Dergi Yayın Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 111
  • Öğe
    The relationship of anxiety levels of women recovering from COVID-19 with menstrual cycle changes
    (Selçuk Üniversitesi, 20.12.2024) Kaplan, Özlem; Mucuk, Salime; Şahin, Merve Gül; Çetinkaya, Ali
    Aim: In this study, it was aimed to determine the relationship between anxiety levels of women recovering from COVID-19 and menstrual cycle changes. Method: A descriptive cross-sectional study was conducted between 25 October 2021 and 27 February 2022 on 324 women who were diagnosed with COVID-19 and recovered at the Pandemic Outpatient Clinic of Kayseri City Training and Research Hospital. Study data were collected using a Personal Information Form, A Menstrual Symptom Scale, and a State-Trait Anxiety Inventory. Findings: Women's Menstrual Symptom Scale total score is 59.03 ± 19.47, State-Trait Anxiety Inventory scores were 40.92 ± 4.49 and 47.69 ± 4.27 respectively. While there was an increase in length of menstrual cycle, duration of menstrual bleeding, severity of dysmenorrhea and number of analgesics used in the menstrual cycle after COVID-19 infection compared to before COVID-19 infection (p<0.05), there was no difference in the number of pads used (p >0.05). There was a weak positive correlation between women's state anxiety score and the Menstrual Symptom Scale negative effects sub-dimension (r=.131; p<0.05). There was a statistically significant positive and weak correlation between state anxiety score and menstrual symptom scale negative effects (r=0.232; p<0.001), menstrual pain symptoms (r=0.240; p<0.001), coping methods sub-dimension (r= 0.147; p =0.008) and total scale score (r=0.237; p<0.001). Results: As a result of this study, it has been determined that women who have had COVID-19 disease have disorders in menstrual cycle patterns and increased anxiety levels. High state anxiety may exacerbate menstrual symptoms. Nurses should assess the menstrual cycles of women with COVID-19 infection and refer them to appropriate treatment and counseling services if necessary.
  • Öğe
    Üniversite öğrencilerinde COVID-19 korkusunun internet bağımlılığı ve fiziksel aktivite düzeyi ile ilişkisi
    (Selçuk Üniversitesi, 20.12.2024) Eraslan, Umut; Güven, İzgi; Horata, Emel Taşvuran; Erel, Suat
    Amaç: Bu araştırmanın amacı üniversitede öğrenim gören genç yetişkinlerde COVID-19 korkusunun internet bağımlılığı ve fiziksel aktivite düzeyi ile ilişkisinin incelenmesidir. Yöntem: Tanımlayıcı anket çalışması olarak planlanan bu araştırmaya, üniversitede öğrenim gören öğrencilerden fiziksel aktivite yapılmasına engel olabilecek kronik bir problemi olmayan 543 öğrenci dahil edildi. Öğrenciler internet tabanlı veri toplama tekniği ile değerlendirildi. Öğrencilerin COVID-19 korkusu COVID-19 Korkusu Ölçeği ile, internet bağımlılık düzeyleri Young İnternet Bağımlılığı Testi Kısa Formu ile, fiziksel aktivite düzeyi Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi Kısa Formu ile sorgulandı. Bulgular: Çalışmaya katılan 543 kişiden 411’i (%75.7) kadın ve 132’si (%24.3) erkekti. Katılımcıların yaşı 22.0±3.0 (18-39) yıldı. Katılımcıların COVID-19 Korkusu Ölçeği skoru 14.6±5.06 (7-35), Young İnternet Bağımlılık Testi skoru 27.18±7.38 (12-56), Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi skoru ise 940.83±1595.82 idi. Katılımcılar içerisinde fiziksel aktivite yaptığını bildiren 253 kişinin fiziksel aktivite düzeyleri açısından %39.4’ü (100) çok aktif, %35.4’ü (90) minimal aktif, %25.2’si (63) ise inaktifti. COVID-19 korkusu ile internet bağımlılığı arasında pozitif yönde, zayıf düzeyde bir korelasyon saptandı (r=0.214, p<0.001). COVID-19 korkusu ile fiziksel aktivite düzeyi ilişkili değildi (r=-0.068, p=0.133). Sonuç: Sonuç olarak bu çalışmada, literatürde bildirilen sonuçlarla uyumlu olarak pandemi döneminde üniversite öğrencilerinin COVID-19 korkusunun orta düzeyde olduğu ve internet bağımlılığıyla ilişkili olduğu görülmüştür. Ancak COVID-19 korkusu fiziksel aktivite düzeyi ile ilişkili bulunmamıştır. Pandemi ve benzeri süreçlerde toplumun bu korkuyla ilişkili olarak bağımlılık davranışı geliştirmesini önlemeye yönelik eğitimler faydalı olabilir. Korku durumuyla ilişki saptanmasa da bireylerin sağlık durumunun iyileştirilmesi için fiziksel aktivitenin devamlılığı da teşvik edilmelidir.
