Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 5213
  • Öğe
    Elmada çiçek tomurcuğu oluşumunda meyve dalları arasındaki ilişkilerin belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Balta, Ali; Eşitken, Ahmet
    Bu araştırmada, üretici koşullarında meyve dalları üzerinde oluşan çiçek huzmelerinde belirli düzende seyreltme yapılarak, gelecek yılki çiçek tomurcuğu oluşumuna meyveli dalların meyvesiz dallara etkisi incelenmiştir. Yapılan uygulamada meyve dalları arasında bir etkileşimin belirlenmesi ile ağaca yapacağımız bir seferlik seyreltme müdahalesi ile üreticinin her yıl düzenli ürün alması ve her yıl seyreltme için yaptığı harcamaları en az düzeye indirmesi hedeflenmektedir. 2020-2021 yılları arasında Karaman ili Akçaşehir beldesinde yürütülen çalışmada 3 elma çeşidi (Granny Smith, Scarlet Spur ve Fuji) kullanılmıştır. İlk yıl seçilen ağaçlarda çiçek döneminde belirli dallar işaretlenerek üzerindeki meyve dallarındaki çiçekler 1 dolu 1 boş, 1 dolu 2 boş, 1 dolu 3 boş, 1 dolu 4 boş ve kontrol grubu olarak seyreltmeye tabi tutulmuştur. Üzerinde meyve bırakılan meyve dallarında hüzmede 1 meyve kalması sağlanmıştır. Deneme 3 tekerrürlü ve her tekerrürde 3 dal olacak şekilde kurulmuş; boş olan meyve dallarının çiçek tomurcuğu oluşturma durumunun yakınındaki meyveli meyve dallarından nasıl etkilendiği tespit edilmiştir. Yaptığımız çalışmada periyodisite eğilimi olmayan Scarlet Spur ve Granny Smith çeşitlerinde meyve dalında meyve bulunmasının hem meyveli hem de meyvesiz meyve dallarında çiçek tomurcuğu oluşumuna önemli bir etkisinin olmadığı belirlenmiştir. Buna karşılık periyodisite eğilimi yüksek olan Fuji çeşidinde meyve dallarında meyvenin bulunması çiçek tomurcuğu oluşumunun azalmasına yol açtığı ayrıca meyve bulunmayan meyve dallarına da etkisinin olduğu tespit edilmiştir. Fuji çeşidinde meyvesiz meyve dalının meyveli meyve dalından uzaklaşması ile çiçek tomurcuğu oluşturma oranının arttığı ve en yüksek çiçeklenme oranı 1 dolu 4 boş uygulamasında belirlenmiştir. Çalışma sonuçları değerlendirildiğinde yapılan seyreltme işlemleri bir sonraki sene çiçeklenme miktarında artış sağlarken meyve kalitesinde ve pomolojik özelliklerde daha iyi sonuçlar sağlamıştır.
  • Öğe
    Su grubu (tribenuron methyl) ayçiçeği çeşitlerinde farklı sıra üzeri mesafelerinin verim ve kalite üzerine etkilerinin belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Ünal, Yeşim; Ada, Rahim
    Bu araştırma SU grubu ayçiçeği (Helianthus annuus L.) çeşitlerinde verim ve bazı tarımsal özellikler üzerine farklı sıra üzeri mesafelerinin etkilerini belirlemek amacıyla 2023 yılında Konya-Hüyük koşullarında yürütülmüştür. Deneme Tesadüf Bloklarında Bölünmüş Parseller Deneme Desenine göre üç tekerrür olacak şekilde kurulmuştur. Araştırmada deneme materyali olarak Tribenuron methyl etken maddeli herbisite dayanıklı (SU grubu) üç adet yağlık ayçiçeği çeşidi (P64LE141, LG50.559SX, LG50.689SX) kullanılmıştır. Sıra üzeri mesafe 15, 20 ve 25 cm, sıra arası 70 cm olacak şekilde ekim yapılmıştır. Araştırmada bitki boyu (cm), tabla çapı (cm), sap çapı (cm), tohum verimi (kg/da), yağ oranı (%) ve yağ verimi (kg/da) ve kabuk oranı (%) özellikleri incelenmiştir. Araştırmada elde edilen sonuçlara göre çeşitler arasında en uzun bitki boyu 109,87 cm ile LG50.559SX çeşidinde elde edilirken, 20 cm sıra üzeri mesafede maksimum bitki boyu değerini (106,50 cm) vermiştir. Sap çapı en yüksek LG50.689SX çeşitinde 5,54 cm olarak elde edilirken 20 cm sıra üzeri uygulamasında en yüksek sap çapı 5,62 cm olarak ölçülmüştür. En yüksek 100 tohum ağırlığı çeşitler arasında 3,97 g ile LG50.559SX çeşitinde elde edilirken sıra üzeri mesafeler arasında 3,94 olarak elde edilmiştir. Tohum verimi çeşitler arasında en yüksek 298,33 kg/da ile LG50.689SX çeşitinde elde edilmiş, en yüksek tohum verimini 285,33 kg/da ile 20 cm sıra üzeri mesafede vermiştir. Yağ oranı açısından en yüksek değer %46,95 olarak LG50.559SX çeşitinde tespit edilmiştir. Yağ verimi 20 cm uygulamasında en yüksek değer 130,54 kg/da olarak elde edilirken LG50.689SX çeşitinde 134,93 kg/da olarak tespit edilmiştir. Konya ili Hüyük İlçesi koşullarına göre en yüksek tohum verimi ve yağ verimi değerlerinin LG50.559SX çeşitinde 20 cm sıra üzeri mesafede görülmüştür.
  • Öğe
    İntrodüksiyon yöntemiyle elde edilen ileri kademe mercimek genotiplerinin önemli tarımsal özelliklerinin belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Oturanç, Erdoğan; Önder, Mustafa
    Bu araştırma, 2022 yılında İç Anadolu Bölgesinde Konya ili Karatay ilçesinde tarla koşullarında kurulmuştur. Melezleme ıslah çalışmalarında yararlanılması ve yurtiçi ve yurtdışı kaynaklı mercimek çeşitlerinin Orta Anadolu ekolojik şartlarında kuru tarım yapılan bölgelerdeki yetişme durumları ve verim özellikleri belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. Materyal olarak yurtiçi ve yurtdışı kaynaklı 58 adet ileri kademe mercimek genotipi ve standart olarak Türkiye'de yetiştirilen 4 çeşit (Fırat-87, Yerli Kırmızı, Pul Mercimek, Popülasyon) kullanılmıştır. Deneme 13 Ekim 2022 yılında Augmented Deneme Desenine göre 5 blok olarak kurulmuştur. Yapılan araştırma sonuçlarına göre elde ettiğimiz en düşük ve en yüksek değerler; bitki boyu için 40,28 cm (90 numaralı genotip) – 18,12 cm (7 numaralı genotip), ilk bakla yüksekliği 16,47 cm (23 numaralı genotip) – 4,95 cm (12 numaralı genotip), anadal sayısı 3,21 adet/bitki (11 numaralı genotip) -1,41 adet/bitki (184 numaralı genotip), bakla sayısı 224,76 adet/bitki (5 numaralı genotip) – 0,59 adet/bitki (192 numaralı genotip), tane sayısı 284,18 adet/bitki (5 numaralı genotip) – 3,92 adet/bitki (8 numaralı genotip), kışa dayanım oranı %93,1 (17, 21, 19 numaralı genotipler) - %0,18 (45 numaralı genotip), bin dane ağırlığı 79,58 g (23 numaralı genotip) – 14,58 g (11 numaralı genotip), tane verimi 5,84 g/bitki (5 numaralı genotip) – 0,09 g/bitki (6 numaralı genotip) olarak bulunmuştur. Tane verimi bakımından toplam 17 adet hat standartlardan daha yüksek verimli olmuştur.
