Yazar "Gönül, Şaban" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 16 / 16
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe The effects of smoking on anterior segment parameters, retinal nerve fiber layer, and pupillary functions(2014) Ekinci, Bengü Köktekir; Gönül, Şaban; Bakbak, Berker; Gedik, Şansal; Marakoğlu, KamileAmaç: Sigara içenlerde ön segment parametreleri, retinal sinir lifi tabakası ve pupil fonksiyonlarını değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Bu vaka-kontrol çalışmasında sigara içen 45 kişinin 45 gözü ve sigara içmeyen 45 kontrol bireyin 45 gözü değerlendirildi. Tüm hastalarda düşük koheranslı optik reflektometre (DKOR) ile ön segment parametreleri, aberometre cihazı ile mezopik ve fotopik pupil çapları, optik koherans tomografi ile retina sinir lifi kalınlığı ölçümleri ve Schirmer testi ile kuru göz değerlendirmesi yapıldı. Sonuçlar SPSS 16,0 kullanılarak bağımsız t-testi ile karşılaştırıldı ve 0,05in altında p değeri anlamlı kabul edildi. Bulgular: İki grup arasında hem DKOR hem de aberometre cihazı ile elde edilen mezopik pupil çapları arasında anlamlı fark vardı (sırasıyla p0,003 ve 0,02). Schirmer değerleri de sigara içenlerde belirgin olarak azalmıştı (p0,0001). Ölçülen diğer parametreler açısından sigara içen ve içmeyen grup arasında fark bulunmadı (hepsi için p0,05). Sonuç: Sigara içmek pupil fonsiyonları özellikle mezopik pupil çapını etkileyebilir ve karanlık ortamlarda pupil cevabında yetersizliğe yol açabilir. (Turk J Ophthalmol 2014; 44: 11-4)Öğe Is it possible to replace automated keratometry with current devices: comparison with lenstar and opd II(2013) Ekinci, Bengü Köktekir; Gedik, Şansal; Bakbak, Berker; Gönül, Şaban; Doğan, Ömer KamilAmaç: Düşük koherans optik reflektometre, korneal topografi ve otomatize keratometre ile elde edilen keratometre sonuçlarını karşılaştırmak ve her cihaz için ölçüm yapan kişiler arasındaki tekrarlanabilirliği değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Bu karşılaştırmalı çalışmada 65 sağlıklı hastanın 65 gözü incelenmiştir. Her olguda KR 8100A (Topcon, Japonya), OPD Scan II (Nidek, Japonya) ve Lenstar LS 900 (Haag-Streit, İsviçre) ile keratometre ölçümleri alındıktan sonra detaylı göz muayenesi yapılmıştır. Sferik değerleri 3.0D’nin, silendirik değerleri 1.0D’nin üzerinde olan olgular, kronik oküler ya da sistemik hastalığı olan ya da kontakt lens kullanan olgular çalışmaya dahil edilmemiştir. Keratometre ölçümleri ANOVA testi (SPSS 16.0) ile karşılaştırılmıştır. 0,05’den düşük p değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Kullanılan yöntemler arasındaki anlaşmayı göstermek için Bland- Altmann analizi kullanılmış ve uyum için Spearman rank korelasyon katsayısı (r) hesaplanmıştır. Ölçüm yapan kişiler arasındaki tekrarlanabilirliği değerlendirmek için, her cihaz için 30 gözde sınıfiçi korelasyon katsayısı hesaplanmıştır. Sonuçlar: Çalışmaya dahil edilen 65 hastanın ortalama yaşları 21,93,25 yıl idi. Otorefraktokeratometre (ORK), OPD Scan II, ve Lenstar LS 900 ile elde edilen keratometrik değerler sırasıyla 43,301,47, 43,421,44 ve 43,291,42idi. üç grup arasında istatiksel olarak anlamlı fark görülmedi (p0,840). Ölçüm yapan kişiler arasındaki sınıf-içi korelasyon katsayısı ORK, OPD Scan II ve Lenstar LS 900 için sırasıyla %78,9, %99,9, %99,7 olarak bulundu. Tart›flma: Lenstar, otomatize keratometre ve corneal topografiyle karşılaştırılabilir ve korelasyonu iyi olan keratometre ölçümleri vermiştir.