Aile Hekimliği/Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 26
  • Öğe
    Tıp Fakültesi İnternlerinin Tıp Eğitimi İle Tıpta Uzmanlık Sınavı Hakkındaki Düşünceleri ve Branş Tercihlerinin Belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, 2019 Aralık) Yıldırım, Duygu İlke; Marakoğlu, Kamile
    Amaç: Türkiye’de ve tüm dünyada tıp eğitiminin daha nitelikli olabilmesi için birçok adım atılmış, çalışmalar yapılmış, değişimler yaşanmıştır. Bu alanda yapılan çalışmalar 1980 yılında başlamış günümüze kadar gelmiştir. Çalışmamızın amacı; tıp fakültesi öğrencilerinin, tıp eğitimine bakış açılarının mezuniyet öncesi dönemde öğrenilip tıp eğitim programlarının ilerleyebilmesine katkıda bulunmak, TUS hakkında mevcut güncel görüşleri saptamak ve öğrencilerin branş tercihlerini belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 2016-2017 döneminde Aile Hekimliği Ana bilim dalında staj yapan 102 erkek (%56), 80 kız (%44) olmak üzere toplam 182 intern alındı. Araştırma retrospektif bir çalışmadır. Dönem VI öğrencilerinin hepsine hazırlanan anket formları dağıtıldı ve öğrencilere yüz yüze görüşme tekniği ile anket uygulandı. Bulgular: Çalışmaya katılan internlerin %44’ü kız (n=80), %56’sı erkekti (n=102). Çalışmamıza katılan tıp fakültesi öğrencilerinin en prestijli olarak gördüğü ve tercih etmeyi düşündükleri bölümler sırasıyla; %15,9 aile hekimliği, %9,9 göz hastalıkları ve %9,3 dermatoloji, diğer %9,3’lük kısmı kulak burun ve boğaz hastalıkları olarak tercihlerini belirtmişlerdir. Sonuç: Vardığımız sonuç hekim ve hekim adaylarının ortak amaçları tıpta uzmanlık sınavını kazanmaktır. Pratisyenliğin tıpta uzmanlık sınavını kazanana dek bir geçiş basamağı olarak düşünülmesi de ilerleyen dönemlerde pratisyen hekim sıkıntısını artıracağını düşündürmektedir. Uzmanlık bölümü seçiminde ise; uzmanlık sınavından alınan puanın, maddi getirinin ön planda olduğu, dahili branşların ilk tercihlerde yer aldığı görülmektedir.
  • Öğe
    Hemşirelik Öğrencilerinin Toplumsal Cinsiyet Rolleri ile Kadına Yönelik Şiddete İlişkin Tutumlarının İncelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, 2019 Mart) Dikmen, Hacer Alan; Marakoğlu, Kamile
    Amaç: Çalışmamızın amacı, hemşirelik bölümü öğrencilerinin toplumsal cinsiyet rolleri ile kadına yönelik şiddete ilişkin tutumlarını incelemektir. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı türde olan çalışma, hemşirelik bölümünde toplam 618 öğrenci ile gerçekleştirilmiştir. Veriler Şubat-Mayıs 2018 tarihleri arasında veri toplama formu, Kadına Yönelik Şiddete İlişkin Tutum Ölçeği (ŞİTÖ) ve Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği (TCRTÖ) ile toplanmıştır. Bulgular: Öğrencilerin yaş ortancası 20 (min-max= 17-36), TCRTÖ puan ortancası 150 (min-max= 61-190), ŞİTÖ puan ortancası 33.5 (minmax= 19-93)’dir. Öğrencilerin %51.8’i hayatlarında en az bir defa kadına yönelik şiddete tanık olmuş, %21.4’ü ise şiddete maruz kalmıştır. Öğrencilerin %6.5’i ders içeriği olarak kadına yönelik şiddet hakkında eğitim aldığını belirtirken, %80.3’ü ders müfredatlarına kadına yönelik şiddet dersinin eklenmesini istemektedir. Cinsiyet, yaşanılan yer, aile tipi, şiddete tanık olma ve şiddet eğitimi alma değişkenleri ile ŞİTÖ puan ortancası arasında (p<0.05), cinsiyet ile de TCRTÖ puan ortancası arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmıştır (p<0.05). Öğrencilerin TCRTÖ ve ŞİTÖ puan ortancaları arasında orta düzeyde güçlü (rs= -0.68), anlamlı ve negatif yönlü bir korelasyon saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Çalışma bulgularımıza göre öğrencilerin toplumsal cinsiyete yönelik tutumları eşitlikçi düzeye yaklaştıkça kadına yönelik şiddete karşı tutumları daha olumsuz olmaktadır. Kadına yönelik şiddet eğitiminin hemşirelere üniversite eğitimleri sırasında verilmesi ve toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin eğitim programlarının yapılması önerilebilir.
