Dergi Yayın Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Surgical treatment of Squamous Cell Carcinoma (SCC) of the third eyelid in a cat(Selçuk Üniversitesi, 2024) Zamirbekova, Nuriza; Satıcı, İremsu; Pulat, Selman; Çiftci, Ayşenur Tural; Kul, Mustafa; Alkan, Fahrettin; Güngör, RümeysaSkuamöz hücreli karsinom (SCC) kedilerde en sık karşılaşılan göz kapağının malign tümörüdür. Genellikle 10 yaş ve üzeri beyaz tüylü kedilerde görülmek tedir. Çeşitli bölgesel ve sistemik kemoterapi tedaviler önerilse de genellikle kitlenin cerrahi olarak total rezeksiyonu en çok kabul edilen tedavi yöntemi olarak bilinmektedir. Bu çalışmanın amacı, bir kedide göz kapağı SCC'sinin cerrahi total rezeksiyon yöntemi ile tedavi etmek ve değerlendirmektir. Ça lışma materyalini Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Hastanesi Cerrahi Kliniğine 4 Ocak 2024 tarihinde sağ gözünde ülseratif tümör şikayeti ile getirilen kısa tüylü, gri-beyaz dişi bir sokak kedisi oluşturdu. Hastanın kli nik ve hematolojik muayeneleri yapıldıktan sonra kitle rezeksiyonu için ope rasyona alındı. Operasyon bölgesine 0,25 ml dozunda bupivakain T şeklinde kıkırdağın bulbar konjuktivasına subkonjuktival olarak enjekte edildi ve ar dından diseksiyon makasıyla üçüncü göz kapağının orijin aldığı konjuktiva dokusu bütün sınırları boyunca diseke edildi ve dokunun total rezeksiyonu sağlandı. SCC’nin kesin tanısı yapılan histopatolojik inceleme sonucu konul du. Operasyon sonrası hastanın göz segmentlerinin detaylı muayenesinde ve oküler MR görüntülenmesinde herhangi bir patoloji tespit edilmedi. Ayrıca hastanın klinik ve hematolojik bulgularına ve toraksın radyografik bulguları na göre hastada metastaz bulgularına rastlanmadı. Hastanın post operatif 1 aylık takip sürecinde bölgede nüks veya genel durum bozukluğu saptanmadı. Sonuç olarak üçüncü göz kapağının cerrahi olarak total rezeke edilmesi kedi lerin üçün göz kapağı kaynaklı SCC’nin tedavisi için uygulanabilir bir yöntem olduğu düşüncesindeyiz.Öğe The correlation between neopterin, myeloperoxidase and Oxidative DNA damage in sheep with natural babesiosis(Selçuk Üniversitesi, 2024) Çetin, Sedat; Kömüroğlu, Ahmet Ufuk; Yüksek, Veysel; Dede, Semiha; Kılınç, Özlem Orunç; Yüksek, NazmiAmaç: Bu çalışma doğal babesiozisli koyunlarda Neopterin, MPO ve DNA ha sarı arasında bir ilişki olup olmadığının belirlenmesi amacıyla planlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 1-3 yaşlarında Akkaraman 20 sağlıklı koyun (Kontrol) ve 20 doğal babesiozisli (Hasta) olmak üzere 40 koyun dahil edildi. Tüm çalışma gruplarından V. Jugularis’ten usulüne uygun biyokimya tüplerine kan örnekler alındı. Yapılan froti sonucuna göre etken belirlenen hayvanlarda ve ayrıca hastalık etkeni PCR sonucuna göre doğrulandı. Sağlıklı ve hastalıklı hayvanlardan elde edilen serumlardan Neopterin, MPO ve oksidatif DNA ha sarı (8-OHdG) ELISA methodu kullanılarak belirlendi. Bulgular: Neopterin ve 8-OHdG seviyeleri, kontrol grubunda hasta grubuna kıyasla anlamlı derecede daha düşük tespit edildi (P0.05) Öneri: Bu çalışmada, babesiosisli koyunlarda immünolojik yanıtın göstergeleri olan neopterin ve oksidatif DNA hasarında önemli bir artış gözlemlendi. Özellikle neopterin, babesiosis'e karşı immünolojik yanıtın önemli bir belirteci olarak düşünülebilir.Öğe Evaluation of lactic acid bacteria and total bacterial load in milk from clinical mastitis, subclinical mastitis and healthy cows(Selçuk Üniversitesi, 2024) Yalçın, Semiha; Şimşir, Metehan; Kurtuluş, Eda MerveAmaç: Sığır mastitis olgularında, alternatif önleyici ve tedavi edici yaklaşım lara yönelik çalışmalar, bakteriyel antibiyotik direnç nedeniyle veteriner he kimliği alanında da ivme kazanmıştır. Bu çalışmada, laktasyon dönemindeki ineklerden, klinik/subklinik mastitisli ve sağlıklı meme loblarından alınan sütlerde toplam bakteri sayıları ile laktik asit bakteri sayılarının belirlenerek bir tarama testi olan Kalifornia Mastitis Test sonuçları ile karşılaştırılması ve laktik flora yükünün olgulardaki değişkenliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Toplamda 15 farklı işletmede, laktasyon dönemindeki ineklerden aseptik koşullarda süt örnekleri toplandı. Örneklem yapılan meme lobları, sağlıklı (NM; n=35), klinik mastitisli (CM; n=30) ve subklinik mastitisli (SCM; n=31) olarak üç alt gruba ayrıldı. Süt örneklerinden MRS (De