Öğe Kristalin lens luksasyonu sanılan spontan lens absorbsiyonu(2018) Gönül, Şaban; Oflaz, Ayşe Bozkurt; Bakbak, Berker; Yavuzer, Kamil; Bozkurt, BanuSpontan lens absorbsiyonu (SLA), hipermatür kataraktların seyrek görülen bir komplikasyonudur. Bu durum travma, yaşlılık, Fuchs üveitsendromu (FÜS) gibi üveitik hastalıklar ve leptospirozis ve kızamıkçık gibi bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan hipermatür kataraktolgularında bildirilmiştir. Bu yazıda FÜS’ye ikincil olarak gelişen hipermatür kataraktın spontan emilime uğradığı bir olgu sunmaktayız.Bildiğimiz kadarıyla SLA’nın bu ilk raporu, kapsüler bakiyelerin vitreusa doğru yönelmesini takiben, muayene sırasında yanıltıcı olarakkristalin lens luksasyonu görünümünde olan ilk olgu sunumudur.Öğe Medikal tedaviye dirençli göziçi basınç yüksekliği bulunan komplike hifemalı olgunun yönetimi: Ön Kamara Lavajı(2014) Beyoğlu, Abdullah; Gönül, Şaban; Köktekir, Bengü Ekinci; Gedik, ŞansalYedi yaşında erkek hasta sağ göze künt travma sonucunda oluşan hifema nedeniyle başka bir merkezde medikal olarak tedavi edilmişti. Taburcu olduktan sonra görmesinin tekrar azalması sonucu kliniğimize başvurdu. Yapılan biyomikroskobik muayenede total hifema tespit edildi. Göz içi basıncı (GİB) sağ gözde Goldman aplanasyon tonometresi ile 48 mmHg idi. Medikal tedavi ile GİB kontrol altına alınamadığı ve hifemada gerileme olmadığı için ön kamara lavajı yapıldı. Olgumuzda da olduğu gibi, genellikle çocuk yaşlarda olan hifemalarda ilk bir hafta içerisinde rehemoraji gelişebileceği unutulmamalıdır. Bununla birlikte medikal tedavi ile hemorajide gerileme olmuyorsa, GİB yüksekliği devam ediyorsa ve korneal boyanma (disk hematik) riski mevcutsa cerrahi tedavi göz önünde bulundurulmalıdır. (Turk J Ophthalmol 2014; 44: 400-2)Öğe Non-arteritik anterior iskemik optik nöropati ve kistoid maküler ödem birlikteliği(2013) Ekinci, Bengü Köktemir; Yavuzer, Kamil; Gönül, Şaban; Bakbak, Berker; Gedik, ŞansalSabah kalktığında sol gözde görme kaybı şikayeti ile başvuran 61 yaşındaki hastanın sağ gözünde optik atrofi, sol gözünde ise alev şeklinde hemorajilerin görüldüğü hiperemik bir optik disk ödemi saptandı. Yapılan oftalmolojik muayenenin ardından hastaya Non-Arteritik Anterior İskemik Optik Nöropati (NA-AİON) tanısı kondu. Optik koherens tomografi (OKT) ile elde edilen görüntülemede sol gözde kistoid maküler ödem (KMÖ) saptandı. NA-AİON optik disk ödemi ve ağrısız görme kaybı ile karakterize sık görülen bir hastalıktır. Bu olgu raporunda sağ gözünde daha önce muhtemelen NA-AİON geçiren ve sol gözünde NA-AİON ve KMÖ bulunan hastada NA-AİON ve KMÖ birlikteliği ve patogenezi tartışılmıştır.Öğe Nörosifilizli bir Olguda Gelişen Bilateral Optik Atrofi(2013) Gönül, Şaban; Kadıoğlu, EkremA 48-year-old male patient admitted to ophthalmology department with the complaint of decreased vision for one year in both eyes. The patient had been diagnosed with neurosyphilis at the infectious diseases department 6 months ago and had been treated with penicillin. Visual acuity was 0.3 in right eye and count fingers at 3 meters in the left eye. Fundus examination revealed pale optic disc with blurred margin, and vascular attenuation of the optic disc in both eyes. In visual field test, absolute scotoma in superior temporal quadrant, superior arcuate defect and visual field defect in the inferior temporal quadrant were present in both eyes. The optic atrophy was considered secondary to syphilis, and the patient was asked to follow up because of the possibility of syphilis recurrence. Early diagnosis of neurosyphilis and its complications are very important. Clinicians should take into consideration syphilis in all cases with optic neuropathy in their rutine practice, especially in sexually active men and provide the best treatment option to the patients in a multidisciplinary management.