Selçuk Sağlık Dergisi / Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Yaşlılarda Sarkopeni ve Malnütrisyon Önemli Bir Sorun mudur?(Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) Aslan, Merve Nur; Şanlıer, NevinÖz Yaşlanmanın son basamağı olan yaşlılık beraberinde pek çok sağlık sorunlarını gündeme getirmektedir. Geriatrik sendrom olan sarkopeni ve malnütrisyon yaşlı bireylerde önemli morbidite ve mortalite nedenlerindendir. Sarkopeni ileri yaşlarda ortaya çıkan yaşa bağlı bir hastalık olmakla birlikte malnütrisyon, fiziksel aktivitede azlık, enfeksiyon ve komorbititeler nedenli de olabilmektedir. Yaşla birlikte ortaya çıkan çiğneme problemleri, yalnızlık, tat ve koku duyusundaki değişiklikler, yaşlıların günlük besin tüketimlerini olumsuz etkileyerek malnütrisyona sebep olabilmektedir. Sıklıkla beraber görülen bu iki hastalığın teşhis ve tedavisi önem arz etmektedir. Teşhisin gecikmesi hastaneye yatışları ve hastanede kalış sürelerini artırmaktadır. Yaşlı popülasyonun artışı düşünüldüğü zaman yaşlılıkla ilişkili bu hastalıkların önlenmesi ve tedavisi sağlıklı yaşlanmaya yardımcı olacaktır. Bu derleme çalışma yaşlılarda yaşam kalitesini etkileyen malnütrisyon ve sarkopeninin irdelenmesi amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür.Öğe Modern Çağın Antik Tahılları: Psödotahıllar ve Sağlık Üzerine Etkileri(Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) İmre, Kadriye Elif; Işık, FundaÖz Bu derleme çalışması psödotahıllardan amarant, kinoa, karabuğday ve chia tohumunun besin ögesi kompozisyonu ve sağlık etkilerinin değerlendirilmesini amaçlamaktadır. “Sıfır açlık” sürdürülebilir kalkınma hedefinin gerçekleştirilmesi ve besin güvencesinin sağlanması için FAO’nun "Geleceğin Akıllı Besinleri" olarak tanımladığı besleyici, iklime dayanıklı ve üretimin düşük olduğu topraklarda büyüme kapasitesi olan psödotahılların ekiminin yaygınlaştırılması önemli bir yaklaşım olabilir. Psödotahıllar gerçek tahıllara alternatif olarak kabul edilir. Kinoa (Chenopodium quinoa Willd), karabuğday (Fagopyrum esculentum Moench.), Amarant (Amarantus spp.) ve chia (Salvia hispanica L.) psödotahıllara örnektir. Psödotahıllar; amino asitler, antioksidanlar, flavonoidler, polifenoller, mineraller, vitaminler, lignanlar, diyet posası, doymamış yağ asitleri gibi birçok biyoaktif bileşenden zengin besinlerdir. Psödotahıllar besin ögesi ve biyoaktif bileşen içeriği nedeniyle anti-inflamatuvar, antikarsinojenik, antimikrobiyal, antioksidan, glutensiz, antidiyabetik, immün modülatör, prebiyotik, antihipertansif, antiageing etkiler gösterir.Öğe Sağlık Çalışanlarında Kolektivist Başa Çıkma Yöntemlerinin COVID-19 Korkusu Üzerine Etkisi(Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) Yılmaz Bulut, Tuba; Altay, BirsenÖz Amaç: Bu çalışmanın amacı sağlık çalışanlarında kolektivist başa çıkma yöntemlerinin COVID-19 korkusu üzerine etkisini belirlemektir. Yöntem: Çalışma tanımlayıcı araştırma tipinde yapılmıştır. Örneklem seçimine gidilmeyip, çalışmaya katılmaya gönüllü olan olasılıksız olarak Google formu dolduran 290 birey ile araştırma yapılmıştır. Veri toplama aracı olarak soru formu, COVID-19 Korkusu Ölçeği ve Kolektivist Başa Çıkma Stilleri Envanteri kullanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan bireylerin yaş ortalaması 35,46 ± 10,87 olup %67,9’u kadın olarak belirlenmiştir. COVID-19 Korkusu Ölçeği toplam puanı 20,15 ± 7,37 olarak bulunmuştur. Araştırmaya katılan sağlık çalışanların Problem Çözme Endeksi ise orta düzeyde bulunurken kolektivist başa çıkma stillerinden en fazla aile desteği ile din ve maneviyat yöntemini kullandıkları bulunmuştur. Ayrıca COVID-19’un ilk başladığı dönemde ki etki endeksleri şu ankinden yüksek bulunmuştur. Sağlık çalışanlarının COVID-19 hastalığından etkilendiği belirlenmiştir. Sonuç: Her bir sağlık çalışanının Aile Desteği, Din-Maneviyat, Kaçınma-Ayrışma, KabulYeniden Yapılandırma ve Özel Duygusal Paylaşımlar gibi alt faktörlerden oluşan Kolektivist Başa Çıkma Yöntemlerini kullandıkları belirlenmiştir.