Fransız Dili ve Edebiyatı/Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 68
  • Öğe
    Maupassant’in Fantasti?k Anlayışı
    (Selçuk Üniversitesi, 2003) Büyükaslan, Ali
    Ce travail de traduction présente les idées de Maupassant sur le fantastique. Guy de Maupassant a écrit beaucoup de nouvelles qui contiennent des éléments fantastiques. Son univers fantastique consiste à créer un monde formé des êtres invisibles et des objets extraordinaires. Les objets fantastiques chez lui montrent au lecteur des êtres invisibles. Françoise Rachmühl est bien connu par des études sur Mau- passant. Son livre intitulé le Horla Maupassant a une grande impor- tance sur la conception de fantastique de Maupassant. Cette traduction vise à donner des renseignements sur Mau- passant et sa conception de fantastique au lecteur turc.
  • Öğe
    Edebi?yat ve Si?nema: Ki?tap Sayfasından Beyazperdeye
    (Selçuk Üniversitesi, 2002) Büyükaslan, Ali
    Edebi eserlerin sinemaya uyarlanması genelde polemik konusudur (Bunun son örneği için bkz. Şeytanın Güneşi Altında adlı film). Robbe-Grillet'nin "Romandan film yapmak bana göre yanlıştır" demesiyle tartışmaya mahal bırakmayan açıklamalarında da sözkonusu polemik yatmaktadır. Belki de pedagojiyi, en azından yabancı dil fransızcanın pedagojisini açıklayan, gerçekte kutsal ya da günahkar canavarlarla etrafı kuşatılan tüm bu tartışmalar bu konuya sadece ve sadece çekinerek yaklaşmaktadır. Öğretimin ileri düzeyinde, bir edebi eserin ve ona uyan bir filmin karşılaştırmasını çok üretici olabileceği ve özellikle şunları sağlayabileceği görülmektedir: -öğrencide, sinemadaki göıüntüde olduğu gibi edebi yazılarda da daha etkili bir okuma yaratır. -iki dilin (sinema ve edebiyat dillerinin) bazı özgüri yanlarını açığa çıkarır. -dört yetiyi ortaya koyan bir dilbilimsel çalışmaya neden olur. Ama her çalışma özel bir hedefe neden olur: böylece yazılı anlamayla daha sonra sözlü ve yazılı anlamada yeniden görülecek olan bir seri işlevsel amaçlar için çalışmaya yönlendiriliriz (kişilerin karakterize edilmesi, zaman içerisindeki görünüm); kişilerin karakterize edilmesi, sözlü bildirimler ve sözlü olmayan gösterimler ya da daha çok mekandaki görünüm ve davranışların karakterize edilmesi gibi kimi etkinlikler temel amaçlar olarak etkin olacağı sonucu ortaya çıkar.
  • Öğe
    L’influence De ‘madame Bovary’ De Flaubert Sur L’oeuvre De Maupassant Intitulee ‘Une Vie’
    (Selçuk Üniversitesi, 2003) Gögercin, Ahmet
    Roman sanatı ortaya çıktığından bu yana devamlı bir gelişim göstermiş ve bugüne kadar birçok edebi akımın etkisi altında kalmıştır. Özellikle de XIX.yy.’ın başından itibaren, Balzac, Stendhal ve Flaubert gibi büyük yazarlarla birlikte roman, edebiyatın en önemli kolu haline gelmiş ve bu yüzyılda altın çağını yaşamıştır. Fransız edebiyatının en büyük romancılarından biri olan Balzac, ‘İnsanlık Komedisi’ (La Comédie Humaine) adlı dev eseriyle yüzyıla damgasını vurmuş ve kendinden sonra gelen bir çok yazarı etkilemiştir. Balzac'tan en çok etkilenen yazarlardan biri de hiç şüphesiz Flaubert olmuştur. Ama Flaubert, Balzac'tan öğrendiklerini aynen uygulamamış ve kendi roman anlayışı çerçevesinde değiştirerek eserine yansıtmıştır. Balzac gibi, Flaubert'de kendinden sonra gelen birçok yazarı derinden etkilemiştir. Hatta, eserlerinde kullandığı roman teknikleri sayesinde modern yazının öncüsü kabul edilmiştir. Flaubert'den en çok etkilenenler arasında Maupassant en başta gelmektedir. Zira, bütün eserlerini onun titiz kontrolü altında hazırlamış ve ondan oldukça etkilenmiştir. Bu yüzdendirki, Maupassant'ın eserlerinde Flaubert'in etkisi bariz şekilde görülür. Bu etkinin en yoğun görüldüğü eseri ise ilk romanı ‘Bir Hayat’ (Une Vie) olmuştur. Özellikle tematik açıdan bakıldığında ‘Bir Hayat'ın Flaubert'in ünlü eseri ‘Madame Bovary'nin bir kopyası olduğu görülür. Her iki romanın konusu da aynıdır: Hayal ile gerçek arasında verilen amansız mücadele ve sonunda, gerçeğin kesin zaferi. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Maupassant, ustası Flaubert'den derin bir şekilde etkilenmiştir ve bunu bariz bir şekilde eserlerine yansıtmıştır.
