Dergi Yayın Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe [Kitap İncelemesi] Mahmud Erol Kılıç, Sûfî ve Şiir/Osmanlı Tasavvuf Şiirinin Poetikası (İstanbul: Sufi Kitap Yayınları, 2017), 204 sayfa, ISBN: 9786059778541(Selçuk Üniversitesi, 31.12.2024) Uyucu, SümeyyeMahmud Erol Kılıç’ın Sûfî ve Şiir adlı eseri, XIX. yüzyıl Osmanlı mutasavvıf şairlerinden Ahmed Kuddûsî’nin (ö. 1265/1849) bir şiiri üzerine yapılmış muhtasar bir şerhtir. Yazar, İslam geleneğinde şiiri besleyen en önemli unsurun tasavvuf olduğunu ifade etmiştir. Metafizik düşünce sistemlerinden biri olan tasavvufu anlamadan Osmanlı şairinin zihin dünyasını ve şiirini anlamak mümkün değildir. Bu kitabın temel amacı da Osmanlı şairinin dünya görüşünü ve şiirine hâkim olan tasavvufî bakış açısını ortaya koymaktır. Kitap bütün tasavvufî şiir tarihini kapsayan bir çalışma olmaktan ziyade “şiir” olgusuna tasavvuf perspektifinden bakan münhasır bir çalışmadır. Kitapta “Şiir nedir?”, Şiirin varlıktaki yeri neresidir?” sorularına cevap aranmıştır. Şiir kelimesinin İslam dini içerisindeki tarihine bakılarak kelimenin semantik tarihi ele alınmıştır. Tasavvufun, Osmanlı şairinin dünya görüşünü belirleme noktasındaki kapsayıcı konumu üzerinde durulmuştur. Muhyiddin İbn Arabî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Yunus Emre’nin şiir hakkındaki kanaatleri ve sûfî şairler üzerindeki önemli tesirleri hakkında bilgi verilmiştir. Tasavvufî şiirin kimler tarafından anlaşılıp kimler tarafından anlaşılmadığı konusuna açıklık getirmeye çalışılmıştır.Öğe [Kitap İncelemesi] Mustafa Yüceer, Osmanlı Manzum Hadis Edebiyatı (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2021) 590 sayfa, ISBN:9786258023145(Selçuk Üniversitesi, 31.12.2024) Erdoğan, Mehmet AliKur’ân-ı Kerim ile birlikte İslâm dininin ve medeniyetinin ana kaynaklarından olan hadisler, Müslüman toplumların dinî hayatlarıyla beraber kültürlerine, dillerine, yaşam tarzlarına kısaca hayat normlarının tümüne etki etmiştir. Hadislerin etkilediği alanlardan birisi de hiç şüphesiz edebi metinlerdir. Özellikle hadislerin bu metinler içinde tespit edilebilirliğini sağlayan iktibaslar bahse konu çalışmalara dinî hüviyet kazandırmaktadır. Nitekim din, hayatın her anını baştan sona etkileyen bir olgudur. İbadetten ahlâka, kültürden sanata varıncaya kadar birçok alanı ya doğrudan şekillendirir ya da kendisine göre düzenlemeler yapar. Hz. Peygamber’in şefaatine ulaşma düşüncesiyle telif veya tercüme yoluyla hazırlanan kırk, yüz ve bin hadisler de aidiyet duygusu başta olmak üzere müelliflerin dünya kaygılarının yanında uhrevî beklentilerine matuftur. Osmanlı Manzum Hadis Edebiyatı isimli çalışma, Osmanlı ediplerince kaleme alınan manzum kırk hadis eserlerinde yer alan rivayetlerin ontolojik ve epistemolojik tespitlerini, rivayetlerin tercihinde hangi etkenlerin ön plana çıktığını ve nakledilen rivayetlerin sıhhat durumlarını özgün bir şekilde incelemiştir. Osmanlı dönemi telifatın yazma nüshaları etrafında rivayet tespitlerinin yapıldığı eserde Hadis Bilim Dalı’nın metotları kullanılmıştır. Ayrıca dönemin entelektüel tarzı ve rivayet tespitlerinde öne çıkan yönler analiz edilmiştir.Öğe [Kitap İncelemesi] Hilmi Uçan, Tereddüt ve Tefekkür (İstanbul: İz Yayınları, 2. Basım, 2016), 226 sayfa, ISBN: 9786053260493(Selçuk Üniversitesi, 31.12.2024) Yıldız, HaticeKitap; 19. ve 20. yüzyıllarda yaşamış olan batılılaşma ve aklı ön plana alan olguculuk gibi akımların etkisine karşı toplumu bilinçlendirmeyi amaç edinen aydınlarla birlikte batılılaşmaya sempati besleyen aydınların anlatıldığı derleme niteliğinde bir çalışma olarak değerlendirilebilir. Kitapta bu yüzyıllarda dünyada yaşanan değişimler karşısında içinde yaşanılan toplumda görülen kabz durumu ile aydınların verdiği mücadele anlatılmış ve aydınlar için edebiyat varoluş olarak ifade edilmiştir. Eserde edebiyatın hayatı anlamlandırmak, hayatın muhasebesini yapmak ve değişimler karşısında uygun tavrı koymak gibi işlevleri üzerinde durulmuştur. Bu dönemde sanat ve edebiyatın, toplumun sahip olduğu değerleri korumayı kendisine vazife edindiği görülmektedir.