Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 4663
  • Öğe
    Nesidiocoris Tenuis Reuter (Hemiptera: Miridae)'in Kitle Üretiminde Soğukta Depolama İmkanlarının Araştırılması
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Candan, Büşra; Ünlü, Levent
    Bu çalışma ile predatör Nesidiocoris tenuis (Reuter) (Hemiptera: Miridae)’in ergin dönemlerinin değişik sürelerde soğukta bekletilmesinin bazı biyolojik özelliklerine etkisi araştırılmıştır. Denemede her grupta 0-24 saat yaşlı ergin olan bireyler; 7, 10 ve 15°C sıcaklıklarda 5, 10 ve 15 gün süre ile karanlıkta tutulmuştur. Düşük sıcaklıklarda depolanan erginlere besin olarak haftada üç kez Ephestia kuehniella Zeller (Lepidoptera: Pyralidae) yumurtaları ve ballı su ile nemlendirilmiş pamuklar bırakılmıştır. Depolama sonrası canlı kalan N. tenuis bireyleri 16:8 [A: K] h, 25°C koşullarında yetiştirilmeye alınmıştır. Depolama sonrası ergin bireylerde en düşük canlı kalma oranı 7°C’de 15 gün depolandığında %65.00±2.45, en yüksek canlı kalma oranı 7 ve 10°C’de 5 gün depolandığında sırasıyla %94.00±4.00 ve %98.00±3.54 olarak gerçekleşmiştir. Depolama sonrası yetiştirilen bireylerde en uzun ömür süresinin 7 ve 10°C’de 10 gün depolandığında sırasıyla 14.06±0.42 ve 14.94±0.49 gün, en kısa ömür süresinin ise 15°C’de, 15 gün depolanan erginlerde 8.10±0.61 gün sürdüğü kaydedilmiştir. Ortalama nimf sayıları en yüksek 7°C’de 15 gün bekletilen erginlerden 322.4±14.82 adet, en düşük ise 15°C’de 15 gün bekletilen erginlerden 47.6±8.05 adet elde edilmiştir. 15°C’de 15 gün depolanan erginlerden elde edilen nimf sayıları hariç diğer süre ve sıcaklıklarda depolanan erginlerin nimf sayılarının kontrol grubu ile arasında istatistiki olarak fark olmadığı bulunmuştur. Nesidiocoris tenuis’in ergin bireylerinin kitle üretimini yapacaklar için 7 ile 10°C arasındaki sıcaklıklarda ve 10 güne kadar depolanması tavsiye edilmektedir.
  • Öğe
    Akkaraman ve Anadolu Merinosu Koyun Irklarında Gh ve Dgat1 Genlerinin Büyüme Özellikleri ile İlişkisi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Tanış, Ayşe Nur; Keskin, İsmail
    Gerçekleştirilen yüksek lisans tez çalışmasında, Türkiye yerli koyun ırklarından Akkaraman ve Anadolu Merinosu ırkı kuzularda, GH ve DGAT1 genotiplerinin doğum ağırlıkları (DA), sütten kesim ağırlıkları (SKA), 6.ay canlı ağırlıkları (CA6) ve bazı vücut ölçülerine olan etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. GH ve DGAT1 genlerindeki polimorfizmler, PCR-RFLP yöntemi ile tespit edilmiştir. Her iki gen bölgesi için de 3 genotip tespit edilmiştir. GH gen bölgesi HaeIII enzimi ile kesim sonucunda, Akkaraman ırkı kuzularda A allel Anadolu Merinosu ırkı kuzularda ise B allel frekansı en yüksek olarak bulunmuştur. DGAT1 gen bölgesinde ise AluI enzimi ile kesim sonrası hem Akkaraman hem de Anadolu Merinosu ırkı kuzularda C allel frekansı en yüksek olduğu görülmüştür. AA, AB ve BB genotipli dişi kuzularda vücut uzunluğu bakımından istatistik olarak önemli fark tespit edilmiş (p<0.05), AA genotipine sahip kuzuların vücut uzunluğu daha yüksek bulunmuştur. Akkaraman ve Anadolu Merinosu ırkı AA, AB ve BB genotipli erkek kuzularda cidago yüksekliği özelliğinde istatistik olarak önemli fark tespit edilmiştir (p<0.05). Akkaraman ırkı AA ve AB genotiplerine sahip dişi kuzularda cidago yüksekliğinin daha fazla olduğu görülmüştür. En düşük cidago yüksekliği BB genotipli Akkaraman dişi kuzularda tespit edilmiştir. Anadolu Merinosu ırkı erkek kuzuların 6.ay canlı ağırlıkları ve sağrı yükseklikleri, Akkaraman ırkı erkek kuzulardan daha yüksek bulunmuştur. Diğer özellikler bakımından istatistik olarak önemli bir fark tespit edilememiştir (p>0.05). Gerçekleştirilen yüksek lisans tez çalışmasında elde dilen sonuçlar, GH ve DGAT1 genlerinin, koyunlarda bazı büyüme özellikleri için aday gen olarak Marker Destekli Seleksiyon (MAS) çalışmalarında kullanılabileceğini göstermiştir.