  • Öğe
    Bi?li?şi?m Teknoloji?leri?nden Yararlanarak Maupassant Öyküleri? Üzeri?ne Temati?k Bi?r Çalışma
    (Selçuk Üniversitesi, 2003) Büyükaslan, Ali
    La TIC présente des possibilités importantes dans la littérature pour les chercheurs comme dans tous les domaines de la vie. Faire un travail thématique dans les genres littéraires est bien possible grâce à la TIC. Pour montrer cela, nous avons choisi dans cet article, dixhuit nouvelles de Maupassant. Après une étude faite à l’aide des logiciels***, nous avons vu que Maupassant avait employée très souvent certains thèmes comme la peur, la folie, la mort, etc. Nous les avons montrés sur des tableaux. Maupassant, comme dans sa vie, vit et écrit avec ces termes qui l’influencent beaucoup. C’est-à-dire sa maladie et sa peur de mort font sentir elles-même dans ses oeuvres. Ce travail vise à montrer cette influence et la relation entre la vie de l’auteur et ses nouvelles.
  • Öğe
    Baudelai?re ve Kötülük Çi?çekleri?
    (Selçuk Üniversitesi, 2003) Baldıran, Galip
    Quand Baudelaire a édité les Fleurs du Mal, c’est la période de Napoléon III et les tribunaux de la Deuxième République avaient condamné ce livre de gâter la morale du juste milieu et de propager les sentiments pervers. Pour Baudelaire, le but de la littérature n’est pas d’enseigner la morale mais de montrer la vie. Peut-être la morale peut-elle s’en dégager. Il recourt à la débauche afin d’oublier la médiocrité de la vie. L’homme ne veut pas accepter son sort misérable en se rebellant contre Dieu. Mais ce défit demeure sans effet et l’homme est condamné à la mort sous le joug de haine, de violence des sentiments, d’une âme angoissée par un esprit qui ronge son mal intérieur. Baudelaire cherche dans l’amour un moyen de conjurer l’ennui et la peur de mort. Il s’agit tout le temps chez lui les désirs contradictoires: le bon Dieu, satan, bien, mal, amour, haine, paradis, enfer etc. D’après le poète, la nature est laide, il préfère les monstres de sa fantaisie à la trivialité positive. Copier la nature est l’ennemi de l’art mais le bonheur de rêver et d’exprimer ce qu’on rêve attribue au poète la faculté de créer son oeuvre. A partir du coup d’Etat de 1851, les tenants idéologiques socialistes trouvent d’aspirations dans l’Evangile. Dans cette période, Baudelaire a été influencé de l’Abbé Lamennais. C’est ainsi qu’un socialisme évangélique se propage en France. Le poète a toujours l’obsession de l’enfer mais il se révolte contre Dieu.
  • Öğe
    Pıerre Loti ve Azi?yade
    (Selçuk Üniversitesi, 2003) Baldıran, Galip
    La turcophilie de Pierre Loti commence par son premier roman Aziyadé au moment où il tombe amoureux d’une jeune femme musulmane au nom de Hatice. L’auteur fait toujours des prévisions météorologiques comme s’il ne veut rien dire. Loti, narrateur-protagoniste en nous racontant son aventure amoureuse, fait sentir sa peur devant la fuite du temps. La mer et les femmes deviennent pour lui deux moyens d’apaiser cette peur. Le temps signifie la vie, la fuite de belles choses. Dans le roman, un homme aime une femme, ils ne sont pas libres, ils se sont séparés par la religion, mœurs et par d’autres différences. Pour Loti, İstanbul est un lieu où l’on peut vivre en toute liberté, d’une façon insouciante et inconnue. Il sentait toujours en lui le mystère d’une ville cosmopolite où il s’efforçait de vivre comme un Turc. L’auteur prend beaucoup de plaisir à se déguiser en costume local des pays qu’il a visités. De ce point de vue, on peut le considérer comme un type baroque. Il exige tout le temps de la liberté, déteste la monotonie pour qui cet état signifie la mort. Loti est pris pour espion par certains auteurs en Turquie. Or, il l’a toujours défendue jusqu’à sa mort. En écrivant Aziyadé, il a éveillé une grande curiosité en France pour la Turquie ainsi qu’en Europe. Grâce à lui, la Turquie et l’Orient deviennent un centre d’attrait. Loti s’est appliqué à supprimer de vieux préjugés contre les Turcs.