  • Öğe
    Comparison of functional walking, balance and functional independence in children with diplegic and hemiplegic cerebral palsy
    (Selçuk Üniversitesi, 20.12.2024) Al-Aayedi, Kamal; Özüdoğru, Anıl
    Purpose: Cerebral palsy results in brain damage to specific regions responsible for regulating muscle tone, gross and fine motor skills, balance control, and posture. This condition directly impacts patients' ability to walk, maintain balance, and perform everyday tasks effectively. The objective of this study was to compare the functional walking ability, balance, and functional independence of children with hemiplegic and diplegic cerebral palsy. Methods: A study employing a cross-sectional observational design was done in three hospitals in Wasit province, Iraq, with a sample of 60 children diagnosed with cerebral palsy. The demographic information of 30 patients diagnosed with diplegia and 30 patients diagnosed with hemiplegia, aged between 0 and 18 years, and classified as level I-III in the Gross Motor Classification System (GMFCS), was documented. The patients underwent assessment using the Gillette Functional Gait Assessment Questionnaire (FAQ), the Pediatric Balance Scale (PBS), and the Independence Measure for Children (WeeFIM). Results: The statistical analysis revealed a significant difference between the groups in FAQ and PBS (p<0.05). Considering the WeeFIM scores, except for locomotion and sphincter control parameters, no significant difference was found in other WeeFIM sub-scores between the groups (p > 0.05). Conclusion: Children with hemiplegia have significantly better walking, balance, and lower extremity function than children with diplegia. However, they have worse upper-extremity performance. Based on the results of the study, the researchers suggest developing physiotherapy interventions or modalities adapted to the kind of CP and limitations experienced by people with CP to improve their ability to do functional activities with greater independence.
  • Öğe
    Yüksek riskli olan ve olmayan gebelerde belirsizliğe tahammülsüzlüğün algılanan stres, psikolojik sağlamlık, psikolojik kırılganlık ve annelik algısı ile ilişkisi
    (Selçuk Üniversitesi, 20.12.2024) Erbaş, Büşra; Dikmen, Hacer Alan
    Amaç: Bu çalışma ile yüksek riskli olan ve olmayan gebelerde belirsizliğe tahammülsüzlüğün algılanan stres, psikolojik sağlamlık, psikolojik kırılganlık ve annelik algısı üzerine etkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma tanımlayıcı, ilişki arayıcı ve karşılaştırıcı türde olup, çalışma verileri Ağustos-Aralık 2022 tarihleri arasında, 2. ve 3. trimestirdeki 550 yüksek riskli gebe ve 550 yüksek riskli olmayan gebe olmak üzere toplam 1100 gebeden toplanmıştır. Verilerin toplanmasında Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği (BTÖ), Algılanan Stres Ölçeği (ASÖ-10), Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (KPSÖ), Psikolojik Kırılganlık Ölçeği (PKÖ) ve Gebelerin Kendilerini Algılama Ölçeği (GKAÖ) kullanılmıştır. İstatistiksel analizlerde Student-t test, Pearson ki-kare test ve Fisher-Freeman-Halton test kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmada yüksek riskli olan gebelerin %60,5’inde erken doğum tehdidi, %14,0’ünde gebeliğin hipertansif hastalıkları, %12,4’ünde erken membran rüptürü, %8,0’inde kanama, %5,1’inde gestasyonel diyabetes mellitus vardı. Yüksek riskli olan ve olmayan gebelerin belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyleri ile algılanan stres ve psikolojik kırılganlık arasında pozitif yönlü, psikolojik sağlamlık arasında negatif yönlü ve istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki vardı (p<0,05). Yüksek riskli olan ve olmayan gebelerin belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyi ile annelik algısı arasında ise anlamlı bir ilişki yoktu (p>0,05). Sonuç: Bu çalışma ile yüksek riskli olan ve olmayan gebelerde belirsizliğe tahammülsüzlüğün algılanan stres ve psikolojik kırılganlık düzeyini arttırdığı, psikolojik sağlamlık düzeyini ise azalttığı saptandı. Ayrıca yüksek riskli olan ve olmayan gebelerde belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyi ile annelik algısı arasında bir ilişki yoktu. Ebeler ve kadın sağlığı hemşireleri tüm gebeleri, özellikle yüksek riskli gebeleri antenatal izlemlerde ruhsal yönden değerlendirmeli ve gebeler, geleceğe yönelik bilinmezlik duyguları yaşıyor ise gebeleri duygularını ifade etmeleri yönünde teşvik etmeli ve bilgi eksikliklerini gidermelidir.
