Yazar "Çivi, Selma" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 22
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Bilateral Thymus Found in Association with Unilateral Cleft-Lip and Palate(WILLIAMS & WILKINS, 1989) Çivi, İbrahim; Kurtay, M.; Çivi, SelmaThe thymus usually develops during the sixth week of fetal life from the third pharyngeal pouch at the anterolateral surface. During the seventh fetal week it becomes bilateral, and during the eighth week the two lateral segments start descending to the midline and inferiorly, approaching one another, but they do not unite until the beginning of the ninth week, when they descend in front of the large vessels of the thorax and join. The literature has told us that remnants of the thymus can be encountered from the thyroid cartilage onto the pericardium.' However, a bilateral ectopic thymus gland, especially being found on the surface of the skin and being in association with a cleft lip and palate, has not been reported. In this case report, we are reporting on a 17- day-old baby girl who had a unilateral cleft lip and alveolar cleft in association with a bilateral thymus in the skin of her neck. After discovering that these were bilateral thymus glands and that they were important for the child in her immu- nologic development, we did not remove them, but rather buried them underneath the skin surface with the vascular pedicles preserved. The lung x-ray did not show a mediastinal mass pertaining to the presence of a thymus. The immunologic blood work was within normal limits. At 3 months, a lip reconstruction was done with a modified Millard technique, and at 6-month and 1-year followups, the child showed normal evolution. Because this is not a finding that has been published in literature, this case report is being presented.Öğe Evaluation of the Mini-Mental State Examination Among the Elderly People in Konya, Turkey(Riyadh Armed Forces Hospital, 2006) Kutlu, Ruhuşen; Karaoğlu, Nazan; Marakoğlu, Kamile; Çivi, SelmaObjectives: To evaluate cognitive function by using the Mini-Mental State Examination (MMSE) among the elderly people in Konya, Turkey, and to examine the acceptance, and screening efficacy of the MMSE in the family medicine practice setting. Methods: A descriptive and cross-sectional study was carried out between 15th December 2004 and 15th February 2005, in Konya, Turkey. Two hundred elderly people were included in the study. Participants were selected from the cases who were at least 65 years of age and older. Cognitive levels were assessed with the MMSE. Two different MMSE forms for educated and uneducated individuals were applied. Socio-demographic characteristics, orientation, registry memory, attention and calculation, recall, and language status were determined. The data were evaluated with SPSS 10.0 software. Results: Participants of 65 years of age and older (36.5% women, n=73 and 63.5% men, n=127) were included in this study. The age interval of participants was 65 and 85, and the mean age was 71.02 (SD=4.569). Of the participants, 66% (n=132) were uneducated, and 34% (n=68) were educated. The mean score of MMSE was 23.33 (SD=4.799). The score of MMSE was considered as normal when the value was 14 and over. Of the participants, 57% (n=114) were evaluated as normal score and 43% (n=86) as abnormal score. The female mean MMSE score was 21.808 (SD=5.352). The male mean MMSE score was 24.204 (SD=4.230). It was observed that cognitive impairment was higher among women than men (p=0.002). When we compared the cognitive status, there was no significant difference between uneducated and educated people (p>0.05). The cognitive function of participants with a dominant left hand was significantly lower than those with a dominant right hand (p=0.027). Conclusion: Family physicians should be able to competently diagnose, evaluate, and initiate treatment in most patients with dementia. Physicians should be familiar with psychometric instruments such as the MMSE. These instruments are useful both to diagnose Alzheimer's dementia and follow patients on therapy. The MSSE should be used by family physicians of elderly patients, as early diagnosis and treatment will enable patients to retain the greatest possible functional capacity, and may allow families to care for the patient successfully for a longer period. Consequently, early diagnosis and aggressive treatment are crucial for people with dementia.