Öğe Yeni Zelanda Tavşanlarında Diz Ekleminin Bilgisayarlı Tomografi ve Manyetik Rezonans Görüntülerinden Üç Boyutlu Verilerinin Değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi, 2024) Sert, Özlem Akkoyun; Eken, EmrullahÖZ Amaç: Çalışmanın amacı, Yeni Zelanda tavşanlarında diz eklemini oluşturan anatomik yapıların manyetik rezonans görüntülerinin analizleri ile bilgisayarlı tomografi çıktılarının üç boyutlu modellerini ortaya koymaktır. Yöntem: İki cinsiyetten toplam 16 adet ergin Yeni Zelanda tavşanı kullanıldı. Diz eklemlerinin yüksek çözünürlüklü Manyetik rezonans ve bilgisayarlı tomografi görüntüleri elde edildikten sonra hayvanlar usulüne göre öldürüldü. Bilgisayarlı tomografiden elde edilen aksiyal görüntüler üç boyutlu program yüklenen bilgisayara aktarılarak rekonstrüksiyon gerçekleştirildi. Rekonstrükte edilen görüntülerin biyometrik ölçümleri bu program sayesinde otomatik olarak ölçüldükten sonra istatistik analizi yapıldı. Bulgular: MR görüntülerinde diz eklemindeki menisküs ve çapraz bağların diğer memelilerinkine benzerlik arz etmekle birlikte Yeni Zelanda tavşanlarında patellanın kalın bir yağ kitlesi içerisine gömülü olduğu ve diz eklemin caudalinde 3 adet sesamoid kemiği tespit edildi. Aynı cinsiyetin sağ ve sol diz eklemindeki karşılıklı kemikleri arasında istatistiksel açıdan önemli farklıklar kaydedildi. (p<0.05). Sonuç: Yüksek teknoloji de kullanılarak elde edilen bulguların diz eklemi üzerinde gerçekleştirilecek deneysel çalışmalara zemin teşkil etmesinin yanı sıra anatomi alanına modern bir açılım sağlayacağı düşünülmektedir.Öğe Association of Stress- Related Factors with Anxiety among Pregnant Women with Hemorrhage in Emergency Service: A Cross- Sectional Survey(Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) Aslan Koyutürk, Özge; Körükcü, ÖznurAbstract Aim: This study was conducted to determine the state anxiety level and the influencing factors in pregnant women with hemorrhage who applied to the Emergency Service. Methods: This descriptive and cross-sectional study was carried out with 255 pregnant women with hemorrhage who applied to the Emergency Department of Antalya Training and Research Hospital, Antalya, and agreed to participate in the questionnaire. Data were obtained using the Personal Information Form and State Anxiety Inventory. In the analysis of the data, nonparametric analysis methods were used. The Mann-Whitney U test was used to compare the mean values of two groups and the Kruskal-Wallis H test was used to compare the mean scores of three or more groups. Results: As a result of the study, it was determined that the factors affecting the state anxiety levels of the emergency patients were: the noise caused by the machines in the emergency service environment, the unfamiliar environment, the ward system, the discomfort of the bed/stretcher, the crowded environment, observing the situation of the other patients and the lack of communication between the emergency service personnel and the outside environment. It was determined that the loss of pregnancy in the past, the cause of bleeding, the way it started, the time of onset, what was done when bleeding first started, transportation, the first place applied to, who decided on medical aid, feeling during bleeding, fear of loss of baby or loss of his/her health, the care given in the emergency room, the noise of telephones and staff, smell, temperature, lighting, ventilation, unfamiliar appliances, number of beds, being visible to others at any time, having no television/radio, witnessing other medical procedures performed, and lack of visitor entry were not statistically significant. Conclusions: It was determined that the emergency environment affected the anxiety level of the pregnant women while the bleeding did not affect their state anxiety level in the wards. It may be suggested that emergency services should be arranged to improve the psychosocial health of pregnant women.Öğe Determınants Of Upper Extremıty Functıonalıty Before Adjuvant Radıotherapy In Patıents Wıth Breast Cancer Surgery: A Cross-Sectıonal Observatıonal Study(Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) Feyzioğlu, Özlem; Dinçer, SelviAbstract Aim: Comprehensive surgeries lead to decreased shoulder mobility and muscle strength in the upper extremity in patients with breast cancer. Post-operative pain and pain-related kinesiophobia also cause functional impairments. This study aimed was to investigate the relationship between shoulder mobility, muscle strength, pain, and kinesiophobia with upper extremity functionality after breast cancer surgery. Method: This cross-sectional study involved 89 patients undergoing axillary lymph node dissection within the first 6 months after breast cancer surgery. Shoulder range of motion (ROM) was evaluate using a digital goniometer, muscle strength with a manual dynamometer, functionality via the Disabilities of the Arm Shoulder and Hand (DASH) scale. The Tampa Kinesiophobia Scale (TKS) and Visual Analog Scale (VAS) were used to assess kinesophobia and pain intensity. Findings: In multivariable regression models, increased degree of shoulder abduction (?