  • Öğe
    The Role of Anti-Smoking Campaign In Attempting To Quit Smoking
    (Selçuk Üniversitesi, 2014) Aydın, Duygu; Marakoğlu, Kamile
    In the study, the role of the “Smoke-free Air Space” campaign (advertisements, hotlines, the ban on smoking in enclosed spaces, polyclinics for quitting smoking, etc.) conducted by the Ministry of Health in quitting smoking was questions. In the idea of terminating cigarette smoking, which has significant adverse effects on individual and social health, knowing which factors are effective to what extent will contribute to solving this problem. The purpose of this study is to reveal the factors effective in the attempt to quit smoking and to question the effectiveness of the Smoke-free Air Space Campaign, conducted by the Ministry of Health, on these attempts made by the patients to quit smoking. The method used in the study is cross-sectional research; in the study in which the data were collected through survey method, the exposure of the patients (206 patients) that visited the centers of having cigarette smoking quit, which operate within Family Medicine of Medical Faculty Hospital at the Selcuk University, to the campaign against smoking, their level of recollection, their attitudes, and the role of campaign factors in their attempts to quit smoking were questioned. The rate of the participants that recalled the Smoke-free Air Space Campaign was high. They were exposed to the campaign ads most through television. The participants expressed their negative feelings about smoking when asked what they thought about smoking. They said that smoking is dangerous for health and stated that some external factors such as family, friends etc. are effective in smoking. Two factors were found to have been effective in the attempts to quit smoking; these are “the campaign factor” and “the environment-health factor”. The campaign factor, which was found to have been the more effective one, covers such factors as ads, TV programs, the prohibition of smoking in enclosed spaces, the efforts in cigarette-quitting clinics as a whole.
  • Öğe
    Experiences of barbed polydioxanone (PDO) cog thread for facial rejuvenation and our technique to prevent thread migration
    (TAYLOR & FRANCIS LTD, 2021) Unal, Mehmet.; İslamoğlu, Gizem Kaya.; Unal, Gülbahar Ürün.; Köylü, Nihal.
    Background: One of the most common nonsurgical options for facial rejuvenation is lifting using threads. Application of polydioxanone (PDO) threads is generally secure and effective procedure, but complications on the involved regions can occur. Objective: In this study, we shared our experiences of efficacy and safety of PDO thread lifting for facial rejuvenation and presented our technique to prevent the migration of threads. Materials and methods: Thirty-eight patients who underwent PDO cog treatment for facial rejuvenation were evaluated. Via 23 G/90 mm sharp needle, bidirectional barbed PDO cog thread was inserted into subcutaneous tissue. The outcomes of procedure were assessed by Global Aesthetic Improvement Scale (GAIS) and patient satisfaction. Results: Thirty-eight patients were included in this study. Mean age of participants was 39.6 +/- 7.5 years. The GAIS score showed satisfactory results (very much improved: 78.9%; much improved: 18.4%; improved: 2.6%). According to patient satisfaction, all patients were satisfied with the clinical outcomes of procedure (excellent: 76.3%; very good: 21.0%; good: 2.6%). No patient reported 'fair' or 'poor' result. Conclusions: Our results revealed barbed PDO cog thread is highly effective in facial rejuvenation. Also, tying the PDO threads in same entry point to each other seems to be an effective technique to prevent thread migration.
  • Öğe
    Nasal mucociliary activity changes in smokers
    (DUZCE UNIV, 2018) Solak, İbrahim; Marakoğlu, Kamile; Pekgör, Selma; Kargın, Nisa Çetin; Alataş, Necat; Eryılmaz, Mehmet Ali
    Objective: Nasal mucociliary activity, which is a good indicator of nasal mucosal function, is one of the most important defense mechanisms of the body. The aim of the present study is to investigate the effect of smoking and cigarette consumption on nasal mucociliary activity per se by singling out other factors affecting nasal mucociliary activity. Methods: One hundred ninety seven patients aged 18-55 years, one hundred twenty three smokers (case group) and seventy four non-smokers (control group), were included in the present study. Saccharin transfer time (STT) test, CO measurement, Fagerstrom Test for Nicotine Dependence, and a questionnaire including smoking characteristics were applied to all participants. Results: No statistically significant difference was determined between the case and control group in terms of age and body mass index parameters affecting mucociliary activity. In the present study, a statistically significant difference was determined in the mucociliary transfer time between the case and the control group. Moreover, a positive correlation between saccharin transfer time (STT) and number of cigarettes smoked per day, STT and package-year, STT and total smoking years was also determined. Conclusions: In conclusion, smoking has been in the present study determined to deteriorate nasal mucociliary system with a direct proportion to the amount and total duration of smoking.