Öğe Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu Öğrencilerinin Antropometrik Ölçümlerinin Değerlendirilmesi(2008) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma; Köroğlu, Duygu ErdemAMAÇ: Bu çalışmada, Konya ili Meram ilçesindeki Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okulu öğrencilerinin antropometrik ölçümleri ve beslenme ve fiziksel aktivite alışkanlıklarının incelenmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM: Kesitsel tipteki bu araştırma Fatih Sultan Mehmet İlköğretim Okuluna devam eden 368 öğrencide yapılmıştır. BULGULAR: Öğrenciler 11–14 yaş grubunda idi ve 5–8.sınıfa devam ediyorlardı (n368). Öğrenciler boy, kilo ve bel çevreleri cinse ve yaşa özel persentil eğrilerine göre sınıflandırıldı. 368 öğrencinin 194’ü(%52,7) kız, 174’ü erkek (47,3%) olup, kardeş sayısı 2 idi. Süt içme alışkanlığı %60,3’sında (n222) yoktu. Spor yapma %52,7 sıklıkta (n194) haftada 2-7 saat arasında değişiyordu. Televizyon seyretme %57,1 sıklıkta (n210) günde 2 saat ve altında idi. Çalışmamızda fazla kilolu olma %7,7, obezite sıklığı %1,9 olarak en sık 14 yaş kız öğrencilerde görüldü. Bel çevresi (BÇ) iki cinsiyette de yaşla orantılı olarak artıyordu. Bel çevresindeki artış 11 yaş erkeklerde kızlardan fazla idi (p0,020). 13 ve 14 yaş kızlarda beden kitle indeksi (BKİ) erkeklerden daha fazla idi (sırasıyla p0,009, p0,027). Malnütrisyon en fazla 13 yaş erkeklerde %17,1 ve 13 yaş kızlarda %17,9 olarak bulundu. SONUÇ: Bu çalışmada malnütrisyon sıklığı obeziteden fazla bulunmuştur. Okullarda ders programlarında beslenme ve yaşam alışkanlıklarının düzenlenmesine önem verilmesi gerekmektedir.Öğe The investigation of the microalbuminuria levels in the hypertensive and non-hypertensive individuals(2013) Akıncı, S. K.; Kutlu, Ruhuşen; Çivi, SelmaHipe Hypertension is an important health problem in terms of public health priorities all over the world. Microalbuminuria in spot urine is an early marker of hedef organ damage. Microalbuminuria has been emphasized as a risk factor of atherosclerosis and cardiovascular diseases in many studies. In this study, we aimed to compare the microalbuminuria levels in spot urine in the hypertensive and non-hypertensive individuals aged 20 and over. This survey was conducted on 340 individuals. Blood pressure, total cholesterol, low density lipoprotein, triglyceride, high density lipoprotein, fasting blood glucose and microalbumin in spot urine of the participants were examined. In our study, of all 340 individuals, 103 (30.3%) was found as hypertensive (29.0% in male, 31.2% in female). The mean age of the hypertensive patients was 51.38±10.77 years, the mean age of the non-hypertensive patients was 40.43±13.03 years. The prevalance of hypertension increased with age (p<0.001), and decreased with higher education level (p=0.031). We found prehypertension ratio as 47.6%. Of the hypertansive patients, 20.4% had microalbuminuria while this ratio was 10.5% in non-hypertensive group. The prevalance of microalbuminuria was twice higher in hypertansive patients when compared with normal individuals (p=0.024) [OR= 2.17, %95CI; (1.152-4.093)]. There were not significant correlations between microalbuminuria and fasting blood glucose, lipid levels, cigarette smoking and body mass index (p>0.05). So microalbuminuria should be recognized as early as possible in hypertensive patients and blood pressure must be controlled.ansiyon, çoklu organ hasari{dotless}, mikroalbüminüri.Öğe Is ankle brachial index and framingham risk score a predictor of cardiovascular diseases in people aged 50 years?(2013) Çelik, Hasan Hüseyin; Kutlu, Ruhuşen; Çivi, SelmaGiriş: Anke Brakial İndeks (ABİ) kardiyovasküler hastalıkların boyutunu ve şiddetini gösteren güçlü bir belirleyicidir. Bu çalışmada ABİ ve Framingham Risk Skoru (FRS) kullanarak kardiyovasküler hastalıkların erken risk tahminini tespit etmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya 50 yaş ve üzerinde 250 kişi dahil edildi. Katılanların FRS değerleri otomatik olarak hesaplandı. Dört ekstremiteden alınan kan basınçlarını kullanarak ABİ değeri belirlendi. Bulgular: ABİ ortalaması 1.130.12 (min0.80, max1.96) idi. Katılanların 9'unda (%3.6) ABİ değeri 0.95 idi. ABİ ile yaş, sigara içme, yüksek kan basıncı ve FRS arasında önemli derecede negatif korelasyon vardı. 