  • Öğe
    Toprak ve Gıda Kaynaklı Örneklerden Bacıllus Türlerinin İzole Edilip Maldı-tof Ms Cihazı ile Tanımlanması, Siderofor Etkinliklerinin Belirlenmesi ve Optimizasyonu
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) İstanbullu Çobanoğlu, Havva Betül; Yıldıztugay, Evren
    Demir elementi, canlılığın başlangıcından bu yana canlıların yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan yeryüzünde bulunan en temel elementlerden biridir. Mikroorganizmalar için demir, zara bağlı elektron taşıma sistemlerinde ve sitoplazmik indirgeyici reaksiyonlarda enzimatik yapılarda yer aldığından metabolik olarak önemlidir. Demir doğada bol olmasına rağmen serbest Fe+3 radikalleri mikroorganizmalar tarafından doğrudan alınamazlar. Çözünmüş demir miktarı yetersiz kaldığında çoğu bakteri düşük moleküler ağırlıklı ve yüksek demir bağlama kapasiteli sideroforlar üretir ve bu sideroforlar çevreden demir alımından sorumludur. Sideroforlar, organizmalarda demir bağlama özellikleriyle iyi bilinen, farklı kimyasal yapılara sahip hücre dışı ikincil metabolitlerdir. Bu bileşikler genellikle mikroorganizmalarda, mantarlarda ve bitkilerde bulunur. Siderofor varlığının tespiti ve üretim miktarının belirlenmesi için son yıllarda birçok çalışma yapılmıştır. Pestisitlerin bitki ve toprak toksisitesini arttırdığı ve tarımsal yönetimde daha güvenli ve sürdürülebilir tarımsal üretim araçlarının geliştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Bitki büyümesini teşvik eden bakterilerin üretmiş oldukları sideroforlar, öncelik verilmesi gereken en önemli biyolojik düzenleyici mekanizmalardan biri olarak tanımlanmıştır. Sideroforlar, bitki büyümesinde, biyokontrol mekanizmalarında ve diğer birçok ekolojik faktörün teşvik edilmesinde önemli kullanımlara sahiptir. Bacillus türleri rizosferdeki en baskın kolonilerdir ve birçok avantaj sunan sporlanma yeteneklerinden dolayı biyolojik kontrol ajanları olarak kullanımında iyi bir aday olarak kabul edilirler. Ayrıca spor üretme yetenekleri, Bacillus türlerini, olumsuz çevre koşullarına daha dayanıklı ve formüle edilmesi kolay ticari ürünlerin geliştirilmesi ve uzun süre saklanmasında kullanılmaya uygun mikroorganizmalar haline getirir. Bacillus cinsinin üyeleri, mikrobiyal pestisitler, fungisitler ve gübreler yapabildikleri için faydalı bakteriler arasındadır. Bacillus bazlı ürünler, mikrobiyal bitki sağlığı ürünlerinin en önemli sınıfı arasındadır ve piyasada yaygın olarak bulunmaktadır. Çalışmamızda izole edilen bakterilerden Adana Bacillus subtilis, Kırklareli Bacillus amyloliquefaciens ve Elazığ Bacillus cereus'un siderofor üretimi literatürde birçok çalışmada bulunan kontrol bakterisi olarak kullanılan Pseudomonas bakterilerinin siderofor üretim miktarına yakındır. Bu veriler, bu bakterilerin bitki koruma ürünlerinde ve tarımsal uygulamalarda ilerleyen süreçlerde kullanılabilirliği ortaya çıkmıştır.
