Yazar "Okudan, Süleyman" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 23
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Behcet's Disease Presenting With Cerebral Vasculitis: A Case Report(2009) Turgut Öztürk, Banu; Oltulu, Refik; Kerimoğlu, Hürkan; Okudan, SüleymanIntroduction: Behcet's disease encompasses a group of multisystemic complications secondary to occlusive vasculitis. It presents usually with oral or genital ulcers however, other system involvements may be the first sign as well. Case presentation: A 26-years-old man admitted to our clinic for his decreased visual acuity. Ophthalmologic examination revealed bilateral vitritis and optic disc swelling. However, the meticulously taken history included other complains like headache and oral ulcers. Further investigation with cranial MRI demonstrated cerebral vasculitis secondary to Behcet's disease. Conclusion: Behcet's disease may be easy to diagnose when it presents with oral and genital ulcers or panuveitis, however presentation with optic disc swelling may warrant a thorough investigation. © 2009 Ozturk et al; licensee Cases Network Ltd.Öğe Bir Olgu Nedeniyle Primer Stromal İris Kisti(1998) Okudan, Süleyman; Gündüz, Kemal; Zengin, Nazmi; Okka, Mehmet; Gürdağ, TahirNüks gösteren bir primer stromal iris kistinin sunumu ve özellikleri tartışılmıştır.Öğe Bir Olgu Sebebiyle Tek Taraflı Optik Atrofi Etiyolojisinde Hipofiz Adenomlarının Yeri: Olgu Sunumu(Selçuk Üniversitesi, 2017 Haziran) Oflaz, Ayşe Bozkurt; Gedik, Şansal; Bozkurt, Banu; Öztürk, Banu Turgut; Okudan, SüleymanHipofiz adenomları gerçek kapsül ihtiva etmeyen adenohipofizyel hücrelerden oluşan metastaz yapmayan neoplazilerdir. Hipofiz adenomları intrakraniyel kitlelerin %10-15'ini oluştururlar. En sık 3-6. dekadlarda görülürken, çocuklarda nadirdir. Hipofiz adenomları boyut olarak 1 cm’den küçük ise mikroadenom, 1 cm’den büyük ise makroadenom olarak sınıflandırılır. Mikroadenomların aksine makroadenomlar görsel semptomlara, görme alanı defektine ve hipofiz yetmezliğine sebep olabilir. Hipofiz makroadenomları, benign tümöral olgular olarak kabul edilseler de nörovasküler bası ve hipopituitarizm yoluyla klinik tabloyu kötüleştirebilirler. Optik sinire bası yapan tümor patofizyolojik olarak desendan optik atrofiye yol açabilir. Optik diskin atrofik görünümü hastanın görme keskinliğini ve görme kalitesini önemli derecede düşüren, bir takım klinik olaylar zincirinin son basamağı olarak karşımıza çıkan bir tablodur. Bu nedenle takip ve tedavide fikir sahibi olabilmek için optik atrofi ile karşılaşıldığında ayırıcı tanı yapmak, hasta için önem arz etmektedir. Biz bu olguda tek taraflı optik disk atrofisinden yola çıkılarak yapılan görüntüleme sayesinde tanı konulan makroadenom hastasını sunmayı amaçladık.Öğe Cavernous Hemangioma with Cone Dysfunction(KARGER, 1996) Gündüz, Kemal; Özbayrak, Nilgün; Okka, Mehmet; Okudan, Süleyman; Zengin, NazmiWe report a 13-year-old male who complained of strabismus and low visual acuity in the right eye, Saccular aneurysms filled with dark-colored blood were noted in the upper nasal quadrant of the right fundus, Ishihara color plates and Lanthony's new color test revealed a red-green color defect; Cone response and 30-Hz flicker responses were nearly absent, Cavernous hemangioma of the retina is a rare vascular hamartoma; the associated findings show cone dysfunction concomitant with this peripheral lesion.