±SE=0.20 ± 0.09, p=0.028), and internal rotation muscle strength (?±SE=4.62± 1.51, p=0.003), were important independent predictors of shoulder functionality. Increased kinesiophobia (?±SE=0.69± 0.28, p=0.016), and pain level (?±SE=2.90±0.68, p=0.000) were significantly associated with upper extremity disability. DASH score was negatively correlated with shoulder flexion (r=0.3), abduction (r=0.4), and internal rotation (r=0.3) ROM and shoulder internal rotation muscle strength (r=0.4), but positively correlated with TKS score (r=0.4) and VAS (r=0.5). Results: Increasing shoulder abduction ROM and internal rotation muscle strength seems superior to restoring the decreased upper extremity functionality. Pain is the most restrictive symptom so coping management strategies with pain can be integrated into the rehabilitation programs, and kinesiophobia levels of patients should be considered during the rehabilitation process.Öğe Türk Kadınlarının Osteoporoz Farkındalık Düzeyleri ve Yaşam Kalitesini Etkileyen Faktörlerin Belirlenmesi(Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) Uyanık, Havva; Erkal Aksoy, YaseminÖz Amaç: Bu çalışma 45 yaş ve üzeri kadınların osteoporoz farkındalık ve yaşam kalitesi düzeylerinin belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yöntem: Araştırmanın evrenini Konya’nın bir ilçesinde 01 Şubat- 30 Haziran 2023 tarihleri arasında sağlık evine gelen 45 yaş üzeri kadınlar oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemine 202 kadın alınmıştır. Kadınlar gelişigüzel örnekleme yöntemi ile çalışmaya dahil edilmiştir. Gerekli veriler literatür eşliğinde hazırlanan kadınların sosyo-demografik ve jinekolojik özelliklerini içeren 25 maddelik Kişisel Bilgi Formu, Osteoporoz Farkındalık Ölçeği ve Avrupa Osteoporoz Vakfı’nın (QUALEFO) Yaşam Kalitesi Anketi kullanılarak yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmıştır. Çalışmaya katılmayı kabul eden 45 yaş ve üzeri kadınlar anket formunu eksiksiz doldurmuştur. Bulgular: Araştırmaya katılan kadınların yaş ortalaması 54,11±8,76 (min=45, max=82) olup %80,2’si evli ve %55,4’ü okuryazar/ilköğretim eğitim düzeyine sahiptir. Yükseköğrenim mezunu (p?0,001), beden kitle indeksi normal aralıkta olan (p?0,001) ve osteoporoz kelimesini daha önce duyan (p=0,001) kadınların osteoporoz farkındalıkları yüksektir. Menopoz süresi on yılı geçen (p?0,001) ve kemik kırığı yaşayan (p=0,001) kadınların yaşam kaliteleri düşük olurken düzenli egzersiz yapan (p?0,001) kadınların yaşam kaliteleri yüksek bulunmuştur. Sonuç: Kadınların osteoporoz farkındalıklarını eğitim, BKİ ve osteoporoz kelimesi duyma değişkenleri etkilemektedir. Kadınların yaşam kalitesini ise menopoz süresi, düzenli egzersiz yapma ve kemik kırığı yaşama durumlarının etkilediği belirlenmiştir. Osteoporoz farkındalık ve yaşam kalitesini artırmak için kadınlar bilinçlendirilmelidir.Öğe Masa Başı Çalışanların Fiziksel Aktivite Düzeyine Göre Yaşam Kalitesi, Anksiyete Ve İş Doyumunun Karşılaştırılması(Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) Taşkın, Gülşen; Taşvuran Horata, EmelÖz Amaç: Fiziksel aktivite, iskelet kasları tarafından enerji harcamasıyla gerçekleştirilen bedensel hareketler olarak tanımlanmaktadır ve bireylerde sağlıkla ilgili değiştirilebilir bir risk faktörüdür. Bu araştırma; masa başında çalışan bireylerin fiziksel aktivite düzeylerinin yaşam kalitesi, anksiyete ve iş doyumuna olan etkisini karşılaştırmayı amaçladı. Yöntem: Araştırmaya masa başında çalışan 18-65 yaş aralığındaki (n=160) bireyler kolay örnekleme yöntemiyle dahil edildi. Araştırma verilerinin toplanması için katılımcılara Google Forms aracılığıyla oluşturulan çevrimiçi anket uygulandı. Anket; katılımcılara ait demografik