  • Öğe
    A. Robbe-Grillet'ni?n Kıskançlık'ı ve Yeni? Roman Tekni?ği?
    (Selçuk Üniversitesi, 2000) Büyükaslan, Ali
    Edebiyat tarihinde roman her zaman için önde gelen bir tür olmuştur. Gerek okuyucu kitlesi, açından gerekse yazarların romanlarını ortaya koymadaki ustalıkları açısından her zaman gündemin ilk sıralarını almıştır roman. Romanın tarihinde yapılacak kısa bir inceleme, bize romana ilişkin kimi önemli bilgilerle birlikte bu türe ait bazı teknik ayrıntılar hakkında bilgi verecektir kuşkusuz. Diğer tüm edebiyat türlerinde olduğu gibi romana ilişkin yapılan bilimsel ve akademik çalışmalar da her zaman için gerek okuyucuya gerekse konuyla özel olarak ilgilenenlere edebiyat ve türleri hakkında kapsamlı ve kuşatıcı bilgiler aktarmıştır. Teorik çalışmalarla son derece geniş bir biçimde üzerinde durulan roman türü hakkında Batı'da oldukça değerli çalışmalara rastlamaktayız. Ancak ne yazık ki ülkemizde roman ve romana ilişkin teorik çalışmalarla ilgili olarak aynı şeyleri rahatlıkla söyleyemiyoruz.
  • Öğe
    Bi?r Yeni? Roman Uygulaması: Alain Robbe-Gri?llet'ni?n Le Voyeur (Gözetleyi?ci?) Adlı Romanı
    (Selçuk Üniversitesi, 1999) Büyükaslan, Ali
    Bu makalede Alain Robbe-Grillet'nin Le Voyeur adlı romanı, yeni roman anlayışı ve hikaye/olay çerçevesinde ele alınacaktır. Bu eserin tasvir, muhteva ve zaman-mekan uygulamalarının her birinin ayrı bir makale konusunu oluşturduğu kanaatindeyiz. 1950'li yıllardan itibaren Fransız romanında yeni bir anlayış ortaya çıkıyordu. Bu yeni anlayış o ana kadar etkisini sürdüren ve edebiyat tarihinde klasik roman ya da bir başka ifadeyle Balzac romanı diye bilinen roman anlayışına karşı çıkmakla işe başlıyordu. Yine II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan varoluşçu anlayışın yansıtıldığı ve angaje edebiyat olarak olarak bilinen anlayışa da karşı çıkıyordu bu yeni roman anlayışı.
  • Öğe
    L’epanchement Du Songe Dans La Vie Reelle Dans Aurelia De Gerard De Nerval
    (Selçuk Üniversitesi, 2005) Boyacıoğlu, Fuat
    Sembolizmin ve sürrealizmin öncülerinden biri olan Gerard de Nerval, en yaratıcı dönemlerini, ruhsal bunalım içinde geçirdi ve birçok kez akıl hastanesine yatırıldı. Ümitsiz bir aşkla bağlandığı,1842 yılında ölen oyuncu Jenny Colon’u düşlerinde yaşatmayı sürdürdü ve Aurélia’da onu kendisine kurtuluş vaat eden Meryem Ana ile özdeşleştirdi. Düşleri, gündelik yaşamla doğaüstü olaylar arasında bir köprü olarak görmüş ve yapıtlarında kendisini cinnete sürükleyen düş ve deneyimlerine yer vermiştir. Nerval Aurélia’da; aile, cinsiyet ve ölüm gibi psikolojik takıntılarını(obsesiyon) deliliğe varan ifadelerle dile getirmiştir. Roman da biri aklı başında, sakin ve araştırma aşkı olan, diğeri şizofren düş ve kabus gören iki ayrı Nerval vardır. Aklı başında olan Nerval, diğer deli Nerval’in düşlerini ve kabuslarını gözlemler. Gördüğü rüyalar güncel gerçek ile içe içe girer. Bu da kendisini psikolojik bunalıma sürükler. Aurélia, adeta Nerval’in edebi bir vasiyetnamesidir. Bu romanda kronolojik bir olay sergilenmemiştir. Romanın kurgusu içinde klasisizm, romantizm gibi edebi ekollerin eleştirisi yapılmıştır. Bu yönüyle çağdaş romana etkisi olmuştur. Proust gibi çağdaş romancılar ondan esinlenmiştir.