Öğe Çocukluk Çağı Travmatik Kataraktlarında Intraoküler Lens Implantasyonu(2000) Özkağnıcı, Ahmet; Demir, Can; Gündüz, Kemal; Zengin, Nazmi; Okudan, SüleymanAMAÇ: Çocukluk çağında penetran göz travması sonucu travmatik katarakt gelişen olgularda arka kamara intraoküler lens implantasyonunun cerrahi sonuçlarının araştırılması. YÖNTEM: Kliniğimizde 1996 ve 1998 yılları arasında penetran göz travmasından sonra en geç bir ay içinde ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonu ile birlikte intraoküler lens implantasyonu yapılmış, endoftalmi bulgusu, arka segment tutulumu veya göziçi yabancı cisim bulunmayan 34 olgunun 34 gözü retrospektif olarak incelenerek operasyon sonrası görme keskinlikleri ve postoperatif komplikasyonlar araştırıldı. BULGULAR: Olgularımızın yaş ortalaması 8.47 3.54 yıl idi. 34 gözün 18'inde (%53.0) görme keskinliği 0.6 ve üzerinde idi. Postoperatif erken dönemde en sık görülen komplikasyon 11 gözde (%32.4) gelişen fibrinöz eksuda idi. Geç dönemde ise 7 gözde (%20.7) arka kapsül kesafeti gelişti. Bu olgulara en erken 6. ayda olmak üzere YAG laser arka kapsülotomi yapıldı. SONUÇ: Çocukluk çağında penetran göz travması sonucu travmatik katarakt gelişen olgularda mümkün olan en kısa sürede ekstrakapsüler katarakt ekstraksiyonu ile birlikte intraoküler lens implantasyonu iyi bir görsel rehabilitasyon sağlayabilir.Öğe Control of Steroid-Induced Glaucoma with Surgical Excision of Sub-Tenon Triamcinolone Acetonide Deposits: A Clinical and Biochemical Approach(Canadian Ophthal Soc, 2010) Okka, Mehmet; Bozkurt, Banu; Kerimoğlu, Hürkan; Öztürk, Banu Turgut; Gündüz, Kemal; Yılmaz, Mustafa; Okudan, SüleymanObjective: To assess the efficacy of surgical excision of sub-Tenon triamcinolone acetonide (TA) deposits in the control of steroid-induced glaucoma. Design: Prospective, nonrandomized, interventional case series. Participants: Eighteen eyes of 14 subjects with increased IOP within 6 months of sub-Tenon TA injection who did not respond to medical antiglaucomatous treatment were included in the study. Methods: Under topical anaesthesia, steroid deposits were completely excised and placed in ethyl alcohol for the determination of the TA amount using high-performance liquid chromatography. The patients were followed up for 6 months and a paired-sample t test was used to compare mean IOP before and after excision of sub-Tenon TA deposits. Results: The mean IOP levels before and after the sub-Tenon steroid injections were 15.9 (SD 2.9) mm Hg and 36.4 (SD 8.4) mm Hg, respectively (p < 0.001). IOP levels decreased significantly after the removal of the deposits (mean 15.3 [SD 2.1] mm Hg) (p < 0.001). Within 6 months of follow-up, all glaucoma medications were stopped in 9 subjects without further IOP increase, whereas IOP control in 5 subjects necessitated using glaucoma medications. The median TA amount was found to be 7.35 mg (range 3.3-29.68 mg). IOP decrease after the excision showed no correlation with the amount of TA (p = 0.8). Conclusions: Surgical excision of the sub-Tenon steroid deposit should be considered as the primary treatment for steroid-induced glaucoma refractory to medical treatment.