  • Öğe
    Bağımsız Bileşenler Analizinde Yeniden Örnekleme Yöntemlerinin Kullanımı
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Şahinbay, Orhan Veli; Erişoğlu, Ülkü
    Bağımsız Bileşenler Analizi, bağımsız kaynakları karışık sinyallerden ayırmak için kullanılan bir çok değişkenli istatistik tekniğidir. Bağımsız Bileşenler Analizi veri noktalarının varyansını maksimize etmeye dayanan Temel Bileşenler Analizinden farklı olarak, istatistiksel bağımsızlığa odaklanarak bileşenleri elde eder. Kör kaynak ayrıştırma probleminin çözümünde yaygın olarak kullanılan Bağımsız Bileşenler Analizi farklı birçok disiplinde farklı amaçlar için yaygın bir kullanıma sahiptir. Bootstrap yöntemi bir veri kümesinden rassal örnekleme yöntemleri ile yeni örneklemlerin oluşturulması ve oluşturulan bu örneklemlere dayalı olarak ilgilenilen istatistiğin örnekleme dağılımının tahmin edilmesini sağlayan yeniden örnekleme yöntemidir. Bağımsız Bileşenler Analizinde bootstrap yönteminin kullanımında konum ve işaret farklılığı gibi iki önemli problem bulunmaktadır. Bu çalışmada bootstrap yönteminin Bağımsız Bileşenler Analizinde kullanımı için yeni bir yöntem önerilmiştir. Önerilen yöntemin etkinliği kurtosis ve negentropi tabanlı FASTICA algoritmasında hem simülasyon hem de gerçek veri uygulaması ile test edilmiştir. Önerilen yöntemin etkinliğinin test edilmesinde simülasyon çalışmasında ortalama hata kareler toplamı ve Amari hatası kullanılmıştır. Veri uygulamalarında ise mutlak korelasyon katsayısı ve sinyalin gürültüye oranı kriterleri kullanılmıştır. Simülasyon ve uygulama sonuçları, önerilen yöntem ile Bağımsız Bileşenler Analizinde bootstrap yönteminin etkin bir şekilde kullanılabileceğini göstermiştir.
  • Öğe
    Bazı Ağaç Sızıntı Gamlarının Yağı Azaltılmış Mayonez Üretiminde Kullanımı
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) İşler, Aysun; Çoklar, Hacer
    Mayonez, Fransız mutfağı kökenli soğuk bir sostur. Dünya genelinde yaygın olarak bilinen, çeşitli gıdalara özellikle salatalara aroma vermek amacıyla ilave edilen mayonez kolloidal yapıda emülsiyon tipi bir üründür. Literatürde yeni lezzette ürün geliştirmek veya daha sağlıklı ürünler elde etmek gibi çeşitli amaçlar doğrultusunda mayonez ile ilgili çalışmalar bulunmaktadır. Farklı bitki ve çekirdeklerden elde edilen gamlar, nişastalar, unlar ve bunların çeşitli kombinasyonları ile farklı konsantrasyonları başta stabiliteyi arttırmak amacıyla mayonezlerde kullanım olanaklarının incelendiği çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmada mayonez üretiminde kullanılan kıvam artırıcılara alternatif olarak kullanabilme olanaklarını incelemek amacıyla erik, kiraz ve şeftali ağaç sızıntıları gamları kullanılmıştır. Mayonez yapımında sıvı yağ, gam, su, asetik asit, yumurta sarısı, şeker ve tuz kullanılmıştır. Mayonezin emülsifikasyonunda kiraz, şeftali ve erik ağaçlarının sızıntıları kullanılmıştır. %75 yağ içeriğine sahip herhangi bir kıvam artırıcı kullanılmadan üretilen mayonezlerin kontrol numunesi olarak kullanıldığı analizlerde farklı oranlarda (%3, %4 ve %5) mayonezlere eklenen ağaç sızıntı gamlarının mayonezlerdeki çeşitli özellikler üzerine etkisi incelenmiştir. Mayonezde emülsiyon stabilitesi, reolojik özellikler, tekstür profil analizi, peroksit değeri, renk ve pH Analizleri yapılmıştır. Sonuçlar incelendiğinde mayonez üretiminde kullanılan gam çeşidinin mayonezlerin L*, a*, b*, C*, h, pH, peroksit değeri, emülsiyon stabilitesi, sertlik ve yapışkanlık özellikleri, akış ve kıvam indeksleri ile geri toparlanma ve deformasyon üzerine etkileri istatistiki bakımdan önemli bulunmuştur. Üretilen mayonez örneklerinin renk ve asitlik değerlerinin kullanılan gam çeşidine göre farklılık gösterdiği görülmüştür. Kiraz, erik ve şeftali ağaç sızıntı gamı kullanılan mayonezlerde (şeftali %5 konsantrasyonu hariç) emülsiyon stabilitesinin % 90 üzerinde olduğu görülmüştür. Yağı azaltılmış mayonezlerde beklendiği üzere oksidasyona bağlı kimyasal bozulmanın azaldığı ve kullanılan gam çeşidine göre farklılık gösterdiği görülmüştür. Yağı azaltılmış mayonez üretiminde erik, şeftali ve kiraz gamı kullanımının kontrol örneği ile yapılan karşılaştırmasında emülsiyon stabilitesi başta olmak üzere mayonezlerin fizikokimyasal özellikleri ve reolojik özelliklerine olumlu yönde etki ettiği görülmüştür. En yüksek kıvam indeksi şeftali ağacı sızıntı gamı içeren mayonezde (44.61±20.04) belirlenmiş olup bunu erik (38.62±18.94) ve kiraz ağacı sızıntı gamı içeren mayonezler (32.95±15.07) takip etmiştir. Mayonezlerde ağaç sızıntı gamı kullanımı deformasyon ve geri toparlanmayı önemli düzeyde etkilemiştir. Sertlik ve yapışkanlık değerlerinin gam kullanılan bütün mayonezlerde kontrolden daha yüksek çıkmış aynı zamanda artan konsantrasyonla birlikte artış göstermiştir. Konsantrasyon artışı ile geri toparlanmada da bir artış olduğu en yüksek geri toparlanmanın şeftali, en düşük geri toparlanmanın ise kiraz ağaç sızıntı gamı kullanılan mayonezlerde olduğu görülmüştür. Tez çalışması sonucunda ağaç sızıntı gamı kullanımının emülsiyon ve reolojik özellikler başta olmak üzere mayonezlerde kullanımının olumlu yönde etkiler gösterdiği görülmüştür.
