın yalnız kişilerin sağlık sistemini daha fazla kullandıkları belirlenmiştir. Yalnızlığın tespiti ve düzeyinin değerlendirilmesi özellikle birinci basamak hekimleri için kişinin yaşam kalitesini ve beden sağlığını artırmak için anahtar rolü oynayabilir.Öğe Yaşlılıkta Yaşam Kalitesi Değerlendirilmesi: Kamu Hastanesine Başvuranlar Örneği(Selçuk Üniversitesi, 2018 Eylül) Durduran, Yasemin; Okka, Berrin; Şafak, Şadiye; Karaoğlu, Nazan; Uyar, MehmetAmaç: Günümüzde yaşlılık dönemi sadece kronolojik yaş olarak kabul edilmekle kalmayıp, aynı zamanda yaşlılık çağında sağlıklı yaşlanmanın ve yaşam kalitesinin önemi vurgulanmaktadır. Çalışmada, bir kamu hastanesine başvuran 65 yaş ve üzeri kişilerin sağlıkla ilgili yaşam kalitesi durumu ve yaşam kalitesini etkileyebilecek faktörlerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma, Konya’da bir kamu hastanesine başvuran ve çalışmaya katılmayı kabul eden 65 yaş ve üstü bireylerle yapıldı. Veri toplanmasında, sosyodemografik özellikleri ve hekim tanılı kronik hastalıklarının varlığını sorgulayan bir anket ile Yaşam Kalitesi Kısa Form-36 ölçeği kullanıldı. Veriler, uygun istatistiksel testlerle analiz edildi. Bulgular: Katılımcıların % 78,3’ü 65-74 yaş grubunda olup; % 54,0’ının kronik hastalığı, %7,2’sinin engeli vardı. Yaşlılıkla ilgili mutsuz eden bir olay varlığını belirten % 27,0 katılımcı olurken; katılımcıların % 42,2’sinin uyku problemi vardı. Çalışma grubunun sosyal fonksiyonellik alt boyut puan ortalaması 48,52 ± 20,48, mental-ruh sağlığı 47,15 ± 15,33, genel sağlık alanındaki ortalama puanı 46,56 ± 18,06 idi. Ağrı skoru, yaşlılık ile ilgili üzüntü yaşayanlarda (p=0,04) ve uyku problemleri olanlarda (p = 0,001) diğerlerinden yüksekti. Sonuç: Yaşam kalitesi alt boyutlarına ait puan ortalamaları düşüktür. Yaşlılıkla ilgili, yaşlıları mutsuz edici davranışlar vardır. Yaşlılarda kronik hastalıklar, uyku sorunları ve psikososyal sorunlar birlikte düşünüldüğünde, yaşlı bireylerde izleme ve koruyucu hizmetlere yönelik çalışmaların önemine bir kez daha dikkat çekilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.