Öğe Diabetik makülopati tedavisinde argon laser fotokoagülasyon sonuçları(1999) Gültekin, Günseli; Gündüz, Kemal; Okudan, Süleyman; Zengin, Nazmi; Okka, Mehmet; Özkağnıcı, AhmetŞubat 1995-Aralık 1997 tarihleri arasında tedavisi yapılan ve takip edilen 39 diabetik makülopatili olgunun 69 gözü retrospektif olarak incelendi. Diabetik makülopati için tedavi uygulanacak hastalar preproliferatif ve zemin evredeki olgulardan seçildi, hiçbirine PRF uygulanmadı. Diabetik makülopati tedavisi için fokal ve grid tedavisi uygulandı. Görme değişimi açısından iki grup arasında istatistiksel anlamlı fark bulunmadı (f0.03, p0.05). Tedavi sonunda hastalarda %31-37 görmede artış, %33-38 oranında azalma, %31 görmede değişiklik olmadığı görüldü.Öğe Diabetik retinopati tedavisinde panretinal fotokoagülasyon sonuçları(1999) Gültekin, Günseli; Gündüz, Kemal; Zengin, Nazmi; Okudan, Süleyman; Özkağnıcı, Ahmet; Okka, MehmetŞubat 1995-Aralık 1997 tarihleri arasında tedavisi yapılan ve takip edilen 115 diabetik retinopatili olgunun 220 gözü retrospektif olarak incelendi. Panretinal fotokoagülasyon (PRF) yapılan hastalar yüksek risk özellikleri taşıyan gözler (Grup I), poliferasyon gösteren fakat yüksek risk özellikleri taşımayan gözler (Grup II) ve ciddi nonproliferatif diabetik retinopatili gözler (Grup III) olarak üç gruba ayrıldı. Gruplar arasında PRF sonrası görme değişimleri istatistiksel olarak anlamlı değildi (f 3.43, p0.05). Üç grupta genel olarak %21-34 oranında görme keskinliğinde artma, % 34-38 oranında azalma, %27-40 oranında değişmeme saptandı. Yüksek risk özellikleri taşıyan proliferatif diabetik retinopatide, disk neovaskülarizasyonu hastaların %51'inde kayboldu, % 26'sında geriledi. %23'ünde değişmedi veya ilerledi. PRF sonrası iki sıra veya daha fazla sıra görme kaybı oluşturan nedenlerin en önemlilerinin maküla ödemi ve vitreus içi hemorajisi olduğu görüldü.Öğe Konjenital herediter endotelyal distrofide göz bulguları(1999) Özkağnıcı, Ahmet; Zengin, Nazmi; Gündüz, Kemal; Gültekin, Günseli; Okudan, SüleymanKonjenital herediter endotelyal distrofi (KHED) nadir görülen, otozomal resesif veya otozomal dominant geçiş gösteren bir kornea hastalığıdır. Bu çalışmada KHED'li üç kardeşte (2 kız , 1 erkek) saptanan klinik bulgular sunulmuş, olgularımızda hastalığın klasik bulgularına eşlik eden alternan esotropya ve göziçi basıncı yüksekliği literatür verileri ışığında tartışılmıştır.Öğe Kırmızı-yeşil renk körlüğünde adaptasyon bozukluğunun elektroretinografi ile değerlendirilmesi(1996) Zengin, Nazmi; Gündüz, Kemal; Okudan, Süleyman; Ateş, Muzaffer; Selek, Şerifeİnsan gözünde retinanın ışık uyaranına cevabı uzaysal ve temporal frekansın artmasıyla doğru orantılı olarak azalmaktadır. Normal gözlerde karanlık ve aydınlık adaptasyonunda değişmeyen bu azalma, kırmızı-yeşil renk körlüğünde aydınlık adaptasyonunda benzerlik göstermemektedir. Karanlıkta rod hakimiyeti sayesinde düzenlenen "feedback" mekanizmaları, aydınlıkta frekans ve. ışık şiddetinin artmasıyla rasgele bir fonksiyon dağılımı göstermektedir. İnsan gözünün optimal algı sınırlan içinde bulunan 1 ve 2 Hz'de alınan maksimal cevaplar, 1-2 Hz altında ve üstünde zayıflamaktadır. Normal kontrast duyarlılığı ile uyumlu bulunan uyaran-cevap dağılımı, kırmızı-yeşil renk körlüğü bulunan bireylerin spektral monokroma-tik farklılıkları algılayabildikleri halde, konrejenerasyon kinetiklerinin bozulmuş olduğunu görtermektedir.