  • Öğe
    Une Apprecıatıon Sur L'ouvrage Intıtulé "Hitit Mitolojisi" De Güngör Karauğuz
    (Selçuk Üniversitesi, 2002) Boyacıoğlu, Fuat
    Dünya edebiyatının en eski türlerinden olan efsaneler, destanlar ve masallar ulusların hangi soydan geldiğini ve insanoğlunun nasıl yaratıldığını ifade eden edebi türlerdir. Mitoslar, doğaüstü güçlerle donatılan dev, ejderha, cin, peri ve benzeri olağanüstü yaratıkların söz konusu olduğu gerçekdışı olayları ele alırlar ve kurgusunu yapan ulusun kültür yapısını yansıtırlar. Eski toplumların yaşayışları,inançları ve kültürleri her dönemde insanoğlunun ilgisini çekmiştir. Bu amaçla Güngör Karauğuz tarafından kaleme alınmış olan Hitit Mitolojisi isimli bu yapıt, Hitit edebiyatının seçkin örneklerinden olan Hitit efsanelerini ve masallarını içermektedir. Daha önce çeşitli dünya dillerine çevrilmiş olan bu Hitit efsaneleri, Türkçe'ye ne yazık ki kazandırılamamıştı. Yapıt, Türk okuruna orijinal Hitit çivi yazılı belgelerden tercüme edilerek aktarılması açısından önemlilik arz etmektedir.
  • Öğe
    La Narratıon Indırect Dans La Jalousıe'd'alaın Robbe-Grıllet
    (Selçuk Üniversitesi, 2002) Gögercin, Ahmet
    Ellili yıllarda Fransa'da ortaya çıkan ve başta Alain Robbe-Grillet olmak üzere, Claude Simon, Claude Ollier, Nathalie Sarraute, Robert Pinget gibi yazarların oluşturduğu 'Yeni Roman' akımı sadece Fransız romanını değil, tüm dünya romanının seyrini etkilemiş, hem içerik hem biçim bakımından yeni açılımların yakalanmasında önemli rol oynamıştır. Aynı zamanda, roman sanatının alışılagelmiş kalıplarını yıkarak yenilenmesine yol açmakla kalmamış, edebiyat çevrelerinin, yaşadıkları evrene karşı yeni ve çağdaş yaklaşımlar geliştirmelerine olanak sağlamıştır. Böylelikle, romanın yapısı değişerek Balzac'ı anlayış yerini günümüzün postmodern edebiyatına varan yeni bakış açılarına bırakmıştır. Robbe-Grillet'in bu anlayış çerçevesinde oluşturduğu romanı Kıskançlık'ta ise, klasik romanın alışılagelmiş yapısını yıkarak, yerine belli bir kimliği olmayan, çevresiyle iletişim kurmakta güçlük çeken, nesneler tarafından kuşatılmış siluet insanların baş rolleri oynadığı yepyeni bir dünya kurgulamıştır. Eserde yoğun bir şekilde ‘dolaylı anlatıma' başvuran yazar, dramatik olay örgüsünü engelleyerek, çok daha durağan bir anlatı gerçekleştirmiş, böylelikle kahramanın büyüyerek tüm anlatıya hakim klasik bir roman kahramanı olmasının önüne geçmiştir. Bu çabalarının sonucunda da, modern dünyanın yeni bir yorumuna ulaşarak, kendisini saran nesnelerin kölesi durumunda olan, iletişimsiz, şüpheci, kendine güvenmeyen çağdaş insanın yeni bir sunumuna ulaşmayı başarmıştır.