  • Öğe
    Hsp90 Proteini için İnhibitör Olabilecek Yeni Heterosiklik Yapı İçeren Moleküllerin Sentezi ve in-silico Analizleri ile Biyo-aktivite Özelliklerinin İncelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Eser, Beyza Sena; Erdemir, Serkan; Tutar, Yusuf
    Kemoterapi kanser tedavisinde önemli bir rol almaktadır. Günümüzdeki moleküler biyoloji ve kanser biyokimyası alanındaki gelişmeler ile kanser oluşum mekanizmaları aydınlatılmakta ve bu mekanizmalarda görev alan hedef biyomoleküllerin tespit edilmesi ile hedefe spesifik kanser tedavisi ön plana çıkmıştır. Kemoterapiye destek olarak geliştirilen hedefe spesifik ilaç moleküllerinin tasarımı ile kemoterapinin etkinliğinin arttırılması ve hastada ortaya çıkan yan etkilerin azaltılması hedeflenmiştir. Son yıllarda Hsp protein ailesinin kanser oluşumundaki görevleri belirlenmiş olup bu proteinler hedefe spesifik kanser ilaç çalışmalarının öncül biyomolekülleri haline gelmiştir. Hsp proteinlerinin inhibisyonu için tasarlanan inhibitörler yeni kanser ilaçların keşfi için bir umut vaat etmektedir. Isı şoku protein 90 (Hsp90), 90 kDa ağırlığında, hücre içerisinde en yaygın olarak bulunan korunmuş bir şaperon proteindir ve proteinlerin doğru katlanmasında, düzenlenmesinde, stabilizasyonunda görev alır. Hücre stres koşullarının etkisindeyken özellikle kanserli hücrelerde Hsp90'nın ekspresyon düzeyi artar. Kanser hücrelerinde Hsp90, kanser metabolizması için gerekli olan onkogenik proteinlerin katlanmasında görev alır. Ayrıca apoptozu baskılar ve kanserli hücrelerin proliferasyonunu ve metastaz, anjiyogenez, invazyon ve ilaç direnci sinyal yolaklarının aktivasyonunu tetikler. Kısaca Hsp90 kanserli hücrelerin devamlılığı için gerekli bir şaperon proteindir. Hsp90 N-terminal domaininde (NTD) ökaryotik ve prokaryotik canlılarda yüksek derecede korunmuş ATP bağlanma bölgesine sahiptir. Hsp90 görevini yerine getirmek için ATP'nin hidroliz enerjisine ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenden dolayı, Hsp90'ın ATPaz aktivitesinin inhibisyonu hedefe spesifik kanser tedavisi için önemli bir stratejidir. Bu tez çalışmasında mevcut Hsp90 inhibitörlerinden veya ATP molekülünden daha yüksek afinite ile Hsp90 N-terminal domaine bağlanan ve düşük konsantrasyonlarda dahi Hsp90'ın aktivitesini büyük oranda azaltabilecek farklı yeni inhibitörlerin tasarımı hedeflenmiştir. Bu hedef doğrultusunda tasarlayıp geliştirdiğimiz yeni aday Hsp90 inhibitörleri Hsp90'ın ATP prosesini bloke etmek için ATP'den daha yüksek bir afinite ile N-terminal domaine (NTD) bağlanıp bağlanamayacağı yapılacak in-silico analizlerle belirlendi. Elde edilen bilgisayar destekli sonuçlar doğrultusunda en iyi sonuç veren INH-1 ve HBT-Q moleküllerinin sentezleri Selçuk Üniversitesi Organik Kimya laboratuvarda gerçekleştirildi. Daha sonra bu moleküllerin biyokimyasal deneyleri Sağlık Bilimleri Üniversitesi Biyokimya laboratuvarında Prof. Dr. Yusuf TUTAR önderliğinde gerçekleştirildi.