Öğe [Kitap İncelemesi] Mehmet Ali Çalgan, Muhaddisler Muhteva Tenkidi Yaptı Mı? (İstanbul: Marmara Üniversitesi İlâhiyat Vakfı Yayınları, 2023) 278 sayfa, ISBN: 9789755486864(Selçuk Üniversitesi, 31.12.2024) Uçar, Ayşeİslâm dininin kaynaklarından biri olan hadisler temelde iki önemli unsur olan sened ve metinden oluşmaktadır. Râvilerin isimlerinin yer aldığı bölüme sened, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) söz, fiil ya da takrirlerinin anlatıldığı bölüme ise metin adı verilmektedir. Hadis tarihi ve hadis usulü ilimlerine bakıldığında muhaddislerin daha ziyade isnad ve unsurlarıyla ilgilendikleri ama hadislerin metinlerine ve muhtevalarına yönelik tenkit yapmadıkları öne sürülmüştür. Gerek ülkemizde gerek İslâm dünyasındaki güncel çalışmalar, muhaddislerin muhteva tenkidine yönelik uygulamaları önemli araştırma alanlarından biri haline gelmiştir. Tarih boyunca süregelen muhaddislerin sened tenkidine daha fazla yoğunlaştıkları ve metne yönelik bir tenkit öne sürmedikleri ön kabulü, günümüzdeki çalışmalarda da halen güncelliğini korumaktadır. Bu ön kabule mukabil olarak sahâbe nesli de dahil olmak üzere ilk asırlardan itibaren muhaddislerin muhteva tenkidi yaptıkları kaynaklarda mevcuttur. İlk dönemlerden itibaren muhteva tenkidinin yapıldığının ortaya konulması tanıtılan eserin temel hedefidir.Öğe [Kitap İncelemesi] Hasan Avni Yüksel, Türk-İslam Tasavvuf Geleneğinde Rüya (Ankara: Milli Eğitim Basımevi, 1996), 355 Sayfa, ISBN: 9751110548(Selçuk Üniversitesi, 31.12.2024) Demirbaş, Nurullahİnsanlık tarihiyle yaşıt olan rüyalar, uykunun genel ve karakteristik özelliklerinden olup, uykunun REM (rapid eye movement) evresiyle yakın ilişkisi bulunan hem görsel hem de işitsel algı ve duygulardır. Rüyalar, tarih boyunca insanoğlunun her zaman gündeminde olup toplumların ilgi ve merakını cezbetmiştir. Fakat buna karşılık rüya, günümüzde halen bilim dünyasının biyolojik içeriğini, işleyişini ve maksadını tümüyle anlamlandıramadığı bir mefhumdur. Psikolojik ve felsefi açıdan rüya üzerine yapılan akademik çalışmaların üzerine bu dalları harmanlayarak tasavvuf seviyesine çıkaran eser bizlerinde dikkatini çekerek tanıtım ve tahlilini yapma ihtiyacı hissettirmiştir. Türk, İslam ve tasavvuf başlığı altında rüyanın nasıl bir anlama geldiğini detaylıca elen yazar bu yönüyle literatürdeki diğer çalışmalardan farkını ortaya koymaktadır. Rüyanın çalışma açısından soyut olması ve somutlaştırma noktasında zorlukların yaşanması akademik boyutta çalışma sahasını daraltmaktadır. Yazar bu zorlukları göze alarak cesur bir başlıkla çalışma ortaya koymuştur. Rüyanın tanımı, mahiyeti ve yorumlanması çeşitli alanlar tarafından farklı açılardan ele alınmış ve bunun sonucu olarak da günümüze rüya hakkında araştırma yapmak isteyenler için geniş bir külliyat miras kalmıştır. Eserini ele aldığımız Hasan Avni Yüksel de bu bağlamda rüya konusunu Türk-İslam zeminli bir boyuta taşımış ve rüya ile hem İslâm dini hem de tasavvuf ilmi arasında bulunan bağlantıyı açıklamaya çalışmıştır. Eser, giriş hariç beş bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın başlangıcında rüyanın terim anlamı ve kavram olarak mahiyeti farklı kaynaklardan istifade edilerek toplu bir şekilde açıklanmış, çeşitli medeniyet ve dinlerdeki yeri belirtilmiştir. Birinci bölümde rüyanın Türk topluluklarının kültüründe algılanış şekli, bir sonraki bölümde ise rüyanın mahiyeti, Batı’da rüya üzerine yapılan çalışmalar, tâbir ilmi ve tâbircilerin özellikleri üzerinde durulmuştur. Yazar üçüncü bölümde rüyanın şer’î hükümlerle ilgisini, İslâm’da rüya kavramını ve İslâm âlimlerinin rüyaya bakış açılarını değerlendirmeye çalışmış ve bir sonraki bölümde rüyanın tekke ve tarikatlardaki mahiyetini incelemiştir. Beşinci ve son bölümdeyse tâbirnâmelerin yorumladığı farklı türdeki rüyalardan seçmeler esere alınmıştır. Yazar Türk-İslâm tasavvuf geleneği üzerinden rüya konusunu detaylı bir şekilde ele almaya çalışmış ve okuyucunun işini kolaylaştırmak için kitabın sonuna metinde geçen anlaşılması güç kelimelerin açıklandığı bir sözlük eklemiştir.