veriler, Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi Kısa Form (SF-IPAQ), SF-36 Yaşam Kalitesi Değerlendirme Anketi, Beck Anksiyete Envanteri ve Minnesota İş Doyum Ölçeği’ni içermektedir. Bulgular: Araştırma yaş ortalaması 40.34±9.50 olan toplam 158 (70 kadın, 53 erkek) katılımcıyla tamamlandı. Katılımcıların yaşam kalitesi alt boyutu olan “fiziksel fonksiyon” ile fiziksel aktivite düzeyine göre yapılan ikili karşılaştırmalarında; inaktif grubun, minimal aktif (p=0,006) ve aktif gruba (p=0,001) göre fiziksel fonksiyonla ilgili yaşam kalitesinin daha düşük, minimal aktif ve aktif grup arasında ise herhangi bir farklılık olmadığı saptandı (p=0,779). Ayrıca katılımcıların fiziksel aktivite düzeyi ile anksiyete skorları (p=0,540) ve Minnesota iş doyum ölçeği açısından herhangi bir farklılık saptanmadı. Sonuç: Fiziksel aktivite düzeyinin yaşam kalitesinin sadece “fiziksel fonksiyon” alt boyutu üzerinde etkisi olduğu, fiziksel ve emosyonel rol güçlüğü, enerji/canlılık/vitalite, ruhsal sağlık, sosyal işlevsellik, ağrı ve genel sağlık algısı üzerine herhangi bir etkisinin olmadığı saptanmıştır. Fiziksel aktivite düzeyinin anksiyete ve iş doyumu üzerine herhangi bir etkisi bulunamamıştırÖğe Türkiye’de Kamu Sağlık Politikasında COVİD-19 Süreci ve Sağlık Diplomasisi Rolü(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Ak, SeblaTürk Devletinin temel görevlerinden biri olan sağlık hizmetlerinin planlanması ve yürütülmesi, ülkede yaşanabilecek olağanüstü durumlardan sorunsuz kurtulması açısından stratejik öneme sahiptir. Dünya çapında yaygınlaşan bu yaklaşım, sağlığın sadece teknik olarak ele alınmasını engellemiştir. Sağlıkta diplomasi kavramı, ülkeler arasında ve sağlık alanında yapılan bazı çalışmaları tanımlamak için de kullanılmaktadır. Söz konusu analizin amacı, salgın politikasının uygulanabilir aktörleri ile birlikte bir süreç olarak birebir/yönetsel kesitini almaktır. Literatür incelendiğinde yeni bir çalışma konusu olan Covid-19 salgınının genellikle bilim insanları tarafından araştırıldığı görülmektedir. Bu çalışma ile konuya ilişkin bir politika analizi yapılarak alandaki söz konusu boşluğun doldurulmasına katkı sağlanması amaçlanmıştır. Araştırmada makaleler ve sağlık medya kanalları taranmıştır. Çalışmada açıklayıcı ve öğretici anlatım şekilleri kullanılarak devletlerin COVID -19 pandemisin de izledikleri sağlık politikaları ve sağlık diplomasisi seyri üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir Araştırma konusu çerçevesini, COVID -19 pandemi süreci ve sağlık diplomasisinde izlenen politikalar, yapılan düzenlemeler ve yeniliklere yer verilmiştir. COVID -19 salgının ilk olmadığı ve son olmayacağı anlayışıyla yeni salgınlara ilişkin yol haritası kolayca çizilmeli ve her adım eksiksiz planlanmalıdır. Bu ortamda COVID -19 sürecinde deneyimler iyi değerlendirilmeli ve daha da geliştirilerek planlara yansıtılması gerekmektedir.Öğe Çocuk Kardiyopulmoner Hastalıklarında Egzersiz: Sistematik Derleme(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Dansuk, Emre; Yurdalan, Saadet UfukAmaç: Bu sistematik derlemede, çocuk kardiyopulmoner hastalıklarında uygulanan egzersiz eğitimi programlarının kapsamlı olarak araştırılması ve daha iyi anlaşılabilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: PubMed, Web of Science, Scopus, Clinical Trials.gov, CINAHL ve PEDro veri tabanlarında “çocuk, konjenital kalp hastalığı, astım, kistik fibrozis, kartagener sendromu, egzersiz” kelimeleri ile son 10 yılda (Ocak 2012-Ocak 2022) tarama yapılmıştır. İngilizce dilinde olan ve tam metnine ulaşılabilen araştırma makaleleri incelenmiştir. Erişilen 89 makale bu çalışmaya dahil edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya uygun olmayan 76 çalışma dışlanmıştır. PRISMA bildirimi kriterleri esas alınarak analiz edilmiştir. Yapılan analizde, sekiz çalışmanın randomize kontrollü, beş çalışmanın ise deneysel çalışma olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Derlenen çalışmalar sonucunda çocuk kardiyopulmoner hastalıklarında egzersiz eğitim programlarının kas gücü, egzersiz kapasitesi ve yaşam kalitesi üzerinde iyileştirici etkisi olduğu saptanmıştır. Egzersiz temelli yaklaşımların hastaların kardiyopulmoner kapasitesini ve zindelik halini iyileştirdiği bulunmuştur.