  • Öğe
    Turkish women’s who are social media users views and practices on postpartum placenta and umbilical cord
    (Selçuk Üniversitesi, 20.12.2024) Aksoy, Sena Dilek; Özdemir, Suzi
    Aim: This study was conducted to determine the views and practices of Turkish women about traditional practices regarding postpartum placenta and umbilical cord. Method: This descriptive study was conducted with a total of 1,569 women from five regions in Türkiye, who were selected by stratified random sampling method, between October 2021 and June 2022. In line with the literature, a 27-question questionnaire form was prepared by the researchers in which the sociodemographic characteristics of the participants and their opinions and practices regarding traditional practices regarding the placenta and umbilical cord were questioned. The data were collected using a Google survey. Findings: Although the most common practice of the participants was to bury the placenta and umbilical cord (%97,2; n:493), the number of people who wanted to do lotus birth (%14,4; n:110) and art with placenta and umbilical cord (%10,3; n:79) in the future was also quite high. There were also regional differences between practices (p<0.001). Conclusion: Participants were practicing traditional practices related to the placenta and umbilical cord in the postpartum period, had knowledge about the practices, and planned to do some practices in the future. It is recommended that health professionals conduct research and inform about issues such as lotus birth, placenta, and umbilical cord art, and placentophagy.
  • Öğe
    Kurubaklagil tüketiminin kolorektal kanseri önlemedeki rolü
    (Selçuk Üniversitesi, 20.12.2024) Korkmaz, Can; Dayı, Taygun; Hoca, Mustafa
    Bu derlemede, kurubaklagil içeriğinde yer alan bazı anti-kanser etkili besin öğeleri ve bileşenlerinin, kolorektal kanser gelişim riski üzerindeki potansiyel etkilerini ve bu konudaki bazı güncel çalışmaları bir araya getirerek kolorektal kanserin önlenmesindeki mekanizmaların açıklanması amaçlanmıştır. Kanser, kardiyovasküler hastalıklardan sonra, mortalite riski en yüksek sağlık sorunudur. Kolorektal kanser ise, sağkalım oranı en düşük kanser türlerinden birisidir. Kolon veya rektumda polip yapıların oluşması, zaman içinde bu yapıların farklılaşması ve kanser hücresine dönüşmesi sonucunda kolorektal kanser oluşabilmektedir. Poliplere bağlı oluşan türlere ek olarak kalıtsal kolorektal kanserler de mevcuttur. Kötü beslenme alışkanlıkları kolorektal kanser riskini artırabildiği gibi, kolorektal kanserli bir bireyde de alınan ilaç tedavisine ve iştah problemlerine bağlı olarak besin alımı olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Batı tarzı beslenme alışkanlıkları kolorektal kanser riskini potansiyel olarak arttırabilirken, sağlıklı beslenme alışkanlıkları ile kolorektal kansere yakalanma riskinin azaltılabileceği öngörülmektedir. Dünyada sağlıklı ve sürdürülebilir beslenme modellerinden olan Akdeniz ve vejetaryen diyetlerin önemli bileşenlerinden biri olan kurubaklagillerin insan sağlığı üzerinde olumlu potansiyel etkileri olabileceği düşünülmektedir. Kurubaklagillerin sahip olduğu lektin, saponin, fitat, fenolik bileşenler, peptid ve diyet posası içeriğinin potansiyel anti-oksidan, anti-inflamatuar, prebiyotik ve apoptoz stimüle edici özellikleri ile kolorektal kanser gelişim riskini potansiyel olarak azaltabileceği bilinmektedir. Her ne kadar potansiyel anti-kanser özellik gösterseler dahi, hatalı saklama-hazırlama-pişirme yöntemleri ve yüksek miktarda veya sıklıkta kurubaklagil tüketiminin insan sağlığını olumsuz yönde (gaz, şişkinlik, hazımsızlık, diyare gibi) etkileyebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle, kurubaklagil tüketim şekli, sıklığı ve miktarı hususunda ulusal ve uluslararası rehberler baz alınmalı ve bireye özgü (tolerasyon derecesine bağlı) tüketim önerileri (haftada 2-3 porsiyon) diyetisyen tarafından verilmelidir. Sonuç olarak, önerilen miktarlarda tüketilen kurubaklagiller içermiş olduğu bileşenler sayesinde anti-oksidan, anti-inflamatuar, apoptoz indükleyici vb. potansiyel etkiler göstererek kanserin önlenmesinde etkili olabilmektedir.