  • Öğe
    Afin Algoritması ile Blok Karıştırma ve Kaos Kullanan Bir Renkli Görüntü Şifreleme Algoritması
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Al-Bayati̇, Yousif Yaqoob Yousif; Doğan, Nurettin
    Günümüzde veri güvenliği ve gizliliği büyük önem taşımaktadır, bu nedenle görüntü şifreleme yöntemleri üzerinde yapılan araştırmalar büyük bir ilgi görmektedir. Bu çalışmada, renkli görüntülerin güvenli bir şekilde şifrelenmesi amacıyla karmaşık bir algoritma geliştirmeyi hedeflemektedir. Bu çalışma için görüntü R, G, B kanallarına ayrıldıktan sonra her kanal alt bloklara ayrılmıştır. Daha sonra alt bloklar Afin algoritması kullanılarak karıştırılmıştır. Yine her bir alt blok Afin algoritması ile yeniden karıştırılmıştır. Karıştırma işlemi hem piksel konumları hem de R, G, B kanallarındaki gri seviye piksel değerlerinin değiştirilmesi için de yapılmıştır. Daha sonra pikseller, zikzak tarama kullanılarak yeniden düzenlenmiştir ve piksellerin daha iyi dağılımı sağlanarak şifreleme güvenliği artırılmıştır. Bu çalışmada renkli görüntüler için güçlü ve güvenilir bir görüntü şifreleme algoritması geliştirilmiştir. Bahsedilen yöntemin sonucunda elde edilen görüntüyü kaotik harita kullanılarak yeniden karıştırılmış ve elde edilen algoritma daha güçlü hale getirilmiştir. Bu sayede şifreleme sürecinde rastgelelik seviyesi artırılarak güvenlik artırılmıştır. Önerilen algoritmanın güvenlik ve performans açısından değerlendirilmesi için çeşitli analizler gerçekleştirilmiştir. Histogram analizi, piksel korelasyon analizi, entropi testi ve diferansiyel saldırı analizi gibi yöntemler kullanılarak algoritmanın güvenilirliği ve dirençliği test edilmiştir. Güvenli ve etkili bir görüntü şifreleme çözümü sunan karmaşık bir algoritma elde edilmiştir. Bu algoritma, renkli görüntülerin güvenliğini sağlamak ve yetkisiz erişime karşı koruma sağlamak amacıyla kullanılabilir.
  • Öğe
    Lupınus Albus L. Subsp. Albus Taksonunda Genomik Ssr Markörlerinin Geliştirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Bayram, Yaren; Ulukuş, Deniz; Çelik, İbrahim
    Türkiye’de yetişen Lupinus albus L. subsp. albus (termiye) taksonu spesifik yüksek sayıda genomik SSR markörünün geliştirilmesi ve bu markörlerin genetik çeşitlilik çalışmalarında kullanılması hedeflenmiştir. Bu çalışmada 6 farklı popülasyondan toplanan 48 bitki örneği kullanılmıştır. GMAT programı kullanılarak termiye genomunda sırasıyla 71722, 11657, 1502, 21888 ve 371 adet di-, tri-, tetra- , penta- ve hekza-nükleotit SSR motifi belirlenmiştir. Bu SSR motiflerinden toplam 107140 adet primer tasarlanmış ve bu primerlerden 10 adedi PCR çalışmalarında kullanılmıştır. Lupinus albus subsp. albus taksonuna ait toplanan örnekler CTAB metodu kullanılarak yapraklardan DNA izolasyonu gerçekleştirilmiştir. İzole edilen genomik DNA’lar SSR markörleriyle PCR reaksiyonuna sokulduktan sonra PCR fragmentleri % 3’lük agaroz jel elektroforezinde ayrılmıştır. Yapılan çalışmalar sonucunda populasyonlar arasında polimorfizm bulunamamıştır ve elde edilen bu markörler, bu taksona özgü ilk SSR markörleridir. Bu markörler Lupinus albus subsp. albus taksonunda genetik çeşitliliğin değerlendirilmesi, haritalanması ve markör destekli seleksiyon için kullanılabilir.