Öğe Lanthony renk testinin güvenilirliği(1996) Acaroğlu, Şerife; Kemal, Gündüz; Zengin, Nazmi; Okudan, Süleyman; Okka, Mehmet; Özbayrak, NilgünBu çalışmada tashihli görmeleri Snellen eşelinde 0.8 ve üzerinde olan, tespit edilebilir retina patolojisi olmayan, anamnezde ailesinde ve kendisinde renk görme defekti olmadığı belirlenen 184 olguya Lanthony yeni renk testi uygulandı. Olguların en küçüğü 7, en büyüğü 65 yaşında olup, 97 olgu kadın, 87 olgu İse erkekti. Tüm olgulara test monoküler olarak standart şartlarda uygulandı. Olguların hataları standart ayınm ve renk sınıflandırması grafiklerinde incelenerek yaş grupları, cinsiyet, doymuşluk seviyelerine ve hatalı piyon adlarına göre değerlendirildi. Hiçbir olguda seperasyon aşamasında patolojik hata skoruna rastlanmadı. Renk sınıflandırması aşamasında ise hiçbir olguda belirli bir renk defekti aksına uygunluk tespit edilmedi ve hatalar non-spesifik olarak kabul edildi. Pratikte kulandan diğer renk testlerinde olduğu gibi bu yöntemin de başarısının sınırlı olduğu ve tek başına tam olarak güvenilir olmadığı anlaşıldı.Öğe Nd-YAG lazer posterior kapsülotomi sonuçlarımız(1998) Okudan, Süleyman; Gündüz, Kemal; Özbayrak, Nilgün; Okka, Mehmet; Zengin, Nazmi; Acaroğlu, Şerife; Özkağnıcı, AhmetSelçuk Üniversitesi Tıp Fakülte'si Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Polikliniğinde görülen 86 sekonder kataraktlı olgunun 92 gözüne Nd-YAG lazer ile posterior kapsülotomi yapıldı. Olgular görme düzeyi artışı ve postoperatif komplikasyonlar açısından değerlendirildi. Gözlerden 68 tanesi psödofak (64 arka kamara, 4 ön kamara lensi), 24 tanesi afak idi. Olguların % 90,2'sinde ortalama 0.58 (kapsülotomi öncesi görme keskinliği 0.19, kapsülotomi sonrası 0.77) görme artışı sağlandı. Retina dekolmanı oranı % 1.4 olarak belirlendi. Nd-YAG lazer posterior kapsülotomi nadir görülen komplikasyonlarla birlikte cerrahi kapsülotomiden daha üstün bir tekniktirÖğe Normal ve keratokonuslu gözlerde ultrasonik pakimetri ve OCULUS pentacam ile ölçülen santral Kornea Kalınlıklarının Karşılaştırılması(2011) Büyük, Kürşat; Bozkurt, Banu; Kamış, Ümit; Özkağnıcı, Ahmet; Okudan, SüleymanAmaç: Normal ve keratokonuslu gözlerde ultrasonik pakimetre (Ocuscan RxP) ve OCULUS Pentacam Scheimpflug kamera ile ölçülen santral kornea kalınlık (SKK) değerlerinin karşılaştırılması Gereç ve Yöntem: Prospektif çalışmada 57 keratokonuslu, 62 sağlıklı gözün sırasıyla Pentacam ve ultrasonik pakimetre ile SKK ölçümleri yapıldı. Her iki cihaz ölçümlerinin ortalaması eşlendirilmiş dizide t testi ile istatistiksel olarak karşılaştırıldı ve p0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Her iki cihaz ile alınan SKK ölçümleri arasındaki ilişki Pearson testi ile değerlendirildi. Sonuçlar: Keratokonuslu gözlerin ortalama SKK ölçümleri Pentacam cihazı ile 480,1833,6 µm, ultrasonik pakimetre ile 465,6734,5 µm olarak bulundu ve farklılık istatistiksel olarak anlamlı idi (t-5,87; p0,001). Sağlıklı gözlerde ise bu değerler sırasıyla 573,835,7 µm ve 563,5830,9 µm olarak ölçüldü (t-4,32; p0,001). Sağlıklı grupta 15 gözün SKK değerleri ultrasonik pakimetre ile 585 µm üzerindeydi ve bu gözlerin Pentacam ve ultrasonik pakimetre ile alınan ölçümleri sırasıyla 61913,1 µm ve 608,8714,1 µm olarak bulundu (t-3,3; p0,005). Her iki cihaz ile alınan ölçümler birbiriyle anlamlı korelasyon göstermekteydi (r0,95, p0,001). Tartışma: Pentacam cihazı ile yapılan SKK ölçümleri hem keratokonuslu, hem sağlıklı gözlerde