  • Öğe
    Türkiye'de tıp bilimleri alanında insan gücü durumu
    (2013) Marakoğlu, Kamile; Öztürk, Şerefnur; Kebabcılar, Levent; Bayır, Ayşegül; Emiroğlu, Halil Haldun; Doğan, Kamil Hakan; Apilioğulları, Seza; Akgün, Nedim; Erdem, Yusuf; Uçar, Sevim; Sevinç, Rukiye; Satmaz, Ayşe Begüm; Erdoğan, Şeref; Ozantürk, Hasan
    Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) sağlığı yalnız hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik hali olarak tanımlanmaktadır. Bir toplumun sağlık düzeyinin kalitesinde tıp bilimlerindeki eğitim, tecrübe ve sağlık çalışanlarının istihdamı önemlidir. O nedenle Türkiye'de hekimlerin nicelik ve niteliğinin doğru planlanması için uygun adımların atılması ülke ve birey sağ- lığı açısından büyük bir önem arzetmektedir
  • Öğe
    Is Medical Education Really Stressful? A Prospective Study in Selcuk University, Turkey
    (Kuwait Medical Assoc, 2012) Karaoğlu, Nazan; Şeker, Muzaffer
    Objective: To explore, if medical education is really a risk factor for medical students' well-being due to their various type of exposures and the resultant psychological morbidity, reported Design: A prospective questionnaire based study Setting: Selcuk University Meram Medical Faculty, Konya, Turkey Subjects: New entrants to the medical faculty Intervention: A self-administered questionnaire consisting of Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) with demographic variables and questions related to visions about medical career was administered prospectively. The important life events, challenges confronted and suicidal ideas were evaluated. Main Outcome Measure: Anxiety and depression levels Results: During three years, 138 (84.1%), 98 (62.8%) and 101 (64.7%) students answered the questionnaire and the mean anxiety scores were 7.35 +/- 3.17, 8.47 +/- 4.26 and 7.36 +/- 4.14, respectively (p = 0.05). The mean depression score of 5.03 +/- 3.37 in the first year increased to 6.66 +/- 4.11 in the second year and decreased to 5.62 +/- 3.62 in the third year (p = 0.00). Male students had higher depression than females in all three assessments (p < 0.05). In Y3, students who did not make informed decisions were feeling more anxiety (p = 0.00). Students who had suicidal idea had higher scores in HADS (p < 0.05). Conclusion: Medical education uniquely did not seem to be a stressful process for medical students. Out of school problems seem to be worsening their psychology more than the school problems they faced as negative events and as the reasons of their suicidal idea.
  • Öğe
    A Case-Control Study Evaluating Depression and Quality of Life in High-Risk Pregnant Women
    (Ortadogu Ad Pres & Publ Co, 2010) Şahsıvar, Muazzez Şule; Marakoğlu, Kamile
    Objective: To assess quality of life (QoL), presence of depressive symptomatology and their relationship in normal and high-risk pregnant women. Material and Methods: Two hundred ninety seven pregnant women were screened using brief version of the World Health Organization Quality of Life in Turkish (WHOQOL-BREF TR) and Beck Depression Inventory (BDI). Results: BDI level was found as 17 and over among 34.3% (n= 102) of all women who took part in our study and 42.6% (n= 49) among high-risk pregnants. The incidence of high-risk pregnancies among the pregnants who had 17 and over BDI score was found significantly higher than the ones who took 16 or lower (p= 0.017). High-risk pregnancies were 3-4 times higher among the pregnants whose husbands had education levels of primary, middle and high school than the level of university [orderly OR, %95 CI; 3.222 (1.546-6.714), 4.474 (1.840-10.879), 3.060 (1.430-6.549)]; 1.7-2.8 times higher among the pregnants whose husbands were workers, unemployed and self-employed than the ones whose husbands were official [orderly OR, %95 CI; 2.804 (1.382-5.689), 1.679 (0.434-6.495), 1.853 (0.955-3.598)]; 1.8 times higher among the pregnants who had 17 and over BDI score than the ones who had 16 and under BDI scores [OR= 1.807, %95 CI; (1.108-2.946)]. High-risk pregnancies among the unemployed pregnant women were 3.1 times higher than the employed [OR 95% CI; 3.167 (1.345-7.460)]. QoL scores in the domains of physical health (p< 0.001), psychological health (p= 0.036), social relationships (p< 0.001) and overall health (p< 0.001) were significantly lower among high-risk pregnants than normal ones. Conclusions: In this study a substantial number of pregnant women, especially high-risk ones had depression symptoms, and high-risk pregnancies decreased the quality of life. High-risk pregnant women may need more physical and psychological support.