  • Öğe
    Cerrahi işlemler öncesinde hasta eğitiminde sanal gerçeklik: Kapsam derlemesi
    (Selçuk Üniversitesi, 20.12.2024) Görücü, Rabia; Şengör, Kübra; Ayoğlu, Tuluha
    Bu derlemenin amacı, cerrahi işlemler öncesinde hasta eğitiminde sanal gerçekliğin etkisini ve olası faydalarını inceleyerek, bu yenilikçi yaklaşımın sağlık eğitimindeki rolünü ve katkılarını ortaya koymaktır. PubMed, CINAHL, Cochrane Library, Scopus veri tabanları ve Google Akademik’de, “sanal gerçeklik, hasta eğitimi, cerrahi işlemler, ameliyat öncesi dönem” anahtar kelimeleri ile Ocak 2017-Haziran 2022 arasındaki araştırmalar tarandı. Bu kapsam derlemesinde araştırma kriterlerini karşılayan, 4 randomize kontrollü çalışma, 1 vaka kontrol çalışması, 2 pilot çalışma ve 2 olgu sunumu olmak üzere toplam 9 araştırma örneklemi oluşturdu. Cerrahi işlemler öncesinde hasta eğitiminde sanal gerçekliğin kullanıldığı araştırmalar incelendiğinde, hastalık ve cerrahi işleme ilişkin eğitim verildiği saptanmıştır. Araştırma bulgularına göre, eğitim sonrası hastaların karar verme, tedavi ve bakım sürecine aktif katılımlarının sağlandığı, anksiyete ve ağrı düzeylerinin azaldığı, memnuniyet ve bilgi düzeylerinin arttığı, erken iyileştikleri sonucuna varılmıştır. Sanal gerçeklik, hasta eğitiminde etkin, uygulanabilir ve hasta sonuçlarını iyileştiren bir yöntem olarak kabul edilebilir. Cerrahi işlemlerde hasta eğitiminde sanal gerçekliğin kullanıldığı araştırmaların arttırılması ve bu konuda hemşirelik alanında çalışmaların yapılması önerilmektedir.
  • Öğe
    Mikrobiyota metaboliti: Kısa zincirli yağ asitleri
    (Selçuk Üniversitesi, 20.12.2024)
    Bağırsak mikrobiyotası, bakterileri, mayaları, virüsleri ve parazitleri içeren bağırsak ekosisteminin temel bileşenlerinden biri olan ve mikroplara karşı bariyer etkisi, bağışıklığın şekillenmesi ve olgunlaşması, metabolik alımın düzenlenmesi ve besinlerin emilimi de dahil olmak üzere insan sağlığında önemli bir rol oynayan ekolojik bir topluluktur. Mikrobiyotanın insan sağlığını ve hastalıklarını etkilediği mekanizmalardan biri, mikrobiyotanın ya hastalığın gelişimiyle ilişkili zararlı metabolitler ya da hastalığa karşı koruma sağlayan faydalı metabolitler üretme kapasitesidir. Mikrobiyota metaboliti olan kısa zincirli yağ asitlerinin, incelenmesindeki son gelişmeler, bunların hem hücresel hem de moleküler düzeyde çeşitli sistemler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmanın amacı kısa zincirli yağ asitlerinin insan vücudundaki çeşitli fizyolojik işlevleri üzerine bir değerlendirme yapmaktır.
  • Öğe
    Doğum salonunda çalışan ebelerin kanıta dayalı uygulamaları takip etme ve gelişmeleri kaçırma korku düzeyi
    (Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Köse, Naime; Akın, Bihter
    Amaç: Çalışma doğum salonunda çalışan ebelerin kanıta dayalı uygulamaları takip etme ve gelişmeleri kaçırma düzeyini belirlemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı bir çalışma olarak Kasım 2022-Mart 2023 tarihleri arasında toplam 150 ebe ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmanın evrenini belirtilen tarihler arasında Türkiye genelinde doğum salonunda çalışan ebeler oluşturmuştur. Veriler surveey.com adresinde oluşturulan anket aracılığı ile çevrimiçi olarak toplanmıştır. Çalışmada ‘Tanıtıcı Bilgi Formu’ ile ‘Gelişmeleri Kaçırma Korkusu Ölçeği (GKKÖ)’ kullanılmıştır. Bulgular: Ebelerin GKKÖ toplam puan ortalaması 35,11±14,30 bulunmuştur. Araştırmadan elde edilen bulgular doğrultusunda ebelerin kanıta dayalı uygulamalar hakkında bilgi sahibi olduğu ancak yeterince uygulamadığı; kanıta dayalı uygulamalar hakkında bilgi sahibi olmak ile gelişmeleri kaçırma korkusu arasında bir ilişki olmadığı belirlenmiştir. Sonuç: Ebelerin bakım kalitesini artırmak amacıyla; kanıta dayalı uygulamaları uygulama durumları ve gelişmeleri kaçırma korku düzeylerini belirlemeye yönelik daha geniş kapsamlı çalışmaların yapılması önerilmektedir. Kanıta dayalı uygulamaları takip etmek amacıyla ebeler bilimsel etkinliklere katılmaları açısından desteklenmelidir.