  • Öğe
    Farklı besi ortamlarının myrobolan 29C anacının in vitro mikroçoğaltımı üzerine etkilerinin araştırılması
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Can, Lütfiye; İpek, Muzaffer
    Bu araştırmada Selçuk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Bahçe Bitkileri Bölümü Doku Kültürü Laboratuvarında Myrobolan 29C anacının mikroçoğaltım olanaklarının araştırılması amacıyla farklı kültür ortamlarının ve bunlar içerisine ilave edilecek farklı sitokinin türevlerinin ve bu türevlerin dozlarının ayrı ayrı ve etkileşimli durumları incelenmiştir. Bu amaç doğrultusunda nodal eksplantların mikroçoğaltımı için Murashige & Skoog (MS), Quoirin & Lepoivre (QL) ve Woody Plant Medium (WPM) besi ortamlarına BAP, Meta-Topolin ve Kinetin hormonlarının 1 mg L-1 ve 2 mg L-1 dozları denenmiştir. Köklendirme ortamları için 1.0 mg L-1, 2.0 mg L-1, 4.0 mg L-1 dozlarında IBA hormonu kullanılmıştır. Mikroçoğaltım için yapılan ortam kombinasyonları neticesinde bitkiciklerde kardeş bitki sayısı (kardeş/bitki), bitki boyu (cm), bitki yaş (g) ve kuru ağırlık (g); köklenme denemelerinde ise köklenme oranı (%), kök sayısı (adet), kök uzunluğu (cm), bitki boyu (cm), kök yaş (g) ve kuru ağırlık (g) verileri incelenmiştir. Bu çalışmada, uygun temel besin ortamının seçilmesi ve sitokinin türü ile dozunun optimize edilmesinin meyve türlerinin mikroçoğaltımında kritik faktörler olduğu belirlenmiştir. Test edilen temel besin ortamları arasında, QL ortamı, MS ile WPM ortamlarına kıyasla çoğalma katsayısını önemli ölçüde artırarak üstün performans sergilemiştir. QL ortamının meta-topolin ile 2.0 mg L-1 dozunda kullanıldığı kombinasyonlar, besin ortamı türü × sitokinin türü × sitokinin dozu kombinasyonlar arasında sürgün çoğaltımında en iyi sonuçları vermiştir. Bununla birlikte en iyi köklenme MS + 2.0 mg L-1 IBA kombinasyonunda sağlamıştır.
  • Öğe
    Karnabahar fidelerinde nitrik oksit ve su stresi uygulamalarının agronomik,fizyolojik ve biyokimyasal bileşenlere etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Erçetin, Muhammet; Seymen, Musa
    Sürdürülebilir tarımda verim ve kaliteyi kısıtlayan en önemli faktörler abiotik ve biotik stres faktörleridir. Bu stres faktörleri küresel iklim değişikliği sonucunda etkisini artırarak tarımsal üretimi ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir. Kuraklık, yüksek sıcaklık, sel baskını gibi abiotik stres etmenleri yer kürenin ortalama sıcaklığının artması sonucunda olumsuz etkisini artıran stres faktörleri olarak karşımıza çıkmıştır. Kuraklık, dünyanın birçok bölgesinde özellikle de kurak ve yarı-kurak alanlarda tarımsal üretimi kısıtlayan en önemli abiyotik stres unsurlarından biridir. Son yıllarda tarımda sürdürülebilirliğin sağlanması ve insan sağlığının korunması adına kimyasal gübre ve tarım ilacı kullanımını azaltmak için biostumulantların kullanılması önemli bir hal almıştır. Biostimulant olarak kullanılan nitrik oksit (NO) kuraklık stresi şartlarında bitki gelişiminde önemli katkı sağladığı birçok araştırmacı tarafından ortaya konmuştur. Bu amaçla tesadüf parselleri deneme desenine göre kurulan çalışmada, bir tam sulama konusu (S100) ve üç kısıtlı sulama konusu (S80, S60 ve S40) olmak üzere dört farklı sulama seviyesi ve dört farklı nitrik oksit dozu (NO0: kontrol, NO50: 50 µM nitrik oksit uygulaması, NO100: 100 µM nitrik oksit uygulaması ve NO150: 150 µM nitrik oksit uygulaması) uygulanmıştır. Dolayısıyla, denemede toplam 16 deneme konusu yer almıştır. Saksılarda kurulan çalışmada üç tekerrür ve her tekerrürde iki saksı bulundurulmuştur. Nitrik oksit uygulamaları 3 Nisan ve 10 Nisan tarihlerinde iki kez olmak üzere sprey şeklinde yapraklara uygulanmıştır. Çalışma sonucunda, uygulanan su stresi bitki gelişimini olumsuz etkilemesinin yanı sıra, yaprak sıcaklığını, hidrojen peroksit (H2O2), malondialdehit (MDA) ve prolin içeriklerini arttırırken, stoma iletkenliği, klorofil a ve karotenoid içeriklerinde önemli azalmalar ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra karnabaharda %20 (S80) su kısıtı şartlarında NO100 uygulaması, %40 (S60) su kısıtı şartlarında ise NO50 ve NO100 uygulamalarının bitki gelişimine katkı sağlayarak stresin olumsuz etkilerinden sakınmak için katkı sağlamıştır. Sonuç olarak karnabaharda su kısıtının agronomik, fizyolojik ve biyokimyasal içeriklerde önemli değişikler ortaya koyduğu, antioksidanlardan ise CAT içeriğinde önemli artışlar olduğu görülmüştür. Karnabaharda su kısıtının olumsuz etkisinin azaltılması için 50-100 µM arasındaki nitrik oksit uygulamalarının olumlu katkı sağlayacağı ortaya çıkmıştır.
  • Öğe
    Organik ve inorganik gübrelerin karnabaharın bitki gelişimi ve verim parametreleri üzerine etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Yardım, Zülfiye; Paksoy, Mustafa
    Bu çalışma ile tarla koşullarında karnabaharda inorganik ve organik gübre uygulamalarının bitki gelişim ve verim parametrelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma tesadüf blokları deneme desenine göre 14 uygulama 4 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Çalışmada bitki materyali olarak Snowballa karnabahar çeşidi kullanılmıştır. Uygulamada gübre materyali olarak tavuk gübresi (500 kg/da), koyun gübresi (1000 kg /da), solucan gübresi (200 kg /da) ile Azot (N) 15 kg N/da, Fosfor (P) 8 kg P2O5/da, Potasyum (K) 15 kg K2O /da ve bunların farklı doz kombinasyonları uygulanmıştır. Denemede uygulamalar 1U(%100MN), 2U(Kontrol), 3U(%100SG), 4U(%100TG), 5U(%100KG), 6U(%25MN+%75SG), 7U(%50MN+%50SG), 8U(%75MN+%25SG), 9U(%25MN+%75TG), 10U(%50MN+%50TG), 11U(%75MN+%25TG), 12U(%25MN+%75KG), 13U(%50MN+%50KG), 14U(%75MN+%25KG) şeklinde belirlenmiştir. Deneme sonunda bitki boyu (cm), yaprak sayısı (adet/bitki), yaprak boyu (cm), yaprak çapı (cm), ortalama taç çapı (cm), ortalama taç boyu (cm), suda çözünebilir kuru madde miktarı (SÇKM %), gövde yaş ve kuru ağırlığı (g), kök yaş ve kuru ağırlığı (g), taç yaş ve kuru ağırlığına (g) v.b. içerikleri belirlenmiştir. Bu çalışma ile organik gübrelerin kimyasal gübrelere alternatif olabileceği, aynı zamanda uygun gübre kombinasyonu ve karnabaharda uygun doz belirlemede gübreleme çalışmaları için faydalı olacağı belirlenmiştir. Sonuç olarak; pazarlanabilir taç ağırlığı ve verimde U14 (%75 Mineral gübre + %25 Koyun gübresi) uygulaması en yüksek değerleri vermiştir. İnorganik gübrelerin organik gübrelerle kullanılmasının, tek başına kullanılmasından daha verimli olduğu tespit edilmiştir. Her uygulamanın farklı kriterde öne çıktığı belirlenmiştir. Bitki gelişim parametreleri ile ilgili sonuçlar tezde sunulmuştur.