  • Öğe
    Raspberry Pi Kullanarak Fdr için Uçuş Verilerinin Toplanması ve Değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Yavaş, İsmail; Güntürkün, Rüştü
    Bu çalışmada tek motorlu küçük uçaklarda kullanılabilecek bir uçuş veri kayıt cihazının elektronik kısmının tasarımı yapılmıştır. Çalışmada FDR’nin (Flight Data Recorder-Uçuş Veri Kaydedicisi) verileri gerçek zamanlı kaydetmesi sağlanmıştır. Eğitim setinden bir uçuş simüle edilerek veriler alınmış ve Raspberry Pi ile sıkıştırılıp kaydedilmiştir. Kaydedilen veriler üzerinde inceleme ve karşılaştırma yapılabilmesi amacı ile veriler farklı uçuş fazlarına göre grafik halinde gösterilmiştir. Verileri grafik şeklinde gösterebilmek için Qt Framework kullanılarak C++ programlama dili ile bir program yazılmıştır. Kaydedilen veriler arasında roll, pitch, yaw hareketleri, hava hızı, yükseklik, sıcaklık bilgileri ayrıca AC1 BUS, AC2 BUS, DC1 BUS, DC2 BUS, AC ESS BUS VE DC ESS BUS değerleri bulunmaktadır. FDR, son 25 saat için uçuş sırasında sürekli değişen saat, yükseklik, hız, yön, kanat açısı gibi doksandan fazla parametrenin kaydını tutmaktadır. FDR’den gelen kayda göre uçuşun bir modeli ortaya çıkartılarak olası kaza sebepleri daha detaylı olarak incelenebilmektedir. Cihazın amacı kaza ve kırım durumlarında uçakta gerçekleşen anormal olayları kaydetmek olsa da aynı zamanda uçuş performansını iyileştirmek, yakıt sarfiyatını azaltmak ve uçuş personelinin yaptığı bir hata varsa belirlemek için işleticilere bir veri kaynağı da sunmaktadır. FDR’nin denize, göle ya da okyanusa düşmesi durumunda etkinleşen, su altındaki konumunu 30 güne kadar belli etme özelliğinin yanında otuz dakika boyunca 1100 santigrad derece sıcaklık altında sağlam kalabilme özelliği de bulunmaktadır. 37.5 KHz frekansında yaydıkları “pinger” sinyali, 14,000 feet (yaklaşık 4300 metre) derinlikte bile düşen uçağın yerinin belirlenmesini sağlamaktadır. Sonuç olarak bu çalışmada ülkemizde yapılan çalışmalardan farklı olarak gerçek zamanlı bir kaynaktan gelen verilerin kaydedilmesi yoluyla bir FDR’nin elektronik kısmının tasarımı gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın ülkemizde FDR üretilmesine katkıda bulunacağı kanısındayız.
  • Öğe
    Bir Otomotiv Diferansiyelinde Son Redüksiyon Oranını Değiştirerek Tasarımlarının ve Analizlerinin
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Bekdik, Ayşe Rana; Özçelik , Abdullah Engin
    Diferansiyel dişli kutusu sistemi araçların viraj esnasındaki tekerleklerin katettiği yolun farklı miktarlarda olmasından kaynaklı kullanılan sisteme denmektedir. Diferansiyel tasarımı araçların yol tutuş performansına ve bazı özelliklerine göre tasarlanmaktadır. İhtiyaçlardan dolayı diferansiyel çeşitlerinde farklılık göstermektedir. Aslında hepsinin işlevi birbiriyle aynıdır. Diferansiyel dişli kutusu sisteminde düz dişliler yerine hipoid konik dişliler tercih edilmektedir. Diferansiyel mekanizması, tahrik milindeki hareketi tekerleğe ileten, hızında azalma sağlayıp torkunun artmasını sağlayan ve taşıttaki ilk hareketin kolaylığını sağlayan dişli sistemidir. Hipoid dişli tipinde, diş eksenleri birbirine dik olmasından dolayı aracın ağırlık merkezini zemine yaklaşmasıyla, aracın yol tutuşunu iyileştirmektedir. Ayna dişli ve pinyon dişlinin konik dişli gruplarından herhangi birinin kullanılması, sürtünmeden kaynaklanan titreşimi ve ses sorununu azaltması sebebiyle tercih edilmektedir. Yaygın olarak bulunan otomobil diferansiyelleri maksimum 6 azalma oranına sahiptir. Bunun nedeni, 6'dan büyük bir azaltma oranına sahip bir otomotiv diferansiyelinin tasarlanmasının, mevcut sınırlı alanla konumlandırılmanın mümkün olmadığı hantal bir tasarıma yol açmasıdır. Ayrıca, diferansiyelin boyutunun artırılması aşırı istenmeyen ağırlığa yol açabilir. Çoğu kara aracı, 3 veya 4'lük azaltma farklarına sahiptir. Ticari olarak konuşursak, 6'dan büyük bir azalma ile bir diferansiyel bulmak imkansıza yakındır. Çoğu üretici ek bir tek vitesli şanzıman kutusuna sahiptir, ancak bu tasarımı zorlaştıracak ve servis maliyetlerini artıracaktır. Bu makalenin amacı, farklı azaltma oranlarına sahip bir diferansiyeller tasarlayıp analiz yapmaktır. Makale, tasarımın başarısını kanıtlamak için tüm hesaplamaların yanı sıra Adams ve Ansys simülasyon’da gerçekleştirilen kuvvete dayalı bir analizi içermektedir.Bu çalışmada ayna dişlisi sabit tutularak pinyon dişli sayısındaki değişiklikler göz önüne alınarak çevrim oranından değişiklikler yapılmıştır. Yapılan matematiksel hesaplamalar ve analizler sonucunda çevrim oranın artmasıyla normal modül değerinde azalma gözlemlenmiştir. Tasarımda düz dişli yerine hipoid dişliler kullanılarak daha sessiz bir çalışma ortamı sağlanmıştır. Eksenler arası mesafenin artmasıyla ayna helis açısında azalma ve verimde düşme gerçekleşmiştir. Yapılan analizler sonucunda üretim sürecinde ve sonrasında gözlemlenecek problemlere daha erken müdahale edebilme imkanı sunmuştur.