  • Öğe
    Muhtemel Hipertrigliseridemi Zemininde Gelişen Bir Akut Ödematöz Pankreatit Olgusu: Olgu Sunumu
    (2010) Kayaçetin, Ertuğrul; Kutlu, Ruhuşen; Demir, Ayşe
    Hipertrigliseridemi, akut pankreatitin nonbiliyer, gözden kaçabilen önemli sebeplerindendir. Bu tür hastalarda halen standart bir tedavi protokolü yoktur. Hastamız, hipertrigliseridemi zemininde bir akut ödematöz pankreatit olup sonrasında gelişen pankreasta psödokist ve bilateral plevral effüzyonun birlikte görüldüğü bir olgu sunumudur. Amacımız muhtemel hipertrigliseridemi zemininde gelişen bu akut pankreatit olgusunu, komplikasyonlarını ve komplikasyonlarına yönelik tedavi yaklaşımlarını sunmaktır.
  • Öğe
    Postpartum Depresyon
    (Turkiye Klinikleri, 2009) Marakoğlu, Kamile; Özdemir, Saniye; Çivi, Selma
    Although pregnancy and pospartum period are perceived as special and cheerful times by many people, it can also be risky for the mother, who has expectations about holding her baby in her arms, due to its potential for developing psychological disorders. In the postpartum period, parents have to provide care and safety for the baby, maintain good communication, understand their new roles, develop family susceptibility, and cope with their baby's problems. Therefore, mothers are more likely to experience emotional disturbances in the postpartum period compared with other times. Psychiatric disorders of the postpartum period include three diagnostic categories: maternity blues, postpartum depression and postpartum psychosis. Postpartum depression is a term used for all depressive disorders developing in the postpartum period. Even though there is no consensus on the etiology of the disorder, psychosocial factors are reported to play a key role as well as hormonal factors. Because depression during postpartum period has adverse outcomes not only for the mother but also for the family, a specific approach is needed. The emotional link between the mother and the baby falls off seriously. Blotting out the signs results in missing the diagnosis of postpartum depression, because many women have feelings of guilt due to having a depressive mood in a period of proposed being happy. Thus, early and efficient treatment interventions and follow-up visits of women in the risk group are important. In this review, the definition, incidence, risk factors, etiology, clinic features, and treatment of postpartum depression were reviewed.
  • Öğe
    Klinik Öncesi Yıllardaki Tıp Öğrencilerinin Anksiyete ve Depresyon Düzeyleri ve Etkili Olabilecek Faktörler
    (2011) Karaoğlu, Nazan; Şeker, Muzaffer
    AIM: While training knowledgeable, competent and professional physicians for the patients‟ health medical education distresses and sicken medical students. The aim of this study was to describe the general features of the preclinical years‟ students and the affect of these features on the anxiety and depression level of them. METHOD: In this descriptive and cross-sectional study an anonymous and voluntary questionnaire consisting of socio-demographic variables, questions related to medical education and Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS) was applied to the first three years‟ students of medical faculty. For the analyses of the data Student-t test, One-way ANOVA and chi-square tests were used. RESULTS: The mean age of the students in the study group was 19.49±1.54 years and 272 of them (56.1%) were male. The anxiety and depression levels of the students from rural parts of the country and whose parents‟ education levels were primary school or below were high (p<0.05). According to questions related to medical education there was a difference in anxiety levels of year one and two students who selected medical education in between first three choice (p=0.01) and between year two and three students who chose medicine because of occupation guarantee (p=0.00). There was a significant difference between students who noted family-intimates as the reason of their choice and liking medicine (p=0.00). The anxiety levels of the students who were absolutely unpleased with their choice were the highest (p<0.05). The mean anxiety and depression levels were 7.45±3.79 and 5.60±3.74 points and 87 students (17.9%) anxiety level, 136 students‟ (28.0%) depression level were above the cut of levels in the whole group. CONCLUSION: The results of this study points to the importance of voluntary and informed selection of medical education.