Öğe The Impacts Of Who Regions, Gender, And Age On The Hiv Incidence In The World In Global Public Health By Log-Linear Models For Three-Way Contingency Tabl(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Akdam, Neriman; İyit, NeslihanPurpose: Human Immunodeficiency Virus (HIV) incidence is defined as the number of new HIV cases at a time period calculated divided by the number of cases at risk of HIV infection. Contingency tables display frequencies for combinations of two or more categorical variables. In this study, it is aimed to investigate the impacts of WHO regions, gender, and age on HIV incidence all over the world in global public health by log-linear models for a three-way contingency table. Method: Log-linear models are constituted for investigating relationships between categorical variables. In this study, log-linear model for three-way contingency table is fitted to the HIV incidence data all over the world according to the World Health Organization (WHO) regions, gender, and age groups taken as the 2019 Global Burden of Disease (GBD) study data from Global Health Data Exchange website. Results: The main effects of age, gender and WHO regions, and also two-way interaction effects between age* gender, age* WHO region and gender* WHO regions; three-way interaction effect between age*gender*WHO regions are found statistically significant at ? ? 0.05 significant level. Conclusion: As a conclusion of this study, age, gender, and WHO regions are determined as the main effects with all interaction effects of these variables on the HIV incidence.Öğe Erken Doğum Tehdidi Olan ve Olmayan Gebelerin Gebeliğe Uyum ve Prenatal Bağlanma Düzeyleri(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Özkan, Tuğba; Çankaya, SeyhanAmaç: Bu araştırmada, erken doğum tehdidi (EDT) olan ve olmayan gebelerin gebeliğe uyum ve prenatal bağlanma düzeylerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı ve karşılaştırmalı tipte dizayn edilen bu araştırma bir üniversite hastanesine başvuran 20-37 haftalar arasında EDT olan ve olmayan 500 gebe ile gerçekleştirilmiştir. Veriler, gebelerin veri toplama formu, Prenatal Bağlanma Envanteri (PBE) ve Prenatal Kendini Değerlendirme Ölçeği (PKDÖ) kullanılarak toplanmıştır. Bulgular: Araştırmamızda EDT olan gebelerin PKDÖ puan ortalaması 142.62±22.14 olup, EDT olmayan gebelerin 138.84±22.53 bulunmuştur. EDT olan gebelerin PKDÖ puan ortalamasının EDT olmayanlara göre yüksek olduğu, ancak gruplar arasındaki farkın anlamlı düzeyde olmadığı belirlenmiştir (p>0.05). EDT olan gebelerin PKDÖ alt boyutlarından, kendi ve bebeğinin sağlığı ile ilgili düşünceleri ve doğuma hazır oluş alt boyut puan ortalamalarının çok ileri düzeyde anlamlı olarak (p<0.001), doğum korkusu alt boyut puan ortalamasının ileri düzeyde anlamlı olarak (p<0.01), EDT olmayan gebelere göre yüksek olduğu belirlenmiştir. EDT olan ve olmayan gebelerin PKDÖ annelik rolünün kabulü alt boyut puan ortalamasının EDT olmayanlara göre düşük olduğu ve gruplar arasındaki farkın çok ileri düzeyde anlamlı olduğu belirlenmiştir (p<0.001). EDT olan ve olmayan gebelerin PBE puan ortalaması arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0.05). Sonuç ve Öneriler: EDT olan ve olmayan gebelerin PKDÖ ve PBE puan ortalamalarının benzer olduğu belirlenmiştir (p>0.05). Çalışma sonucunda EDT olan gebelerin, EDT olmayan gebelere göre PKDÖ alt boyutlarından doğum korkusu, doğuma hazır oluş ve kendi ve bebeğinin sağlığı ile ilgili düşünceleri alt boyut uyum düzeyinin düşük, annelik rolü alt boyutu uyum düzeyleri ise yüksek bulunmuştur.Öğe Antioxidant, Antimicrobial Activity And Dna Protective Effect Of Mespilus Germanica (L)(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Taner Saraçoğlu, Hatice; Arslan, Nursena; Arslan, Emine; Zengin, Gökhan; Gülbahçe Mutlu, ElifAim: Medlar (M. germanica) is a durable plant which have hard fruits. In this study, it was aimed to determine the antioxidant, antimicrobial activity and DNA protective effects of both fruit and seed extracts of medlar. Method: Antioxidant capacities of extracts of medlar was determined by using the DPPH method, Folin-Ciocaltaeu method was used for total phenolic content and the antimicrobial effect of the extract against 16 bacteria was investigated. Findings: As a result of the study, the possible protective effect of medlar fruit extracts obtained at different concentrations against DNA damage was determined. In addition, it was revealed that the total phenolic contents and radical scavenging activities of the seed extracts were higher than the fruits extracts. While the medlar seed extract used in the study did not show any effect against bacteria, the fruit extract of this plant had various effects on the bacteria used. In addition, it was determined that the medlar fruit extract had a protective effect in DNA+UV, DNA+H2O2 and DNA+UV+H2O2 applications. Results: According to the results obtained, it was observed that M. germanica could provide protection against oxidative stress.