Öğe Kenz-i Şümûs divanında toplumsal değerlerin yozlaşması: Bir manzume üzerine inceleme(Selçuk Üniversitesi, 31.12.2024) Soğukoğlu, Fehmi1900-1952 yılları arasında yaşamış bir mutasavvıf olan İbrahim Halil Efendi yedi yüzden fazla manzumenin yer aldığı büyük bir divan miras bırakmıştır. Kenz-i Şümûs adını verdiği divanının ana konusunun aşk olduğu dile getirilse de birçok manzumesinde sosyal problemlere temas etmiştir. Makalede daha çok sosyal problemlerin dile getirildiği bir manzume toplumsal ve bireysel yönden ele alınmıştır. Eleştirel bir üslupla dünyadaki olumsuz değişimlere atıfta bulunan İbrahim Halil Efendi ilgili manzumede vefa, hafa, istikamet, cefa, safa, şifa, sadakat ve kadâ kavramlarına sırasıyla yer vermiştir. Beyitlerin Sultan Abdulhamid Hân’ın tahttan indirilişinden sonra yeni dünya düzeninin kurulmaya başlamasıyla kaleme alındığı düşünülmektedir. Manzumede; dünyada yaşanan olumsuz yöndeki değişim, toplumun ıslah edici kimselere karşı mesafeli duruşu, dünya nimetlerinin rahatlığın temini olarak görülmemesi gerektiği, kutsal değerler ve kavramların içinin boşaltılması ve yöneticilerin sadakat imtihanı konularından bahsedildiği tespit edilmiştir. Çalışmada bu konular, yukarıda zikredilen kavramlarla bir bütün olarak değerlendirilmiştir. Sonuç olarak manzumenin Müslümanların yaşadığı dönemi daha iyi tanımaları noktasında uyarı mahiyetinde bir nasihat içerdiği dile getirilebilir.Öğe Harîrî makâmâtı eserinin 15. makâme üzerinden el-Harîrî ve Ebû Zeyd karakterlerinin tasvir analizi (Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi 2961, Paris Bibliotheque Nationale Arabe 3929, Arabe 5847, Rusya Bilimler Akademisi Doğu Yazmaları Enstitüsü, S. Petersburg, S.23, Oxford. Bodleian Library Marsh 458 El Yazmaları)(Selçuk Üniversitesi, 31.12.2024) Arpacıoğlu, Sabriye Hilal; Eker, Hatice Kübra Uysalİslam minyatür sanatına damgasını vuran eserlerden ulaşabildiğimiz en erken tarihlileri 12. ve 13. yüzyıla aittir. Dönemin sanatları arasında yer alan minyatürlerden en zengin örnekler edebi açıdan da dönemin önemli eseri olan Harîrî Makâmât’ına aittir. Bu edebî eser, Basra’da yaşayan Harîrî lakabıyla bilinen yazarın kendi dilinden anlattığı 50 hikâyeden oluşmaktadır. Hikâyelerde başlıca iki şahıs vardır bunlar Hâris ibn Hemmâm (el-Harîrî) ve Ebû Zeyd’dir. Ebû Zeyd, edebi kimliği güçlü, zeki ve keskin dilli bir seyyahtır. Hâris ibn Hemmâm ise Ebû Zeyd’e bu özelliklerinden dolayı hayrandır. Ancak gittiği her yerde Ebû Zeyd’in hileleriyle de karşılaşmaktadır. Bu iki karakterin karşılaşmaları üzerinden anlatılan hikâyelerde dönemin yaşam tarzı ve felsefesine ait pek çok örnek bulunmaktadır. Çalışma dâhilinde 15. makâmeye ait, Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan, Esad Efendi 2961 kodlu eser başta olmak üzere, Paris Bibliotheque Nationale’de bulunan, Arabe 3929, Arabe 5847 kodlu eserler, Rusya Bilimler Akademisi Doğu Yazmaları Enstitüsü’nde bulunan, S. Petersburg, S.23 kodlu eser ve Oxford, Bodleian Library’de bulunan, Marsh 458 kodlu el yazması eserlerdeki minyatürlerin Hâris ibn Hemmâm(el Harîrî) ve Ebû Zeyd karakterlerinin analizlerine baktığımızda, her eserin kendine özgü bir anlatım şekli olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada hikâyenin ana karakterleri olan Ebû Zeyd ve el-Harîrî’nin (Hâris ibn Hemmâm) 15. makâme üzerinden değerlendirmesi yapılacaktır.