60 yaş ve üzerindeki bireylerde 60 yaş altındakilere göre ABİ'deki risk artımı (0.95) 3.878 kez daha fazla idi. Diyabetiklerde FRS1 değeri diyabetik olmayanlara göre 16.349 kez daha fazla idi. Sonuç: Kardiyovasküler hastalıkların temel risk faktörlerine toplumda oldukça sık rastlanır. Kardiyovasküler hastalıkların temel risk faktörlerinin erken tanı ve tedavisi için 50 yaş ve üzerindeki kişilerin taranması gereklidir. Düşük ABİ (0.95) ve FRS gelecekte oluşabilecek kardiyovasküler hastalıkların risk tahmininde kullanılabilir.Öğe Kanserli hasta yakınlarında depresyon ve yaşam kalitesini etkileyen faktörler(2011) Çivi, Selma; Kutlu, Ruhuşen; Çelik, Hasan HüseyinBu kesitsel analitik araştırma, kanserli hasta yakınlarında depresyon ve yaşam kalitesini etkileyen faktörleri saptamak amacı ile yapılmıştır. Araştırmanın örneklem grubunu Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalında tedavi gören 110 kanserli hasta yakını oluşturmuştur. Yaşam kalitesini ölçmek için WHOQOL-Bref yaşam kalitesi skalası kullanılmıştır. Depresyon durumu Beck depresyon ölçeği ile değerlendirilmiştir. Görüşülen kişilerin %53.6’sı erkek, %46.4’ü kadın, %86.4’ü evli, %55.5’i ilkokul eğitimli, yaş ortalamaları 47.313.5 yıl ve %44.5’i kanser hastalarının çocukları idi. Beck depresyon ölçeği ortalaması 8.07.7 idi. Beck depresyon ölçeği sonuçlarına göre sırasıyla %65.5’i normal, %24.5’i hafif, %7.3’ü orta, %2.7’si şiddetli derecede depresyonda idi. Kanserli hasta yakınlarının cinsiyeti, mesleği, eğitimi ve medeni durumu depresyonu etkilememişti (p0.05). Yaşam kalitesi skorları ile depresyon durumunu karşılaştırdığımızda psikolojik sağlık (p0.000), genel sağlık ve yaşamdan memnuniyet (p0.002), genel sağlık ve yaşam kalitesi (p0.008), fiziksel sağlık (p0.001) ve çevre alanı (p0.025) skorlarında, depresyonu olanlarla olmayanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık varken, sosyal ilişkiler alanında (p0.089) depresyon olanlarda olmayanlara göre istatistiksel olarak önemli bir farklılık saptanmadı. Kanser hem hastalar, hem de hasta yakınları için önemli bir sağlık sorunudur. Kaçınılmaz olarak hasta yakınları kanserli hastalardan psikolojik olarak etkilenecektir. Bu kişilerde anksiyete ve depresyon büyük sorunlar olup, hekim ve sağlık personelinin bu problemleri çözmek için empati ile yaklaşımı gereklidir.Öğe Konya İl Merkezinde Doğum Sonrası Depresyon Riski ve Etkileyen Faktörler(2008) Özdemir, Saniye; Marakoğlu, Kamile; Çivi, SelmaAMAÇ: Daha önce yapılmış bir çalışma bulunmaması nedeniyle Konya İlindeki doğum sonrası depresyon sıklığı ve ortaya çıkmasında rolü olabilecek risk etmenlerini belirlemek amacıyla bu çalışma planlanmıştır. YÖNTEM: Kesitsel tipteki bu çalışma, Konya ili Meram ilçesindeki iki sağlık ocağına 1 Aralık 2005- 31 Ocak 2006 tarihleri arasında başvuran postpartum 2-6 aylık dönemde olan 242 anne ile yapılmıştır. Bu çalışmada gerekli verileri toplanması amacıyla 2 form kullanılmıştır. Birinci form çalışmaya alınan annelerin sosyo-demografik özelliklerini belirlemek için tarafımızca hazırlanan ‘anne tanıtım formu’, ikinci form ise postpartum depresyon riskini belirleyen Edinburgh Posnatal Depresyon Skalası (EPDS) kullanılmıştır. BULGULAR: EPDS kesme puanı 13 ve üstü alındığında postpartum depresyon tanısı alma olasılığı %19.4 gibi yüksek sıklıkta bulundu. Çalışmamızda, EPDS’e göre postpartum depresyon tanısı alma olasılığı, aylık geliri az olanlarda, bir önceki gebeliğinden sonra ruhsal sorunu olanlarda, doğum öncesi izlem sayısı 4 ve altında olanlarda, bebeğin cinsiyetinin öğrenilmesi sonucu eşi ve/veya eşinin ailesinde tutum değişikliği olanlarda ve bu gebeliği süresince tıbbi sorun yaşamış olanlarda istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. SONUÇ: Değiştirilebilir risk faktörleri; doğum öncesi izlem sayıları, eş ve ailesinin bebeğin cinsiyeti konusundaki ön yargı ve saplantılarının eğitim ile değiştirilmesi, doğum öncesi nitelikli bakım olarak belirlenmiştir. Uzak vadedeki düzeltilebilir değişkenler ailelerin aylık gelir düzeyinin iyileştirilmesi olarak saptanmıştır.