ultrasonik pakimetre ile saptanan ölçümlerle anlamlı ilişki göstermektedir. Fakat Pentacam cihazı ile alınan ölçümler daha yüksek bulunmaktadır; bu nedenle hastanın kornea kalınlık takiplerinde mutlaka aynı görüntüleme yöntemi kullanılmalıdır. (Turk J Ophthalmol 2011; 41: 104-7)Öğe Ön kamara bulanıklığının gün içi değişimi(2015) Adam, Mehmet; Okka, Mehmet; Kerimoğlu, Hürkan; Pekel, Hürriyet; Turgut, Banu Öztürk; Bozkurt, Banu; Okudan, SüleymanAmaç: Laser flaremetre cihazı ile yapılan ön kamara bulanıklık ölçümlerin ideal zamanı ve tekrarlanabilirliğinin araştırılması. Gereç ve Yöntem: Kırk beş gönüllünün sabah saat 8.00da laser flaremetre cihazı ile ön kamara bulanıklık ölçümleri yapılmış ve bu ölçümler aynı gün saat 12.00 ve saat 16.00da tekrarlanmıştır. Bulgular: Gönüllülerin 25i (%55,5) kadın ve 20si (%44,5) erkekti ve ortalama yaşları 28,677,40 yıldı. Olguların oftalmolojik muayenelerini takiben alınan ortalama ön kamara bulanıklık ölçümleri sabah saat 8:00da 5,941,41 foton/msn, saat 12de 5,651,45 foton/msn, saat 16.00da 5,791,20 foton/msn idi. Ölçümler arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı (p0,08). Katılımcıların göz rengine göre yapılan alt grup analizinde de kahverengi, ela ve yeşil göz renkler arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p0,21). Korelasyon analizinde gün içinde alınan üç ölçümün de yaşla korele olduğu görülmüştür (r0,24, p0,03; r0,41, p0,01, r0,27 p0,01). Sonuç: Ön kamara bulanıklık ölçümlerinde sağlıklı bireylerde gün içerisinde anlamlı bir değişiklik saptanmamıştır ancak yaşla pozitif korelasyon göstermektedir. Bu nedenle gün içindeki tüm ölçümler güvenilirdir ve tekrarlanabilirliği yüksektir. (Turk J Ophthalmol 2015; 45: 52-5)Öğe Pattern-Reversal Electroretinograms and Visual Evoked Potentials in Branch Retinal Vein Occlusion(KLUWER ACADEMIC PUBL, 1995) Gündüz, Kemal; Zengin, Nazmi; Okudan, Süleyman; Okka, Mehmet; Özbayrak, NilgünWe recorded pattern electroretinograms and visual evoked potentials in a group of selected patients with unilateral uncomplicated branch retinal vein occlusion. To document the effects of preexisting risk factors, patients were divided into three groups: diabetes mellitus, hypertension with hyperlipidemia and no systemic disease. The transient and steady-state pattern electroretinogram and visual evoked potential amplitudes were significantly reduced and visual evoked potential peak times were delayed relative to the fellow eyes and age-matched normal subjects. There was a second amplitude reduction relative to the other patient groups in both the affected and fellow eyes of the diabetes mellitus group, which was indicative of an additive effect of diabetes mellitus.Öğe Posterior mikroftalmide spektral domain optik koherens tomografi bulguları(2014) Tınkır, Emine Kayıtmazbatır; Kerimoğlu, Hürkan; Özkağnıcı, Ahmet; Okudan, Süleyman; Turgut, Banu ÖztürkBu olgu sunumunda iki posterior mikroftalmi olgusunun retinal spectral domain optik koherens tomografi (SD-OKT) bulguları sunulmaktadır. Bu amaçla uzağı net görememe şikayeti ile kliniğimize başvuran, yüksek hipermetropi saptanan beş ve yedi yaşlarındaki iki kardeşin bulguları incelendi. Posterior mikroftalmi tanısı konulan her iki olgunun biyomikroskopik ön segment muayenesi ve gonyoskopi bulguları doğal olarak saptandı ve aksiyel uzunlukları 17 mmden kısa olarak ölçüldü. Fundus