Öğe Kutsal ile edebiyatın buluşması: Roman teolojisi(Selçuk Üniversitesi, 31.12.2024) Dölek, İlbeyİnsanoğlu geçmişten günümüze duygu ve düşüncelerini farklı şekillerde ifade etmenin yollarını aramıştır. Ayrıca geçmişten gelen birçok kültür unsurunu geleceğe taşıma yolunda gerek sözlü gerekse yazılı edebiyat alanında çeşitli eserler ortaya koymuşlardır. İnsanlık tarihi kadar eski bir olgu olarak din, insanoğlunun varoluş çabası içinde ortaya koyduğu edebî türleri de etkilemiştir. Kültür sahası içinde din ve edebiyat birbirini beslemiş ve edebî türlerde dinî temalar yer almıştır. Roman Teolojisi, Edebiyat ve Din (Teoloji) alanlarının etkileşiminden ortaya çıkan disiplinler arası bir çalışma alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak burada kastedilen ilişkiden “dinî edebiyat” anlaşılmamalıdır. Roman Teolojisi’nin temel problemi, edebî bir tür olarak romanlar teolojik bir okumaya tâbi tutulabilir mi ve bu okuma hangi eserlerde ve ne şekilde gerçekleştirilecektir? Bu çalışmada, Roman Teolojisinin kapsam, sınırlılık, amaç ve yöntemi, potansiyeli ele alınarak bu alana giriş mahiyetinde kuramsal bir çerçeve oluşturulmuştur. Dolayısıyla bu çalışma, Roman Teolojisi alanına ilgi duyanlara giriş mahiyetinde literatür, model ve yöntem sunması bakımından önemlidir.Öğe “Çeviri”, “Tercüme”, “Tefsir” kavramlarının tahlili ve Kur’an çevirilerinde yöntem sorunu(Selçuk Üniversitesi, 31.12.2024) Sağır, İdrisÇeviri, Akşit Göktürk’ün deyimiyle başka dillerin inşa ettiği başka dünyaların tanıtılmasıdır. Yani dillerin dilidir çeviri. O halde çevirmen, çevirmeye talip olduğu metnin dilinin dünyasına hâkim olduktan sonra, hedef dilde aslına uygun bir tarzda kendi sanatını da katarak yeni bir inşa sürecini başlatmış demektir. Çeviri, tek tek sözcüklerin anlamlarını, hedef dilin gramatik kuralları içerisinde yeniden sıralamak değil; manayı o dilde yeniden oluşturmaktır. Çeviri yapmak birçok zorluklar içermektedir ne kadar başarılı bir tercüme yapılmış olursa olsun, herhangi bir dilde yazılmış bir metnin başka bir dile mutlak tercümesinden bahsedilemez. Hele bu, edebi metin hüviyetinde, sözlü bir dil yapısına sahip Kur’ân ise aynısıyla tercüme etmenin imkânı neredeyse yok gibidir. Son yüzyılda ülkemizde yapılan meal çalışmalarında “çeviri kuramı”na dair epistemolojik bilgi eksikliğine dayalı bir “yöntem sorunu”nun olduğu anlaşılmaktadır. Bunun, Kur’ân tercümesindeki tezahürü; “bağlam sorunu”, “sözcüğün kullanım şekline bağlı sorunlar”, “üslup sorunu”, “dil mantığı sorunu”, “Kur’ân’ın iç düzeninden ve sözlü bir hitap olmasından kaynaklı sorunlar” vs. olarak görülmektedir. Önemli olan bir başka sorun ise çeviri tekniği açısından kullanışlı bir yöntem olmayan “lafzî tercüme”dir. Araştırmanın gayesi; var olan bu sorunları alanda yapılan çalışmalardan elde edilen bulgularla destekleyerek ilgili kavramlar çerçevesinde tartışmak ve Kur’ân çevirisine metodolojik bir katkı sağlayabilmektir.Öğe er-Risâle Dergisi bağlamında belâgatta yenileşme ile ilgili tartışmalar(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Haydaroğlu, Recep Bahadır; Özdemir, YılmazFransız işgaliyle birlikte Batı ile temasa geçilmiş ve bu temasla Mısır’da; siyasi, kültürel, sosyolojik, ilmî ve edebî dönüşümler meydana gelmiştir. Başta edebiyat olmak üzere klasik ilmî miras, ciddi eleştiri ve koruma reflekslerine konu olmuştur. Edebî kültürün kritize edildiği önemli mahfillerden birisi de er-Risâle Dergisidir. Sahibi ve editörü Ahmed Hasan ez-Zeyyât tarafından kurulan dergi, 1933-1953 yılları arasında haftalık yayın yapmak suretiyle 1025 sayıdan meydana gelen devasa bir kültürel miras bırakmıştır. er-Risâle Dergisi; Tarih, kültür, siyaset konularının yanı sıra Arap edebiyatına dair şiir, öykü, dil ve belâgat tartışmaları gibi içeriklere sahip makaleler barındırmaktadır. Bu çalışma, klasik belâgatı eleştiren tecdid yanlıları ile söz konusu belâgatı savunan “muhafazakâr” yazarların er-Risâle Dergisinde yayınlanan bir kısım makalelerini mukayeseli olarak ele almaktadır. Karşılıklı reddiyeler şeklinde yazılan makalelerde, genellikle tecdid yanlıları tarafından klasik belâgatın diğer ilimler ile ilişkisi gibi yapısal eleştirilerin yanı sıra kavram ve tanımlar üzerinden de eleştiriler yapılmıştır. Buna karşılık klasik belâgat yanlıları, yapılan eleştirileri sığlık ve eleştiri sahiplerini klasik literatürü bilmemekle itham etmişlerdir. Söz konusu eleştirilere, klasik eserlerden deliller getirerek karşılık vermektedirler.