  • Öğe
    Özel bir ilköğretim okulu öğrencilerinde beslenme alışkanlıklarının ve beden kitle indekslerinin değerlendirilmesi
    (2009) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma
    Amaç: Bu araştırma özel bir ilköğretim okulu öğrencilerinde beslenme alışkanlıklarının ve beden kitle indekslerinin değerlendirilmesi amacı ile yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırma Abdullah Aymaz İlköğretim Okulu'nun 357 öğrencisinde 10 Mart- 20 Nisan 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin antropometrik ölçümleri (vücut ağırlığı, boy) yapılarak, yaşa ve cinse özgü beden kitle indeksleri (BKİ) belirlendi. Bulgular: 357 öğrencinin 175'i (%49.0) kız, 182'si (%51.0) erkekti ve 7-14 yaş grubunda idiler. Öğrencilerin ortanca yaş değeri 10 (min7, max14) idi. Öğrencilerin %87.1'i (n311) her gün kahvaltı yapıyordu, %93.0'ı (n332) öğle yemeğini, %94.9'u (n339) akşam yemeğini muntazam yiyordu. Öğrencilerin %62.5'i (n223) süt ve yoğurdu, %56.9'u (n203) peyniri, %87.4'ü (n312) ekmeği, % 35.2'si (n126) reçel-balı, %63.0'ı taze meyveyi her gün tüketiyordu. Tüm yaş gruplarında cinsiyetler arası BKİ ortalama değerlerinde fark tespit edilemedi (p0.05). 7 ve 9 yaşındaki kız ve erkeklerde, 10 yaş erkeklerde, 11 ve 12 yaş kızlarda zayıflık yoktu. Zayıflık 14 yaş kızlarda %13.3, fazla kiloluluk 7 yaş erkeklerde %33.3, obezite 10 yaş erkeklerde %20.0 ile en yüksek değerlerde bulundu. Sonuç: Bu çalışmada fazla kilolu olma ve obezite malnütrisyondan fazla bulunmuştur. Okullarda ders programlarında beslenme ve yaşam alışkanlıklarının düzenlenmesine önem verilmesi gerekmektedir.
  • Öğe
    Şeker Hastalığı Olan ve Olmayan Erkeklerde Erektil Disfonksiyon Sıklığı: Olgu-Kontrol Çalışması
    (2008) Yılmaz, Ahmet; Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma
    Bu çalışmada şeker hastalığı olan erkeklerde ve şeker hastalığı olmayan erkek kontrol grubunda erektil disfonksiyon (ED) sıklığını ve etkileyen etkenleri araştırmayı amaçladık. Olgu kontrol tipindeki bu çalışma şeker hastalığı olan 100 erkek hasta ve olmayan 100 erkek hastadan oluştu. Olgu ve kontrol grubundaki kişilere sosyodemografik özelliklerini belirleyen bir anket uygulandı. Şeker hastalığı olan hasta grubu şeker hastalığına ait özellikler ve istenmeyen yan etkiler yönünden incelendi. Erektil fonksiyonu değerlendirmek için beş sorudan oluşan Sexual Health Inventory For Men (SHIM) erkek cinsel sağlığı değerlendirme anketi uygulandı. SHIM skoru 18’in altında olan hastalar ED müspet olarak kabul edildi. ED sıklığı diyabetik hasta grubunda %76.0, kontrol grubunda ise %32.0 olarak bulundu. Şeker hastalığı olan grupta ED sıklığı kontrol grubuna göre önemli ölçüde yüksek idi (p0.001). Her iki grupta da ED sıklığı ile yaş, meslek, eğitim durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu (p0.05). Ayrıca şeker hastalığı olan grupta, şeker hastalığının tipi (p0.002) ve süresi ile (p0.032) ED arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardı. Şeker hastalığı ED sıklığında belirgin bir artışa sebep olup, şeker hastalığının süresi ve tipi ile ED arasında anlamlı bir ilişki vardı. ED görülme sıklığı şeker hastalığı olanlarda, olmayanlara göre 6.7 kez daha fazla idi. Hekimler ED konusunda hastalarını uyarmalı, şeker hastalığının iyi regüle edilmesi ve ED’ye yönelik uygun tedavinin planlanması konusuna önem vermelidirler.