Man Ra gosa Sharp Agar), M17 agar ve PCA (Plate Count Agar) besiyerlerine ekimler yapılarak toplam bakteri ve laktik asit bakteri sayımları gerçekleştirildi. Bulgular: MRS ve M17 koloni sayılarının logaritmik ortalamaları açısından üç grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. MRS ve M17 ortala maları birlikte değerlendirildiğinde NM, SCM ve CM grupları arasında anlamlı fark saptanmadı (P=0.093). PCA, CMT, MRS ve M17 besiyerleri ortalamaları arasında pozitif korelasyon (P=0.001) mevcuttu. Öneri: Sonuç olarak, sütteki toplam bakteri sayısı ve laktik asit bakteri yükü, yetiştirme ortamından ve çevre koşullarından etkilenmektedir. Sütün mikro biyotası, sağlıklı meme loblarında ve klinik ve subklinik mastitis olgularında değişmektedir. Sığır mastitisli ve sağlıklı hayvanlarda sütün flora özelliklerinin anlaşılması, alternatif biyolojik tedavi kaynaklarının belirlenebilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.Öğe Identification of ticks infesting cattle in Konya region and investigation of the presence of Crimean-Congo Hemorrhagic Fever (CCHF) in ticks(Selçuk Üniversitesi, 2024) Kaya, Yavuz; Palancı, Hasan Serdar; Uslu, Uğur; Bulut, OyaAmaç: Bu çalışma Konya ilinin güneyinde yer alan ve halk elinde bulunan sığırları enfeste eden kene türlerinin tanımlanması ve bu kenelerde Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) varlığının araştırılması amacıyla planlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Kene örnekleri halk elinde bulunan ve makroskobik olarak kene enfestasyonu bulunan, 30 işletmeden seçilen 60 büyükbaş hayvandan elde edilmiştir. RT-PCR yöntemi ile KKKA varlığı moleküler olarak araştırıl mıştır. Çalışma sahası olarak belirlenen 5 lokasyondaki (Karabayır, Karacahi sar, Arslantaş, Kozağaç ve Kayapınar mahalleleri) 30 işletmeden 60 sığırı en feste eden keneler toplanmıştır. Toplanan kenelerin tür tayinleri yapılmıştır. Bulgular: 117 kenenin tür tayini yapılmış ve 111 tanesinin (%94,87) Hya lomma marginatum, 3 tanesinin (%2,56) Hyalomma excavatum ve yine 3 ta nesinin (%2,56) Dermacentor marginatus olduğu belirlenmiştir. Kenelerden oluşturulan 35 havuzda (kene türü, kene cinsiyeti, toplama alanı dikkate alı narak) yapılan RT-PCR analizinde ise KKKA virusu varlığı tespit edilememiştir. Öneri: Bu çalışmada tespit edilen kenelerin büyük çoğunluğunun Hyalomma marginatum olarak belirlenmesi dikkat çekici bulunmuştur. KKKA hastalı ğının Türkiye’deki vektörünün H. marginatum olması, artan endişeleri des tekler niteliktedir. Bölgede daha önce KKKA virusu varlığını sınırlı da olsa gösteren moleküler ve serolojik kanıtlar hastalıkla ilgili daha geniş kapsamlı çalışmalar yapılması gerektiğini göstermektedir.Öğe Evaluation of the results of toggle pin or caput and collum femoris excision arthroplasty in cats with coxofemoral luxation: A retrospective study(Selçuk Üniversitesi, 2024) Arıcan, Mustafa; Satıcı, İremsu; Çaltıner, HalilAmaç: Bu çalışmanın amacı, kedilerde koksofemoral çıkık tedavisinde toggle pin artroplastisi ve caput femoris ile collum’un eksizyon artroplastisi yöntemlerinin avantajlarını, dezavantajlarını ve postoperatif sonuçlarını karşılaştırarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmada, 2022-2023 yılları arasında farklı ırk, cinsiyet ve yaşlarda, koksofemoral çıkık problemiyle Küçük Hayvan Kliniği’ne başvuran 20 kedi olgusu incelenmiştir. Çalışmaya dahil edilen olgulardan 11’ine eksizyon artroplastisi, 9’una ise toggle pin artroplastisi uygulanmıştır. Bulgular: Eksizyon artroplastisi grubunda, 5 olguda (%45.4) postoperatif 2. Ayda topallık gözlenmemiş ve yürüme çok iyi olarak değerlendirilmiştir. Diğer 4 olguda (%36.3) ise hafif ve zaman zaman ortaya çıkan yürüme zorlukları gözlemlenmiştir. 2 olguda (%18.1) ise sıkça görülen hafif yürüme zorlukları yaşanmıştır. Aynı olguların 12. Ay sonuçları değerlendirildiğinde, 9 olguda (%81.8) herhangi bir yürüme problemi olmadığı, yalnızca 2 olguda yürüyüşte hafif ve ara sıra zorluklar yaşandığı belirlenmiştir. Toggle pin grubundaki 9 olgu arasında, 5 olguda (%62.5) operasyon sonrası 4 ay içinde çıkık tekrar meydana gelmiştir. Kalan 3 olguda (%37.5 ise postoperatif dönemde topallık gözlenmemiştir. Tekrar çıkık meydana gelen 5 olguya eksizyon artroplastisi uygulanmıştır. Sahiplerinin bildirdiğine göre, bu olgularda operasyonun 12. Ayında yürüme kısıtlılığı yaşanmamıştır. Öneri: Eksizyon artroplastisi, özellikle diğer tekniklerin başarısız olduğu durumlarda kedilerde iyi fonksiyonel sonuçlar sağlayan etkili bir kurtarma yöntemi olarak önerilmektedir. Toggle pin artroplastisi, eklemi koruma amacıyla kullanılabilecek bir teknik olmakla birlikte, tekrar çıkık oranlarının yüksek olduğu ve kullanılan materyalin önemi üzerine dikkat edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.