Öğe Endonezya Açe’deki cami mimarisi ve serambi mekkah adı verilen mihrab nişleri(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Yanık, AyşeEndonezya’nın Sumatra Adası’nda yer alan Açe, özerk bir bölgedir. Bölgede ilk olarak Hindu ve Budist krallıklar yer alırken, ilk devlet Müslümanlar tarafından kurulmuştur. Hint Okyanusu’nun batısında yer alması, bölgeye çok fazla Müslüman tüccarın gelmesine sebep olmuştur. Hint ve Arap Müslümanlar aracılığıyla İslam’la tanışan bölgedeki yapılar, Arap, Hint ve yerel mimari unsurların bir arada kullanıldığı göstermektedir. Çalışmada Açedeki cami mimarisinin incelenerek tanıtılması ve Serambi mekkah adı verilen mihrab nişlerinin ele alınması amaçlanmıştır. Makaleye konu olan camiler, bulundukları bölgelerin önemli yapılarıdır. Camiler, sultanın halkla bir araya geldiği, eğitim faaliyetlerinin yürütüldüğü bir nevi medrese konumunda olup, aynı zamanda birçok sosyal faaliyetin gerçekleştiği merkezlerdir. Her bölgenin merkezi bir camisi bulunmakla birlikte, bunların en önemlisi Beytürrahman Camii’dir. Daha sonra inşa edilen camilerin genellikle ona benzediği görülmektedir. Mimari açıdan farklı kültürlerin etkisi altındaki yapıların tarihsel gelişimi ele alınmıştır. Çalışmanın asıl konusu ise Serambi Mekkah (Kâbe Kapısı) adı verilen Açe’de görülen mihrapların dikkat çekici şekilde Kâbe Kapısı şeklinde yapılmış olmalarıdır.Öğe Tezhip sanatı konulu lisansüstü tezlerin içerik analizi ve değerlendirmesi(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Deniz, NazifeÇalışmanın amacı; Türk kitap sanatlarından olan tezhip sanatı hakkında hazırlanan lisansüstü tezleri; yayın yılı ve türü, yapıldığı üniversiteler, tezin yürütme sorumluluğunu üstlenen danışmanlar ve unvanları, konu alanları, en çok incelenen dönemler olmak üzere alt başlıklar halinde incelemek, değerlendirmek ve önerilerde bulunmaktır. Araştırmada veriler, içerik analizi yöntemiyle çözümlenmiştir. YÖK Ulusal Tez Merkezi’nde yapılan tarama sonucunda 227 lisansüstü teze ulaşılmıştır. YÖK Ulusal Tez Merkezi’nde tezhip sanatıyla ilgili en erken tarihli tez, 1990 yılına ait olduğundan çalışma 1990-2023 yılları ile sınırlandırılmıştır. Araştırmanın sonucunda tezhip sanatı konusunda yapılan lisansüstü tezlerin en çok 2019 yılında hazırlandığı tespit edilmiştir. Bununla beraber tezhip sanatı alanında çalışmalar en çok Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde gerçekleştirilmiştir. Yapılan çalışmaların çoğunluğunu “Kur’ân-ı Kerîm‘lerin/Mushaf-Şeriflerin tezhip sanatı yönünden incelenmesi” konuları oluşturmaktadır. Tezhip sanatı hakkındaki tezlerin ekserisinin yüksek lisans düzeyinde olduğu tespit edilmiştir. Çalışmanın alana dair gelecekte yapılacak olan çalışmalara katkı sağlayacağı düşüncesiyle, araştırma kapsamındaki tezler çeşitli kriterlerle analiz edilerek genel değerlendirmesi yapılmıştır.Öğe Türk İslam Eserleri Müzesi’nde 2316 ve 4125 envanter numarası ile bulunan Kanunî Sultan Süleyman tuğralarının incelenmesi(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Kılıç, Hüsna; İşaşır, NazanOsmanlı Devleti’nin topraklarının en geniş sınırlara ulaştığı, siyasi bakımdan güçlü, kültürel ve sanatsal faaliyetlerde zirvede olunan 16. yüzyıl; tezyini sanatların tüm dalları açısından önemli bir dönemdir. Sanata ve sanatçıya değer veren padişahlar mimaride, kitap sanatlarında, tezyinatta gelişimin öncüsü olmuşlardır. Her sanat dalı birbiri ile etkileşim halinde olan Türk Sanatları, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi’nde önemli gelişmeler yaşamış ve günümüze kadar gelen çok sayıda eser üretilmiştir. Hat ve tezhip sanatlarında yaşanan önemli gelişmeler dönemin sanat anlayışını ve zevkini yansıtmaktadır. Bu dönemde yapılan eserler arasında en başta mushaflar, tuğralar, fermanlar, beratlar ve vakfiyeler yer almaktadır. Padişahların imzası olarak bilinen tuğralar, ilk örneklerinde sade bir yazı şeklinde kullanılırken zamanla gelişerek 16. Yüzyıl’da tezyinat açısından en görkemli konuma ulaşmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın tuğrası dönemin tezyini özellikleri taşıması, tasarımı, motifleri, renkleri ve uygulanma biçimi ile tezhip sanatı açısından önemli bir değere sahip olduğundan araştırmanın konusu olarak seçilmiştir. 