Öğe Konya İli Hasanköy Sağlık Ocağı Bölgesindeki İlköğretim Okulu 1. Sınıf Öğrencilerinin Genel Sağlık Düzeyi(2003) Çivi, Selma; Koruk, İbrahimBu tanımlayıcı ve kesitsel araştırma 7-14 Haziran 2002 tarihleri arasında Konya Hasanköy Sağlık Ocağı bölgesindeki 680 öğrenci üzerinde yapılmıştır. Bu çalışmada ilköğretim 1. sınıf öğrencilerindeki önemli sağlık sorunları ve bunların okul başarısına olan etkisinin saptanması amaçlanmıştır. Araştırma bölgedeki ikisi köy, sekizi şehir ilkokulu olmak üzere toplam on ilköğretim okulunda yapılmıştır. Anket formları uygulandıktan sonra intörn doktorlar tarafından öğrencilerin muayeneleri yapılmıştır. Öğrencilerin okul başarıları ve davranış problemleri hakkındaki bilgiler öğretmenlerinden alınmıştır. Alınan kapiller kanlar okulda santrifüj edilerek elde edilen hematokrit değerleri Dünya Sağlık Örgütünün belirlediği anemi kriterlerine göre değerlendirilmiştir. Görme keskinliğini tespit etmek için Snellen eşelinden yararlanılmıştır. Araştırmaya katılan öğrencilerin %48.4’ü (329) kız, %51.6’sı (351) erkektir. Öğrencilerin %67.4’ü (458) yedi yaşında, %31.3’ü (213) yedi yaşın üstünde, %1.3’ü (9) yedi yaşın altındadır. Öğrencilerde en sık saptanan ilk üç patoloji sırası ile %65.7 diş çürükleri, %17.4 görme keskinliğinde azalma, %17.4 ruhsal sorunlar olarak saptanmıştır. Diğer sağlık problemlerinin sıklığı ise aşağıdaki gibi saptanmıştır: Şaşılık %2.5, işitme azlığı %1.0, kalpte üfürüm %1.9, ortopedik problemler %1.7, inmemiş testis %2.6, inguinal herni %2.6, hipospadias %0.9, anemi %2.6. Ortalama hematokrit değeri 38.58 2.84 olarak saptanmıştır. Aneminin köy okulunda okuyan öğrencilerde kent okullarında okuyan öğrencilerden daha fazla olduğu saptanmıştır (p0.05). Pika %1.5 ve anal kaşıntı sıklığı %12.1 olarak saptanmıştır. Ruhsal problemleri olan öğrencilerin okul başarısının düştüğü saptanmıştır (p0.05).Öğe Konya İli Lise Öğretmenlerinin Sigara İçme Sıklığı ve Etkileyen Faktörler(2007) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, SelmaÖzet: Bu çalışma Konya ili lise öğretmenleri arasında sigara içme sıklığını ve bunu etkileyen faktörleri araştırmak amacı ile yapılmıştır. Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu araştırma 20 Şubat 2006-30 Mayıs 2006 tarihleri arasında Konya ilindeki 37 liseden randomize olarak seçilen 6 lisede görevli 213 öğretmende yapıldı. Çalışmaya katılan 213 öğretmenin 152’si erkek (%71,4), 61’i (%28,6) kadın olup, en küçük yaş 22, en büyük yaş 60, ortalama yaş 41,458,20 idi. Halen sigara içme sıklığı [ (her gün içenler %38.0 (n81) ile ara sıra içenlerin %4,7 (n10) toplamı] %42,7 (n91), bırakma sıklığı %21,6 (n46), hiç içmeme sıklığı %35,7 (n76) , quit ratiobırakma oranı (bırakanların içenler arasındaki oranı) %33,6 idi. Sigaraya başlamada en küçük yaş 10, en büyük yaş 40, ortanca değer 18 yaş idi. Fagerström Nikotin Bağımlılık Ölçeği ile bağımlılık derecesi ortanca değeri 3 olup, %73,7’si (n67) çok az ve az bağımlılık düzeyinde idi. Sigara içme davranışı ile sosyo-demografik özellikler arasındaki ilişki araştırıldığında; 15-19 yaş arasında olmak sigaraya başlamada istatistiksel olarak anlamlı bulundu (X247.8, p0.001). Cinsiyet, yaş ve meslek branşı ile sigara bırakma düşüncesi arasında anlamlı bir ilişki bulunmadı (p0.05). Liselerde %96,4 sıklıkta öğretmenler için sigara içme odası ayrılmıştı. Ancak %57,4 oranında bu sınırlamaya uyuluyordu. Okul koridorlarında %62,8 sıklıkta sigara içen öğretmene rastlamak mümkün idi. Sigara içenlerin %65,3 ‘ü evlerinde de sigara içiyorlardı ve %90,6’sı içtikleri sigaranın çocuklarına zarar verdiğini söylüyorlardı. Bu çalışmamızda sigara ile mücadelede en etkin meslek gruplarından biri olan öğretmenlerde sigara içme oranı oldukça yüksek bulunmuştur.Öğe Özel bir ilköğretim okulu öğrencilerinde beslenme alışkanlıklarının ve beden kitle indekslerinin değerlendirilmesi(2009) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, SelmaAmaç: Bu araştırma özel bir ilköğretim okulu öğrencilerinde beslenme alışkanlıklarının ve beden kitle indekslerinin değerlendirilmesi amacı ile yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu araştırma Abdullah Aymaz İlköğretim Okulu'nun 357 öğrencisinde 10 Mart- 20 Nisan 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Öğrencilerin antropometrik ölçümleri (vücut ağırlığı, boy) yapılarak, yaşa ve cinse özgü beden kitle indeksleri (BKİ) belirlendi. Bulgular: 357 öğrencinin 175'i (%49.0) kız, 182'si (%51.0) erkekti ve 7-14 yaş grubunda idiler. Öğrencilerin ortanca yaş değeri 10 (min7, max14) idi. Öğrencilerin %87.1'i (n311) her gün kahvaltı yapıyordu, %93.0'ı (n332) öğle yemeğini, %94.9'u (n339) akşam yemeğini muntazam yiyordu. Öğrencilerin %62.5'i (n223) süt ve yoğurdu, %56.9'u (n203) peyniri, %87.4'ü (n312) ekmeği, % 35.2'si (n126) reçel-balı, %63.0'ı taze meyveyi her gün tüketiyordu. Tüm yaş gruplarında cinsiyetler arası BKİ ortalama değerlerinde fark tespit edilemedi (p0.05). 