  • Öğe
    Geleneksel Tiyatro ve Uyumsuzluk Tiyatrosu
    (Selçuk Üniversitesi, 2004) Boyacıoğlu, Fuat
    Bu makalede, Uyumsuzluk yada absürd tiyatronun geleneksel tiyatroya karşı tepkisini göstermeye çalıştık. Uyumsuzluk Tiyatrosu, klasik tiyatronun geleneksel biçimlerine karşı çıkmaktadır. Bilindiği gibi, klasik tiyatro, sağlam temellere dayanan bir geleneğe sahiptir. Geleneksel tiyatro yazarı, karakterleri, eylemleri ve duyguları derinlemesine analiz edilip sergilenen bir sürü kahramanın etrafında döndüğü ilginç ve sürükleyici bir olayı perdeler halinde sergiler. Uyumsuzluk tiyatro yazarı, geleneksel tiyatronun sağlam yapısını bozmaya ve tiyatro yazarının hile ve aldatmacalarını ortaya çıkarmaya ve geleneksel tiyatro anlayışını kendine özgü teknikleriyle temelini sarsmaya çalışır. Uyumsuzluk Tiyatrosu, gerçeğin mimetik bir şekilde sunumunu, gösterimini, olayın doğrusal ve kronolojik anlatımını, geleneksel tiyatro yazarının kurgusal olarak yarattığı tiyatro yapıtı karşısında okuyucunun veya seyircinin konumunu ve kahramanların durumunu sorunsal hale getirir. İnsanla dünya arasındaki uyumsuzluğu, hem insanın, hem de dünyanın anlamının silindiği dile getirir. Uyumsuzluk Tiyatrosu sahnedeki bütün görsel ve duyusal öğeleri en aza indirmiştir .En tanınmış yazarları, Samuel Beckett, Eugene Ionesco ve Arthur Adamov’dur. Onlar yapıtlarında bir yandan geleneksel tiyatro ve öğelerini dolaylı veya dolaysız eleştirirler ve sorunsal hale getirirler, diğer taraftan kendi tiyatro anlayışlarını sergilemeye çalışırlar.
  • Öğe
    Etude des Personnages dans “Boule de Suıf” de Maupassant
    (Selçuk Üniversitesi, 2003) Öztürk, Abdullah
    Flaubert tarafından bir başyapıt olarak değerlendirilen, ilk olarak E. Zola’nın başkanlığında hazırlanan « Médan Akşamları » adlı ortak kitapta yayınlanan, Guy de Maupassant’ın Yağ Tulumu adlı bu ilginç eseri, 1870-1871 yıllarında Almanların Rouen’ı işgal etmesiyle savaştan kaçan on kişilik seçkin bir yolcu grubunun beş günlük serüvenini anlatan gerçekçi bir öyküdür. Öyküdeki kişilerin karakter yapısı tam bir zıtlıklar sistemi üzerine kuruludur. Eserin baş kahramanı olan « Boule de Suif »(Yağ Tulumu) adlı fahişe, yolculuk esnasında karşılaşılan bütün güçlüklerin aşılmasında, sorunların çözümünde önemli bir rol oynamaktadır. Krizlerin aşılmasında tüm yolcuların Boule de Suif ile olan ilişkilerini gözlemleyen yazar, kendine has üslubu, anlatım tekniği ile bazı gerçekleri okuyucusunun gözleri önüne sermektedir. Kahramanlarının çeşitli olaylar karşısındaki davranışlarını sınıfsal açıdan değerlendiren yazar, görünüşte üstün değerleri ve ilkeleri temsil eden burjuvazi sınıfının, kilise mensuplarının, gerçekte nasıl basit bayağı ve iki yüzlü davranışlar sergilediklerini vurgulamaktadır. Sonuç olarak temiz ve iyikalplilik örneği veren bir fahişenin, alçak, ikiyüzlü davranışlar sergileyen soylularca nasıl kurban edildiği anlatılmaktadır. Genelde insanlığın geleceği konusunda pek ümitli olmayan maupassant, hemen hemen tüm eserlerinde gercekci bir yaklaşımla ortaya koyduğu kötümser duygularını, burada bir defa daha çarpıcı bir şekilde sergilemektedir.