  • Öğe
    Comparison of the gait characteristics between patients with idiopathic normal pressure hydrocephalus and healthy controls
    (Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Yeşil, Ümit; Gelecek, Nihal; Kaya, Derya; Kara, İlke; Işık, Ahmet Turan
    Aim: We aimed to compare patients' gait characteristics with iNBH before and after the cerebrospinal fluid (CSF) tap test with the control group. Method: Twenty-three iNBH patients with a mean age of 75.34±5.36 years and 20 healthy controls with a mean age of 72.65±5.63 years participated in the study. The iNPH group underwent gait characteristics assessment immediately before and within the first 24 hours after the CSF tap test. Gait speed, stride length, and cadence were evaluated using the G-walk sensor-based gait analysis system. The same assessments were performed in the control group. Findings: The percentage change in walking speed, right and left stride length, and cadence parameters of patients with iNPH after the CSF tap test were 6.49, 2.06, 1.02, and 4.16, respectively. In patients with iNPH, there was a statistically significant increase in walking speed (p<0.05) after the tap test, while stride length(p>0.05) and cadence(p>0.05) did not significantly increase. Walking speed, stride length, and cadence assessment performed before and after the CSF tap test in patients with iNBH were statistically worse than the control group. Results: The CSF tap test improved gait characteristics in patients with iNPH, but our results showed that iNPH patients with the CSF tap test still had slower gait speed, shorter stride length, and lower cadence than older individuals without iNPH.
  • Öğe
    Optimal cut-off scores for disease-specific quality of life to discriminate clinical outcomes in patients with arthroscopic rotator cuff repair
    (Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Karartı, Caner; Basat, Hakkı Çağdaş; Özsoy, İsmail; Özyurt, Fatih
    Objective: Identifying a cut-off score would be useful in detecting improvements in disease-specific quality of life (DS-QoL) in patients with arthroscopic rotator cuff repair (ARCR). The aim of this study was to identify clear cut-off values for the Western Ontario Rotator Cuff Index (WORC) score. In addition, the ability of these cut-off scores to predict DS-QoL level was investigated. Method: A total of 38 ARCR patients were included in this cross-sectional study. Patients were assessed using the Constant-Murley and WORC scores following 12 weeks of physiotherapy. Pearson correlation coefficients were used to analyse the relationship between these scores. The WORC cut-off scores representing excellent and good DS-QoL were calculated on the basis of the Constant score. The ability of the these cut-offs to predict the level of DS-QoL was examined using logistic regression analysis. Results: The WORC cut-off scores of 87.5 and 79.5 were found to be excellent and good level of DS-QoL. Participants with WORC scores above these cut-offs have a 1.25 and 1.74 times higher level of DS-QoL, respectively. Conclusion: The success of physiotherapy and ARCR could be assessed using the identified cut-off scores. It seems necessary to use more specific interventions for patients not meeting the WORC cut-off scores in order to improve DS-QoL.
  • Öğe
    Sağlık eğitimi alan ön lisans öğrencilerinin radyasyondan korunma bilgisinin incelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Erdem, Hatice; Göde, Ali; Dadak, Abdullah
    Amaç: Bu araştırmada, sağlık eğitimi alan ön lisans öğrencilerinin radyasyondan korunma bilgisinin incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma, radyasyondan korunma konusundaki bilgi eksikliklerini ele alarak, öğrencilere bu alanda daha etkin bir eğitim sunma çabasını desteklemektedir. Yöntem: Bu araştırma, nicel araştırma deseni benimsenmiştir. Kolayda örnekleme yöntemi kullanılarak gerçekleştirilen bu araştırmanın verileri çevrimiçi olarak toplanmıştır. Araştırmada, "Kişisel Bilgi Formu" ve "Radyasyondan Korunma Bilgisi Ölçeği" kullanılmıştır. Veriler, Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) programıyla analizi yapılmıştır. Ayrıca, verilerin normal dağılmadığının belirlenmesi üzerine bağımsız gruplarda t testi ve ANOVA analizleri gibi analiz yöntemleri uygulanmıştır. Bulgular: Araştırmaya 541 öğrenci katılım göstermiştir ve katılmayı kabul eden öğrencilerin %73,4’ü kadın, %26,6’sı erkektir. Katılımcıların %21,1’i 18-19 yaş arası, %51,8’i 20-21 yaş arası ve %27,2’si 22 yaş ve üzeri yaşa sahip olduğunu ifade etmiştir. Öğrencilerin %14,4’ü anestezi, %14’ü ilk ve acil yardım, %9,6’sı iş ve uğraşı terapisi, %15,2’si tıbbi dokümantasyon ve sekreterlik, % 15,7’si tıbbi görüntüleme teknikleri, %15,5’i tıbbi laboratuvar teknikleri ve %15,5’i yaşlı bakım programlarında eğitim almaktadır. Öğrencilerin %23,5’i 1. sınıf, % 69,3’ü ise 2. sınıf eğitimlerine devam etmektedir. Üniversiteye yerleşmeden önce yaşadıkları yer açısından %23,5’i köy/kasaba, %39’u ilçe ve %37,5’i il merkezinde yaşadığı belirtilmiştir. Sonuç: Araştırmanın sonuçlarına göre, sağlık sektöründe çalışacak olan bireylerin genel olarak radyasyon konusunda bilinçli oldukları belirlenmiştir. Ancak, bu bilincin belirli alt alanlarda yetersiz olduğu ve sürekli bir eğitim ve farkındalık ihtiyacının bulunduğu ortaya çıkmıştır.