2316 ve 4125 envanter numarası ile Türk İslam Eserleri Müzesi’nde bulunan tuğraların; araştırılması için görseller kütüphaneden alınmış, tezhip özellikleri belirlenmiş, birebir çizimleri yapılmış ve analiz edilmiştir. Kullanılan motifler tek tek çizilerek bir tabloda toplanmıştır. Tezyinatta kullanılan üslup ve teknikler anlatılmış ve tuğranın tarihsel gelişimi hakkında bilgi verilmiştir. Tuğranın tezyinatında kullanılan motiflerin çeşitliliği, kompozisyon bütünlüğü ve işçiliği 16. yüzyıl tezhip üslubunu yansımaktadır.Öğe Birgi Karaoğlu Camii kalemişi tezyinatı(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Kurt, Hatice SümeyyeXVII. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı Devleti’nde siyasi ve ekonomik yönlerden zayıflamalarla birlikte nakkaşların batı kültürüne yönlendirildiği, Türk süsleme sanatında değişikliklerin meydana geldiği, barok ve rokoko üslûplarının klasik desenlere egemen olduğu görülmektedir. Bu dönemde cami mimarimizin süsleme unsurlarından biri olup sıva, taş, ahşap, deri ve kumaş üzerine doğal boyalar ve ince kıllı fırçalar aracılığıyla uygulanan kalemişi sanatında da değişiklikler meydana gelmiştir. Klasik motifler yerini akant yaprağı, istiridye kabuğu, deniztarağı, kenger yaprağı ile perde motiflerine; “C” ve “S” kıvrımlarının yanında çiçek dolu vazolara, meyve çanaklarına ve sepetlere bırakmıştır. İzmir’in Birgi ilçesinin Sarı Bey Mahallesi’nde bulunan ve çalışmamıza konu olan Karaoğlu Camii tezyînâtında hem dış hem iç mekanda geç dönem kalemişi sanatının güzel örneklerini görmekteyiz. Dıştan içe doğru son cemaat mahallinde kapı alınlığı, pencere alınlıkları ve duvar yüzeyinde; harimde mahfil katı ve kemer köşelikleri ile kubbe göbeği ve kubbeye geçiş elemanındaki kemer köşeliklerinde; mihrap, minber ve pencere alınlıklarında bulunan kalemişi süslemeleri dikkat çekmektedir. Tezyînâtta genel olarak kırmızı, mavi, yeşil, kahverengi ve sarı renkler kullanılmıştır. Süslemeler incelendiğinde çarkıfelek, meşe ve kızılçam ağaç türleri ile vazo içerisine yerleştirilmiş karanfil, gül, lale, nar ve haşhaş motiflerinin yanında eşkenar dörtgen, üçgen gibi geometrik unsurlar tespit edilebilmiştir.Öğe Osmanlı Arşivi’ndeki tasvirli bir hilye hakkında değerlendirmeler(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Ahmed, Sümeyra OcakHz. Peygamber’in (s.a.s) mübarek vücut özellikleri, yaratılışı, güzel ahlâkı ve yaşayışı siyer edebiyatı ve Türk-İslâm edebiyatının konusu olmuştur. Şemâil, hilye, mevlid, mi’raciye olarak isimlendirilen bu edebî metinlerden hilyenin 17. yüzyıldan itibaren hat levhaları şeklinde yazılması meşhur olmuş ve hilye, hat sanatının da bir türü olarak günümüze kadar gelmiştir. Hz. Peygamber’e olan muhabbetin, onu görme özleminin bir tezahürü olarak nitelendirebileceğimiz hilyeler Türk ve İslâm toplumunda da önemli bir yer edinmiştir. Osmanlı kültüründe her evde bir hilye-i şerîfe levhası bulundurmak ya da hilyeleri daha küçük bir şekilde yazarak üzerinde bulundurmak adet haline gelmiş, insanlar bunun kendilerini her türlü şerden, fakirlikten, hastalıktan, belâ ve afetlerden muhafaza edeceğine inanmışlardır. Bazı eserlerde Hz. Peygamber’i temsil eden gül motifini ya da Kâbe, na’l-i şerîf, kadem-i şerîf, hırka-i şerîf gibi tasvirlerin hilye metinleri ile kullanıldığını görmek mümkündür. Bu çalışmada Osmanlı Arşivi’nde yer alan tasvirli ve ilginç tasarımı olan bir hilyenin yazı içerikleri ve tasvirleri ayrıntılı olarak incelenecektir.