Öğe Optical coherence tomography findings in patients with wolfram syndrome(2014) Köktekir, Bengü Ekinci; Bakbak, Berker; Gönül, Şaban; Gedik, ŞansalAmaç: Wolfram sendromlu hastaların optik koherans tomografi bulgularını bildirmek. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Wolfram sendromu kriterlerinin tamamını taşıyan dört hastamız dahil edildi. Optik koherans tomografi (OKT), tüm hastalarda Stratus OCT (OCT-3, Carl Zeiss Meditec, Inc. Almanya) ile yapıldı. Retina sinir lifi tabakası (RSLT) ve maküla kalınlıklarını ölçmek için sırasıyla hızlı RSLT ve hızlı maküla kalınlığı protokolleri kullanıldı. Cup-disk oranını belirlemek için hızlı optik disk protokolü kullanıldı. Tüm hastalara VEP yapıldı (Retimax, CSO Strumenti Oftalmici, Floransa, İtalya). Bulgular: Ortalama yaşları 18,52,08 (16-21 yaş aralığında) olan dört hastanın (3 erkek ve 1 kadın) sekiz gözünde RSLT kalınlığı, maküla kalınlığı ve cup-disk oranları belirlendi. Ortalama RSLT kalınlığı 42,25,6 ?m (34,1-49,5 ?m aralığında) iken, ortalama maküla kalınlığı ve cup-disk oranları sırasıyla 14515 ?m (125-160 ?m aralığında) ve 0,790,07 (0,7-0,92 aralığında) olarak bulundu. VEP latansları ile maküla kalınlığı ve RSLT kalınlığının orta derecede negatif korelasyon gösterdiği görüldü (Spearman korelasyon katsayısı sırasıyla -0,23 ve -0,34 idi). Sonuç: Retina sinir lifi tabakası kaybı ve ikincil optik atrofi, Wolfram sendromlu hastalarda görme keskinliğini etkileyebilecek ciddi komplikasyonlardır. Bu hastalardaki retinal değişiklikler OKT kullanılarak ölçülebilir ve gözlenebilir. (Turk J Ophthalmol 2014; 44: 212-5)Öğe The protective effect of prophylactic ozone administration against retinal ischemia-reperfusion injury(TAYLOR & FRANCIS LTD, 2017) Kal, Ali; Kal, Öznur; Akıllıoğlu, İshak; Çelik, Esin; Yılmaz, Mustafa; Gönül, Şaban; Solmaz, MerveIntroduction: Retinal ischemia-reperfusion (IR) injury is associated with many ocular diseases. Retinal IR injury leads to the death of retinal ganglion cells (RGCs), loss of retinal function and ultimately vision loss. The aim of this study was to show the protective effects of prophylactic ozone administration against retinal IR injury.Materials and methods: A sham group (S) (n=7) was administered physiological saline (PS) intraperitoneally (i.p.) for 7 d. An ischemia reperfusion (IR) group (n=7) was subjected to retinal ischemia followed by reperfusion for 2h. An ozone group (O) (n=7) was administered 1mg/kg of ozone i.p. for 7 d. In the ozone+IR (O+IR) group (n=7), 1mg/kg of ozone was administered i.p. for 7 d before the IR procedure and at 8 d, the IR injury was created (as in IR group). The rats were anesthetized after second hour of reperfusion and their intracardiac blood was drawn completely and they were sacrificed. Blood samples were sent to a laboratory for analysis of superoxide dismutase (SOD), glutathione peroxidase (GSH-Px), malondialdehyde (MDA), total oxidant score (TOS) and total antioxidant capacity (TAC). The degree of retinal injury was evaluated according to changes in retinal cells and necrotic and apoptotic cells using the TUNEL method. Data were evaluated statistically with the Kruskal-Wallis test.Results: The number of RGCs and the inner retinal thickness were significantly decreased