  • Öğe
    Ebelerin aidiyet, merhamet ve tükenmişlik düzeylerinin belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) İnce, Büşra; Yılmaz, Sema
    Amaç: Bu araştırma Türkiye’deki ebelerin aidiyet, merhamet ve tükenmişlik düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Araştırma, tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipte bir araştırma olarak Türkiye genelinde bulunan doğumhane, kadın doğum servisi, kadın doğum acil ve kadın doğum polikliniklerinde çalışan 415 ebe ile 15.03.2022-15.03.2023 tarihleri arasında online şekilde yapılmıştır. Ebeler gelişigüzel örnekleme yöntemi ile çalışmaya dahil edilmiştir. Veriler; araştırmacı tarafından oluşturulan tanıtıcı bilgi formu, Ebelik Aidiyet Ölçeği, Merhamet Ölçeği ve Kopenhag Tükenmişlik Ölçeği ile surveey.com adresinde hazırlanarak oluşturulan link ile sosyal medya (facebook, instagram, whatsapp, ebelik dernek grupları) üzerinden toplanmıştır. Bulgular: Ebelik aidiyet düzeyleri ailesinden, sosyal çevresinden destek alan, geliri giderden fazla olan, Ege ve Akdeniz bölgesinde çalışan kişilerde yüksek bulunmuştur. Merhamet düzeyleri ailesinden destek alan, ebelikten memnun olan kişilerde daha yüksek bulunmuştur. Tükenmişlik düzeyleri ailesinden, iş arkadaşlarından, sosyal çevresinden destek alan, mesleğinden memnun olan ve maaşını yeterli gören kişilerde daha düşük bulunmuştur. Tükenmişlik ölçeği ile ebelik aidiyet ölçeği ve merhamet ölçeği arasında negatif yönlü bir ilişki bulunmuştur. Merhamet ölçeği ebelik aidiyet ölçeği arasında pozitif yönlü ilişki bulunmuştur. Sonuç: Ebelerin aidiyet düzeyleri yükseldikçe tükenmişlik düzeyleri düşmektedir. Merhamet düzeylerinin ise tükenmişlik üzerinde etkisi anlamlı değildir.
  • Öğe
    Temaruza dair kavramsal bir inceleme
    (Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Tatlıdil, Rabia; Erdem, Ramazan
    Temaruz, bireylerin gerçekte hasta olmadıkları halde hasta gibi davranma ya da var olan hastalığın belirtilerini abartarak birtakım kazançlar elde etme çabası şeklinde tanımlanabilir. Uluslararası literatürde temaruzun genel hatları ve çerçevesi ortaya konmuş ve aynı zamanda bu kavram oldukça fazla araştırmaya konu olmuştur. Ancak ulusal literatürde temaruza yönelik değerlendirme yaparak kavramı ele alan ve genel hatları ile derleyen Türkçe bir makaleye rastlanamamıştır. Bu çalışmanın amacı temaruz kavramına yönelik kavramsal bir değerlendirme yapmaktır. Başka bir açıdan bu makale, temaruz kavramını merak eden araştırmacılara yol gösterici olacak çerçeveyi ortaya koymaktadır.
  • Öğe
    Potential of robotic technology in social anxiety disorder
    (Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Sığırcı, Hamza; Güzel, Şerife
    Technology describes a process that often develops day by day. Technology, which attempts to sustain both individual and community health, contributes to the prevention and postponement of health issues. The newest technological stars in this process are robots. On the other hand, social robots are sophisticated robotic machines that distinguish themselves via their capacity for human interaction and technology integration. The problem of the study is how to incorporate robotic technology, which is widely used in administrative and surgical units, into the treatment process. The aim of the research is to shed light on the potential use of social robots in the therapy of people who suffer from social anxiety disorder. The research was carried out in a theoretical context. Within the parameters of the study, the technologies utilized in healthcare were broadly reviewed, robotic technologies were examined at, and by defining social robots, potential scenarios for their integration into treatment processes were created. Five potential scenarios that demonstrate the applicability of social robots in the treatment process were developed as a result of the research. The advantages and disadvantages of using robotics for treatment are also discussed.