  • Öğe
    Konya İl Merkezinde Doğum Sonrası Depresyon Riski ve Etkileyen Faktörler
    (2008) Özdemir, Saniye; Marakoğlu, Kamile; Çivi, Selma
    AMAÇ: Daha önce yapılmış bir çalışma bulunmaması nedeniyle Konya İlindeki doğum sonrası depresyon sıklığı ve ortaya çıkmasında rolü olabilecek risk etmenlerini belirlemek amacıyla bu çalışma planlanmıştır. YÖNTEM: Kesitsel tipteki bu çalışma, Konya ili Meram ilçesindeki iki sağlık ocağına 1 Aralık 2005- 31 Ocak 2006 tarihleri arasında başvuran postpartum 2-6 aylık dönemde olan 242 anne ile yapılmıştır. Bu çalışmada gerekli verileri toplanması amacıyla 2 form kullanılmıştır. Birinci form çalışmaya alınan annelerin sosyo-demografik özelliklerini belirlemek için tarafımızca hazırlanan ‘anne tanıtım formu’, ikinci form ise postpartum depresyon riskini belirleyen Edinburgh Posnatal Depresyon Skalası (EPDS) kullanılmıştır. BULGULAR: EPDS kesme puanı 13 ve üstü alındığında postpartum depresyon tanısı alma olasılığı %19.4 gibi yüksek sıklıkta bulundu. Çalışmamızda, EPDS’e göre postpartum depresyon tanısı alma olasılığı, aylık geliri az olanlarda, bir önceki gebeliğinden sonra ruhsal sorunu olanlarda, doğum öncesi izlem sayısı 4 ve altında olanlarda, bebeğin cinsiyetinin öğrenilmesi sonucu eşi ve/veya eşinin ailesinde tutum değişikliği olanlarda ve bu gebeliği süresince tıbbi sorun yaşamış olanlarda istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. SONUÇ: Değiştirilebilir risk faktörleri; doğum öncesi izlem sayıları, eş ve ailesinin bebeğin cinsiyeti konusundaki ön yargı ve saplantılarının eğitim ile değiştirilmesi, doğum öncesi nitelikli bakım olarak belirlenmiştir. Uzak vadedeki düzeltilebilir değişkenler ailelerin aylık gelir düzeyinin iyileştirilmesi olarak saptanmıştır.
  • Öğe
    Aktif ve Pasif Sigara İçiciliğinin Gebelik ve Fetus Üzerine Etkileri
    (2008) Kutlu, Ruhuşen
    Sigara içme alışkanlığı dünyadaki hastalıklar ve erken ölümlerin en önemli önlenebilir sebebidir. Gebelik sırasında annenin sigara içmesi yalnız perinatal yan etkilere değil, önemli doğum sonu problemlere de sebep olur. Gestasyonel dönemde annenin sigara içmesi fetusün mortalite riskini artırmasına ilaveten, muhtemelen plasenta gelişimindeki yetersizliğe bağlı olduğu düşünülen fetal büyümede gerilik, çocukluk çağında solunum yolu hastalıkları, sinir sistemi ve bilişsel anormallikler dahil olmak üzere pek çok gelişimsel problemlerle de ilişkilidir. Sigara metaller, nikotin ve polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) dahil fetal gelişimi etkileyen karışık kimyasallar kompleksi ihtiva eder. Sigara içmeye devam eden gebe kadın sıklıkla erken doğum yapar, bebeklerin gestasyonal yaşları genellikle küçüktür ve bunlarda pek çok perinatal problemler görülür. Aktif sigara içiciliğine ilaveten çevresel sigara dumanı (ÇSD) maruziyeti de çocuklar için büyük bir risk faktörüdür. Gebelikte ve hayatın birinci yılında çevresel sigara dumanına maruz kalma sadece intrauterin gelişim, ani bebek ölümü, davranış ve bilişsel fonksiyonlar üzerine değil, sürekli hırıltı, öksürük, bronşit, RSV bronşioliti, orta kulak iltihabı ve astım dahil olmak üzere solunum sistemi üzerine de etki eder.
  • Öğe
    Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu Öğrencilerinin Antropometrik Ölçümlerinin Değerlendirilmesi
    (2008) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma; Köroğlu, Duygu Erdem
    AMAÇ: Bu çalışmada, Konya ili Meram ilçesindeki Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu öğrencilerinin antropometrik ölçümleri ve beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının incelenmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM: Kesitsel tipteki bu araştırma Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okuluna devam eden 368 öğrencide yapılmıştır. BULGULAR: Öğrenciler 11–14 yaş grubunda idi ve 5–8.sınıfa devam ediyorlardı (n368). Öğrenciler boy, kilo ve bel çevreleri cinse ve yaşa özel persentil eğrilerine göre sınıflandırıldı. 368 öğrencinin 194’ü(%52,7) kız, 174’ü erkek (47,3%) olup, kardeş sayısı 2 idi. Süt içme alışkanlığı %60,3’sında (n222) yoktu. Spor yapma %52,7 sıklıkta (n194) haftada 2-7 saat arasında değişiyordu. Televizyon seyretme %57,1 sıklıkta (n210) günde 2 saat ve altında idi. Çalışmamızda fazla kilolu olma %7,7, obezite sıklığı %1,9 olarak en sık 14 yaş kız öğrencilerde görüldü. Bel çevresi (BÇ) iki cinsiyette de yaşla orantılı olarak artıyordu. Bel çevresindeki artış 11 yaş erkeklerde kızlardan fazla idi (p0,020). 13 ve 14 yaş kızlarda beden kitle indeksi (BKİ) erkeklerden daha fazla idi (sırasıyla p0,009, p0,027). Malnütrisyon en fazla 13 yaş erkeklerde %17,1 ve 13 yaş kızlarda %17,9 olarak bulundu. SONUÇ: Bu çalışmada malnütrisyon sıklığı obeziteden fazla bulunmuştur. Okullarda ders programlarında beslenme ve yaşam alışkanlıklarının düzenlenmesine önem verilmesi gerekmektedir.