7 ve 9 yaşındaki kız ve erkeklerde, 10 yaş erkeklerde, 11 ve 12 yaş kızlarda zayıflık yoktu. Zayıflık 14 yaş kızlarda %13.3, fazla kiloluluk 7 yaş erkeklerde %33.3, obezite 10 yaş erkeklerde %20.0 ile en yüksek değerlerde bulundu. Sonuç: Bu çalışmada fazla kilolu olma ve obezite malnütrisyondan fazla bulunmuştur. Okullarda ders programlarında beslenme ve yaşam alışkanlıklarının düzenlenmesine önem verilmesi gerekmektedir.Öğe Polislerde Sigara İçme Sıklığı ve Depresyon Arasındaki İlişki(2008) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma; Karaoğlu, OnurAMAÇ: Tanımlayıcı ve kesitsel olarak planlanan bu çalışmada, 25 Mayıs 2006 ve 15 Haziran 2006 tarihleri arasında Konya Emniyet Müdürlüğünde görev yapan 492 polis memurunda sigara içme sıklığı ve depresyon yaygınlığı arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. YÖNTEM: Sosyo-demografik özelliklerini ve sigara içme durumlarını tespit için bir anket uygulandı. Depresyon düzeylerini değerlendirmek için 21 sorulu Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) kullanıldı. BULGULAR: Çalışmaya katılan 492 polis memurunun 467'si erkek (%94,9), 25'i (%5,1) kadm, en küçük yaş 22, en büyük yaş 53, ortalama yaş 37,396,50 olup, %93,9'u (n462) evli idi. Halen sigara içme sıklığı %41,9 (n206), bırakma sıklığı %23,8 (nl 17), hiç içmeme sıklığı %34,3 (n169) ve bırakma oranı %36,2 idi. Sigaraya başlamada en küçük yaş 7, en büyük yaş 44, ortanca değer 18 yaş idi. Sigara içilen yıl ortanca değeri 17 idi. Sigaraya başlamada en önemli etken %46,6 sıklıkla (n96) sosyal çevre ve arkadaş grupları idi. Fagerström Nikotin Bağımlılık Ölçeği ile bağımlılık derecesi ortanca değeri 3 idi. Cinsiyet, medeni durum, eğitim düzeyi, borçlu olmak, sigara içme davranışı üzerine etki etmezken (p0.05), kiralık evde yaşama (p0.022), özel arabaya sahip olmak (p0.018) ve kredi kartı borcunu zamanında ödememek (p0.001) sigara içme davranışı üzerine istatistiksel olarak etkili idi. Cinsiyet, yaş, medeni durum, eğitim düzeyi depresyon üzerine etkili olmaz iken (p0.05), borçlu olmak, ev sahibi olmamak ve kredi kartı borcunu zamanında ödeyememek depresyon üzerine etkili idi (p0.05). SONUÇ: Yüksek depresyon seviyesi polislerin psikolojik olarak risk altında olduğunu göstermektedir. Polislere yönelik hazırlanan psikolojik destek ve danışmanlık hizmetleri önemli ölçüde yararlı olacaktır. Ayrıca, polislere yönelik sigara bırakma kampanyalarına ivedilikle ihtiyaç vardır.Öğe Postmenopozal kadınlarda osteoporoz sıklığı ve frax tm skalası kullanılarak 10 yıllık kırık riskinin hesaplanması(2012) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma; Pamuk, GülserenAmaç: Bu çalışma, postmenopozal kadınlarda osteoporoz sıklığı ve Dünya Sağlık Örgütü kırık riskini değerlendirme skalası FRAXTM kullanılarak 10 yıllık kırık riskinin hesaplanması amacıyla tasarlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma grubumuz Aile Hekimliği polikliniğine başvuran 254 postmenopozal kadından oluştu. Kemik mineral yoğunluğu (KMY) Dual-Enerji X-Ray Absorpsiyometri (DXA) ile ölçüldü. Dünya Sağlık Örgütü kırık riskini değerlendirme skalası FRAXTM ile 10 yıllık kırık riski KMY kullanılarak ve kullanılmayarak ayrı ayrı hesaplandı. Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 56,827,79 yıl, (min36, max78), %81,9u (n208) ev hanımı, %57,5i (n146) obez, %19,3'ü (n46) sigara kullanıyordu. Osteoporoz ve osteopeni sıklığı sırasıyla %14,9 ve %39,2 idi. Lomber vertebra T skorları değerlendirildiğinde, %38,2si (n97) osteopenik (-1 ve -2,5 aralığında), %21,3ü (n54) osteoporotik ( -2,5) ve %40,6sı normaldi ( -1,0). DXA ile yapılan femur ölçümlerinde hastaların %17,3ünde (n44) osteoporoz, %45,7sinde (n116) osteopeni, trokanterde %6,3ünde (n16) osteoporoz, %33,5inde (n85) osteopeni saptanmıştır. Major osteoporotik kırık ihtimali KMY ile %0,5 ile %12,0, KMY olmaksızın %0,1 ile %7,1 aralığında idi. Kalça kırığı için risk aralığı KMY ile %0,0 ile %10,0, KMY olmadan %0,0 ile %5,6 aralığında bulundu. Sonuç: Postmenopozal kadınlarda klinik açıdan osteoporozun erken teşhisi ve kırık riskinin önceden belirlenmesi hem istenmeyen sağlık sorunlarının engellenmesinde, hem de osteoporoza bağlı morbidite, mortalite ve sağlık harcamalarının azaltılmasında çok önemlidir.