Öğe Electrocardiographic evaluation the effect of thiamine hydrochloride on Ttriton X-100 induced hyperlipidemia in rats(Selçuk Üniversitesi, 2024) Özdemir, Murat Taha; Ekici, MehmetAmaç: Hiperlipidemi, dünya genelinde yaygın bir durum olup kardiyovasküler hastalıklara önemli katkıda bulunur. Bu çalışma, Triton X-100 ile indüklenen hiperlipidemili ratlarda tiamin hidroklorürün lipid profilleri ve EKG değişiklikleri üzerindeki etkilerini araştırmaktadır. Gereç ve Yöntem: On sekiz erkek Wistar Albino sıçanı üç gruba ayrıldı: Kontrol, Triton X-100 ve Triton X-100 + Tiamin. Hiperlipidemi, Triton X-100 (100 mg/kg, tek doz, intraperitoneal) kullanılarak indüklendi. Hiperlipidemi indüksiyonundan yetmiş iki saat sonra, tiamin hidroklorür, 7 gün boyunca günde 25 mg/kg dozunda intraperitoneal olarak uygulandı. EKG verileri kaydedildi ve serum biyokimyasal parametreleri analiz edildi. Bulgular: Tiamin tedavisi, Triton X-100 ile indüklenen yüksek total kolesterol ve trigliserid seviyelerini önemli ölçüde azalttı. Ayrıca koroner risk indeksini iyileştirdi ve kalp hızı ile RR aralığı gibi EKG parametrelerini normale döndürdü. ST segment yükselmesi ve atriyal fibrilasyon gibi EKG anormallikleri, tiamin tedavisi uygulanan grupta daha az sıklıkla gözlendi. Öneri: Tiamin hidroklorür, hiperlipidemiyi ve buna bağlı kardiyovasküler riskleri etkili bir şekilde hafifletmekte olup, terapötik bir ajan olarak potansiyelini göstermektedir. Dislipidemi ve kardiyovasküler hastalıkların yönetiminde klinik uygulamaları derinlemesine anlamak için ek bilgi ve araştırma gereklidir.Öğe Oral squamous cell carcinoma with lymph node metastasis in a 12 years-old sphynx female cat(Selçuk Üniversitesi, 2024) Hatipoğlu, Fatih; Taş, Abuzer; Bozkurt, M. Fatih; Rışvanlı, Ali; Şen, İsmailBu raporda, 12 yaşında Sfenks ırkı dişi bir kedide lenf nodu metastazı olan oral yassı hücreli karsinom (OYHK) olgusu tanımlanmıştır. Mandibular lenf nodu tamamen çıkarıldı ve diseke edildi (lenfadenektomi). Ağız mukozasındaki nekrotik-ülserli kitle ekstirpe edildi. Oral kitlede, atipik hücresel özelliklere sahip pleomorfik yassı epitel hücreleri, erozyonlar ve ülserler de gözlendi. Mandibular lenf nodunda belirgin atipik hücre özelliklerine sahip yassı epitel hücreleri bulundu. İmmunohistokimyasal incelemede neoplastik hücrelerin AE1-AE3 ve sitokeratin 5/6 için pozitif olduğu görüldü. Ağız mukozasında erozyon ve ülserlerle seyreden kronik gingivostomatitisli köpek ve kedilerin OYHK açısından da değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekmek amacıyla olgunun sunulması uygun bulunmuşturÖğe The protective effects of nigella sativa on the antioxidant system and certain cytokine levels in rats exposed to experimental acrylamide(Selçuk Üniversitesi, 2024) Özsan, Mehmet; Keçeci, TufanAmaç: Bu çalışmanın amacı, Nigella Sativa'nın (N. sativa) akrilamidin ge notoksik, kanserojen ve nörotoksik etkilerine karşı potansiyel koruyucu özelliklerini araştırmaktır. N. sativa, çevresel toksinlerin zararlı etkilerine karşı koyabilen güçlü antioksidan ve anti-inflamatuar özellikleri ile bilinir. Araştırmada, N. sativa'nın antioksidan sistem ve proinflamatuar sitokinler üzerindeki etkisi ve çeşitli sistemlere zararlı etkileri bilinen bir madde olan akrilamid'e maruz kalan sıçanlarda terapötik potansiyeli araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Toplamda 32 sağlıklı yetişkin erkek sıçan kullanıldı ve dört ayrı gruba ayrıldı: kontrol, akrilamid, N. sativa ve akrilamid + N. sativa grupları. Akrilamid (40 mg/kg/gün) ve N. sativa yağı (10 mg/kg/gün) 15 gün boyunca ağızdan verildi. IL-1, IL-6, IL-10, SOD, glutatyon, malondialdehid ve TNF-α seviyeleri analiz edildi. Bulgular: Akrilamid grubunda, diğer gruplara kıyasla MDA seviyelerinde ok sidatif stresi gösteren önemli bir artış gözlendi (P < 0.05). Ayrıca, GSH ve SOD seviyeleri akrilamid grubunda anlamlı derecede düşüktü (P < 0.05). Buna karşılık, N. sativa ile