Öğe Üçüncü Basamak Bir Çocuk Hastanesine Başvurularda Ebeveyn Sağlık Okuryazarlık Düzeyleri(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Konuksever, DilekAmaç: Ebeveynlerin sağlık okuryazarlığı, çocukların sağlıklı olmasını sağlamak için önemli bir unsurdur. Ancak çoğu ebeveyn sağlık okuryazarlığı sorunlarıyla karşı karşıyadır. Bu çalışma ile üçüncü basamak bir çocuk hastanesinin genel pediatri polikliniğine başvuran ebeveynlerin sağlık okuryazarlığı düzeylerinin belirlenmesi ve bu düzeylerin yaş, eğitim durumu, ailede kronik hastalık varlığı gibi parametrelerle ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma prospektif kesitsel bir çalışma olarak planlanmıştır. Belirlenen tarihler arasında çocuk polikliniğine başvuran 71 ebeveynin Türkiye Sağlık Okuryazarlığı-32 ölçeği ve sosyodemografik anket sonuçları değerlendirilmiştir. Bulgular: Ebeveynlerin TSOY-32 genel indeks ortancası 33,63 ve medyan değeri 33,30 olarak saptandı. Bu düzey sonuçlarına göre çalışma grubumuz yeterli sağlık okuryazarlığı kategorisindedir. Alt kategorilere göre değerlendirildiğinde ebeveynlerin 37’ si (%52,1) yeterli ve mükemmel sağlık okuryazarlık düzeyine sahipken, 34’ü (%48) yetersiz ve sorunlu sınırlı düzeyde okuryazarlığına sahipti. Sonuç: Araştırmamızda her iki ebeveynden ancak birinin sağlık okuryazarlık düzeyi yeterli ve mükemmel düzeyde saptandı. Ebeveynlerin sağlık okuryazarlığı, sağlıklı bir toplum için önemli bir unsurdur. Bu nedenle sağlık çalışanları ile iki yönlü iletişimi geliştirmeye yönelik temel stratejilerin kazandırılması oldukça önemlidir.Öğe Being Mother Of A Child With Food Allergy: Stress, Resilience And Maternal Function(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Kurt, Aylin; Dinç, Fatma; Kurt Alkan, TülinAim: It was aimed to examine the relationship between stress, maternal function and resilience experienced by mothers of children with food allergy. Methods: This cross-sectional study was conducted with 372 mothers whose child was diagnosed with food allergy/intolerance between March and December 2022 in the pediatric allergy outpatient clinic of a health practice and research center. The data collection tools were Introductory Information Form, Parenting Stress Scale Turkish Form, Barkin Maternal Function Scale and Mother Resilience Scale. Results: The gender of the children was 59.5% female and the mean age was 8.00±7.56 months. 73.8% of the children had a diagnosis of food allergy and 26.2% of them had a diagnosis of food intolerance. The level of resilience increased as the maternal function of mothers of children diagnosed with food allergy (r=0.623, p=0.000) and intolerance (r=0.767, p=0.006) by the physician increased. There was no relationship between stress and maternal resilience and maternal function (p>0.05). Conclusion: It is recommended to support parents of children with food allergies with special nutritional needs and allergic asthma/rhinitis symptoms, and to establish treatment and care programs.Öğe COVID-19 Pandemisinde Hemşirelerin İzolasyon Önlemlerinin ve Bakım Davranışlarının Belirlenmesi(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Deniz, Muhammed; İyi, Zahide; Akkuş, YelizAmaç: Çalışmanın amacı, COVID-19 pandemisinde hemşirelerin izolasyon önlemlerinin ve bakım davranışlarının belirlenmesidir. Yöntem: Tanımlayıcı tipteki bu çalışma Türkiye’de herhangi bir sağlık kurumunda çalışan 527 hemşire ile Mayıs-Ağustos 2020 tarihleri arasında yürütüldü. Verilerin toplanmasında “Kişisel Bilgi Formu”, “İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği” ve “Bakım Davranışları Ölçeği-24” kullanıldı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler (oran, frekans ve Ort±SS), t testi, varyans analizi (ANOVA) ve Pearson momentler çarpımı korelasyonu testleri kullanıldı. Bulgular: Çalışmaya toplam 527 hemşire katılım sağladı. Hemşirelerin, COVID-19 pandemisi dönemine ilişkin çalışma özelliklerine bakıldığında %54.3’ünün salgından önceki süreçte izole edilmiş ve %53.9’unun pandemi sürecinde COVID-19 tanısı kesin konulmuş hastaya bakım verdiği, %60.9’unun COVID-19 tanısı konulmuş hastalara bakım verirken kendini kısmen yeterli gördüğü saptandı. Ayrıca pandemi döneminde hemşirelerin %54.5’inin görev yaptığı birimin değiştirildiği, %49.9’unun acil serviste ve %36.8’inin 40 saat ve üzerinde çalıştığı belirlendi. Hemşirelerin %71.2’si pandemi sürecinde koruyucu ekipmana ulaşmakta zorluk yaşamadığını ifade etti. Hemşirelerin ölçek puan ortalamaları sırasıyla “İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği” 83.39±4.11, “Bakım Davranışları Ölçeği-24” 5.32±0.49 olup, ölçeğin alt boyut puan ortalamaları “güvence” 5.29±0.52, “bilgi-beceri” 5.52±0.48, “saygılı olma” 5.30±0.56 ve bağlılık” 5.20±0.61’dir. İzolasyon Önlemlerine Uyum ve Bakım Davranışları-24 ölçekleri arasında ilişki saptanmadı. Sonuç: Çalışmaya katılan hemşirelerin, COVID-19 pandemisinde izolasyon önlemlerine uyumu ve bakım davranışları algıları yüksek bulunmuştur. COVID-19 pandemisi sonrasında da izolasyon önlemlerine uyumun ve olumlu bakım davranışı algılarının sürdürülmesi için hizmet içi eğitimlerin devamlılığı önerilmektedir.Öğe The Anticancer Activity of Juglone Via Inducing Programmed Cell Death In Pancreatic Cancer Cells(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Erkoç Kaya, Dudu; Dursunoğlu, DuyguPurpose: Pancreatic cancer (PC), has a poor prognosis with its silent course until the advanced level without any symptoms. Additionally, currently limited treatment options makes developing alternative treatment strategies and agents mandatory. In researches conducted to investigate new therapeutic agents for cancer, natural products are main sources. Among all, Juglone, a natural naphthoquinone, stands out with its cytotoxic effects in cancer cells, induction of apoptosis and autophagy, inhibition of antiangiogenesis and migration. Thus, in this study, we aimed to investigate the anticancer activity and the apoptotic effects of juglone in BxPC-3 pancreatic cancer cells. Methods: BxPC-3 pancreatic cancer cells were treated with different doses of juglone. To evaluate the apoptotic effects following juglone treatments; proapoptotic Bax, antiapoptotic Bcl-2 and an important inhibitor of apoptosis Birc5 (Survivin) gene expressions were determined by qPCR analysis. We also confirmed the results for apoptosis by performing immunofluorescence analysis using Annexin V-FITC. Results: According to qPCR analysis, juglone induced statistically significant 2.24, 1.57, 2.43 fold increases of Bax gene expressions at 10, 15 and 20µM doses, respectively. We detected low fold increases after juglone treatments for Bcl-2 gene expression at other treatments except 20µM treatment. These changes were not statistically significant. Juglone decreased survivin gene expression at all treatment doses while 2.39 fold decrease at 20?M doses of juglone was statistically significant. Also, we confirmed clearly by the immunofluorescence analysis that juglone increased apoptosis dose-dependently in BxPC-3 cells. Conclusion: Taken together all the results of gene expression and immunfloresence analysis, our study suggests that juglone shows anticancer activity by inducing apoptosis possibly enhancing intrinsic apoptotic pathway in pancreatic cancer cells.Öğe Invesigat Ion Of Work-Related Musculoskeletal Pain In Physiotherapists: a Cross-Sectional Study(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Özyurt, Fatih; Tuna, Sinan; Aksoy, Cihan CanerAim: Musculoskeletal pain (MSP) can be defined as a feeling of discomfort arising from bones, tendons, ligaments or muscles. MSP is more common in some healthcare professionals. Among healthcare professionals, physiotherapists are also at a higher risk for MSP. The aim of this study is to compare the MSPs of physiotherapists working with different patient types. Method: We recruited 110 physiotherapists who met the inclusion and exclusion criteria. Physiotherapists with rheumatic disease-causing