  • Öğe
    Hasat sonrası melatonin ve yenilebilir film kaplama uygulamalarının taze kesilmiş brokolilerde muhafaza süresi ve kaliteye etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Savran, Habibe Melinhan; Küçükbasmacı Sabır, Ferhan
    Brassica oleracea türüne ait olan brokoli, geniş çiçekli başları sebze olarak yenen lahana ailesinden bir bitkidir. Büyük çiçek başları vardır bu başlar çoğunlukla yeşil renkli ve kalın yapıdadır. Brokoli diyet lifi ve triptofan gibi proteinler açısından oldukça zengindir. Soğukta muhafaza yöntemi ürünün raf ömrünü uzatmak ve kalitesini korumak için kullanılmaktadır. Hasat sonrası ve depolama süresince meyve ve sebzelerde farklı yenilebilir film kaplı uygulamalar kullanılmaktadır. Sodyum aljinat kahverengi su yosunları, doğal veya bakteriyel kaynaklardan elde edilebilen bir polisakkarit çeşididir. Kitosan yengeç, karides veya midye gibi bazı deniz kabuklularının ana bileşenidir. Kitinin pek çok türevi olmasına rağmen en önemlisi kitosandır. Melatonin hormonu bitkilerde, hayvanlarda, mikro organizmalarda bulunmaktadır. Bitkilerde hasat sonrası melatonin uygulaması ürünlerde yaşlanmayı geciktirir ve raf ömrünü uzatmaktadır. 'Marathon F1' brokoli çeşidi ticari olgunlukta hasat edilerek uygun koşullarda Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümüne ait laboratuvara getirilmiştir. Laboratuvarda hasar görmemiş, büyüklük ve renk bakımından homojen özellikteki taçlar seçilerek saf su ile yıkanarak kuruması için oda koşullarında bekletilmiştir. Kuruyan brokolilerde gövde ve taçlarda bulunan yapraklar temizlenmiştir. Taç kısımları gövde ile birlikte yaklaşık 10-15 cm olacak şekilde kesilerek taze kesilmiş ürün olarak hazırlanmıştır. Hazırlanan brokoli taçları uygulamalar yapılmak üzere 6 gruba ayrılmıştır. İlk gruba ait örnekler hiçbir uygulama yapılmadan kontrol olarak değerlendirilmiştir. İkinci grup örneklere melatonin uygulaması yapılmıştır. Yapılan ön çalışmalar sonucu 100 µM olarak uygulanan melatonin çözeltisine batırılan brokoli floretleri bir süre oda koşullarında tutularak kuruması sağlanmıştır. Üçüncü grup brokolilere %1 Kitosan uygulaması yapılmıştır. Bu amaçla hazırlanan çözeltiye taçlar 5 dakika süreyle batırılarak üzerinde ki su uzaklaşana kadar oda koşullarında kurutma işlemi yapılmıştır. Dördüncü grup brokolilere %1 S. Aljinat uygulaması yapılmıştır. 10 g S. Aljinat 70 °C sıcaklıktaki saf su içerisinde çözündürüldükten sonra plastikleştirici olarak %2 gliserol eklenmiş ve soğutularak uygulama yapılmıştır. Beşinci grup brokolilere 100 µM Melatonin+%1 Kitosan çözeltileri birlikte uygulanmıştır. Altıncı grup brokolilere ise 100 µM Melatonin+%1 S. Aljinat çözeltileri birlikte uygulanmıştır. Hasat sonrası melatonin ve yenilebilir film kaplama uygulamalarının taze kesilmiş brokolilerde muhafaza süresi ve kaliteye etkileri incelendiğinde mel+aljinat uygulamasının ağırlık kaybı, gövde sertliği, taç rengi, askorbik asit miktarı, toplam antioksidan aktivite, klorofil değeri ve titre edilebilir asitlik değerlerindeki azalışın geciktirilmesinde olumlu etkilerinin olduğu saptanmıştır. Ayrıca görsel kalitenin korunması, ağırlık kaybı ve SÇKM değerlerindeki artışın yavaşlatılmasında da etkili olduğu gözlenmiştir.
  • Öğe
    Hasat sonrası metil jasmonat ve yenilebilir film kaplama uygulamalarının Agaricus bisporus mantar türünde muhafaza süresince kalite üzerine etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Oral, Havvanur; Küçükbasmacı Sabır, Ferhan
    Mantar ülke genelinde yetiştiriciliği yapılan doğal ortamlarda bolca görebileceğimiz ve 700 çeşitten 25'inin kültüre alındığı bir bitkidir. Depolama süresi oldukça kısa olan mantarlar için kaliteli bir pazar değeri sunabilmek adına kısa sürede satışa sunulmalıdır. Günümüzde soğuk hava depoları mantar için kullanılan raf ömrünü uzatmak ve Pazar değerini korumak adına kullanılan muhafaza yöntemidir. Sodyum Aljinat su bölgelerinde bulunan kahverengi yosundan elde edilen bir polisakkarit ürünüdür. Alijinik asit içeren su yosunları genellikle daha soğuk ülkelerde bulunmaktadır Alijinat alglerde hücre duvarında bulunmakta ve selüloz gibi davranarak hücrenin yapısını korumaktadır. Yenilebilir film kaplamalar fiziksel, kimyasal ve biyolojik bozulmaya korumak için ürünlere uygulanan ince organik bileşik katmanlarıdır. Film kaplamaların en önemli avantajları biyolojik olarak parçalanabilme özelliği olması ve çoğu zaman ürünle birlikte tüketildiğinde kalıntı bırakmamasıdır. Yenilebilir film kaplama bileşimi biopolimerler, lipitler, foodgrade solventler, plastikleştiriciler ve doğal kaynaklardan elde edilen antioksidan ve antimikrobiyal aktiviteye sahip katkı maddelerini içermektedir. Mantarda raf ömrünün uzatılabilmesi için salisilik asit, kitosan, soğukta depolama, modifiye atmosfer paketleme ile depolama, metil jasmonat, alginat ve sitokinin uygulamaları gibi birçok yöntem uygulanmıştır. Hasat sonrası yüzey kaplama işlemleri muhafaza süresini önemli derecede artırarak, solunum hızını yavaşlatmakta ve depolama süresini uzatmaktadır. Bu çalışmada hasat sonrası mantarlarda metil jasmonat ve yenilebilir film kaplama uygulamalarının ve bunların birlikte kullanımının Agaricus bisporus mantar türünde soğukta muhafaza süresince kalite özellikleri üzerine etkileri incelenmiştir. Yapılan çalışma sonucunda, metil jasmonat (MeJA) ve aljinat uygulamalarının kontrol ve kitosan uygulamalarına göre kalite özelliklerini korumada daha etkili oldukları belirlenmiştir. Bu uygulamaların birlikte kullanımının ağırlık kaybı, kararma indeksi, MDA ve toplam fenolik madde miktarındaki artışın yavaşlatılması; sertlik, L*, hue açı değeri ve toplam antioksidan aktivitedeki azalışın geciktirilmesinde etkili olduğu görülmüştür. Ayrıca görsel kalite, renk ve koku değerlerindeki değişimlerin yavaşlatılmasında da aljinat ile MeJA uygulamasının birlikte kullanımı daha etkili bulunmuştur. Sonuç olarak, Hasat sonrası aljinat uygulamasının MeJA ile birlikte kullanımının Agaricus bisporus mantar çeşidinde fiziksel ve kimyasal özelliklerdeki değişimleri yavaşlatmada ve görsel kalitenin korunmasında en iyi uygulama olduğu ve kalite özelliklerinin korunarak 4 °C'de 15 gün süreyle muhafaza edilebileceği belirlenmiştir.
