Yazar "Koca, Salim" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Büyük Selçuklu Sultanı Melikşâh’ın Suriye, Filistin, Mısır politikası ve Türkmen Beyi Atsız(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2007) Koca, Salim1040 yılında Horasan’da kendi devletlerini (Büyük Selçuklu Devleti) kurup, kısa sürede İran ve Irak topraklarına hükmeden Selçuklu beylerinin önünde, iki önemli dış politika hedefi olmuştur. Bunlardan biri Anadolu’yu fethederek, Türklüğe ve İslâmiyete yeni bir yurt kazandırmak, diğeri ise Suriye, Filistin ve Mısır’ı fethederek, İslâm dünyasının siyasî birliğini sağlamaktı. Suriye, Filistin ve Mısır’ın fethi meselesi hem Sultan Tuğrul Bey hem de Sultan Alp Arslan tarafından ele alınmıştır. Fakat, her iki sultan da önlerine çıkan engeller yüzünden bu teşebbüslerini ertelemek zorunda kalmışlardır. Bu ülkelerden Güney Suriye ve Filistin, ancak Sultan Melikşâh zamanında, Türkmen Beyi Atsız tarafından fethedilebilmiştir. “Melikü’l-Mu’azzam” (Büyük hükümdar) unvanını alan Atsız, bu ülkelerde Büyük Selçuklu Devletine bağlı bir Türkmen Beyliği oluşturmuştur. Atsız, Mısır’ı da alarak faaliyetini tamamlamak istediyse de, bu teşebbüsünde başarılı olamamıştır. Dolayısıyla, Büyük Selçuklu sultanlarının Suriye, Filistin ve Mısır politikalarında ancak kısmen başarı sağlanabilmiştir.Öğe “Diyâr-ı Rûm”un (Roma Ülkesi=Anadolu) “Türkiye” hâline gelmesinde Türk kültürünün rolü(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2008) Koca, SalimOrta Çağ Türk topluluklarının hayatında, tarihin akışını değiştiren ve Türklüğün kaderini belirleyen iki önemli tarihî olay meydana gelmiştir. Bunlardan biri, Türklerin X. yüzyıldan itibaren “Gök Tanrı” inancı ile “Atlı-Göçebe Türk medeniyeti”ni terk edip, İslâm dinine ve medeniyetine girmeleridir. Diğeri ise, XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’yu fethedip, bu ülkeyi bir Türk vatanı haline getirmeleri ve Türkleştirmeleridir. Bu makalenin konusu, birinci tarihî olayın bir bakıma doğal sonucu olan ikinci tarihî olaydır. Türklerin Anadolu’yu fethetmeleri ve Türkleştirmeleri, ilk Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey zamanında (1040-1063) başlamış olup, 1071 Malazgirt zaferinden sonra gittikçe hızlanmış ve Anadolu’da kurulan Türk Devletleri ve Beylikleri zamanında da tamamlanmış ve gerçek hedefine ulaştırılmıştır. Bu arada geçen bu 3-4 asırlık süre içinde, Türklerin “Diyâr-ı Rum” (Roma Ülkesi) adıyla andıkları Anadolu, nüfus ve kültür yapısıyla tam bir Türk yurdu haline gelmiştir. Nitekim, Batı dünyasının tarih yazarları, II. Haçlı seferi sırasında (1148) Türklerle dopdolu olarak gördükleri ve onların büyük bir gayretle savundukları Anadolu’ya, bundan böyle “Türkiye” (Turkhia, Turquia) demeye başlamışlardır. Batı dünyasının tescil etmiş olduğu bu tarihî gerçeği, Anadolu’nun eski sahibi olan Bizans da 1176 Miryokefalon yenilgisinden sonra kabul etmek zorunda kalmıştır. Aynı şekilde, Batılı gezginler ve coğrafyacılar da XV. yüzyıldan itibaren Doğu Anadolu’ya “Türkmen Ülkesi” (Turcomanie, Turquemenie veya Turkomania) demek suretiyle bu gerçeği pekiştirmişlerdir.