  • Öğe
    Geleneksel Romana Karşı Roman: Anti? Roman
    (Selçuk Üniversitesi, 2005) Boyacıoğlu, Fuat
    Bu çalışmada anti romanın geleneksel romana karşı tepkisini göstermeye çalıştık. Anti roman Balzac romanıyla doruk noktaya ulaşan klasik romanın geleneksel biçimlerine karşı çıkmaktadır. Bilindiği gibi, klasik roman sağlam temellere dayanan bir geleneğe sahiptir. Geleneksel romancı, karakterleri, eylemleri ve duyguları derinlemesine analiz edilen bir sürü kahramanın etrafında döndüğünü ilginç ve sürükleyici bir hikaye sergiler. Bu romanesk öğelerinden dolayı anti roman geleneksel romanı sorunsal hale getirir. Bu konuda Madame de La Fayette’in La Princesse de Cleves ile başlayan Yeni Romancıların romanlarıyla devam eden romaneski eleştiren bir gelenek, söz konusudur. Anti romancı geleneksel romanın sağlam yapısını bozmaya ve romancının hile ve aldatmalarını ortaya çıkarmaya ve geleneksel romanı kendine özgü teknikleriyle temelini sarsmaya çalışır. Anti roman, gerçeğin mimetik olarak yazıyla ifade edilmesini, hikayenin anlatımı ve tekniğini, romancının kurgusal olarak yarattığı roman karşısında okuyucunun pozisyonunu ve hikaye örgüsü içinde roman kahramanının durumunu sorunsal hale getirir.
  • Öğe
    Öteki’yle kendini savunmak: Bulgakov’un Molière Efendi’si
    (SELCUK UNIV, FAC LETTERS, 2019) Gögercin, Ahmet.
    Mihail Afanasyevich Bulgakov, one of the important figures of twentieth- century Russian literature, was exposed to various pressures during his time as many of his contemporaries and his works were censored and left alone. His works did not reach the reader in his period; like many Russian writers, however, his value was understood after his death. Bulgakov, who could not express himself in such a pressure environment, tried to express himself indirectly and to express his thoughts through the life and work of French playwright Moliere. In this study, the self-defence of the Russian author was examined with the help of his work by analysing The Life of Monsieur de Moliere (Moliere Efendi) without a direct comparison with Moliere's life and works.
  • Öğe
    Mevlâna Celaleddin Rumi ve La Fontaine’de hoşgörü algısı
    (2013) Boyacıoğlu, Fuat; Erdağ, Serap
    Hoşgörü kavramı evrensel bir değer, bir erdem ve bir ahlâk unsuru olsa da kültürden kültüre, coğrafyadan coğrafyaya değişiklik gösterebilmektedir. Tarih boyunca birçok felsefi akımın, sosyal hareketin ve insan hakları çalışmasının temelinde yer alan bu kavram, özellikle edebi eserlerde yüzyıllar boyunca işlenmiş, insan ilişkilerinde temel şartlardan biri olarak kuşaktan kuşağa taşınmıştır. Bu çalışmada İslam âlim ve yazarlarından Mevlâna Celaleddin Rumi ile Fransız hikâyeci ve fabl yazarı La Fontaine'in "hoşgörü" algısı eserlerinden örnekler verilerek ele alınmıştır. Mevlâna'nın ve La Fontaine'in hayatı, görüşleri, öncüsü oldukları edebi türler bu bakış açısı ile ortaya konulmaktadır. Türk- İslam kültüründe tartışılmaz bir yere, ulaşılmaz bir mertebeye sahip olan Mevlâna Celaleddin Rumi, "hoşgörü sultanı" olarak kabul edilir. Bütün insanlığı, dil, din ve ırk ayırımı yapmaksızın seven ve kucaklayan Mevlâna Celaleddin Rumi, başta Mesnevî olmak üzere bütün eserlerinde hoşgörüyü erdemlerin en yücesi atfetmiştir. Dini felsefesi ve tasavvuf anlayışı ile kendini göstermiştir. La Fontaine milyonlarca çocuğa hayvan sevgisiyle birlikte ahlak ve hoşgörü dersi vermiş ve fabllarında kıssadan hisse vererek bütün dünya çocuklarına hitap etmiştir. La Fontaine'in fablları, bu evrensel kimliği ve birçok mesajı içermektedir. Mevlâna Celaleddin Rumi ve La Fontaine farklı zamanlarda ve farklı kültürlerde yaşamış olsalar bile, katılığa, şiddete, bağnazlığa kesin ve kararlı bir tavırla karşı çıktıklarından dolayı birbirine benzerler