muayenelerinde gözlenen papillomaküler katlantıların SD-OKT ile yapılan değerlendirmesinde katlantılara yalnız nörosensoriyel retinanın katıldığı izlendi. Katlantı altında intraretinal alanda yalnız birinci olguda bilateral kistler; subretinal alanda ise her iki olguda apeksi katlantı apeksi ile örtüşen üçgen şeklinde hiporeflektif alan gözlendi. SD-OKT posterior mikroftalmi olgularında tanı ve eşlik eden dejeneratif değişikliklerin takibinde yardımcı bir görüntüleme cihazıdır. Bu değişiklikler görme prognozu açısından da önemli olabilmektedir. (Turk J Ophthalmol 2014; 44: 240-2)Öğe Psödoeksfoliasyon Sendromlu ve SenilKataraktlı Gözlerin Ön Segment Biyometri veKornea Endotel Özellikleri(2015) Bozkurt, Banu; Güzel, Hüseyin; Kamış, Ümit; Gedik, Şansal; Okudan, SüleymanAmaç: Psödoeksfoliasyon (PE) sendromu ve senil kataraktı olan gözlerin ön segment biyometrik özelliklerinin ve kornea endotel değişikliklerinin değerlendirilmesi.Gereç ve Yöntem: PE sendromlu 52 hastanın optikal düşük-koherens reflektometre (ODKR, Lenstar LS 900; Haag Streit AG, İsviçre) ile alınan merkezi kornea kalınlığı, ön kamara derinliği (ÖKD), pupil çapı, lens kalınlığı ile in-vivo konfokal mikroskop (ConfoScan4, Nidek Co. Ltd., Osaka, Japonya) ile ölçülen endotel hücre dansitesi (EHD), polimegatizm (%) ve pleomorfizm (%) parametreleri yaş ve cinsiyet uyumlu PE sendromu olmayan 51 kataraktlı bireyle karşılaştırıldı. PE sendromu olan hastaların 19'unda glokom mevcuttu ve topikal anti-glokom tedavisi alıyorlardı. Çalışmaya katılan bireylerin sadece tek gözü istatistik analiz için kullanıldı ve p0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Bulgular: ODKR parametrelerinin hiçbiri gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermemekteydi (ANOVA p0,05). Kontrol grubunun %13,7'sinde, glokomu olmayan PE grubunun %24,2'sinde ve glokomu olan PE'li olguların %21,1'inde ÖKD 2,5 mm altındaydı (p0,45). Ortalama EHD 3 grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermekteyken (ANOVA p0,02), polimegatizm ve pleomorfizm açısından farklılık izlenmedi (p0,05). Ortalama EHD, PE glokomlu gözlerde (2199,5176,8 hücre/mm2) kontrol grubuna göre daha düşüktü (2363229,3 hücre/mm2) (p0,02), fakat glokomu olmayan PE'li gözlerin EHD değerleri ile kontrol grubu arasında farklılık yoktu (p0,42). PE glokomlu gözlerin %15,8'inde, kontrol grubunun %9,8'inde, glokomu olmayan PE'li gözlerin %6,1'inde EHD 2000 hücre/mm2 altında bulundu (p0,52). Sonuç: PE glokomu ve kataraktı olan gözlerde endotel hücre sayısı daha düşük olabileceği için intraoküler cerrahi planlanan hastaların speküler veya konfokal mikroskopi ile değerlendirilmesi gerekmektedir.Öğe Romatoid Artritli Hastalarda Gözyaşı İncelemesi(1998) Çelikel, Mustafa; Gündüz, Kemal; Okudan, Süleyman; Zengin, Nazmi; Özkağnıcı, AhmetRomatoid artritin (RA) en sık görülen göz belirtisi keratokonjonktivitis sikkadır (KKS). Çalışmada RA 'lı 38 hastanın 76 gözünde KKS araştırıldı. Araştırmada kullanılan gözyaşı fonksiyon testleri Schirmer-1, gözyaşı parçalanma zamanı (GPZ) ve rose bengal (RB) boyama testlerinden oluşuyordu. Bu testler, laboratuvar koşullarına ihtiyaç duyulmadan kolayca uygulanabilen klinik testlerdir. Çalışmada RA'li hastaların %39.47'sinde KKS tespit edildi. KKS saptanan hastalarda testlerin tanı duyarlılığı araştırıldı. Ayrıca 23 kişilik kontrol grubunun 46 gözünde testlerin tanı