  • Öğe
    Konya ili Kadınhanı ilçesi süt sığırı barınaklarının yapısal analizi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Dinçer, Hüseyin; Uğurlu, Nuh
    Araştırma Konya'nın Kadınhanı ilçesinde süt sığırı barınaklarının özelliklerinin belirlenmesi için bölgede bulunan 20 süt sığırı barınağında gerçekleştirilmiştir. Bölgedeki çalışma ile incelenen işletmelerin tamamı bağlı duraklı barınaklar şeklinde planlanmıştır. İşletme sahiplerinin verimini tespit etmek için işletme ziyaretleri düzenlenmiş ve işletmelerde bulunan ahırların teknik açıdan özellikleri belirlenerek yapıların krokileri çıkarılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda incelenen barınaklarda hayvan başına barınak alanı 8m2/hayvan, gezinti alanı olan işletmelerde ise hayvan başına gezinti alanı 3.56 m2/ hayvan olarak bulunmuştur. Araştırmada incelenen barınakların birçoğunda atık depolama ve bertaraf adına bir düzenleme olmadığı ve çevre sağlığı hususuna dikkat edilmediği görülmüştür. Barınaklarda aydınlatma oranı %5,6 olup havalandırmalar pencereler ve bacalar aracılığıyla sağlanmaktadır. Tüm barınakların ortalama ısı iletim katsayıları değeri 2,538 kcal/m²°Ch bulunmuştur. Bu değer barınakların yalıtım yönünden yetersiz olduğunu göstermektedir. Toplanan bilgilerin değerlendirilmesinde akademik kaynaklardan faydalanılarak bölge için tavsiyelerde bulunulmuştur.
  • Öğe
    Konya ilinde süt sığırı işletmelerinin karbon ayak izinin belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Deniz Aydın, Feyza; Uzal Seyfi, Selda
    Karbon ayak izi kavramı, son yıllarda dünya nüfusundaki artışa bağlı olarak gıda talebinin artması ile hayvancılığın küresel ısınmadaki payının araştırılması amacıyla ortaya çıkmıştır. Dünya sera gazı emisyonunun %18-23'ünün hayvan yetiştiriciliğinden kaynaklandığı tahmin edilmektedir (FAO). Hayvancılık işletmelerinden yayılan sera gazı emisyonlarının önemli bölümünün, enterik fermantasyon ve gübre yönetim sistemlerinden kaynaklandığı bilinmektedir. Bu çalışma, Konya İlinde süt sığırı işletmelerinden kaynaklanan sera gazı emisyon değerlerinin ve karbon ayak izinin belirlenmesi amacıyla 2023-2024 yılları arasında yürütülmüştür. Araştırmada, Konya İl Tarım ve Orman Müdürlüğünden özel izinle alınan, ilçe bazında hayvan yaşına göre kategorize edilmiş hayvan sayıları esas alınmıştır. Hayvancılık işletmelerinden kaynaklı N2O (nitröz oksit) ve CH4 (metan) emisyon değerleri ve CO2 (karbondioksit) eş değerleri hesaplanmıştır. Uluslararası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından geliştirilen Tier 1 metodolojisi kullanılmıştır. Çalışmada, Konya İli ve ilçelerinde enterik fermantasyon kaynaklı CH4, gübre kaynaklı CH4 ve gübre kaynaklı N2O gazlarının emisyon değerleri sırasıyla; 32,33 Gg/yıl, 41.5 Gg/yıl ve 6.5 Gg/yıl olarak hesaplanmıştır. Araştırmada Konya İli ve ilçelerine ait toplam karbon ayak izi (küresel ısınma potansiyeli) 3.770 Gg/yıl olarak bulunmuştur. Araştırma sonucunda 1 lt süt için 2.75 kg/yıl CO2 eşdeğeri hesaplanırken, sığır başına yıllık küresel ısınma potansiyeli ise 10.856 kg/yıl olarak hesaplanmıştır. Çalışmada, Konya İlçeleri içerisinde en yüksek CH4 emisyonu 14,9 Gg/yıl değeri ile süt sığırı varlığı en yüksek olan Ereğli ilçesinde hesaplanırken, en düşük CH4 emisyonu 2,7 Gg/yıl değeri ile Taşkent ilçesinde hesaplanmıştır. Araştırma Bölgesinde en yüksek N2O emisyonunun 1,3 Gg/yıl değeri ile Ereğli İlçesinde olduğu belirlenirken, en düşük N2O emisyonunun 0,02 Gg/yıl değeri ile Taşkent İlçesinde olduğu belirlenmiştir. Gübre kaynaklı metan emisyon değerlerinin yüksek elde edilmesinin nedeninin; işletmelerdeki gübre yönetim uygulamalarının yetersizliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Araştırma sonucunda, hesaplanan karbon ayak izi değerlerinin istenen değerlerle uyumlu olduğu görülmüştür. Bununla birlikte, gübre kaynaklı metan emisyon değerlerinin kısmen yüksek elde edilmesinin nedeninin; işletmelerdeki gübre yönetim uygulamalarının yetersizliğinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Ayrıca, hayvancılık işletmeleri kurulurken hayvan refahına uygun barınak projelerinin geliştirilmesinin yanısıra gübre yönetim sisteminin zararlı gaz salınımını azaltacak şekilde planlanmasının; hayvancılık sektörü ve özellikle sığır yetiştiriciliğinden kaynaklı küresel ısınmaya etkisinin azaltılmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir
  • Öğe
    Ahırlı (Konya) ilçesinde Triticale bitkisinde süne (Eurygaster spp.)'nin popülasyon gelişimi ve yumurta parazitlenme oranının belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Atakul, Mine; Ünlü, Levent
    Bu çalışma, Ahırlı (Konya) ilçesinde Triticale bitkisi üzerinde zarar yapan süne (Eurygaster spp.)'nin popülasyon gelişimi ve yumurta parazitlenme oranını saptamak için 2022-2023 yıllarında yürütülmüştür. Çalışmalar Ahırlı ilçesine bağlı Hengeme, Hamzalar ve Çukurbucak lokasyonlarında yapılmıştır. Bu lokasyonların aralarında en az 2 km uzaklıkta olan 3'er adet Triticale tarlası belirlenmiştir. İki üretim mevsimi boyunca her Triticale tarlasında haftalık kontroller yapılarak sünenin popülasyon gelişimi belirlenmiştir. Çalışmayı yürütebilmek için popülasyon gelişiminin belirlenmesinde ergin sayımı için atrap ile örnekleme yapılmıştır. Parazitlenme oranının belirlenmesi için ise gözle kontrol yöntemi kullanılmıştır. Haftalık kontroller sırasında ergin sayısı, parazitlenmiş ve parazitlenmemiş yumurta paketi sayımları yapılıp; parazitlenmiş yumurta paketleri toplanıp cam tüplerde muhafaza edilmiştir. Ahırlı ilçesinde Triticale ekim alanlarında 2022-2023 yıllarında sünenin ergin popülasyonu en fazla Hengeme lokasyonunda sırasıyla 25 ve 5 adet/hafta, Hamzalar lokasyonunda sırasıyla 16 ve 10 adet/hafta ve Çukurbucak lokasyonunda sırasıyla 13 ve 3 adet/hafta olarak tespit edilmiştir. Çalışma alanlarında tespit edilen yumurta paketlerinin parazitlenme oranı 2022-2023 yıllarında Hengeme lokasyonunda sırasıyla %66.67 ve 100, Hamzalar lokasyonunda her iki yılda da %100, Çukurbucak lokasyonunda 2022 yılında %100 oranında bulunurken, 2023 yılında yumurta paketi bulunamamıştır. Ahırlı ilçesinde küçük alanlarda Tritikale yetiştiriciliği yapan üreticilere süne için kimyasal mücadele yapmamaları tavsiye edilmektedir.