  • Öğe
    İki bin yıl süren düş: Aydınlanma
    (2013) Boyacıoğlu, Fuat; Çelik, Kemal
    En azından beş-altı milyon yıllık bir tarihe sahip olan insan soyu için iki bin yıllık bir sure uzun sayılamaz. Tarihe zaman ve mekân üstü bir gözle bakıldığı zaman, insanlığın saymaya başladığı ve 2000'lere kadar saya geldiği zaman dilimi, insanlığın milyonlar süren uzun serüveni göz önüne alındığında, bizim takvimimizdeki geçmiş zamanın en önemli dönem sayılması için hiçbir geçerli neden ileri sürülemez. Bu bildiride beş milyon yıllık insanlık tarihi göz önünde bulundurularak, Antik Yunan tarihinin batı düşünce ve edebiyat tarihi üzerindeki etkisi konu alındı. Klasik söylemlerden farklı olarak batı düşünce ve edebiyat tarihini Eski Yunan düşüncesinin bir uzantısı olarak ele aldık. Yaptığımız araştırmalardan edindiğimiz düşüncelere dayanarak, böyle bir teori geliştirme cesaretinde bulunduk. Bize göre, batı kültür dünyası, Eski Yunan kültürünün farklı alanlarından yapılan alıntılarından ibarettir. Aydınlanma, insanoğlunun en uzun düşünün adıdır. Bu adlandırma, yüzyıllar boyunca ruhani bir varlığa verilen bir isim gibi kullanılmıştır. Aydınlanmayla ilgili diğer bütün hususlar, bir problemler yumağından çekilmiş iplerin yorumlanması gibidir. Aydınlanma gün gelmiş 'kutsal bir bilinçlenme projesi' olarak algılanmış, gün gelmiş, 'bir karanlığı ışıkla kaplama planı' olarak kabul edilmiştir. Başarı ve başarısızlıklarıyla Aydınlanma, tarihi ve coğrafi olarak bir bilinmeyenin adı olmuştur. Bu makalede Aydınlanma'nın istisnai kaderine ve talihsiz serüvenine farklı bir bakış açısı getirmeye ve onu kendi tarihselliği içerisinde ele almaya çalıştık
  • Öğe
    Miftâh-ı Lisân adlı manzum Fransızca-Türkçe Sözlük üzerine
    (Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2002) Kırbıyık, Mehmet
    Yusuf Hâlis tarafından H. 1266/ M. 1850’de hazırlanan Miftâh-ı Lisân adlı sözlük, Fransızcanın revaç bulmaya başladığı bir dönemde kaleme alınmıştır. Fransızca-Türkçe sözlükler içerisinde manzum olma niteliğini taşıyan, tespit edilebilen ilk ve tek örnektir. Mensur mukaddime, manzum dîbâce, sözlük ve hâtime bölümlerinden teşekkül eden eser, eski harflerle yazılan Fransızca kelimelerin doğru okunabilmesi için birtakım özel işaretleri taşımaktadır. Satır altına orijinal şekli ile yazılan Fransızca kelimeleri de ihtiva etmektedir. Yaklaşık olarak 2500 kelimenin nazmedildiği sözlük, 495 beyittir. 2-45 beyitlik 22 manzumeden oluşmaktadır. Mesnevî dışındaki manzumeleri elifbâ sırasına göre tertip edilmiştir. Eserin hâtime kısmında, Türk edebiyatında daha önceden herhangi bir örneğini tespit edemediğimiz aruz kalıbı da kullanılmıştır.
  • Öğe
    Üç İstanbul romanında anlatıcı ve bakış açısı
    (Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2002) Örgen, Ertan
    Üç İstanbul romanı, Abdülhamit, Meşrutiyet, Mütareke dönemleri İstanbul’unda geçen konusuyla yakın dönemimize ait önemli bir bakıştır. Mithat Cemal, Üç İstanbul’da yakından tanıdığını söylediği konakları ve sessiz evleri değişen siyasi şartlar içerisinde, yaşayan karakterleriyle üç ayrı dönemde ele alır. Yazarın bakış açısında anılan dönemlerin ve kişilerin ironi ve eleştiriyle anlatıldığını görmekteyiz. Ayrıca Üç İstanbul söylemi ve özellikle kalabalık şahıs kadrosuyla önemi yeterince vurgulanmamış bir eserdir.
  • Öğe
    Eva de Vitray Meyorovitch'e göre Mevlana
    (Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi, 1987) Şen, Muharrem
    [Abstract not Available]