after ischemia, and treatment with ozone significantly inhibited retinal ischemic injury. In the IR group, the degree of retinal injury was found to be the highest. In the O+IR group, retinal injury was found to be decreased in comparison to the IR group. In the ozone group without retinal IR injury, the retinal injury score was the lowest. The differences in the antioxidant parameters SOD, GSH-Px and TAC were increased in the ozone group and the lowest in the IR group. The oxidant parameters MDA and TOS were found to be the highest in the IR group and decreased in the ozone group.Discussion: IR injury is also positively correlated with the degree of early apoptosis. This study demonstrated that ozone can attenuate subsequent ischemic damage in the rat retina through triggering the increase of the antioxidant capacity.Öğe Retina Sinir Lifi Tabakası ve Diyabet(2013) Gönül, Şaban; Kadıoğlu, EkremDiyabetik retinopati (DR) diyabetes mellitusun en sık görülen komplikasyonudur ve 20-65 ya arası körlü ün en önemli nedenidir. Klinik olarak retinopati geli meden önce hipergliseminin fonksiyonel de i ikliklere neden oldu u gösterilmi tir. Diyabetin seyrinde önemli olan oftalmoskopik de i iklikler olu madan bu erken fonksiyonel kayıpların tespiti ve hastalı ın ilerlemesinin önlenmesidir. Diyabetes mellitus (DM)'li hastalarda, diyabetik retinopatinin önlenmesinde metabolik kontrolün önemi bilinmektedir. Bu yazı retina sinir lifi tabakası (RSLT) ve retina sinir lifi analiz tekniklerini incelemek, diyabetes mellitus ve metabolik kontrolün RSLT'ye etkisini de erlendirmek amacını taşımaktadır.Öğe Retina Sinir Lifi Tabakası ve Diyabet(2013) Gönül, Şaban; Kadıoğlu, EkremDiyabetik retinopati (DR) diyabetes mellitusun en sık görülen komplikasyonudur ve 20-65 yaş arası körlüğün en önemli nedenidir. Klinik olarak retinopati gelişmeden önce hipergliseminin fonksiyonel değişikliklere neden olduğu gösterilmiştir. Diyabetin seyrinde önemli olan oftalmoskopik değişiklikler oluşmadan bu erken fonksiyonel kayıpların tespiti ve hastalığın ilerlemesinin önlenmesidir. Diyabetes mellitus (DM)'li hastalarda, diyabetik retinopatinin önlenmesinde metabolik kontrolün önemi bilinmektedir. Bu yazı retina sinir lifi tabakası (RSLT) ve retina sinir lifi analiz tekniklerini incelemek, diyabetes mellitus ve metabolik kontrolün RSLT'ye etkisini değerlendirmek amacını taşımaktadır.Öğe Tedaviye dirençli blefarit nedeni: pitriyazis palpebrarum(2014) Güzel, Hüseyin; Gönül, Şaban; Gedik, Şansal; Okudan, Süleyman; Dağı, Hatice TürkElli üç yaşında kadın hasta, her iki gözde iki aydır devam eden, kirpik diplerinde kaşıntı şikâyetiyle polikliniğimize başvurdu. Oftal- molojik muayenede her iki kirpik diplerinin hiperemisiyle beraber, kirpiklere yapışık, hareketli, sarı-kahverengi renkte, çok sayıda bit ve yumurtaları tespit edildi. Kirpiklerden alınan örneklerde pitriyazis palpebrarum saptandı. Pitriyazis ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklar açısından dermatoloji konsültasyonu istendi. Tedavi olarak bir petrolatum bileşiğinin (saf vazelin) günde üç kez kirpik diplerine uygulanması önerildi. Kirpik diplerindeki bit ve yumurtalar 2 hafta sonra tamamen ortadan kayboldu. Olgumuzda da ol- duğu gibi kötü hijyenik şartlarda yaşayan kişilerde, klasik tedaviye yanıt vermeyen blefaritle karşılaşıldığında, ayrıcı tanıda pitriyazis palpebrarum da düşünülmelidirÖğe Tip 1 diabetes mellituslu olgularda retina sinir lifi tabakası kalınlığının optik koherens tomografi ile değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2007) Gönül, Şaban; Özkağnıcı, AhmetDiabetik retinopati DM'nin en sık görülen komplikasyonudur ve günümüzde 20-65 yaş arası körlüğün en önemli nedenidir. Diabetin vasküler yapıya etkileri iyi bilinmesine rağmen DR'nin retinal nöronlarda yaptığı patolojik değişiklikler pek iyi bilinmemektedir. OCT ile RSLT kalınlığının kantitatif olarak ölçülmesi, erken RSLT defektlerinin tespiti ve takibi mümkün olmaktadır. Bu çalışmada Tip 1 DM olgularında diabetin RSLT kalınlığına etkisi, metabolik kontrol ve diabet süresi ile RSLT kalınlığı arasındaki ilişki incelendi. Toplam 167 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgular üç grupta incelendi. Kontrol grubu; yaşları 8 ile 31 arasında değişen (18.71±5.72 yıl) sağlıklı 49 olgudan oluşturuldu. DR olmayan grup; yaşları 6 ile 38 arasında değişen (17.02±8.00 yıl) Tip 1 DM'si bulunan, DR'si olmayan 98 olgudan oluşturuldu. DR olan grup; yaşları 16 ile 40 arasında değişen (27.35±7.50 yıl) Tip 1 DM'si ve NPDR'si bulunan 20 olgudan oluşturuldu. Olguların sağ gözlerinden Stratus OCT kullanılarak alınan RSLT kalınlık ölçümleri değerlendirildi. Retinopati olan grupta hem OCT parametrelerinde hem de süperior, nazal ve inferior kadranlarda ölçülen sinir lifi kalınlıkları ve ortalama RSLT kalınlığında incelme vardı. Retinopati olmayan grupta ise hem OCT parametrelerinde hem de kadran olarak RSLT kalınlığı ve ortalama RSLT kalınlığında incelme yoktu. Retinopati olan ve retinopati olmayan olgular beraber ele alındığında ve retinopati olmayan grupta süperior, nazal ve inferior kadrana ait sinir lifi kalınlığı ve ortalama RSLT kalınlığı ölçümleri ile HbA1c düzeyi arasında anlamlı ve ters bir ilişki vardı. Retinopati olan ve retinopati olmayan olgular birlikte değerlendirildiğinde, inferior kadrana ait sinir lifi kalınlığı ve ortalama RSLT kalınlığı ölçümleri ile AKŞ düzeyi arasında anlamlı ve ters bir ilişki vardı. Retinopati olan grupta saptanan RSLT incelmesinin, bu grupta diabet süresinin daha uzun olmasından kaynaklandığı kanısındayım. RSLT kalınlığı DR gelişimi ve kötü metabolik kontrole paralel olarak incelmektedir. DM'nin güncel tedavi yaklaşımında iyi 63 metabolik kontrol ile mikrovasküler komplikasyonların önlenmesinin yanında nöron koruyucu prosedürlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Glokomu ve diabeti bulunan olgularda RSLT'de incelme görüldüğünde bu incelmenin glokomla bağlantılı olabileceği gibi DR'nin gelişmi ve kötü metabolik kontrol ile de ilişkili olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.Öğe Tip 1 diabetes mellituslu olgularda retina sinir lifi tabakasının değerlendirilmesi(2008) Gönül, Şaban; Şahin, Alparslan; Özkağnıcı, Ahmet; Oltulu, Refik; Öztürk, Banu TurgutAmaç: Tip 1 Diabetes Mellitus (DM) tanısıyla izlenen ve retinopatisi bulunmayan olgularda Retina Sinir Lifi Tabakası (RSLT) kalınlık değişikliklerini optik koherens tomografi (OCT) kullanarak değerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Oftalmolojik olarak görülebilen retinopati bulgusu ve oküler başka bir patolojisi bulunmayan 37 Tip 1 DM’li olgunun gözünden Stratus OCT kullanılarak alınan RSLT kalınlık ölçümleri, OCT cihazının normatif veri tabanı ve kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Bulgular: Toplam 37 olgunun 15’i kadın 22’si erkek, yaş ortalaması 28,156,23 yıl idi. Yirmi kadın 29 erkek bulunan kontrol grubunun yaş ortalaması 28,385,72 yıl idi. Olguların RSLT kalınlığı süperior kadranda 119,61?, inferior kadranda 132,23?, nazal kadranda 76,77? ve temporal kadranda 69,42? olarak