tedavi edilen deneysel grup, akrilamid grubuna kıyasla malondialdehid seviyelerinde yaklaşık %30 azalma ve glutatyon ve süperoksit dismutaz seviyelerinde sırasıyla yaklaşık %40 ve %60 iyileşme gösterdi, bu da akrilamid toksisitesine karşı önemli bir koruyucu etkiyi işaret ediyordu (P < 0.05). Akrilamid grubunda ayrıca pro-inflamatuar sitokinlerin (TNF-α, IL-6, IL-1) yükselmiş seviyelerini ve anti-inflamatuar sitokin (IL-10) seviyelerinin düşük olduğu gözlendi (P < 0.05). N. sativa’nın antienflamatuvar etkisinin bir göstergesi olarak N. sativa grubunda, TNF-α, IL-6 ve IL-1 seviyeleri anlamlı derecede azaldı (P < 0.05). Öneri: Çalışma bulguları N. sativa’nın akrilamidin neden olduğu oksidatif stres ve inflamasyonu hafifletebileceğini göstermektedir. N sativa'nın, ACR tarafından değiştirilen MDA seviyelerindeki artışı önemli ölçüde iyileştirdiği ve antioksidan seviyelerini artırdığı ve ACR tarafından indüklenen IL-1 seviyelerindeki değişiklikleri kısmen hafiflettiği görülmektedir. Bu sonuçlar, N. sativa'nın akrilamidin zararlı etkilerini hafifletmede potansiyel faydaları olabileceğini öne sürmektedirÖğe Microbiological analysis of gut flora and determination of antibiotic resistance from white storks (Ciconia Ciconia) resting area during migration in Türkiye(Selçuk Üniversitesi, 2024) Uslu, Ali; Toslak, Emine Eda; Denizli, Oğuzhan; Balevi, Aslı; Sayın, Zafer; Erganiş, OsmanAmaç: Göçmen kuşlar, rezervuar konakçılar olarak kıtalar arasında viral, bakteriyel ve paraziter hastalıkları yayabilir. Beyaz leylek (Ciconia Ciconia) flora bakterilerinin tüm antibiyotiklere duyarlı olması beklenir. Bu çalışma, göç sırasındaki beyaz leyleklerin dışkı örneklerindeki patojenlerin belirlenmesini, bağırsak florasında baskın olan bakterilerin karakterizasyonunu ve antibiyotik dirençliliklerinin belirlenmesini amaçladı. Gereç ve Yöntem: Leylek dışkıları (n=101) Mart 2022'de göç yolu üzerinde bulunan Konya, Türkiye'de (37°52′22″N 32°29′32″E) toplandı. Numuneler, mezofilik bakteriler ve Gram-negatif bakteriler (Escherichia coli, Salmonella spp. Enterobacter spp. ve Campylobacter spp.) yönünden bakteriyolojik olarak incelendi. Klasik mikrobiyolojik yöntemler, Gram boyama ve biyokimyasal testler ile identifikasyon yapıldı. İzolatlar VITEK 2 ve polimeraz zincir reaksi yonu (PZR) ile doğrulandı. Bulgular: Escherichia coli (n=101), Enterobacter cloacae (n=10), Hafnia alvei (n=3), Campylobacter jejuni (n=1) ve Salmonella Virginia (n=1) tanımlandı. E. coli izolatlarının 32'sinin (%31,68) çoklu ilaca dirençli (MDR), 2'sinin (%1,98) yoğun ilaca dirençli (XDR) olduğu ve E. coli izolatlarının 33'ünün (%32,67) fenotipik genişlemiş spektrumlu beta-laktamaz (ESBL) pozitif ol duğu ayrıca E. coli suşlarının 5’nin (%4,95) avian patojen E. coli (APEC) olduğu belirlendi. S. Virginia izolatının yalnızca ampisilin ve amoksisilin/klavulanata dirençli olduğu belirlendi. Öneri: Çalışma sonuçlarına göre leyleklerin flora bakterilerinde antibiyotik direncinin boyutunun ciddi olduğu tespit edildi. Bu kuşlar, göç yolundaki kümes hayvanlarını ve süt çiftliklerini kontamine edebilecek patojenleri dışkılarıyla saçabilir. Bu durum insanların bilinçsiz ilaç kullanımının vahşi hayvanlar üzerinde yarattığı kirliliğin göstergesidir.Öğe Calculation of intracranial volume in Akkaraman and Kangal Akkaraman sheep by stereology and computed tomography(Selçuk Üniversitesi, 2024) Ekici, Hacer Baş; Beşoluk, KamilAmaç: Koyun ırklarının intrakraniyal hacminin bilinmesi ırk ayrımı ve klinik bilimler açısından önemlidir. Bu çalışmanın amacı Türkiye’deki koyun varlığının büyük bir çoğunluğunu oluşturan Akkaraman ve Kangal Akkaraman koyun ırklarının intrakraniyal hacimlerinin ve ölçüm yöntemlerinin karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Çalışmada sağlıklı erkek 6-8 aylık yaşta 10 adet Akkaraman ve 10 adet Kangal Akkaraman koyununa ait başlar kullanıldı. Koyun başları rostral-caudal yönde, kesit oryantasyonuna referans sağlamak için sert damağa dik, 0,6 mm dedektör kalınlığı ile aksiyel (transversal) planda görüntüleme yapıldı. Aksiyel görüntülerin rekonstrüksiyonu 0,65 mm kesit kalınlığı ile yapıldı. Koyun başlarının intrakraniyal hacimleri bilgisayarlı tomografi (BT) görüntüleri kullanılarak Cavalieri prensibi ile ölçüldü. Ek olarak Slicer 5.3 programı ile intrakraniyal alanın üç boyutlu modelleri oluşturuldu ve program