Öğe Selçuklu iktidarının belirlenmesinde rol oynayan güçler ve Alâeddîn Keykubâd’ın Türkiye Selçuklu tahtına çıkışı(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2009) Koca, SalimTürkiye Selçuklu Devletinde hanedan üyelerinin iktidara gelişlerinde, yani tahta çıkışlarında çeşitli yöntemler uygulanmıştır. Bunlardan biri de hanedan üyelerinden birinin devlet adamları ve komutanlar tarafından yapılan seçim ve tercihle iş başına getirilmesidir. Sultan Alâeddîn Keykubâd da Türkiye Selçuklu tahtına devlet adamları ve komutanların ortak kararı ile çıkarılmıştır. Bu seçim ve tercihte zamanın ordu komutanı (Beylerbeyi) Seyfeddîn Ayaba başlıca rol oynamıştır. Fakat, Seyfeddîn Ayaba’nın Türkiye Selçuklu idaresi üzerindeki rolü ve etkisi bununla sınırlı kalmamıştır. O, devlet adamlarının ve komutanların büyük kısmını etkisi ve kontrolü altına alarak, bütün Selçuklu idaresi üzerinde de hâkimiyet kurmak istemiştir. Fakat Seyfeddîn Ayaba, Alâeddîn Keykubâd’ın şahsında, uysal ve her şeye boyun eğen bir hükümdar bulamamıştır. Böylece, Sultan ile Beylerbeyi ve ekibi arasında başlayan iktidar mücadelesi, gittikçe şiddetlenerek, sonunda tarafların birbirini bertaraf etme gibi tehlikeli bir safhaya ulaşmıştır. Bu hususta elini daha çabuk tutan Sultan Alâeddîn Keykubâd, iktidarı önünde oluşmuş olan bu tehdit edici gücü tasfiye ederek, hem hayatını ve iktidarını kurtarmış hem de idareyi daha emniyetli ve sağlıklı bir yapıya kavuşturmuştur.Öğe Türkiye Selçuklu Devleti’nin temel iç ve dış politikaları ve Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev (1192-1196, 1205-1211)(Selçuk Üniversitesi Selçuklu Araştırmaları Merkezi, 2016) Koca, SalimTürklerin Malazgirt zaferinden itibaren 15-20 yıl içinde Anadolu’yu fethetmeleri ve burada kendi devletlerini kurmalarından sonra Batı dünyası ile Bizans’ın başlıca gayesi, Türkiye Selçuklu Devletini yıkmak ve Türkleri Anadolu’dan geldikleri yere atmak veya bu ülkede imha etmek olmuştur. Bunlar karşılık Türkiye Selçuklu hükümdarları da Türk tarihinin en ağır ve en çetin vatan savunması yapmışlardır. Onlar bununla da kalmamışlar, II Haçlı serleri sonucunda (1147-1148) Batı dünyasının, Miryokefalon zaferi sonucunda da (1176) Bizans’ın emellerine tamamen son vererek, Anadolu’yu istikrara kavuşturmuşlardır. Bundan sonra Türkiye Selçuklu hükümdarlarından Sultan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev (1205-1211), devletlerini maddeten ve manen geliştirmek için bazı temel iç ve dış politikalar uygulamışlardır. Bu politikalardan biri, devleti sarılmış bir kara devleti olmaktan kurtarıp doğal sınırlarına ulaştırmak, diğeri de Selçuklu ekonomisini dış dünyaya açmak ve onunla bütünleştirmektir. Sultan Keyhüsrev’in temelini attığı bu politikalar, oğulları İzzeddîn Keykâvus (1211-1220) ve Alâeddîn Keykubâd (1220-1237) tarafından devam edilerek, gerçek hedefine ulaştırılmıştır. Böylece Anadolu, tarihinin hiçbir devrinde görülmemiş şekilde iktisadî ve medenî bakımdan büyük bir gelişmeye sahne olmuştur. Bu küçük araştırmanın gayesi, Sultan I. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in, özelliği ve önemi henüz tam olarak ortaya konamamış olan bu iki temel politikasını ve diğer faaliyetlerini ortaya koyarak, bu başarılı sultanın tarihte oynadığı rolü belirtmektir.