Öğe Afyon Paşa Camii’nin günümüz cami mimarisine örnekliği açısından değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Akın, Ömer FarukCamiler, İslam coğrafyasının genişlemesi, yeni şehirlerin fethedilmesi ve dinin farklı milletlerden mensupları ile gelişmiş ve değişime uğramıştır. Böylelikle İslâm’ın yayıldığı çeşitli coğrafyalarda birbirinden farklı ve güzel, bölgesel malzemeler ile ihtiyaca yönelik ibadet mekânları inşa edilmiştir. Tarihi süreçte incelediğimizde, Anadolu Camileri telafisi zor birçok süreçten geçmiştir. Özellikle son asrın politik hareketliliği, çeşitli reform talepleri ve öncüllerdeki değişim cami imar geleneğini sekteye uğratmıştır. İbadet ihtiyacının karşılanması amacıyla imar geleneğinden uzak biçimde yaptırılan camilerdeki artış, çeşitli eleştirileri ve yeni mimari arayışları beraberinde getirmiştir. Bunun yanında bakımsızlık veya farklı çıkarlar uğruna tarihe kurban edilen camilerin mevcudiyeti günümüz cami mimarisinde hissedilen anlamsız boşluğun temelini oluşturmuştur. 478 yıllık aktif hizmetinin ardından yıkılan ve 2020 yılında aynı isimle tekrar ibadete açılan Afyon Paşa Cami yapısı ve tarihi itibari ile şahsına münhasırdır. Müslüman-Türk topluluğunu yansıtan yapısıyla günümüzde geleneksel mimari adı altında yapılan dengesiz taklitlere karşın mükemmel örnekliği, bu yapıyı bahse değer görmemizdeki en büyük sebeptir. Makalemizde cami medeniyetinin yeniden dirilişinin önemli sembollerinden birisi olarak gördüğümüz Paşa Camisini tarihi süreci içerisinde gözlemleyecek ve genel özelliklerini Türk-İslâm Sanatı üslûbu açısından inceleyeceğiz.Öğe III. Murad devri tezhip sanatı: Zübdetü’t-Tevârîh’in tezhip unsurlarına dair bir inceleme(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Efe, Ayşe NesibeBu araştırma Sultan III. Murad devrinde dünya tarihiyle alakalı kaleme alınmış müstesna bir eser olan Seyyid Lokman Âşûrî’ye (ö. 1010/1601’den sonra) ait Zübdetü’t-tevârîh isimli eserde kullanılan tezhip unsurlarını incelemektedir. Seyyid Lokman’ın bu kitabı, döneminde telif edilmiş önemli bir dünya tarihi olmasının yanında, yazma eserlerinde kullanılan minyatürlerin çeşitliliği ve tezhip unsurları sebebiyle de büyük önem taşıyan bir eserdir. Buna karşın güncel araştırmalarda eserin minyatür detayları esas odak noktası olmuş, tezhip sanatına dair değerlendirmeler genellikle göz ardı edilmiştir. Nitekim Sultan III. Murad’ın özel isteği üzerine hazırlanan bu eser, ihtiva ettiği minyatürlerin yanında bezeme detayları ile de ince bir işçiliğe sahiptir. Bu bağlamda Zübdetü’t-tevârih’in bilinen üç nüshasından biri olan Dublin nüshasında kullanılan tezhip unsurları, çalışmada analitik ve karşılaştırmalı bir metot ile incelenmektedir. Çalışmanın ilk kısmı, eserin yazıldığı ve istinsah edildiği dönem olan on altıncı yüzyılda tezhip sanatının durumuyla ilgili değerlendirmeye ayrılmıştır. İkinci kısımda, ele alınan eserin genel bir tasviri ve tahlil gerçekleştirilmiş, son aşamada ise Zübdetü’t-tevârîh tezhip sanatı açısından incelenmiştir. Osmanlı’nın on altıncı yüzyılda tezhip sanatı bakımından zirve noktaya ulaştığı, Zübdetü’t-tevârîh’te toplamda 14 varakta tezhip sanatının icra edildiği, kullanılan tezhip unsurlarının dönemin sanat anlayışını ve klasik tezhip olarak adlandırılan üslubu yansıttığı makalede ulaşılan sonuçlar arasındadır.Öğe Tevhid sisteminde güzellik olgusu ve güzelliğin nitelikleri(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Altıntaş, RamazanKelam ilminin ana konularından birisi, Yüce Allah’ın varlığı ve birliği meselesidir. O; zatı ile aşkın, sıfatları ile içkin bir varlıktır. Allah, zatını bildirmek için varlığı, sıfatlarını bildirmek için de sanatını yaratmıştır. İnsan, yaratılış üzerinden hareketle O’nun varlık bilgisine ulaşabilir. Kelam ilminin en önemli bahisleri arasında “ulûhiyet” bölümü yer alır. Ulûhiyetle âlem arasında ilişki kurulur. Bu ilişki, Allah’ın varlığının delilleri üzerinden yürütülür. Klasik delillerin arasında ise varlıkta amaçlılık ve düzenlilik delili yer alır. Amaçlılık ve düzenlilik delilinin içeriğini estetik ilminin en önemli konusu olan güzellik meselesi oluşturur. Allah’ın varlığını bilmede estetik delil önemli bir yer tutar. Bizler Allah’ın varlığını bilmede