araçları ile hacmi hesaplandı. Hacim ölçümü sonucu elde edilen veriler bağımsız gruplarda t testi, metotlar arasındaki karşılaştırma ise Bland-Altman testi ile SPSS 26.0 paket programında analiz edildi. Bulgular: Akkaraman koyununun intrakraniyal hacminin ortalama değerlerinin Akkaraman koyunlarından istatistiksel olarak anlamlı ve büyük olduğu bulundu (P<0.01). Stereolojik yöntem ve BT modelleri ile hesaplanan intrakraniyal hacimlerin istatistiksel olarak karşılaştırılması sonucunda iki metot arasında fark olmadığı tespit edildi. (P>0.05). Öneri: İntrakraniyal hacmin doğru bir şekilde hesaplanması, beyin ve sinir sistemi hastalıklarının teşhis ve tedavisinde büyük bir öneme sahiptir. Bu çalışmanın sonuçları, Akkaraman ve Kangal Akkaraman koyunlarında intrakraniyal hacmin belirlenmesinin hastalıkların tanısında klinik bilimlere önemli katkılar sağlayabileceğini göstermektedir. Aynı zamanda veteriner hekimler ve araştırmacılar için hastalıkların daha iyi anlaşılması ve etkili tedavi yöntemlerinin geliştirilmesinde önemli bir rehberlik sağlayabilir. Bu nedenle, çalışmanın sonuçları veteriner tıp ve ilgili disiplinlerde yapılan araştırmaları yönlendirebilir ve klinik uygulamalar için önemli bir temel oluşturabilir.Öğe Evaluation of hematological, biochemical parameters and CRP and PCT levels in dogs with Leishmania Infantum detected by ELISA(Selçuk Üniversitesi, 2024) Arslan, Sezai; Vıcıl, Sinan; Öncel, TaranehAmaç: Leishmania spp.’nin neden olduğu zoonotik bir hastalık olan Leishmaniasis, köpeklerde çeşitli faktörlerin etkisiyle semptomatik veya asemptoma tik bir seyir izlemektedir. Hematolojik ve serum biyokimyasal parametrelerinin leishmaniasis tanısında sınırlı bir rolü olmasına rağmen, hayvanın klinik durumunu, lezyonların şiddetini ve hastalığın prognozunu değerlendirmek için kullanılabilirler. Prokalsitonin (PCT), bir hastalık biyobelirteci olarak sepsis sırasında monositler, nötrofiller, karaciğer, dalak, böbrekler ve akciğerler tarafından salınır. Serum C-reaktif protein (CRP), patolojik durumlarda önemli ölçüde ve hızlı bir şekilde yükselir. Bu çalışmada Leishmaniasisli köpeklerde PCT ve CRP düzeylerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırmanın leishmaniasis grubunu, hastalığın klinik belirtilerini gösteren 157 köpekten ELISA testi pozitif çıkan 9 köpek oluşturdu. Sağlıklı kontrol grubunu oluşturmak için aynı bölgede yaşayan, klinik muayenede sağlıklı olduğu belirlenen, hemogram ve rutin biyokimyasal parametreleri normal sınırlar içinde olan ve ELISA testi negatif sonuç veren 7 köpek seçildi. Bulgular: Alınan sonuçlarda RBC, Hgb, HCT ve MCHC değerlerinin gruplar arasında anlamlı derecede farklılık gösterdiği tespit edildi. Biyokimyasal ölçümlerin sonuçlarına göre pozitif grupta total protein ve globülin seviyelerinin arttığı, albümin, A/G oranı, sodyum ve klor değerlerinin azaldığı, bu farklılıkların istatistiki yönden gruplar arasında anlamlı olduğu ancak serum PCT ve serum CRP sonuçlarının gruplara göre farklılık göstermediği belirlendi. Öneri: PCT ve CRP’nin leishmaniasisli köpeklerde klinik biyobelirteç olarak değerlendirilebilmesi için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.Öğe Letter to the Editor: “Effect of grape seed extract on β-catenin gene expression and hyperglycemia in rats induced by streptozotocin”(Selçuk Üniversitesi, 2024) Aksel, Esma GamzeThis letter is related to the article titled "Effect of grape seed extract on β-catenin gene expression and hyperglycemia in rats induced by streptozotocin" published in Volume 39, Is sue 2 of the Eurasian Journal of Veterinary Sciences in 2023.Öğe Partial tibial neurectomy for treatment of spastic paresis in a simmental calf(Selçuk Üniversitesi, 2024) Alkan, Fahrettin; Zamirbekova, Nuriza; Ergin, Hilmican; Pulat, Selman; Koç, YılmazSpastik parazi, genellikle 3-5 aylık buzağılarda ortaya çıkan ilerleyici nöromüsküler bir hastalıktır. Bu çalışma materyalini, Mayıs 2023'te Selçuk Üni versitesi Veteriner Fakültesi Büyük Hayvan Hastanesi'ne sağ arka bacağında topallık şikayeti ile getirilen 87 kg ağırlığındaki, 3,5 aylık bir dişi Simmental ırkı bir buzağı oluşturdu. Klinik muayenede, buzağının sağ arka bacağında kontraksiyon ve hiperextensiyon belirlendi. Tarsal ve genu ekleminde ve diğer anatomik bölgelerde şişkinlik veya ağrı tespit edilmedi. Radyolojik mu ayenede dejeneratif eklem