  • Öğe
    Buzağı Kayıpları Konusundaki Üretici Davranışlarının İncelenmesi: Konya İli Karapınar İlçesi Örneği
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Kaplan, Benay; Arısoy, Hasan
    İnsanlar sağlıklı ve dengeli beslenmek için hayvansal proteine ihtiyaç duyarlar. Bu protein kaynakları arasında et, süt ve ürünleri oldukça önemlidir. Artan gıda talebinin karşılanması için hayvansal üretimin ve buna bağlı olarak da hayvansal verimin arttırılması büyük önem taşımaktadır. Tüm canlılar gibi yeryüzündeki sığırların da hayatta kalması sağlıklı buzağılara bağlıdır. Yetiştirilen ve hayvancılık sektörüne kazandırılan sağlıklı buzağılar, sığır çiftliklerinin ekonomik sürdürülebilirliği için kritik öneme sahiptir. Bu yeni doğan yavrular, çiftlik için sadece önemli bir gelir kaynağı değil, aynı zamanda insanların ihtiyaç duydukları proteinlerin kaynağıdırlar. Bu araştırmada, Konya ili Karapınar ilçesinde buzağı kayıpları konusundaki üretici davranışlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Araştırma bölgesinde ari işletme sayısı 15 olup, bu işletmelerin 8’i onaylı işletme özelliği de gösterdiği için bu işletmelerde tam sayım yöntemiyle yüz yüze anket çalışması yapılmıştır. Ari olmayan 1877 işletmede ise tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Tabakalı tesadüfi örnekleme yöntemine göre anket yapılacak işletme sayısı %99 güven aralığında ve %10 hata payı ile 47 olarak tespit edilmiş ve işletmelerde anketler yapılmıştır. Araştırma sonucunda, Ari ve Onaylı işletme sahiplerinin %40’ının üniversite mezunu olduğu, ari olmayan işletme sahiplerinin %2,13’ünün üniversite mezunu olduğu saptanmıştır. Ari ve onaylı işletmelerin %67’si sahip oldukları hayvanların hastalık ve diğer problemlerini günlük kontrol ettirirken ari olmayan işletmelerin %3’ü günlük kontrol ettirdiği sonucuna ulaşılmıştır. Ari ve onaylı işletmelerin %40’ı buzağılara kolostrumu günde 3 kere verirken, ari olmayan işletmelerin %21’inin günde 3 defa kolostrum verdiği belirlenmiştir. Ari ve Onaylı işletmelerin %53’ünde anneye gebelikte aşı yapılırken, ari olmayan işletmelerin ise %17’sinde anneye gebelikte aşı yapıldığı saptanmıştır. Ari ve Onaylı işletmelerin %93’ünde hasta hayvanlar için karantina bölmesi varken, ari olmayan işletmelerin %13’ünde karantina bölmesi olduğu belirlenmiştir. Genel olarak ari olmayan işletmelerde yaşanan buzağı kayıplarının, ari ve onaylı işletmelerde yaşanan buzağı kayıplarına göre daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Buzağı ölümlerini azaltmak için üreticilerin sağlık koruma uygulamalarına özen göstermesi, ahır koşullarını hayvan refahına göre düzenlemesi, hayvanların beslenme koşullarına gerekli önemi göstermesi, sürü yönetim uygulamalarını yerine getirmesi halinde buzağı ölüm oranlarının düşeceği belirlenmiştir.