Öğe Postpartum Depresyon(Turkiye Klinikleri, 2009) Marakoğlu, Kamile; Özdemir, Saniye; Çivi, SelmaAlthough pregnancy and pospartum period are perceived as special and cheerful times by many people, it can also be risky for the mother, who has expectations about holding her baby in her arms, due to its potential for developing psychological disorders. In the postpartum period, parents have to provide care and safety for the baby, maintain good communication, understand their new roles, develop family susceptibility, and cope with their baby's problems. Therefore, mothers are more likely to experience emotional disturbances in the postpartum period compared with other times. Psychiatric disorders of the postpartum period include three diagnostic categories: maternity blues, postpartum depression and postpartum psychosis. Postpartum depression is a term used for all depressive disorders developing in the postpartum period. Even though there is no consensus on the etiology of the disorder, psychosocial factors are reported to play a key role as well as hormonal factors. Because depression during postpartum period has adverse outcomes not only for the mother but also for the family, a specific approach is needed. The emotional link between the mother and the baby falls off seriously. Blotting out the signs results in missing the diagnosis of postpartum depression, because many women have feelings of guilt due to having a depressive mood in a period of proposed being happy. Thus, early and efficient treatment interventions and follow-up visits of women in the risk group are important. In this review, the definition, incidence, risk factors, etiology, clinic features, and treatment of postpartum depression were reviewed.Öğe Şeker Hastalığı Olan ve Olmayan Erkeklerde Erektil Disfonksiyon Sıklığı: Olgu-Kontrol Çalışması(2008) Yılmaz, Ahmet; Kutlu, Ruhuşen; Çivi, SelmaBu çalışmada şeker hastalığı olan erkeklerde ve şeker hastalığı olmayan erkek kontrol grubunda erektil disfonksiyon (ED) sıklığını ve etkileyen etkenleri araştırmayı amaçladık. Olgu kontrol tipindeki bu çalışma şeker hastalığı olan 100 erkek hasta ve olmayan 100 erkek hastadan oluştu. Olgu ve kontrol grubundaki kişilere sosyodemografik özelliklerini belirleyen bir anket uygulandı. Şeker hastalığı olan hasta grubu şeker hastalığına ait özellikler ve istenmeyen yan etkiler yönünden incelendi. Erektil fonksiyonu değerlendirmek için beş sorudan oluşan Sexual Health Inventory For Men (SHIM) erkek cinsel sağlığı değerlendirme anketi uygulandı. SHIM skoru 18’in altında olan hastalar ED müspet olarak kabul edildi. ED sıklığı diyabetik hasta grubunda %76.0, kontrol grubunda ise %32.0 olarak bulundu. Şeker hastalığı olan grupta ED sıklığı kontrol grubuna göre önemli ölçüde yüksek idi (p0.001). Her iki grupta da ED sıklığı ile yaş, meslek, eğitim durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulundu (p0.05). Ayrıca şeker hastalığı olan grupta, şeker hastalığının tipi (p0.002) ve süresi ile (p0.032) ED arasında da istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardı. Şeker hastalığı ED sıklığında belirgin bir artışa sebep olup, şeker hastalığının süresi ve tipi ile ED arasında anlamlı bir ilişki vardı. ED görülme sıklığı şeker hastalığı olanlarda, olmayanlara göre 6.7 kez daha fazla idi. Hekimler ED konusunda hastalarını uyarmalı, şeker hastalığının iyi regüle edilmesi ve ED’ye yönelik uygun tedavinin planlanması konusuna önem vermelidirler.Öğe Selçuk Üniversitesi Beyşehir Meslek Yüksekokulu Öğrencilerinde Sigara Kullanımı ve Etkileyen Faktörler(2005) Kutlu, Ruhuşen; Merakoğlu, Kamile; Çivi, SelmaAmaç: Beyşehir Meslek Yüksekokulu öğrencilerinin sigara içme sıklığını ve etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla, tanımlayıcı ve kesıtsel tipte bir çalışma planlanmıştır. Yöntem: Beyşehir Meslek Yüksekokulu'ndakı 165 öğrenciye sigara içme sıklığını ve etkileyen faktörleri sorgulayan, 34 soru içeren bir anket uygulandı. Veriler SPSS 10.0 programı ile değerlendirildi. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %33.3'ü kız, %66.7'si erkek olup, yaşları 18-29 arasında değişiyordu. Sigara içme sıklığı %54, bırakma sıklığı %4.2, içmeme sıklığı %41.8, sigarayı terketme oranı (bırakmış olanların bütün içmiş olanlar içindeki payı) %7.3 idi. Sigaraya, en erken 7, en geç 23 yaşında başlanıyordu; ortanca yaş 16 idi. Sigaraya başlama %55.9 sıklıkla 7-16 yaş arasında, %44.1 sıklıkla 17 yaş ve üzerinde idi. İçenlerin %65.2'i 5 seneyi aşkın bir süreden beri sigara içiyordu. Sigaraya başlatan etmenler arasında birinci sırada toplumsal çevre ve arkadaş grupları (%57.7), ikinci sırada stres ve sıkıntı (%18.6) yer alıyordu. Katılanların %85.5'i sigaranın insan sağlığı üzerine oldukça zararlı etkileri olduğunu düşünüyordu. Sigara içenlerin yakın arkadaş grubunda, içme sıklığı (%93.3) içmeyenlere göre anlamlı düzeyde yüksek bulundu (pO.01). Araştırmaya katılanların %94.4'ü sigaranın zararlarının medyada yeterince yer almadığına inanıyordu. Sonuç Günümüzde insan sağlığını tehdit eden en önemli tehlikelerden birisi kuşkusuz sigara bağımlılığıdır. Sigaraya başlama yaşının ilkokul çağına kadar düştüğü ülkemizde, özellikle gençleri sigaranın zararları konusunda bilgilendirip, bilinçlendirmeye ve onlara yönelik özel bıraktırma programları hazırlamaya ivedilikle gereksinim vardır.