hastalığı bulgularına rastlanmadı. Yapılan klinik muayene sonuçlarına göre progresif spastik parazi tanısı konuldu. Hastalığın tedavisi için n. tibialisin parsiyel nörektomisi yöntemine başvuruldu. Bölgeye yaklaşmak için semimembranöz ve gluteobiceps kasları üzerine 15 cm'lik ensizyon yapıldı. Ardından gastroknemius kaslarını innerve eden tibial sinir belirlendi ve 1 cm'lik bir kısmı rezeke edildi. Böylece ekstremitenin gastroknemis kaslarının deinervasyonu sağlandı ve ağırlık m. fleksör digitorium süperfisialise aktarıldı. Ameliyat sonrasında, hastaya antibiyotik ve ağrı kesici tedavisi uygulandı. Sonuç olarak; spastik parazi olgusunda kas spazmları ile ilgili ağrı ve kasılmalar parsiyel tibial neurektomi operasyonun ardından ortadan kalkmış ve buzağının yaşam refahı artmıştı.Öğe Morphometric identification of Bursa Oynarı pigeon varieties(Selçuk Üniversitesi, 2024) Şimşek, Ülkü Gülcihan; Altundal, Burak; Akarsu, Selçukhan; Karadağ, ResulAmaç: Bu çalışma, Bursa Oynarı güvercinlerde Karabaş, Yaşmaklı, Muskalı, Kalaça ve Beyaz genotiplerin erkek ve dişi bireylerinde morfometrik tanımla ma yapmak amacıyla yürütülmüştür. Gereç ve Yöntem: Bu amaçla her bir genotipten 12-14 aylık 10 dişi ve 10 erkek olmak üzere toplam 100 güvercinde incelemeler yapılmıştır. Bulgular: Oynar ırkında canlı ağırlık ortalaması 306.27±1.32 g bulunmuştur. Canlı ağırlık bakımından erkek ve dişiler, genotipler ve cinsiyet x genotipler arasındaki interaksiyonlara ait ortalamalar benzer çıkmıştır (p>0.05). Baş uzunluğu erkeklerde yüksek saptanmış (p<0.05), diğer vücut özellikleri bakımından erkek ve dişiler arasındaki farklılıklar önemsiz tespit edilmiştir (p>0.05). Gaga uzunluğu, gaga derinliği, gövde uzunluğu, vücut uzunluğu, kanat uzunluğu, göğüs çevresi, göğüs derinliği, kuyruk uzunluğu bakımından genotiplerde farklı ortalamalar belirlenmiştir (p<0.05). Genel olarak Yaşmaklı genotipinde diğer genotiplerden daha düşük, Beyaz ve Muskalı genotiplerde daha yüksek ortalamalar tespit edilmiştir (p<0.05). Cinsiyet ve genotipler arasındaki etkileşim gaga derinliğinde önemli hesaplanmıştır (p<0.001). Öneri: Sonuç olarak, Oynar ırkının varyetelerinde ilk kez tespit edilen özelliklerin bu ırkın tanımlanmasına katkı sağlayacağı düşünülmüştür. Ayrıca varyetelerin vücut yapılarındaki farklılıkların uçuş özellikleri üzerine etkili olabileceği, bu konudaki bulguların güvercin yetiştiricilerinin ilgisini çekeceği kanaati oluşmuştur. Vücut yapıları göz önüne alındığında, Kalaça, Muskalı ve Beyaz genotiplerin uçuş süresi bakımından, Yaşmaklı genotipinin ise uçuş hızı bakımından üstün özelliklere sahip olabileceği tespit edilmiştir.Öğe Effects of testosterone undecanoate treatment on serum biochemical parameters in New Zealand rabbits(Selçuk Üniversitesi, 2024) Alan, Beyza Suvarıklı; Camgöz, Avni; Dayan, Mustafa Orhun; Haliloğlu, Seyfullah; Karakaya, NidaAmaç: Çeşitli hastalıkları tedavi etmek için kullanılan anabolik androjenik steroidler (AAS) aynı zamanda sporcuların sportif performansın iyileştirilmesi amacıyla kullandıkları doping maddeleridir. Bu çalışmanın amacı, uzun süreli Testosteron Undecanoate (TU) uygulanan Yeni Zelanda tavşanlarında bazı serum biyokimyasal parametrelere etkilerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Sunulan çalışmada 5-6 haftalık 21 adet erkek Yeni Zelanda tavşanı, Kontrol, Hint yağı ve Hint yağında çözündürülen TU grubu olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Hint yağı ve Hint yağında çözündürülmüş TU (10 mg/kg) haftada 5 gün olmak üzere 6 hafta boyunca 0.2 ml olarak ilgili gruplara kas içi olarak uygulandı. Bulgular: Toplam 22 biyokimyasal parametrenin değerlendirildiği çalışmanın sonuçları, aspartat aminotransferaz, amilaz, trigliserit, kolesterol, total protein, kreatinin, ürik asit, fosfat, potasyum, sodyum, kalsiyum ve glukoz düzeylerinin TU grubunda kontrol ve hint yağı gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğunu ve yüksek yoğunluklu lipoprotein düzeylerinin diğer gruplarda kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük olduğunu göstermiştir. Öneri: Sonuç olarak Yeni Zelanda tavşanlarında TU uygulamasının serum biyokimyasını olumsuz yönde etkileyebileceği ve farklı testosteron analogları ile multidisipliner çalışmaların yapılması gerektiği ifade edilebilir.