  • Öğe
    Ebelik ve hemşirelik öğrencilerinin öz-duyarlılık düzeylerinin merhamet üzerine yordayıcılığı
    (Selçuk Üniversitesi, 20.12.2024) Bay, Fatma; Dönmez, Ayşe Gökçe; Ağaslan, Hatice Kübra; Kalafat, Rana Sultan
    Amaç: Çalışmada, ebelik ve hemşirelik öğrencilerinin öz-duyarlılık ve merhamet düzeylerinin, etkileyen faktörlerin ve öz-duyarlılığın merhamet üzerine yordayıcılığının belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Araştırma tanımlayıcı ve ilişki arayıcı tipte, Konya ilinde yer alan vakıf üniversitelerinden birinde Sağlık Bilimleri Yüksekokulu Ebelik ve Hemşirelik bölümünde okuyan 423 öğrenci ile yapılmıştır. Araştırmada sosyo-demografik soruları içeren anket formu, öz-duyarlılık ölçeği ve merhamet ölçeği kullanılmıştır. Anket formları öğrencilere yüz yüze doldurtulmuştur. Bulgular: Öğrencilerin %61’i orta düzeyde öz-duyarlılık bildirirken, Merhamet Ölçeği puan ortalamaları 90.67±16.70 olarak bulundu. Öz-duyarlılık ölçeği; aile tipi, yaşanılan yer ve ebeveyn tutumu gruplarında istatistiksel olarak farklı bulunurken, merhamet ölçek toplam puanının, bölümü isteyerek tercih etme hariç tüm gruplar arasında istatistiksel olarak farklı olduğu bulundu. Ebe ve hemşire öğrencilerin öz-duyarlılık ölçek puanları, merhamet ölçek puan toplam varyansının %9.6’sını açıkladı (R=0.309, R2=0.096, p<.00). Sonuç: Çalışmada; öz-duyarlılığın merhameti küçük bir oranda yordadığı, öz-duyarlılık artarken merhametin de orta düzeyde arttığı bulunmuştur. Lisans eğitimleri sırasında öz- duyarlılık ve merhamet düzeylerini geliştirici ortamların oluşturulması, geliştirilmesi ve artırılması gerekmektedir.
  • Öğe
    Meme kanseri klinik kalite göstergelerinin değerlendirilmesi: Tanımlayıcı kesitsel bir çalışma
    (Selçuk Üniversitesi, 30.06.2024) Aslan, Yasemin; Us, Nurcan Coşkun
    Amaç: Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biri olup, günümüzün önemli halk sağlığı sorunlarından biridir. Türkiye’de meme kanseri ile ilgili kanıt temelli klinik kalite çalışmaları Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Bu çalışmanın amacı, meme kanseri klinik kalite göstergelerinin, Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen hedeflere ulaşım durumunun değerlendirilmesi ve hedefe ulaşılamayan göstergelerle ilgili nedenlerin belirlenmesi amacıyla çalışan görüşlerinin alınmasıdır. Yöntem: Nicel kısmı retrospektif türde kesitsel olarak tasarlanan araştırmada, karma yöntemlerden açıklayıcı sıralı desen tekniği kullanılmıştır. Çalışmanın evrenini 01.01.2022-31.12.2022 tarihleri arasında Samsun ilinde yer alan ve aynı sağlık grubuna bağlı iki hastanede, meme kanseri teşhisi konulan 28 olguya ait klinik kalite göstergeleri oluşturmaktadır. Çalışmada örneklem seçimine gidilmeden, evrenin tamamı değerlendirmeye alınmıştır. Veriler, araştırmacılar tarafından hazırlanan veri toplama formları kullanılarak hastane bilgi yönetimi sistemi kayıtlarından ve çalışanlarla yapılan görüşmelerden elde edilmiştir. Verilerin analizinde Sağlık Bakanlığı tarafından belirlenen hesaplama yöntemlerinden ve tanımlayıcı istatistiklerden faydalanılmıştır. Bulgular: Meme kanseri nedeniyle ultrasonografi çekilen hasta oranı göstergesi için A hastanesinin hedefe ulaşım oranının %50, B hastanesinin hedefe ulaşım oranının %41,7 olduğu tespit edilmiştir. A hastanesinde meme kanseri nedeniyle mamografi çekilen hasta oranı %20 iken, B hastanesinde bu oranın %25 olduğu görülmüştür. Buna ek olarak koruyucu meme cerrahisi yapılan hasta oranı ve meme kanseri tanısı ile opere edilen hastalarda meme rekonstrüksiyonu uygulanma oranı göstergeleri için hedef değere ulaşılamadığı görülmüştür. Sonuç: Meme kanseri göstergeleri konusunda iyileştirme çalışmalarının yapılması önerilmiştir.