  • Öğe
    Aksaray ili Gülağaç ilçesinde şeker pancarı alanlarında çizgili yaprak kurdu [Spodoptera exigua (Lepidoptera: Noctuidae)]'nun popülasyon gelişimi ve bulaşıklık oranının belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Yenil, Halime Buse; Elma, Fatma Nur
    Bu çalışma, 2023 ve 2024 yıllarında Aksaray ili Gülağaç ilçesindeki şeker pancarı tarlalarında çizgili yaprak kurdu [Spodoptera exigua (Lepidoptera: Noctuidae)]'nun popülasyon gelişimi ve bulaşıklık oranını ortaya koymak amacıyla yürütülmüştür. Araştırma, Merkez, Demirci kasabası ve Bekarlar köyü olmak üzere üç farklı lokasyonda yürütülmüş ve her lokasyondan seçilen üç tarlaya, mayıs ayının ilk haftasında birer feromon tuzağı asılmıştır. Haftalık periyotlarla tuzaklara yakalanan ergin bireyler sayılmış; ayrıca her tarlada bitkiler üzerindeki yumurta paketi ve larva varlığı incelenerek bulaşıklık oranları belirlenmiştir. Her iki yılda da ilk ergin uçuşları mayıs ayının son haftasında gözlenmiş ve ergin bireylerin eylül ayının son haftasına kadar aktif olduğu ve doğada yaklaşık dört ay boyunca bulundukları belirlenmiştir. Bu süre içerisinde tuzaklara yakalanan en yüksek toplam ergin sayıları 2023 yılında Demirci' de 722; 2024 yılında Merkez' de 914 ergin olarak tespit edilmiştir. Ergin popülasyonunda, her iki yılda da üç tepe noktası kaydedilmiştir. Spodoptera exigua'nın, gelişme eşiği ve termal konstant (günderece) verilerine göre Gülağaç ilçesinde 2023 ve 2024 yılında teorik olarak sırasıyla 3,23 ve 3.92 döl verebileceği belirlenmiştir. Ortalama bulaşıklık oranları, 2023 ve 2024 yıllarında sırasıyla Merkez lokasyonunda %0,47 ve %0,53, Demirci kasabasında ise %0,53 ve %0,11 olarak belirlenmiştir. Bekarlar köyünde ise her iki yılda da bulaşıklık tespit edilmemiştir. Sonuç olarak, Spodoptera exigua'nın Gülağaç ilçesindeki şeker pancarı tarlalarında ekonomik anlamda zarar meydana getirmediği ancak 2024 yılında popülasyon yoğunluğunda meydana gelen artış gelecekte ekonomik anlamda bir zararlı olabileceğini düşündürmektedir. Epidemi yapma potansiyeline sahip bu zararlının ergin çıkışlarının feromon tuzaklarıyla düzenli olarak izlenmesi ve popülasyon yoğunluğu ile iklim koşullarına bağlı olarak mücadele zamanlamasının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır.
  • Öğe
    Biyopolimer esaslı kompozit gıda ambalajlarının üretimi ve karakterizasyonu
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Ülkerim, Aysima; Aydın, Gülsüm
    esinlerin doğru şekilde korunması için insanlığın geçmişten günümüze arayışı devam etmektedir. Gıda ambalajı olarak kullanılan sentetik bazlı polimerlerin; çevreye karşı gösterdikleri toksik etkileri, pahalı olmaları ve kolay elde edilememeleri sebepleriyle kullanım oranları azalmış ve yeni ürün arayışları ortaya çıkmıştır. Doğal polimerler, yeni ürün arayışı için uygun özelliklere sahiplerdir. Doğada bulunan maddelerden elde edilebilirlikleri sayesinde çevreye herhangi bir toksik etki göstermeyen doğal polimerler, aynı zamanda biyolojik yollarla da elde edilebilmektedirler. Nişasta, bitkiler ve özellikle ekinler (mısır, buğday, pirinç) tarafından büyük miktarlarda üretilen karmaşık bir karbonhidrat polimerdir ve toksik olmaması, biyobozunur olması ve film oluşturma özelliğinden dolayı film üretiminde sıklıkla tercih edilen bir doğal polimerdir. Nişasta taşıdığı bu özellikler sayesinde yapılan bu çalışmada tercih edilmiştir. Nişasta esaslı filmlerin içeriğine farklı oranlarda (ağırlıkça %1, %3 ve %5) yenibahar özütü eklenmiş ve doğal polimer filmlerin özelliklerinin güçlendirilmesi ve filmlere antibakteriyel özellik kazandırılması amaçlanmıştır. Yenibahar (Pimenta racemosa), Myrtaceae familyasına ait en çok bilinen baharat çeşitlerinden biridir. Yapılan çalışmalar bu bitkinin sulu özütünün, antimikrobiyal, antioksidan ve anti-inflamatuar özellikler gösterdiğini ortaya koymuştur. Yapılan bu çalışmada elde edilen yenibahar özütü katkılı nişasta bazlı filmlerin antibakteriyel özellikleri, suda çözünme ve şişme özellikleri, su buharı geçirgenlikleri, ışık geçirgenlikleri, kalınlıkları ve yoğunlukları incelenmiştir. Ayrıca FTIR ve SEM analizleri ile yapısal özellikleri karakterize edilmiştir. Elde edilen sonuçlar nişasta esaslı polimer filmlerin içeriğindeki yenibahar özüt miktarı arttığında filmlerin; antibakteriyel özelliklerinde, opaklık, su buharı geçirgenliği, yoğunluk, çözünürlük ve şişme oranlarında, saf nişasta içeren filmlere göre anlamlı şekilde artış görülmüştür. Elde edilen bu sonuçlar üretilen yenibahar özütü katkılı, nişasta esaslı polimer filmlerin gıda ambalajı olarak kullanım potansiyellerinin olabileceğine işaret etmektedir.
  • Öğe
    AESO bazlı nanokompozit filmler ve özelliklerinin incelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Karabulut, Başak Gizem; Soydal, Ülkü
    Biyobozunabilir polimer ve filmler, artan atık kontrolü ile ilgili çevre sorunları, yenilenemeyen kaynaklar, sera gazı emisyonlarından kaynaklanan küresel ısınma ve Dünya'nın sınırlı petrol rezervlerinden dolayı dikkat çekmektedir. Bu nedenle, son yıllarda, yağ bazlı kaynaklar gibi farklı yenilenebilir kaynaklardan biyo-bazlı polimerik kompozit filmlerin sentezi için birçok araştırma grubunun çalışmaları devam etmektedir.Bu tez çalışmasında, biyobazlı bir polimer olan akrilatlanmış epoksitlenmiş soya yağına (AESO) doğal bir plastikleştirici olan Gliserol'ün farklı oranlarında (%10; 20; 30; 40; 50 ve 60) modifiye edilerek yeni matrisler elde edilmiştir. Çalışmanın ikinci aşamasında uygun oranda belirlenen AESO/Gliserol modifiye matriksine farklı oranlarda (% 1;1.5; 2; 2.5 ve 3) nanokil (NK) ve aynı oranlarda modifiye nanokil (mNK) ilavesi ile nanokompozit filmler elde edilmiştir.Elde edilen malzemelerin su buharı geçirgenlik testleri, mekanik, şişme-çözünürlük-su içeriği, kimyasal dayanıklılık ve termal özelliklerine dolgu maddesi oranının etkisi incelenmiştir. Üretilen filmlerdeki fonksiyonel grupların olası etkileşimlerini belirlemek amacıyla FT-IR spektrumları kullanılmış ayrıca kompozitlerin morfolojisi taramalı elektron mikroskobu (SEM) kullanılarak, termal davranışları ise termal gravimetrik analiz (TGA) ile karakterize edilmiştir. Ayrıca biyobozunma davranışları biyobozunurluk testi, alev dayanıklılığı ise yanma testi ile incelenmiştir. Mekanik özellikler dikkate alınarak biyobazlı AESO polimer yapısı için en uygun gliserol oranı %50 olarak belirlenmiştir. AESO/Gliserol filmlerinin çekme mukavemeti ortalama 0.797-0.332 MPa ve çekme uzaması ise %8.10 ile 22.1 aralığındadır. AESO/Gliserol/NK 0.811-0.341 MPa ve %22.8-28.2 iken AESO/Gliserol/mNK, 0.980-0.494 MPa çekme mukavemeti ve %23.1-33.3 arasında çekme uzaması değerleri almıştır. NK ve mNK ilaveleri matrisin farklı sıcaklıklardaki bozunma değerleri ile 800ºC'da kalıntı miktarını yükselterek termal dayanımını arttırmıştır. Bu artış NK nanokompozitlerde biraz daha fazladır. AESO'nun su buharı geçirgenliği 1.38x10-7g.m/(m2Pa.s) iken gliserol ve nanokilin eklenmesiyle 7.47x10-12-1.37x10-12 g.m/(m2Pa.s) arasında değerler almıştır. AESO'a gliserol eklenmesiyle çözünürlük-şişme-su içeriği değerleri oldukça yükselmiştir. Nanokil kompozit filmlerinde bir miktar azalma olmuştur. Bu azalma mNK katkılıya göre NK nanokompozitlerde daha fazla olmuştur. 30 gün sonunda AESO/Gliserol filmlerinin asit, tuz ve alkol çözeltilerine karşı NK ve mNK katkılı olan kompozit filmlere göre daha yüksek dirence sahip olduğu ve ağırlık kazanma oranlarının da daha düşük olduğu görülmüştür. Baza karşı dayanıklılıkları oldukça düşüktür. Simüle toprak içerisinde 6 ay sonunda gliserolün AESO polimerinin biyobozunmasını artırdığı, NK ilavesi biyobozunurluğu biraz daha arttırdığı gözlenmiştir. Biyobozunurluğun mNK ilavesi ile biraz daha arttığı belirlenmiştir.