Öğe Nutrient utilization and energy balance profile in probiotic supplemented Asian elephants(Selçuk Üniversitesi, 2024) Chharang, Dharmendra; Choudhary, SheelaAmaç: Bu çalışma probiyotik takviyesinin Asya fillerinde besin ve enerji kullanımını etkileyip etkilemeyeceğini değerlendirmek için yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Beş günlük sindirilebilirlik denemesini içeren 60 günlük deney için 18 fil rastgele seçilerek her biri altı filden oluşan üç gruba ayrıldı. T1 grubundaki fillere probiyotik uygulaması yapılmadı. T2 ve T3 grubundaki fillere sırasıyla her 50 kg vücut ağırlığı için 1x109 CFU/gm konsantrasyonun da Lactobacillus acidophilus ve Saccharomyces cerevisiae probiyotikleri oral olarak verildi. Bulgular: Eter özütü ve toplam kül alımları önemli, toplam kül ve asitte çözünmeyen külün sindirilebilirlik katsayıları ise tedavinin oldukça önemli bir etkisini ortaya koydu. Ancak, alımların diğer değerleri ve yaklaşık prensiplerin ve lif fraksiyonlarının sindirilebilirlik katsayıları herhangi bir önemli etki ortaya koyamadı. Pratik besin değeri, beslenme düzeyi ve enerji dengesi profili gruplar arasında anlamlı bulunmamıştır. Enerji alımı ve sindirilebilirliğindeki artış eğilimi ile DM (kuru madde) alımı ve NDF (nötral deterjan lif) sindirilebilirliği arasındaki göreceli fark artışla ilişkilendirilmiştir. TDN %, NR, sindirilebilir DM, OM ve TDN alımı için ortalama değerler, probiyotik takviyeli gruplarda kontrol grubuna göre daha yüksek bulunmuştur. Öneri: Probiyotik takviyesinin fillerde besin ve enerji kullanımı üzerinde önemli bir etki gösteremediği sonucuna varılmıştır. Ancak, probiyotiklerin yüksek dozlarının, suşunun ve canlılığının etkilerini incelemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.Öğe Effect of ergothineine and quercetin additions in to the in vitro embriyo development(Selçuk Üniversitesi, 2024) Bodu, Mustafa; Öztürk, Ali Erdem; Elçin, Murat; Atay, Yunus Emre; Narlıçay, Salih; Ataman, Mehmet Bozkurt; Bucak, Mustafa NumanAmaç: Bu çalışmanın amacı, ergotiyonin ve kuersetinin sığır embriyolarının in vitro gelişimi üzerindeki etkilerini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Oositler yerel bir kesimhaneden ovaryum aspirasyonu yoluyla elde edildi ve maturasyon için in vitro ortamda kültüre alındı. Maturasyon sonrası fertilizasyon işlemi gerçekleştirildi. Pronuklear embriyolar kontrol, 10 μM L-ergotiyonin ve 10 μM kuersetin ilave edilen olmak üzere üç gruba ayrıldı. Antioksidanların CR1aa besi ortamına eklenmesinin ardından embriyolar in vitro kültüre edildi. Bölünme ve morula oranları sırasıyla 2. ve 5. günlerde değerlendirildi. Blastosist oluşumu ve kalitesi 7-8. günlerde belirlendi. Bulgular: İstatistiksel analizler ergotiyonin grubunda bölünme ve morula oranlarının kuersetin ve kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek olduğunu gösterdi (P<0,05). Kuersetin grubunda hiç blastosist oluşmazken, ergotiyonin grubunda 8. günde %17,96'lık bir blastosist oranı saptandı. Öneri: Sonuç olarak, 10 μM ergotiyonin sığır oositlerinin in vitro gelişimini olumlu yönde etkilediği; ancak 10 μM kuersetinin gelişimi olumsuz yönde etkilediği ve hiç blastosist oluşumadığı belirlendi. Farklı konsantrasyonların kullanılacağı ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. Çalışma, in vitro embriyo üretimi sırasındaki oksidatif stresin kontrolünü sağlamaya ışık tutmaktadır.Öğe Evaluation of conservative treatment or osteosynthesis in the treatment of cats with metacarpal and/or metatarsal fractures: A retrospective study(Selçuk Üniversitesi, 2024) Çaltıner, Halil; Satıcı, İremsu; Arıcan, MustafaAmaç: Sunulan çalışmada, kedilerde travma kaynaklı metacarpal (MC) ve/veya metatarsal (MT) kemik kırıklarının tedavisinde uygulanan konservatif tedavi ve osteosentez yöntemlerinin avantajlarını, dezavantajlarını ve postoperatif sonuçları değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Araştırma, 2022 ve 2023 yılları arasında farklı ırklara, cinslere ve yaşlara sahip elli iki kedinin, metacarpal ve/veya metatarsal kemik kırıklarıyla başvurduğu bir örneklemeyi kapsamaktadır. Bu vakaların kırk altısına konservatif tedavi uygulanırken, geriye kalan altı vakaya ise osteosentez uygulandı. Bulgular: Konservatif tedavi uygulanan grupta, 29 vaka (%63,04), 6 haftalık muayenede topallık belirtisi göstermeyerek, sorunsuz bir iyileşme sergiledi. Buna karşılık, geriye kalan 17 vakada (%36,96) 6 