duyarlılığı araştırıldı. RA' li hastalar ve kontrol grubu arasında, yaş ve cins dağılımı açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p0.05). GPZ testi %90 ile tanısal duyarlılığı en yüksek test olarak bulunurken, spesifite oranı %76.08 ile diğer iki testten anlamlı olarak daha düşüktü (p0.05). Spesifitesi en yüksek olan text %95.65 ile RB boyama testi idi. Fakat bu testin de tanısal duyarlılığı %66.66 ile diğer iki testten anlamlı olarak daha düşüktü (p0.05). Testlerin kombine olarak kullanılmasıyla yüksek duyarlılık ve spesifite oluşturulmakta ve bu da doğru tanıya gidilmesinde önemli bir etken olmaktadır.Öğe Santral Retina Ven Tıkanıklığında Oküler ve Sistemik Risk Faktörleri(2005) Kamış, Ümit; Özkağnıcı, Ahmet; Türe, Hüseyin; Okudan, SüleymanAmaç: Santral retina ven tikanikligi olan olgularda bazi oküler ve sistemik risk faktörlerini degerlendirmek. Gereç ve Yöntem: Santral retina ven tikanikligi (SRVT) tanisi almis 40 olgu çalismaya dahil edildi. Rastgele seçilmis 38 kisiden kontrol grubu olusturuldu. SRVT grubunda ve kontrol grubunda yer alan olgularda bazi oküler (aksiyel uzunluk, refraksiyon, göziçi basinci) ve sistemik risk faktörleri (hipertansiyon, diabetes mellitus, kardiyovasküler hastalik, sigara içimi, kolesterol, sedimentasyon gibi) degerlendirildi. Bulgular: Santral retina ven tikanikligi bulunan olgularda, oküler aksiyel uzunluk, GIB ölçümleri, PAAG, kardiyovasküler hastalik, sedimentasyon hizi, lipoprotein (a) ve fibrinojen düzeyleri kontrol grubuna göre anlamli olarak daha yüksek bulundu (p0.05). Hipermetropi, HT, DM, sigara kullanimi gibi diger risk faktörleri arasinda istatistiksel olarak anlamli bir iliski tespit edilmedi (p0.05). Sonuç: Bu sonuçlar SRVT ile bazi oküler ve sistemik risk faktörleri (aksiyel uzunluk, GIB yüksekligi, PAAG, kardiyovasküler hastalik, sedimentasyon hizi, lipoprotein (a) ve fibrinojen düzeyleri) arasinda iliski oldugunu göstermektedir. Ayni zamanda bu bulgular SRVT nin olusumunun önlenmesinde altta yatan sebeplerin tibbi tedavisinin potansiyel degeri oldugunu desteklemektedir.Öğe Senil Kataraktlı Olguların Lens Nükleusu ve Serumlarında Askorbik Asit Düzeylerinin Araştırılması(1998) Kıreşi, Bülent; Özbayrak, Nilgün; Gündüz, Kemal; Zengin, Nazmi; Okudan, Süleyman; Ay, MahmutAskorbik asit düzeyinin senit katarakt ile ilişkisini saptamak amacıyla değişik tiplerde senil kataraktı bulunan 60 hastanın serum ve lens nükleuslanndaki, lensleri şeffaf olan yaş ve cins olarak eşlenik 20 sağlıklı kontrolün sadece serumlarındaki askorbik asit düzeyleri karşılaştırıldı. Senil kataraktlı grup ile kataraktsız grup serum askorbik asit düzeyleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p0.05). Tüm olgular cinsiyete göre ayrıldığında, serum ve lens nükleusu askorbik asit düzeylerindeki fark da istatiksel olarak anlamlı bulunmadı (p0.05). Senil kataraktlı hastalar katarakt tiplerine göre değerlendirildiğinde serum askorbik asit düzeyleri arasındaki farklar istatistiksel olarak anlamlı değildi (p0.05). Sadece matür katarakt grubunun lens nükleuslanndaki askorbik asit düzeyleri diğer gruplardan istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde farklı bulundu (p0.05). Sonuç olarak bu çalışma, kataraktın ilerlemiş dönemlerinde lenste askorbik asit düzeylerinin düştüğünü, ancak bunun serum askorbik asit düzeyleri ile ilişkisinin olmadığını göstermektedir.