Öğe Türkiye Selçuklu tarihine damgasını vuran menfur bir cinayet: Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın zehirlenmesi(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2010) Koca, SalimTürkiye Selçuklu tarihinin en parlak devrinin yaratıcısı olan Sultan I. Alâeddîn Keykubâd (1220-1237), iç ve dış siyasette önemli kararlar alıp, bunları uygulamaya koymaya hazırlandığı bir sırada hayatına menfur bir cinayetle son verilmiştir. Ne yazık ki bu cinayet, onun en yakın maiyeti tarafından planlanmış ve işlenmiştir. Böyle cinayetler Türk tarihinin çeşitli dönemlerinde zaman zaman görülmüştür. Fakat bu cinayet, diğerlerinden faillerin kimliği, sebepleri ve özelliği bakımından çok farklıdır. Özellikle Sultanın henüz çocuk yaşta olan oğlu Gıyâseddîn Keyhüsrev’in bu cinayete karıştırılmış olması, son derece ibret verici bir durumdur. Daha da kötüsü, ortada açık bir cinayet olmasına rağmen, bu olayla ilgili hiç kimse suçlanmamış, hiçbir soruşturma da açılmamıştır. Bu cinayet, âdeta normal ve beklenen bir ölümmüş gibi karşılanmış ve kabul edilmiştir. Bu menfur olayın bir diğer özelliği de, suikastçıların sırlarını sıkı bir şekilde saklanmış olmalarıdır. Aynı anlayış devrin kaynak yazarlarına da hâkim olmuştur. Bu hususta onlar da yalan söylemek yerine suskun kalmayı tercih etmişlerdir. Bu yüzden Sultan I. Alâeddîn Keykubâd’ın zehirlenmesi olayının araştırılması ve aydınlatılması, son derece güçlük arz etmektedir. Biz bu kısa yazımızda, bu menfur cinayetle ilgili uzak ve yakın bütün olayları ve bu olaylarda rol oynayan kişilerin karakterlerini analiz ederek, bazı tahmin ve tespitlerde bulunmaya çalıştık.Öğe Türkiye Selçuklu tarihinin akışını değiştiren ve Anadolu’nun kaderini belirleyen savaş: Kösedağ Bozgunu(Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 2015) Koca, SalimTürkiye Selçuklu Devletinde çözülme ve çöküş süreci, Sultan II. Gıyâseddîn Keyhüsrev’in kısa saltanat döneminde (1237-1246) başla-mıştır. Bu sürecin başlamasında, devletin iç ve dış politikasını etkileyen üç büyük tarihî olay başlıca rol oynamıştır. Bunların ilki, devlet adamı Sadeddîn Köpek’in Selçuklu iktidarını ele geçirme teşebbüsüdür. İkin-cisi, bir halk bilgesi olan Baba İlyas Horasanî’nin Selçuklu hanedanına son verip yerini almak üzere Türkmenleri ayaklandırmasıdır. Üçüncüsü ise, Türk tarihinin akışını değiştiren ve Türkiye Selçuklu Devletinin kaderini belirleyen Kösedağ savaşıdır (1243). Bilindiği gibi, bu savaş, Moğol istilâsını durdurmak amacıyla yapılmıştır. Fakat bu savaş, Sel-çuklu öncü birliklerinin Moğol ordusu karşısında ağır bir şekilde boz-gunu, başta Sultan Keyhüsrev olmak üzere bütün Selçuklu komutanları ile asıl Selçuklu ordusunun savaşa girmeden utanç verici bir şekilde kaçmasıyla sonuçlanmıştır. Bu kaçışın bedeli ise, Anadolu’nun istilâsı ile Türkiye Selçuklu Devletinin, bir daha kurtulmamak üzere Moğol hâkimiyeti altına girmek şeklinde olmuştur. Biz bu makalemizde, bu tarihî olayı, Türk tarihinin akışına etkisi bakımından incelemeye ve değerlendirmeye çalıştık.