  • Öğe
    Türkiye'de yayılış gösteren Salvia L. cinsinin bazı türlerinin iPBS-retrotranspozon DNA markörleri ile genetik çeşitliliğin belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Çiftci, Esra Nur; Ulukuş, Deniz; Türkoğlu, Aras
    Bu tez çalışması, Türkiye'de yayılış gösteren Salvia cinsine ait 25 türdeki toplam 96 genotipin genetik çeşitliliğini iPBS-retrotranspozon DNA markörleri kullanarak belirlemeyi amaçlamaktadır. Araştırmada, iPBS işaretçileri ile genotiplerin genetik yapıları incelenmiş ve türler arasındaki genetik farklılıklar analiz edilmiştir. Çalışma kapsamında kullanılan 83 iPBS primerinden 16'sı analizlere uygun bulunmuş ve bu primerler toplam 255 bant üretmiştir. Primer başına gözlemlenen allel sayısı 21 ile 63 arasında değişirken, ortalama polimorfizm bilgi içeriği (PIC) değeri 0.414 olarak hesaplanmıştır. Genetik çeşitlilik analizi sonucunda ortalama etkin allel sayısı (ne) 1.666, genetik çeşitlilik indeksi (h) 0.397 ve Shannon bilgi indeksi (I) 0.585 olarak bulunmuştur. Elde edilen veriler NTSYSpc (Dice benzerlik matrisi), POPGEN1.32 ve STRUCTURE yazılımları kullanılarak detaylı şekilde analiz edilmiştir. Kümeleme analizi ve temel bileşen analizi (PCoA), genotipleri genetik benzerliklerine göre gruplandırmıştır. Genetik yapı analizi, genotiplerin popülasyon düzeyinde üç farklı alt gruba ayrıldığını göstermiştir. Sonuçlar, iPBS-retrotranspozon markörlerinin, Salvia türlerinin genetik çeşitliliğini aydınlatmada etkili bir yöntem olduğunu göstermektedir. Çalışma, Salvia cinsine yönelik genetik, filogenetik ve koruma odaklı çalışmalara değerli bilgiler sunmakta ve bu alandaki araştırmalar için bir temel oluşturmaktadır
  • Öğe
    Tuz stresine maruz bırakılan nohut (Cicer arietinum L.) ve buğday (Triticum aestivum L.) yapraklarında eksojen ellajik asitin reaktif oksijen türleri, antioksidan savunma sistemi ve azot metabolizması üzerine etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Elbasan, Fevzi; Hamurcu, Mehmet
    Tuz stresi, dünya genelinde tarımsal üretimi kısıtlayan ve bitkilerde büyüme ile gelişimi olumsuz etkileyen en önemli abiyotik stres faktörlerinden biridir. Bu stres, bitkilerde ozmotik dengenin bozulması, iyon toksisitesi ve reaktif oksijen türlerinin (ROS) birikimi yoluyla fotosentetik kapasiteyi, hücre su dengesini ve metabolik süreçleri bozarak lipid peroksidasyonu, nisbi su içeriğinin (RWC) azalması ve hücre zar stabilitesinin bozulmasına yol açar. Fenolik bileşikler, bitkilerde antioksidan savunma mekanizmalarını güçlendirerek tuz stresinin neden olduğu zararları hafifletme potansiyeline sahiptir. Tez çalışmamızda, 100 mM tuz stresi altındaki buğday ve nohut bitkilerine 12.5 µM ellajik asit (EA) uygulanarak EA'nın etkileri değerlendirilmiştir. Tuz stresi şartlarında hem buğday hem de nohut bitkisinde nisbi büyüme oranları (RGR) ile RWC'nin önemli ölçüde azaldığı ve durumun özellikle nohutta ciddi şekilde artan elektriksel iletkenlik (EC) seviyeleriyle paralellik gösterdiği belirlenmiştir. Ayrıca, oluşan bu oksidatif stresin etkisiyle ortamda artan hidrojen peroksit (H2O2) seviyelerinin yanı sıra, TBARS içeriğinde de önemli bir artış gözlemlenmiş ve bu durum lipid peroksidasyonunun arttığını göstermiştir. Bu artışların özellikle nohut bitkisinde daha fazla olduğu ve bu durumun artan sodyum (Na) konsantrasyonuyla birlikte bitkide iyon birikiminin buğdaya kıyasla daha hızlı arttığından kaynaklanabileceği ileri sürülmektedir. Tuz stresi ayrıca azot metabolizmasını etkileyerek, özellikle nohutta amonyum (NH₄⁺) içeriğini artırarak toksisiteye neden olduğu görülmektedir. Bu birikimin, önemli enzimlerin (NR, GS, GOGAT, GDH) azalmaları ve/veya değişim göstermemelerinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Ancak eksojen uygulanan EA ile birlikte RGR ve RWC değerlerinde önemli iyileşmeler göstererek EC değerlerini özellikle nohut bitkisinde azaldığı tespit edilmiştir. EA+T uygulamasında artan SOD aktivitesi, ortamda oluşabilecek H2O2'nin büyük olasılıkla sinyal mekanizmasında görev alarak antioksidan sistemi uyardığını göstermektedir. Bu duruma bağlı olarak, artan POX ve özellikle buğdayda artan APX aktivitesi sayesinde ortamda aşırı H2O2 birikimi engellenmiş ve lipid peroksidasyon seviyelerinde iyileşme tespit edilmiştir. Tuz stresi şartlarında EA uygulanmasıyla ortamda biriken NH₄⁺ miktarlarında azalmalar olduğu ve bunun artan NR, GOGAT ve GDH aktiviteleriyle ilişkili olduğu gözlemlenmiştir. Sonuç olarak, EA'nın, hem buğday hem de nohut bitkilerinde tuz stresinin neden olduğu oksidatif hasarı azaltmada etkili bir fenolik bileşik olduğu belirlenmiştir.