MSP were excluded. Participants were contacted online between June-August 2020. MSP of the participants was evaluated with the Cornell Musculoskeletal Disorder Questionnaire. The statistical significance level was set as p<0.05. Findings: We recruited a total of 110 physiotherapists (26.2±3.1 age). While physiotherapists recruiting pediatric patients work in private institutions, orthopedic and neurological patients work in public institutions(p<0.001). Job satisfaction(p=0.011), neck area score(p=0.002), right wrist score(p=0.016), back score(p=0.011), low back score(p=0.014), right upper leg score(p=0.034) among physiotherapists who received different patient types scores were different. Results: Physiotherapists recruiting pediatric patient groups work in the private sector. Physiotherapists receiving orthopedic patient group have higher job satisfactionlevels. Physiotherapists in the neurological patient group had higher scores on the right wrist, back, lower back and right upper leg in work-related MSP.Öğe Comparison of The Effect of Smoking Status on Cognitive Function, Motor Performance and Dual-Task in Sedentary Healthy Young Adults(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Taşvuran Horata, Emel; Eken, Fatma; Güven, İzgi; Ertürk, Abdulkadir; Erel, SuatAim: Many studies emphasize that smoking has negative effects on cognitive function and muscle strength. Therefore, the study aimed to compare cognitive function, motor performance, and dual-task of sedentary healthy young individuals according to smoking status. Method: In the descriptive study, young adults between the ages of 18 - 25 were included. Participants were divided into two groups; smokers and nonsmokers. Executive function was analyzed with the Stroop test. For motor performance, quadriceps femoris muscle and grip strength measured and Extended Timed Up and Go (ETUG) test were used. Participants’ dual-task gait performance was assessed with an auditory task concurrent with the ETUG. Findings: 62 participants with a mean age of 21.08 ± 1.08 and a body mass index of 21.73 ± 2.76 were included. In intergroup comparisons, there was no difference between two groups in cognitive function, quadriceps muscle strength and grip strength (p>0.05). There was a difference in favour of nonsmokers between two groups in ETUG and cognitive ETUG (p<0.05). Results: In conclusion, smoking causes performance loss in both dynamic functional activities and dual-task in young adults.Öğe Hemşirelerin Subkutan Düşük Molekül Ağırlıklı Heparin Enjeksiyon İşlemine Yönelik Uygulamalarının İncelenmesi(Selçuk Üniversitesi, 2023 Eylül) Vaizoğlu, Doğancan; Yeşilyurt, TuğbaAmaç: Bu araştırma, hemşirelerin subkutan düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH) uygulamasına ilişkin davranışlarını gözlemlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı tipte yapılan araştırmanın evrenini, İstanbul’da bulunan bir kamu hastanesinin subkutan DMAH enjeksiyonunun sık uygulandığı ortopedi, nöroloji ve nöroşirürji kliniğinde görev yapan toplam 57 hemşire oluşturdu. Evrenin tamamı çalışma kapsamına alınmış olup, örneklemini ise araştırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 33 hemşire oluşturdu. Veriler, hemşirelerin tanıtıcı özelliklerini belirlemek üzere geliştirilen altı soruluk “Kişisel Bilgi Formu” ve literatürden yararlanılarak geliştirilen subkutan DMAH enjeksiyonu uygulama yöntemine ilişkin işlem basamakları esas alınarak oluşturulmuş “Gözlem Formu” ile toplanmıştır. Bulgular: İşlemin hastaya açıklanması (%30,3), uygun enjeksiyon bölgesinin seçilmesi (%24,3), uygulanan antiseptik solüsyonun kurumasını bekleme (%15,1), ilacın yavaş verilmesi (%39,4), ilaç verilirken dokunun hafifçe serbest bırakılması (%30,3) gibi kritik işlem basamaklarında hemşirelerin yetersiz oldukları belirlenmiştir. Sonuç: Hemşirelerin subkutan DMAH enjeksiyon işlemine yönelik kritik işlem basamaklarını uygulama becerilerinin çoğunlukla istendik düzeyde olmadığı belirlenmiştir. Bu araştırmanın sonuçları sağlık kurumlarında subkutan DMAH uygulamalarına yönelik hizmet içi eğitimlerin güncel literatür doğrultusunda yapılması ve sürekliliğinin sağlanması gerekliliğini ortaya koymuştur. Hemşirelerin subkutan DMAH enjeksiyon uygulaması ile ilgili hizmet içi eğitimlerinin artırılması önerilir.