haftalık kontrolde hafif topallık görüldü. On iki aylık kontrolde, 43 vaka (%93,47) sorunsuz bir yürüyüş sergilerken, sadece 3 vakada (%6,53) ara sıra hafif topallık yaşandı. Öte yandan, osteosentez uygulanan kediler arasında, 2 vaka (%33,3) komplikasyonsuz bir iyileşme gösterirken, 4 vakada (%66,6) postoperatif sorunlar ortaya çıktı. Komplikasyonsuz bir vakada (%50), 6 haftalık muayenede hafif topallık belirlenirken, diğer vakada (%50) ara sıra hafif topallık görüldü. On iki aylık muayenede ise tüm vakalar sorunsuz yürüyüş sergiledi. Öneri: Konservatif tedavi, MC ve MT kırıklı kedilerde beklenen iyi sonuçları elde etmek için hem tek başına hem de osteosentez uygulamalarının başarısız olduğu durumlarda kullanılabilen bir yöntemdir. Ancak, çalışmada incelenen cerrahi vakaların sınırlı olması, bulguların geneli üzerinde kısıtlamalara neden olmaktadır.Öğe PCR assay and microscopy for examination of mixed Ehrlichia canis and Babesia spp. infection in Bomb-sniffing dogs and other canines in National Capital Region, Philippines(Selçuk University, Faculty of Veterinary Medicine, 2011) Baticados, Abigail M.; Baticados, Waren N.; Villarba, Lorelie A.; Carlos, Enrique T.; Carlos, Sixto M. E. A. S.; Fajardo, Paul VincentAmaç: Filipinler'de köpeklerdeki Babesia ve Ehrlichia türle- rinin moleküler identifikasyonu ile ilgili yayınlanmış detaylı bilgi henüz bulunmamaktadır. Bu nedenle Ulusal Başkent Bölgesi (Metropolitan Manila)'nde seçilen belediye köpek- lerindeki miks Ehrlichia canis ve Babesia spp. enfeksiyonu- nun PZR kullanılarak belirlenmesine çalışıldı. Ayrıca farklı belediyelerde melez ve saf kan köpek gruplarının yanı sıra, yaş ve cinsiyet gruplarındaki etkenleri de tespit etmek amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Metropolitan Manila'dan seçilen bele- diyelerdeki toplam 168 adet köpek kan örneği kan parazit muayenesi (BPE) ve polimeraz zincir reaksiyon (PZR) yon- temleri kullanılarak E. canis ve Babesia spp. enfeksiyonları yönünden incelendi. Bulgular: BPE ve PZR yöntemlerine tabi tutulan sütün kan örnekleri E. canis ve Babesia spp. yönünden negatif bulun- du. Veriler, farklı parametreler açısından (klinik belirti), di- şilerde (% 60.11), saf kan köpeklerde (�.10) ve 0-2 yaş gruplarında (2.94) olarak belirlendi. Öneri: Negatif sonuçlar, etkenin yokluğunu göstermemek- tedir. Etkenlerin vücudun diğer organlarında lokalize olma- si, enfeksiyonun kronik veya latent dönemde bulunması, örnek toplama zamanı, devam eden veya geçmişte uygula- nan tedavi, diğer hastalıkların varlığı gibi durumlarda yanlış negatif sonuçlar ortaya çıkabilir.Öğe Antiprogestins; high potential compounds for use in veterinary research and therapy: A review(Selçuk University, Faculty of Veterinary Medicine, 2011) Hoffmann, Bernd; Goericke-Pesch, Sandra; Gerhard SchulerProgesteronun nükleer reseptörüne bağlanması transkrip- siyonu uyarır. Antagonistler bu reseptöre yüksek affinite gösterirler ama oluşan sinyal iletim sistemi ya kısmen uya- rılır ya da hiç uyarılmaz. Bir antagonistin spesifitesi hedef doku ve türe göre farklılık gösterir. Antagonistler mifep- riston ve aglepriston için tam antagonist kapasite köpek- lerde ve diğer türlerde gösterilmiştir. Progesteronun çok iyi tanımlanmış biyolojik aktiviteleri vardır, ancak birçok biyolojik olaydaki düzenleyici etkileri halen bilinmemekte- dir. Biz progesteronun köpeklerdeki yalancı gebelik ve lu- teal fonksiyonlardaki rolünü araştırdık. Bu rol köpeklerde açıkça gösterilirken, ineklerde karunkular progesteron re- septörlerinin uyarılması fötal membranların doğum öncesi olgulaşmasını ve retensiyonunu etkilemediği görülmüştür. Aglepristonun köpeklerde gebeliğin sonlandırılması ama- cıyla lisansı alınmıştır. Ancak, aglepriston gebeliğin döne- mine bağlı olarak düzenleyici mekanizmaları bozar ve geç dönemdeki abortları kritik hale getirebilir. Köpeklerde eti- ket dışı olarak pyometra tedavisinde ve doğumun uyarılma- sında kullanılmaktadır Başarı için köpek trofoblastlarında Cox2 ekspresyonu verileri benzer şekilde göz önünde bu- lundurulmalıdır. Kedi, tavşan ve diğer türlerde de etiket dışı kullanımı vardır. Kedilerde antiprogesteronlar ile fibroade- nomatozis tedavisi umut vericidir, ancak gebelik durumun- da abort yan etkisi de düşünülmelidir. Fibroadenomatozis tedavisinde eksojen progesteron kullanımında bireysel do- zajlama uygulanmalıdır.