  • Öğe
    Mor havuçta erkek kısır ve fertil hatların moleküler yöntemlerle belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Kal, Ünal; Türkmen, Önder
    Dünya'da geniş bir üretim alanına sahip olan havuç, insan beslenmesi ve sağlığı için önemli bir sebze türüdür. Bünyesinde barındırdığı yüksek antosiyanin içeriğinin yanı sıra biyoaktif bileşikler ve zengin antioksidan kapasiteleri sayesinde kronik hastalıklara karşı koruyucu etkileri bulunduğu bu nedenle diyetlerin vazgeçilmez bir ürünü olduğu çalışmalarda belirlenmiştir. Havuç, Türkiye için önemli bir sebze olmasına rağmen, yerli F1 hibrit çeşitler ülkemizde mevcut olmadığı için üretimi büyük ölçüde ithal tohumlarla yapılmaktadır. Yurt dışından ithal edilen tohumlar için her yıl önemli miktarda döviz yurt dışına ödenmektedir. F1 hibrit çeşitler birkaç uluslararası firmaya ait olduğu için fiyatlandırmada rekabetçi bir ortam oluşamamakta, fiyatlar olması gerekenden fazla olarak üreticiye yansıtılmaktadır. Bu çıkmazın önüne geçilebilmesi ve üreticilere daha ekonomik hibrit tohum sunabilmek için yerli hibrit havuç çeşitlerin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Havuç üretiminde hibrit tohumun tercih edilmesinin en büyük nedeni verim artışı sağlaması, şekil, tat ve renk yönünden yeknesak havuçların üretilebilmesidir. Havucun çiçek yapısının oldukça küçük ve protoandrik yapısından dolayı hibrit havuç tohumu üretimi için erkek kısırlığından yararlanmak gereklidir. Havuçta iki tip erkek kısırlığına rastlanmaktadır. Bunlardan biri olan petaloid erkek kısırlığı, hibrit tohum üretimi açısından en uygun olanıdır. Petaloid tipi erkek kısırlığında anterler petal benzeri yapılara dönüşmektedir. Hibrit tohum üretiminde bu kısır hatlar anne ebeveyn (A) olarak kullanılmaktadır. Bu hatların devamlılığının sağlanabilmesi için, kısır hatla aynı genetik yapıya sahip ancak sitoplazmik açıdan normal yapıda olması nedeniyle polen üretebilen idameci hatlara (B) ihtiyaç vardır. Sitoplazmik kısır hatların tespiti, çiçek morfolojilerine dayalı olarak tecrübeli araştırmacılar tarafından arazi koşullarında gerçekleştirilebilmekle birlikte, bu süreç uzmanlık gerektiren ve zaman alıcı bir durumdur. İdameci hatların (B) ise arazi koşullarında ayırt edilebilmesi mümkün değildir. Bu noktada idameci hatların (B) seçimi ve sitoplazmik kısır hatların belirlenebilmesi için moleküler markörlerin kullanımı kaçınılmazdır. Moleküler markörler kullanılarak sitoplazmik erkek kısır hatlar ve idameci hatlar havuçlar henüz çiçeklenmeden bile hızlı bir şekilde tespit edilebilmektedir. Bu sayede hibrit havuç ıslahı süreci çok daha kısa sürede uygulanabilir hale gelmekte ve hibrit tohumluk üretimi mümkün olabilmektedir. Bu bağlamda yürütülen tez çalışması kapsamında belirlenen 4 farklı primer seti ile sitoplazmik erkek kısırlığı ve 1 primerle de genetik erkek kısırlığı tespit çalışmaları yürütülmüştür. Yapılan çalışmalar sonucunda 3-7-1, 5-2-1, 42-17-1, 11-17-9 nolu genotipler sitoplazmik erkek kısır (A /ana hat), 54-3-1, 40-1-2, 45-2-2, 47-6-3 nolu genotiplerin de genetik erkek kısır hat (B / idameci hat) özelliklerine sahip olduğu belirlenmiştir. Bu hatlar kullanılarak mor havuç hibrit tohum ıslah programlarının oluşturulabileceği düşünülmektedir. Bunu yanı sıra tez çalışması bitkisel materyallerinde morfolojik ve moleküler çeşitlilik analizleri de yapılmıştır. Çalışmaları sonuçları incelendiğinde genetik çeşitliliği yüksek bir gen havuzu oluşturulduğu görülmektedir. Morfolojik çeşitlilik analizi sonuçlarına göre genotiplerin 2 ana dala ayrıldığı bunlarında kendi içinde gruplara ayrıştığı görülmektedir. Moleküler çeşitlilik analizine göre ise gen havuzunun üç ana gruba ayrıldığı belirlenmiştir. Tez çalışması sonucunda belirlenen genetik markörlerin, mor havuç ıslahında kullanılacak hatların seçimi için etkili bir araç olduğu ortaya konulmuştur. Bu hatlar kullanılarak gerçekleştirilecek hibrit mor havuç tohum üretimi, ülkemizin dışa bağımlı olduğu bu alanda yerli tohum üretimine yönelik önemli bir adım olarak değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    Ekmeklik buğdayda çift melez F1 döl kuşağı kullanılarak çoklu genlerin (Nax1, Nax2, Gpc-B1) tek bitkiye aktarılması ve genetik ilişkilerinin incelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Çakır, İbrahim; Topal, Ali
    Artan dünya nüfusu, küresel gıda güvenliği üzerinde ciddi bir baskı oluşturan biyotik ve abiyotik stres koşullarıyla karşı karşıyadır. Abiyotik stres koşullarının başında tuzluluk problemi gelmektedir. Bunun yanı sıra, "gizli açlık" olarak adlandırılan, özellikle çinko (Zn) ve demir (Fe) gibi elementlerin yetersiz alımı dünya çapında milyarlarca insanı etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunu olarak öne çıkmaktadır. Çalışmada, tuzluluğa toleranslı, mikro besin elementlerince zengin yeni buğday genotiplerinin geliştirilmesi amaçlanmış ve tuzluluğa toleranslılık genleri (Nax1 ve Nax2) ile mikro besin elementi (Fe ve Zn) ve protein oranını artırma etkisine sahip Gpc-B1 geni hedef gen olarak belirlenmiştir. Çalışmada materyal olarak Kınacı-97 çeşidine Nax1 ve Nax2 geni aktarılan hatlar ile Gpc-B1 geni içeren Yecora Rojo çeşidi kullanılmıştır. Hedef genler melezleme yoluyla aktarılmış ve sonrasında SSR yöntemi ile taranıp pozitif genleri taşıyan genotiplerin seçilimi yapılmıştır. Çalışmanın ilk yılında Nax1+Gpc-B1 ve Nax2+Gpc-B1 gen kombinasyonları oluşturulmuştur. İkinci yıl bu genlerin bir araya getirilmesi amaçlanmış fakat üç gen bir araya gelmemiştir. Elde edilen gen kombinasyonu; Nax1+Nax2, Nax1+Gpc-B1 ve Nax2+Gpc-B1 olarak gerçekleşmiştir. Melez tohumlar kontrollü sera ortamında saksılara ekilerek Kontrol (0 mM), 50 mM, 100 mM ve 200 mM NaCl uygulaması gerçekleştirilmiştir. Genlerin etkileri incelenmek üzere çeşitli analizler yapılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre Nax1 ve Nax2 geni içeren (Kın-5907) x (Kın-5924) genotipi düşük Na (0,145) ve B (4,92 mg kg-1) içeriği yanında yüksek Ca (0,64), K/Na (18,07), Ca/Na (4,41) ve protein oranı (%19,42) ile ön plana çıkmış olup tuz stresine karşı üstün dayanıklılık sergilemiştir. Nax2 ve Gpc-B1 genlerini içeren (Kın-5924) x Yecora Rojo genotipi bitki P, Ca, Zn, Fe, S ve Mg içeriği bakımından en yüksek, K, Mg ve Zn içeriği bakımından ise ikinci sırada sonuç veren genotip olarak belirlenmiştir. Araştırmada Nax1 ve Gpc-B1 geni içeren (Kın-5907) x Yecora Rojo genotipi bitki K, Mg, Ca, Fe, Mn ve B içeriğinde en iyi sonucu vermiştir. Elde edilen sonuçlar, özellikle Nax1, Nax2 ve Gpc-B1 gen kombinasyonlarının tuz toleransı ve besin elementi birikimi üzerindeki olumlu etkisini ortaya koymaktadır.