  • Öğe
    Polislerde Sigara İçme Sıklığı ve Depresyon Arasındaki İlişki
    (2008) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma; Karaoğlu, Onur
    AMAÇ: Tanımlayıcı ve kesitsel olarak planlanan bu çalışmada, 25 Mayıs 2006 ve 15 Haziran 2006 tarihleri arasında Konya Emniyet Müdürlüğünde görev yapan 492 polis memurunda sigara içme sıklığı ve depresyon yaygınlığı arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM: Sosyo-demografik özelliklerini ve sigara içme durumlarını tespit için bir anket uygulandı. Depresyon düzeylerini değerlendirmek için 21 sorulu Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullanıldı. BULGULAR: Çalışmaya katılan 492 polis memurunun 467'si erkek (%94,9), 25'i (%5,1) kadm, en küçük yaş 22, en büyük yaş 53, ortalama yaş 37,396,50 olup, %93,9'u (n462) evli idi. Halen sigara içme sıklığı %41,9 (n206), bırakma sıklığı %23,8 (nl 17), hiç içmeme sıklığı %34,3 (n169) ve bırakma oranı %36,2 idi. Sigaraya başlamada en küçük yaş 7, en büyük yaş 44, ortanca değer 18 yaş idi. Sigara içilen yıl ortanca değeri 17 idi. Sigaraya başlamada en önemli etken %46,6 sıklıkla (n96) sosyal çevre ve arkadaş grupları idi. Fagerström Nikotin Bağımlılık Ölçeği ile bağımlılık derecesi ortanca değeri 3 idi. Cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, borçlu olmak, sigara içme davranışı üzerine etki etmezken (p0.05), kiralık evde yaşama (p0.022), özel arabaya sahip olmak (p0.018) ve kredi kartı borcunu zamanında ödememek (p0.001) sigara içme davranışı üzerine istatistiksel olarak etkili idi. Cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim düzeyi depresyon üzerine etkili olmaz iken (p0.05), borçlu olmak, ev sahibi olmamak ve kredi kartı borcunu zamanında ödeyememek depresyon üzerine etkili idi (p0.05). SONUÇ: Yüksek depresyon seviyesi polislerin psikolojik olarak risk altında olduğunu göstermektedir. Polislere yönelik hazırlanan psikolojik destek ve danışmanlık hizmetleri önemli ölçüde yararlı olacaktır. Ayrıca, polislere yönelik sigara bırakma kampanyalarına ivedilikle ihtiyaç vardır.
  • Öğe
    Konya İli Lise Öğretmenlerinin Sigara İçme Sıklığı ve Etkileyen Faktörler
    (2007) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma
    Özet: Bu çalışma Konya ili lise öğretmenleri arasında sigara içme sıklığını ve bunu etkileyen faktörleri araştırmak amacı ile yapılmıştır. Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu araştırma 20 Şubat 2006-30 Mayıs 2006 tarihleri arasında Konya ilindeki 37 liseden randomize olarak seçilen 6 lisede görevli 213 öğretmende yapıldı. Çalışmaya katılan 213 öğretmenin 152’si erkek (%71,4), 61’i (%28,6) kadın olup, en küçük yaş 22, en büyük yaş 60, ortalama yaş 41,458,20 idi. Halen sigara içme sıklığı [ (her gün içenler %38.0 (n81) ile ara sıra içenlerin %4,7 (n10) toplamı] %42,7 (n91), bırakma sıklığı %21,6 (n46), hiç içmeme sıklığı %35,7 (n76) , quit ratiobırakma oranı (bırakanların içenler arasındaki oranı) %33,6 idi. Sigaraya başlamada en küçük yaş 10, en büyük yaş 40, ortanca değer 18 yaş idi. Fagerström Nikotin Bağımlılık Ölçeği ile bağımlılık derecesi ortanca değeri 3 olup, %73,7’si (n67) çok az ve az bağımlılık düzeyinde idi. Sigara içme davranışı ile sosyo-demografik özellikler arasındaki ilişki araştırıldığında; 15-19 yaş arasında olmak sigaraya başlamada istatistiksel olarak anlamlı bulundu (X247.8, p0.001). Cinsiyet, yaş ve meslek branşı ile sigara bırakma düşüncesi arasında anlamlı bir ilişki bulunmadı (p0.05). Liselerde %96,4 sıklıkta öğretmenler için sigara içme odası ayrılmıştı. Ancak %57,4 oranında bu sınırlamaya uyuluyordu. Okul koridorlarında %62,8 sıklıkta sigara içen öğretmene rastlamak mümkün idi. Sigara içenlerin %65,3 ‘ü evlerinde de sigara içiyorlardı ve %90,6’sı içtikleri sigaranın çocuklarına zarar verdiğini söylüyorlardı. Bu çalışmamızda sigara ile mücadelede en etkin meslek gruplarından biri olan öğretmenlerde sigara içme oranı oldukça yüksek bulunmuştur.