saptandı. Ortalama RSLT kalınlığı ise 99,93? idi. Kontrol grubunun RSLT kalınlığı ise süperior kadranda 123,47?, inferior kadranda 132,12?, nazal kadranda 79,53? ve temporal kadranda 72,05? olarak saptandı. Ortalama RSLT kalınlığı ise 101,77? idi. Tüm RSLT değerleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık tespit edilmedi (sırasıyla p0,408, p0,679, p892, p0,711 ve p0,967). Olguların RSLT kalınlık değerleri OCT cihazının normatif veri tabanı ile kıyaslandığında, süperior kadranın 12, inferior kadranın 5, nazal kadranın 9, temporal kadranın 5 ve ortalama RSLT kalınlığının 5 gözde normal popülasyonun %95’inden ince olduğu saptandı. Sonuçlar: Çalışmamızda olgu sayısı az olmakla birlikte RSLT kalınlığının özellikle süperior kadranda normal popülasyona göre daha ince olması diabetik retinopatinin erken bulgularından biri olabileceğini düşündürmektedirÖğe Topikal proparakain suistimaline bağlı gelişen toksik keratopati(2014) Yavuzer, Kamil; Gönül, Şaban; Köktekir, Bengü Ekinci; Gedik, Şansal; Bozkurt, BanuGözde ağrı, yanma, batma ve yaşarma şikayetleri ile başvuran kırk iki yaşındaki erkek olguda kornea santralinde epitel defekti, stromal ülserasyon ve korneal ödem saptandı. Sanayide kaynak işi yapan ve şikayetlerinin 40 gündür mevcut olduğunu ifade eden olgunun ısrarlı sorgulanması sonucunda proparakainin topikal formunu kullandığı öğrenildi. Özellikle sanayi, inşaat gibi kornea yaralanması oranı yüksek olan meslek gruplarında proparakain suistimali daha sık görülmektedir. Bu nedenle, kornea epitel defekti, epitel iyileşmesinde gecikme, stromal erime, şiddetli ağrı ve görme keskinliğinde azalma görülen özellikle bu meslek gruplarındaki hastalarda propakain suistimali akla getirilmelidirÖğe Travmatik hifema sonrası gelişen tonik pupilla: olgu sunumu(2013) Gönül, Şaban; Ekinci, Bengü Köktekir; Bakbak, Berker; Gedik, Şansal; Beyoğlu, AbdullahYedi yaşında kız çocuğu sağ gözüne havalı tabanca boncuğunun çarpması nedeniyle kliniğimize başvurdu. Yapılan biyomikroskobik muayenede yoğun ön kamara reaksiyonu ve hifema tespit edildi. %1 siklopentolat %1 prednizolon asetat ve %0,3 lomefloksasin ile hifema tedavisinden sonra, hastanın kontrol muayenesinde anizokorinin bulunduğu, sağ pupillanın sola oranla daha büyük olduğu, karanlıkta her iki pupilla arasındaki farkın daha az olduğu saptandı. Travma sonrası gelişen tonik pupilla olabileceği düşünülerek %0.125 seyreltilmiş pilokarpin testi uygulandı. Bu test ile sağ pupillanın sağlam olan diğer göze kıyasla pilokarpine aşırı yanıt verdiği belirlendi. Olgumuzda da olduğu gibi, orbital künt travma sonrası gelişen anizokori olgularında ayırıcı tanıda tonik pupilla da akılda tutulmalıdır.Öğe Yaş Tip (Neovasküler) Yaşa Bağlı Maküla Dejenerasyonunda Yeni Geliştirilmekte Olan Tedaviler(2017) Gönül, ŞabanYaşa bağlı maküla dejenerasyonu (YBMD) gelişmiş ülkelerdeki 65 yaş üzeri grupta kalıcı görme kaybının en sık nedenidir. Günümüzde intravitreal vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) inhibitörleri, yaş tip YBMD olgularında tedavinin temel dayanağını oluşturur. VEGF inhibitörlerinden bu yana yaş tip YBMD olgularında görme keskinliğinde belirgin iyileşmeler olmasına rağmen, bu tedavi ile karşılaşılan zorluklar devam etmektedir. Bu yüzden, sürekli salınımlı antiVEGF ilaçlar, diğer yeni jenerasyon anti-VEGF ajanlar, genetik transkripsiyonu değiştiren viral vektörler ve kombinasyon tedavileri gibi üzerinde çalışılan pek çok araştırmalar bulunmaktadır. Bu derlemede yeni geliştirilmekte olan bu tedavilerin tartışılması amaçlanmıştır