hem varlıktaki maddi güzellikten ve hem de insanın davranışları arasında yer alan ahlaki güzellikten hareket ederiz. Dolayısıyla bu konunun ana mihverinde “güzellik” olgusu vardır. “Güzellik” evrensel bir gerçekliktir. Güzelliğin en yüksek ifadesi, sanatta kendisini gösterir. İslam sanatının en büyük amacı da din ile sanat arasındaki tevhid bağını kurmaktır. Bu da varlıktaki güzellik olgusu üzerinden gerçekleştirilir. Bu bağlamda evrende gördüğümüz bütün güzellikler, ilahi sanatın bir yansımasıdır. Varlıktaki güzellik olgusu madde ile sınırlandırılamayacak kadar geniş bir konudur. Bu bağlamda güzelliğin hem maddi ve hem de manevi boyutları vardır. İslam inancında esas olan salt güzel olanın bilinmesi değil, güzel üzerinden mutlak hakikatin aranmasıdır.Öğe Selçuklu Dönemi ve Memlük Dönemi tezhip üslubunun karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Kılıç, Hüsna; Zan, NagihanDevletlerin siyasi, dini ve kültürel gelişimlerinin yanında sanatsal gelişimleri de yüzyıllar boyunca devam etmiştir. Tarihi süreç içerisinde devletler, sanatsal açıdan birbirlerinden etkilenmiş, her yeni dönem bir önceki dönemin devamı niteliğinde şekil almıştır. Türk medeniyetinin de sanatsal ögeleri ileriye doğru akan tarihsel süreç içerisinde değişimlere ve gelişimlere uğramıştır. Türkler’in yerleşik hayata geçilmeye başlandığında ise mimari yapılar sanatsal gelişimin gözlemlendiği ögeler olmuşlardır. Bu bakımdan, sanatsal gelişimin ilk olarak dini mimaride ortaya çıktığı görülmektedir. Camii, medrese gibi mimari yapıları güzelleştirmek için iç ve dış mekanlarda sanatın belirli dallarının kullanılması bu gelişim safhasına verilebilecek örneklerdir. Türklerde dinin sanata, özellikle de kitap sanatlarının tümüne yön vermesi Karahanlılar Dönemi’nde İslamiyet’in kabulü ile başlamıştır. Kuran-ı Kerim’i daha güzel yazma ve süsleme isteği; hat, tezhip, cilt gibi kitap sanatlarının gelişmesinde başlıca rol oynamıştır. Tezyini sanatlar Karahanlılar’dan sonra Büyük Selçuklu Devleti döneminde çok önemli bir gelişim kaydetmiştir. Özellikle Selçuklu (1040-1308) ve Memlük Dönemi (1250-1517) tezyinatlarında geometrik ve rûmî kompozisyonun hâkim olduğu bilinmektedir. Her iki dönemin tezyinatında aynı motifler tercih edilmesine rağmen, eserler incelendiğinde üslup farklılıklarının olduğu anlaşılmaktadır. Bu çalışmada; Selçuklu ve Memlük dönemlerine ait mimari yapılara örnekler verilmiş ve kıyasın daha net anlaşılabilmesi için seçilen yazma eserlerdeki tezhiplerin analizleri yapılmıştır. Kullanılan üsluplar ve teknikler karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiş ve iki dönem arasındaki benzerlik ve farklılıklar ortaya çıkarılmıştır.Öğe Memlûk Türk Devletinde mineli yaldızlı cam süslemeler(Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Dönmez, Emine13-16. yüzyıllar arasında Mısır ve Suriye topraklarında hüküm süren Memlûk Türk Devleti, cam sanatı bakımından adının her devirde hatırlanmasını sağlayacak eserlerin menbaı olmuştur. Bölgede tarih boyunca var olan ve büyük öneme sahip ticaret ve üretim atölyelerini desteklemiş ve gelişimine katkı sağlamıştır. Alt yapı ve malzeme bakımından çok zengin kaynaklara sahip olan bölgede verimlilik ve maddi elverişlilik sebebiyle çok iyi kalitede camlar üretilmiştir. Sağlamlık ve netliğiyle bilinen bu camlar Memlûkler devrinde bir de bezemeleriyle ün kazanmış, uzun süre rağbet gören ve taklit edilen cam ürünler olma özelliğini korumuştur. Bu çalışmada bölgede cam üretiminin gelişimi ve Memlûklerin bu üretime katkıları aktarılmıştır. Bu çalışmada bölgede üretilen cam emtianın bezenmesi ve bezeme teknikleri hakkında bulgular ışığında genel bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır. Günümüze sağlam olarak ulaşmış, hâlihazırda Viyana Dom Müzesinde sergilenen ve tezyinatıyla öne çıkan bir Memlûk cam şişesinin teknik ve süsleme analizi yapılmıştır. Örnek incelemesi yapılan cam şişe üzerinden Memlûklerde cam sanatı ve süsleme tekniklerinin değerlendirilmesi yapılmıştır.