  • Öğe
    Evaluation of Initiating, Continuing and Weaning Time of Breastfeeding
    (2006) Kutlu R.; Marakoğlu K.
    Objective: The aim of this study was to evaluate the knowledge and behavior of mothers related to the initiation time, duration and affecting factors of breastfeeding. Methods: This descriptive and cross-sectional study included 214 mothers who had children aged between 1-72 months. These mothers were selected from the pediatric policlinics of the Meram Medical Faculty. Data were obtained via questionnaire form by interviewing. Statistical analyses were performed using the software package SPSS version 10.0. Results: The mean age of the mothers was 28.96 (SD±6.06). 187 mothers (87.4 %) delivered in the hospital. 20 mothers (9.3 %) delivered in a primary health care center. The rate of exclusive breast-feeding for at least 6 months was 37.7 %. The rate of breast-feeding initiation time in the first 1-2 hours after delivery was 78.9 %. The mean breast-feeding weaning duration was 10.6 months (SD±5.69). Conclusion: In our study, 96.7 % of the mothers delivered their babies in a hospital or primary health care center under the control of a nurse or a doctor. All health professionals should have the necessary knowledge and skills in order to protect, promote and support breastfeeding. Consequently, prenatal and postnatal breastfeeding education and support courses should be provided everywhere.
  • Öğe
    Evaluation of the Mini-Mental State Examination Among the Elderly People in Konya, Turkey
    (Riyadh Armed Forces Hospital, 2006) Kutlu, Ruhuşen; Karaoğlu, Nazan; Marakoğlu, Kamile; Çivi, Selma
    Objectives: To evaluate cognitive function by using the Mini-Mental State Examination (MMSE) among the elderly people in Konya, Turkey, and to examine the acceptance, and screening efficacy of the MMSE in the family medicine practice setting. Methods: A descriptive and cross-sectional study was carried out between 15th December 2004 and 15th February 2005, in Konya, Turkey. Two hundred elderly people were included in the study. Participants were selected from the cases who were at least 65 years of age and older. Cognitive levels were assessed with the MMSE. Two different MMSE forms for educated and uneducated individuals were applied. Socio-demographic characteristics, orientation, registry memory, attention and calculation, recall, and language status were determined. The data were evaluated with SPSS 10.0 software. Results: Participants of 65 years of age and older (36.5% women, n=73 and 63.5% men, n=127) were included in this study. The age interval of participants was 65 and 85, and the mean age was 71.02 (SD=4.569). Of the participants, 66% (n=132) were uneducated, and 34% (n=68) were educated. The mean score of MMSE was 23.33 (SD=4.799). The score of MMSE was considered as normal when the value was 14 and over. Of the participants, 57% (n=114) were evaluated as normal score and 43% (n=86) as abnormal score. The female mean MMSE score was 21.808 (SD=5.352). The male mean MMSE score was 24.204 (SD=4.230). It was observed that cognitive impairment was higher among women than men (p=0.002). When we compared the cognitive status, there was no significant difference between uneducated and educated people (p>0.05). The cognitive function of participants with a dominant left hand was significantly lower than those with a dominant right hand (p=0.027). Conclusion: Family physicians should be able to competently diagnose, evaluate, and initiate treatment in most patients with dementia. Physicians should be familiar with psychometric instruments such as the MMSE. These instruments are useful both to diagnose Alzheimer's dementia and follow patients on therapy. The MSSE should be used by family physicians of elderly patients, as early diagnosis and treatment will enable patients to retain the greatest possible functional capacity, and may allow families to care for the patient successfully for a longer period. Consequently, early diagnosis and aggressive treatment are crucial for people with dementia.