  • Öğe
    Güncel dijital sağlık uygulamalarının incelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, 30.04.2020) Uysal, Burhanettin; Ulusinan, Ebrar
    İnternet kullanımın yaygınlaşmasıyla birlikte insanların mobil ve dijital talepleri ve beklentileri giderek artmaktadır. Bu artışı tetikleyen en büyük nedenlerden birisi ise insanların ihtiyaçlarının zaman içerisinde değişime uğramasıdır. Bu değişim hem somut hem de sanal olarak insanların davranışlarında kayda değer bir gelişim göstermiştir. Bireylerin davranışlarında kullanmış oldukları cihazların yazılım programları ile bütünlük çerçevesinde sunulması durumunda hayatı kolaylaştırmasının yanında hizmet sunan kurumsal işleyişte de hizmetlerin etkili ve verimli olarak sağlanmasını ortaya koymaktadır. Sunulan hizmetlerde dijital olma durumu küresellik arz ettiği için tüm sektörlerde senkronize bir şekilde adaptasyon önemli hale gelmektedir. Dolayısıyla dijitalleşmenin önemi hemen her sektörde olduğu gibi sağlık alanında da kendini göstermektedir. Dijital sağlık uygulamalarının yayılmasında her geçen gün artan beklentiler, sağlık hizmetlerinin sürdürülebilirliğini arttırmak, daha hızlı sonuç almak ve daha verimli hizmet sunumu gibi pek çok faktör etkilidir. Bu nedenle dijital sağlık kavramı; bireylere fayda sağlarken, sağlık hizmetlerinin daha güncel, verimli ve kaliteli sunulmasında önemli rol oynamaktadır. Bu çalışmanın amacı dijital sağlık uygulamaları kapsamında olan e-sağlık, 3 boyutlu yazıcılar, mobil sağlık, giyilebilir teknoloji, yapay zekâ, dijital hastane ve teletıp kavramlarını ve bu kavramların sağlık hizmetlerine olan etki ve katkılarını incelemektir.
  • Öğe
    Yaşlılarda Sarkopeni ve Malnütrisyon Önemli Bir Sorun mudur?
    (Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) Aslan, Merve Nur; Şanlıer, Nevin
    Öz Yaşlanmanın son basamağı olan yaşlılık beraberinde pek çok sağlık sorunlarını gündeme getirmektedir. Geriatrik sendrom olan sarkopeni ve malnütrisyon yaşlı bireylerde önemli morbidite ve mortalite nedenlerindendir. Sarkopeni ileri yaşlarda ortaya çıkan yaşa bağlı bir hastalık olmakla birlikte malnütrisyon, fiziksel aktivitede azlık, enfeksiyon ve komorbititeler nedenli de olabilmektedir. Yaşla birlikte ortaya çıkan çiğneme problemleri, yalnızlık, tat ve koku duyusundaki değişiklikler, yaşlıların günlük besin tüketimlerini olumsuz etkileyerek malnütrisyona sebep olabilmektedir. Sıklıkla beraber görülen bu iki hastalığın teşhis ve tedavisi önem arz etmektedir. Teşhisin gecikmesi hastaneye yatışları ve hastanede kalış sürelerini artırmaktadır. Yaşlı popülasyonun artışı düşünüldüğü zaman yaşlılıkla ilişkili bu hastalıkların önlenmesi ve tedavisi sağlıklı yaşlanmaya yardımcı olacaktır. Bu derleme çalışma yaşlılarda yaşam kalitesini etkileyen malnütrisyon ve sarkopeninin irdelenmesi amacıyla planlanmış ve yürütülmüştür.
  • Öğe
    Modern Çağın Antik Tahılları: Psödotahıllar ve Sağlık Üzerine Etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, 2024 Şubat) İmre, Kadriye Elif; Işık, Funda
    Öz Bu derleme çalışması psödotahıllardan amarant, kinoa, karabuğday ve chia tohumunun besin ögesi kompozisyonu ve sağlık etkilerinin değerlendirilmesini amaçlamaktadır. “Sıfır açlık” sürdürülebilir kalkınma hedefinin gerçekleştirilmesi ve besin güvencesinin sağlanması için FAO’nun "Geleceğin Akıllı Besinleri" olarak tanımladığı besleyici, iklime dayanıklı ve üretimin düşük olduğu topraklarda büyüme kapasitesi olan psödotahılların ekiminin yaygınlaştırılması önemli bir yaklaşım olabilir. Psödotahıllar gerçek tahıllara alternatif olarak kabul edilir. Kinoa (Chenopodium quinoa Willd), karabuğday (Fagopyrum esculentum Moench.), Amarant (Amarantus spp.) ve chia (Salvia hispanica L.) psödotahıllara örnektir. Psödotahıllar; amino asitler, antioksidanlar, flavonoidler, polifenoller, mineraller, vitaminler, lignanlar, diyet posası, doymamış yağ asitleri gibi birçok biyoaktif bileşenden zengin besinlerdir. Psödotahıllar besin ögesi ve biyoaktif bileşen içeriği nedeniyle anti-inflamatuvar, antikarsinojenik, antimikrobiyal, antioksidan, glutensiz, antidiyabetik, immün modülatör, prebiyotik, antihipertansif, antiageing etkiler gösterir.