  • Öğe
    Mukavemet ve yanma direnci arttırılmış şekil hafızalı polimer nanokompozit malzeme sentezi, karakterizasyonu ve mobilya sektöründe potansiyel uygulama alanları
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Şenkon, Fatma Pınar; Ersöz, Mustafa
    Malzeme alanında oldukça hızlı gelişim gösteren akıllı malzemeler (SM), çevreden gelen uyarana karşılık olarak malzemenin spesifik özelliğine göre çeşitli cevap verebilme yeteneğinden dolayı günümüzde ilgi odağıdır. Bu malzeme grubu içerisinde birçok çeşitli alt sınıflandırma bulunmakta olup şekil hafızalı malzemeler (SMM) en çok gelişim gösterenlerden biridir. Şekil hafızalı polimerler (SMP) ise biyouyumlu, hafif, kolay üretilebilir ve kolay şartlanabilir olması gibi önemli özelliklerinden dolayı araştırma ve geliştirme çalışmaları sürekli devam etmekte olup günümüzde de medikal, havacılık ve otomotiv gibi çeşitli endüstrilerde yoğun kullanımı vardır. Şekil hafızalı poliüretan (SMPU) malzemesi bu malzeme sınıfında en yoğun kullanımı olan ve çevresel sıcaklık değişimine göre şekil değişimiyle cevap verebilen bir polimer türüdür. Bu tez çalışması kapsamında SMPU malzemesini kullanılarak kompozit oluşum çalışmalarının yürütülmesi hedeflenmiştir. Kompozit malzeme oluştururken SMPU matris malzemesinin mukavemet ve yanma direncinin arttırılmasına yönelik iki farklı destek malzeme seçimi yapılmıştır. Mukavemet arttırımında destek malzeme seçimi için en yaygın kullanımı olan cam elyaf tercih edilmiş olup yanma direnci arttırımı için ise lignin destek malzemesi olarak kullanılmıştır. Çalışmada öncelikle SMPU (referans numune), SMPU-cam elyaf, SMPU-lignin ve SMPU-cam elyaf-lignin içerikli çeşitli kompozit oluşum denemeleri yapılmış ve bu içeriklerdeki optimum formülasyonlar tespit edilmiştir. Bu aşamada dikkat edilen en önemli parametre malzemenin şekil hafıza özelliğini koruması olup her aşamada şekil geri kazanım analizleri yürütülmüştür. Sonrasında optimum formülasyona sahip numunelerin karakterizasyon analizleri gerçekleştirilmiştir. Numunelerin mukavemet değerlerinin incelenmesi için çekme ve dinamik mekanik analiz (DMA) yöntemleri uygulanmış olup her iki destek malzemesini içeren kompozit numunenin mukavemet dayanımda en iyi sonuçlara sahip olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca destek malzemelerinin ayrı ayrı kullanılmasıyla oluşturulan kompozit numunelerin analiz sonuçlarında cam elyaf destekli numunenin mukavemet dayanımı lignin destekli numuneye kıyasla çok daha iyi olduğu görülmüştür. Yanma direnci tespitinde UL94 ve limit oksijen indeksi (LOI) analizleri gerçekleştirilmiştir. Lignin destekli kompozit numunelerin yanma direnci konusunda en iyi sonuçlara sahip olduğu tespit edilmiştir. Numunelerin akustik özelliklerinin incelenmesinde ses yutma katsayısı ve ses iletim kaybı analizleri yapılmış olup tüm numunelerde akustik özelliklerin oldukça başarılı sonuçlara sahip olduğu görülmüştür. Yapılan diğer analitik analiz sonuçları değerlendirildiğinde SEM ve BET analizlerinde en iyi gözeneklilik yapısının SMPU referans numunesinde olduğu ve bu sonuçların akustik özellikleri de desteklediği tespit edilmiştir. FTIR analiz sonuçlarında ise oluşturulan kompozit numunelerin SMPU referans numuneye ait spesifik piklere sahip olduğu dolayısıyla benzer kimyasal yapıda oldukları görülmüştür. Numunelerin termal özelliklerinin incelenmesinde ise DSC ve TGA analiz yöntemleri kullanılmış olup DSC sonuçlarında camsı geçiş sıcaklıklarının kompozit numune oluşumu ile arttığı, TGA sonuçlarında ise hazırlanan kompozit numunelerin SMPU referans numuneye kıyasla daha kararlı termal yapıya sahip oldukları tespit edilmiştir.
  • Öğe
    PLD tekniği ile üretilen nano boyutlu Ag/p-CdTe/ (gözenekli) Si/Ag heteroeklem fotodetektörün yüksek hızda ve nır bölgesinde ışık algılaması
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2025) Tuna, Ahmet; Kılıç, Hamdi Şükür
    Bu doktora tez çalışmasının amacı; Ag/CdTe/Si/Ag ve Ag/CdTe/(gözenekli)Si/Ag hetero-eklem yapılı bir foto-detektör üretmek ve bu üretimin ölçüm ve karakterizasyon aşamalarını gerçekleştirmektir. Bu sayede daha sınırlı bölgede daha fazla malzeme elde etmek suretiyle elektromanyetik dalga ve malzeme arasındaki etkileşimi arttırarak daha fazla tetiklenen elektron ortaya çıkarmaktır. Üretim aşamasında öncelikle cam üzerine ince film CdTe malzeme büyütülmüş (Ag/CdTe/(gözeneksiz)Cam/Ag), ardından gözeneksiz ve gözenekli olmak üzere, Si üzerine CdTe ince film büyütülerek hetero-eklem yapı elde edilmiştir. Gözenekli Si yüzeylerde gözenek formasyonu için kimyasal yüzey mikro işleme tekniklerinden faydalanılmış, HidroFlorik Asit (HF) ile yüzey delikleri başarıyla oluşturulmuştur. Tüm numunelerde ince film büyütme esnasında PLD tekniği uygulanmış ve bu PLD sisteminde, nanosaniye puls genişliğine sahip bir lazer yardımıyla CdTe hedef malzeme ablasyona uğratılmıştır. CdTe ince film kaplamanın ardından numuneler 500 oC'de 60 dakika süre boyunca tavlama işlemine tabi tutulmuştur ve poli-kristal yapı metal yüzeyde arttırılmıştır. Ölçüm ve karakterizasyon aşamalarında morfolojik, opto-elektronik ve kimyasal ölçüm metotlarına başvurulmuştur. İnce film CdTe kaplamalar üzerinde gerçekleştirilen AFM ölçümlerinde kalınlık arttıkça Miller indisinde büyüyen kristalografi oryantasyonları tespit edilmiştir. Morfolojik ölçümlerde ayrıca SEM görüntüsü de alınmış ve buradaki tanecik boyutları ile AFM görüntülerindeki tanecik boyutları arasındaki korelasyon ortaya konmuştur. Soğurma oranları ölçümlerinde ise kalınlık arttıkça soğurma oranında da artış gözlemlenmiştir ve bu sıralamanın özellikle NIR bölgede tam doğrusal bir davranış vermesi, hedeflenen sonuçlardan birisi idi. EDX kimyasal analizinde ise kalınlık arttıkça CdTe ince film kaplamada bulunan Cd geçiş metali pozitif, Te metaloidinin ise negatif korelasyonu tespit edilmiştir. Ag/CdTe/Si/Ag ve Ag/CdTe/(gözenekli)Si/Ag hetero-eklem foto-detektörlerinin gerilime bağlı akım grafiği (I – V karakteristik eğrisi) ve zamana bağlı akım grafiği (I – T analizlerinin) ardından gözeneksiz yapıdan gözenekli yapıya geçtikçe bir ışık sensörünün temel özelliklerindeki belirgin yükselişin altı özellikle çizilmiştir. Üretilmiş tüm numuneler arasında gözeneksiz ve gözenekli Si yüzeylerde olmak üzere sırasıyla, foto-detektör temel parametrelerinde; R (Detektör Tepkisi) 2.8×10-2'den 4.49×104'e (mA/W), D (Detektivite) 4.18×101'den 1.1×108'e (1×108 Jones), EQE (Dış Kuantum Verimliliği) 1.74×10-2'den 2.79×104'e (%) ve G (Foto-Akım Kazancı) ise 3.94×100'dan 10,95×100'a yükselme tespit edilmiştir. Bu doktora tezinde PLD tekniği kullanılarak üretimi gerçekleştirilmiş Ag/CdTe/ (gözenekli)Si/Ag hetero-eklem yapılı hızlı yanıtlı foto-detektörler mevcut literatürde özgünlük taşımaktadır. En öne çıkan özgün niteliği ise Si yüzey üzerine HF kullanılarak gözenek oluşturduktan sonra PLD tekniği ile CdTe ince film kaplanmasıdır. Bu yüzey-mikro-işleme kimyasal müdahalesi ile tüm üretimlerde görülmüştür ki bu teknik, üretilen foto-detektörlerde aynı kısıtlı alan içerisinde hassasiyeti arttırarak daha yüksek opto-elektrik çıktı ve daha kaliteli sensör özellikleri elde etmemizi sağlamaktadır.