Öğe Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerinin 112 Acil uygulamaları ile ilgili geri bildirimleri(2006) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, SelmaAmaç: Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi'nde aile hekimliği stajı yapan son sınıf öğrencilerinin 112 acil uygulamaları ile ilgili geri bildirimlerini değerlendirerek uygulamanın yararını belirlemeyi amaçladık. Yöntem: Bu tanımlayıcı araştırma, 1 Temmuz 2004 - 30 Haziran 2005 tarihleri arasında aile hekimliği stajı yapan 183 son sınıf öğrencisini kapsamaktadır. Öğrenciler çalıştıkları 112 birimini, çalışma süresini, karşılaştıkları olguları, yaptıkları uygulamaları ve acil sağlık hizmetleri ile ilgili görüşlerini içeren bir soru formu doldurdular. Bulgular: Son sınıf öğrencileri gönderildikleri 112 biriminde ortalama 5.26 2.42 gün kalmış, 1043 olgu ile karşılaşmışlardı. Karşılaşılan olgu sayısının ortanca değeri 6 idi. En sık görülen olgu trafik kazası; %33.3 (n347), ikinci sıklıkta görülen ise konversiyon reaksiyonu %12.2 (n127) idi. 1112 girişim arasında en fazla %29.9 (n332) acil ilaç uygulanmış, ikinci sıklıkta; %21.7 (n241) damar yolu açılmıştı. Son sınıf öğrencilerinden %86.9'u (n159) uygulamayı yararlı buldu, %70.5'i (n129) özgüven ve deneyim kazandığını ifade etti. Sonuç: Ülkemizde tıp eğitiminde ilk kez yer alan 112 uygulaması son sınıf öğrencilerine hayat kurtarıcı girişimleri öğretmiştir. Ekip ruhu, özgüven ve deneyim kazandıran 112 acil uygulamasının süresinin uzatılması ve daha küçük sınıflarda da yapılması yararlı olacaktır.Öğe Seydişehir Meslek Yüksek Okulu Öğrencilerinde Sigara Kullanma Durumu ve Etkileyen Faktörler(2006) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, SelmaAmaç: Bu çalışma üniversite öğrencilerinde sigara içme sıklığını belirlemek ve bunu etkileyen risk faktörlerini incelemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu çalışma Seydişehir Meslek Yüksek Okulu’ndaki 167 öğrenci üzerinde yapıldı. Sosyo-demografik karakterler, sigara içme sıklığı, sigara içme ile ilgili davranışlar ve aile özellikleri incelendi. İstatistiksel analizler SPSS 10.0 programı ile yapıldı. Bulgular: Sigara içme sıklığı % 37.1 (n62), bırakma sıklığı %7.8 (n13), içmeme sıklığı %55.1 (n92), quit ratio (bırakmış olanların içmiş olanların içersindeki payı) %17.4 olarak bulundu. Sigaraya başlama yaşı en küçük 10, en büyük 22, ortanca değer 16 yaş idi. Sigaraya başlatan etmenler arasında birinci sırada %43.5 sosyal çevre ve arkadaş grupları yer alıyordu. Sigara içenlerin yakın arkadaş grubunda içme sıklığı (%91.6) içmeyenlere göre anlamlı düzeyde yüksek bulundu (p0.001). Sonuç: Meslek Yüksek Okulu öğrencilerinde sigara içme sıklığı yüksek olup, sigaraya başlama büyük oranda 15 yaşından önce ve sigara içenlerin yakın arkadaş grubunda içme sıklığı anlamlı düzeyde yüksek bulundu. Çocuklar ilköğretim düzeyinde sigaranın zararları konusunda bilgilendirilmeli ve öğretmenler sigara içmeyerek öğrencilerine iyi örnek olmalıdırlar.Öğe Tıp fakültesi birinci ve ikinci sınıf öğrencilerinde sigara içme durumu ve depresyon yaygınlığı arasındaki ilişki(2006) Marakoğlu, Kamile; Çivi, Selma; Şahsıvar, Şule; Özdemir, SaniyeAmaç: Bu çalışmada Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi birinci ve ikinci sınıf öğrencilerinde sigara içme durumu ve depresyon yaygınlığı arasındaki ilişkinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel olarak planlanan bu çalışmada, birinci ve ikinci sınıf öğrencilerine sosyo-demog-rafik özelliklerini ve sigara içme durumlarını tespit için bir anket ve depresyon düzeylerini değerlendirmek için 21 sorulu Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) uygulandı. Çalışma 1 Şubat-1 Mart 2006 tarihleri arasında gerçekleştirildi. İstatistiksel analiz için Ki-Kare testi kullanıldı. Bulgular: Çalışmanın yürütüldüğü sürede toplam öğrencilerin %81.9'una ulaşıldı (331/404). Öğrencilerin ortalama yaşı 19.51 1.37 idi. Cinsiyet dağılımları değerlendirildiğinde %56.2'si (186) erkek ve %43.8'i (145) kadındı. Sigara içme yaygınlığı %16.0 (53/331) olarak bulundu. BDÖ değeri öğrencilerin %43.8'inde (145/331) 10 ve üzeri olarak bulundu. BDÖ değerlerine göre depresyon şiddeti %24.8'inde (82/331) hafif, %12.1 'inde (40/331) orta ve %6.9'unde (23/331) şiddetli olarak tespit edildi. BDÖ'nün ortalama değeri kız öğrencilerde 11.137.9 (median9, min0 max38), erkek öğrencilerde 8.968.27 (median7, min0 max48) idi. Sigara içenlerde içmeyenlere göre depresyon değeri yüksekti (p0.05). Aileleriyle birlikte kalanlarda yurt ve diğer ortamlarda kalanlara göre depresyon değeri ve sigara içme yayınlığı daha düşüktü (p0.05). Sigara içen öğrencilerin ailelerinde sigara içme yaygınlığı anlamlı düzeyde yüksek olarak bulundu (p0.05). Sonuç: Öğrenciler arasında sigara içme yaygınlığı genel populasyondan az olmakla birlikte depresyon değerinin %43.8 olarak bulunması öğrencilerimizin ruh sağlığı açısından risk altında olduğunu göstermektedir. Öğrencilerimize destek amaçlı özel danışmanlık hizmetlerinin ilgili kurumlarca verilmesi faydalı olabilir.Öğe Tıp fakültesi kız öğrencilerinde kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve hepatit B seroprevalansı(2011) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma; Aslan, RaziyeAMAÇ: Kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve viral hepatitler dünyada hala önemli bir sağlık sorunudur. Mesleki nedenlerle enfeksiyonun sağlık çalışanlarına bulaşma riski daha yüksektir. Bu çalışmanın amacı Tıp Fakültesi kız öğrencilerinde kızamık, kızamıkçık, kabakulak ve hepatit B seroprevalansını araştırmak ve aşı gereksinimi olanlara aşı yapmaktır. YÖNTEM: Bu tanımlayıcı çalışma Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi kız öğrencilerinde yapıldı. Çalışmaya alınan 351 vakanın yaşı, sosyodemografik özellikleri hazırlanan formlara kaydedildi. Çalışmaya katılanların serum örneklerinde kızamık, kızamıkçık, kabakulak spesifik IgG, HBs Ag ve anti HBs düzeylerine bakıldı. İstatistiksel analizler SPSS 13,0 bilgisayar programı ile yapıldı. BULGULAR: Öğrencilerin yaş ortalaması 20,5 (min16, max29) yaş idi. Kızamık, kızamıkçık ve kabakulak spesifik Ig G seropozitifliği sırasıyla %91,6, %97,2, %93,5 bulundu. Öğrencilerde HBsAg pozitifliği %0,7 (n2) olup, %42,4’ünde (n149) antiHBs negatif idi. Kız öğrencilerde kızamık, kızamıkçık ve kabakulak spesifik Ig G seropozitifliği yüksekti. Altmış iki kız öğrencinin (%17,7) kızamık kızamıkçık kabakulak (KKK) aşısına ihtiyacı vardı. AntiHBs negatif olan 149 öğrencinin hepatit B aşısına gereksinimi vardı. SONUÇ: Kızamık, kızamıkçık, kabakulağı eradike etmek için Sağlık Bakanlığı’nın ulusal aşılama programına almış olduğu KKK aşısının hızlı bir şekilde tüm ülkeye uygulanması sağlanmalı ve yeni program 2005 yılından önce doğan çocukları da kapsayacak şekilde düzenlenmelidir.Öğe Tıp fakültesi öğrencilerinde depresif belirti ve sigara içme sıklığı(2009) Kutlu, Ruhuşen; Çivi, Selma; Şahinli, Ayla SongülAMAÇ: Bu çalışmanın amacı Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi öğrencilerinde depresif belirti ve sigara içme sıklığının araştırılmasıdır. YÖNTEM: Tanımlayıcı tipteki bu çalışma 10 Ocak–20 Şubat 2008 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Çalışmanın evrenini Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi birinci ve altıncı sınıfa devam eden 306 öğrenci oluşturdu. Araştırmanın yürütüldüğü sürede bu sınıflardaki toplam öğrencilerin %79,09’una ulaşıldı (242/306). Depresif belirtiler Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ile değerlendirildi. BULGULAR: Öğrencilerin %50,4’ü (n122) kız ve %49,6’sı (n120) erkek, yaş ortalaması 21,23,3 idi. Öğrencilerin %34,3’ü arkadaşları ile evde, %32,6’sı yurtta, %26,5’i ailesi ile birlikte evde kalıyordu. Sigara içme sıklığı %19,0 (46/242) olarak bulundu. Öğrencilerin %76,0’ı (184/242) hiç sigara içmemişti, %5,0’ı (12/242) sigarayı bırakmıştı. Sigara içme sıklığı erkek öğrencilerde kız öğrencilerden önemli ölçüde yüksek saptandı (erkeklerde %28,3, kızlarda %9,8 ) (p0.001). Öğrencilerde sigara içme sıklığı 1. sınıfta % 15,6 iken, 6. sınıfta %23,4 idi (p0.017). Ailelerin %50,4’ünde (122/242) sigara içiliyordu. Arkadaşlarının %68,6’i (166/242) sigara kullanıyordu. Öğrencilerin %13,3’ünde BDÖ skoru 17 ve üzerinde bulundu (32/242). Sigara içme alışkanlığı ile cinsiyet, depresif belirti sıklığı ve ailede sigara içme arasında istatistiksel olarak bir fark bulunmadı (p0.05). SONUÇ: Daha sağlıklı doktor adaylarının yetişebilmesi için bu özel gruba eğitimleri sırasında sigara bıraktırma ve psikolojik destek amaçlı özel danışmanlık hizmetlerinin verilmesi yararlı olur.