  • Öğe
    Düzgün ve Saptırmalı Dizaynda Farklı Pim Geometrilerine Sahip Isı Değiştiricilerinin Zorlanmış Taşınımla Isı Transferinin İncelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Parlak, Furkan; Sertkaya, Ahmet Ali
    Pimli plakalı ısı değiştiriciler geleneksel düz plakalı tasarımlardan farklı olarak ısı transfer yüzeylerine tutturulmuş bir dizi yakın aralıklı pim veya kanatçıklardan oluşmaktadır ve düz plaka tasarımlarına kıyasla ısı transfer oranlarını artırırlar. Bu tasarımlar çeşitli endüstriyel uygulamalarda verimli bir şekilde kullanılmaktadır. Pimli plakalı ısı değiştiricilerde zorlanmış taşınımla ısı transferini etkileyen temel faktörlerin başında pimlerin boyutu, geometrisi ve aralığı gelirken, akışkanın viskozitesi, yoğunluğu, özgül ısısı ve akış hızı gibi parametrelerde ısı transferi üzerinde oldukça etkili değerlerdir. Mühendisler, belirli bir uygulama için istenen ısı transfer oranını elde etmek amacıyla bu parametreleri optimize ederler. Bu tez çalışmasında, ısı değiştirici formuna getirilmiş farklı geometrilere sahip pimli plakalı ısı değiştirici yüzeylerinde zorlanmış taşınım ile ısı transferinin etkileri deneysel olarak ele alınmıştır. Deneylerde dördü saptırmalı ve dördü saptırmasız olmak üzere toplam 8 adet pimli plakalı ısı değiştirici kullanılmıştır. Pimli plakalı ısı değiştiricilerin yüzey alanları birbirine eşit olacak şekilde üretilmiştir. Pimlerin tek farkı geometrileridir. Pimler üçgen, daire, elips ve kare olmak üzere dört farklı şekilde üretilmiştir. Deneyler 10 ila 50 watt ısıl giriş güçlerinde, 1-6 m/s arasında değişen hava hızlarında gerçekleştirilmiştir. Deney sonucunda, saptırmalı pimli plakaların saptırmasız pimli plaklara oranla daha yüksek Nusselt sayılarına sahip olduğu görülmüştür. En yüksek basınç düşüşü saptırmalı üçgen ve elips pimli plakalı ısı değiştiricilerde gözlemlenmiştir.
  • Öğe
    Bor Toksisitesine Yanıt Olarak Bor Toleranslı Triticum Urartu Genotipinin Transkriptomik Analizi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Uyar, Gül Sema; Khan, Mohd Kamran
    Bor toksisitesi özellikle kurak ve yarı kurak tarım bölgelerinde buğday ürününde büyüme ve tane veriminde azalmaya yol açmaktadır. Bu nedenle, bor’a toleranslı buğday çeşitlerinin geliştirilmesi için bor toksisitesine toleransı daha yüksek olan buğday yabani akrabalarının (WWR'ler) incelenmesi ve kullanılması faydalı olacaktır. Ayrıca, bor toksisitesi stres toleransını geliştirmek için WWR'leri verimli bir şekilde kullanmak için, bor toksik büyüme koşulları altında bunlarda meydana gelen transkriptomik değişiklikleri anlamak önemlidir. Bu yaklaşım doğrultusunda, bu çalışmada, bor toksisitesine toleranslı bir Triticum urartu genotipinin transkriptomik yanıtı RNA dizileme yoluyla araştırılmış ve RT-qPCR yoluyla B toksisitesi toleransını düzenlemede rol oynadığı düşünülen bazı genlerinin ekspresyonunu incelenmiştir. Fizyolojik büyüme analizinde, gövde yaş ağırlığı hariç, T. urartu, PI662222 genotipinin kök-gövde uzunluğu, kök yaş ağırlığı ve kök-gövde kuru ağırlığı dâhil olmak üzere diğer tüm büyüme parametreleri, kontrol çeşidi Bolal 2973'e kıyasla yüksek bordan (10 mM) daha az etkilenmiştir. Ayrıca, bor toksisitesi, genotipin B tolerans seviyesinden bağımsız olarak gövdelere kıyasla kökler üzerinde daha azaltıcı bir etkiye sahip olmuştur. Moleküler analizde, çalışmada toplam 2.254 yeni gen ve 7402 yeni transkript tanımlanmıştır. İki gövde kütüphanesinde toplam 32.777 genin diferansiyel olarak düzenlenirken, bunlar arasında 654 gende önemli ölçüde diferansiyel ekspresyonu gözlenmiştir. Önemli ölçüde düzenlenmiş bu genlerden 441'inin aşağı düzenlendiği, 213 genin ise yukarı düzenlendiği tespit edilmiştir. RT-qPCR analizi için transkriptom dizileme sonuçlarına göre farklı mekanizmalarda yer alan ve önemli ölçüde diferansiyel ekspresyon gösteren dört gen rastgele seçilmiştir. Kontrol ile karşılaştırıldığında Bor toksik büyüme koşulu altında çalışılan dört gen arasında, α-DOX, GELP, FTSH 9, genleri aşağı regülasyon gösterirken, UXS1 geni yukarı regülasyon göstermiştir. Çalışılan tüm genlerin RT-qPCR yoluyla diferansiyel ekspresyonu, RNA dizileme sonuçlarıyla uyumludur. Bu tezde tanımlanan B toksisitesi stresine duyarlı aday genlerin tanımlanmasıyla, buğday ve diğer tahıl ürünlerinde gelecekteki omik araştırmaları kolaylaştırılacaktır. Araştırılan tez, T. urartu genotipinin bor toksisitesine toleransı ve transkriptomundaki değişiklikler üzerine yapılan ilk araştırmadır. Elde edilen sonuçlar, yüksek bor’a yanıt veren tanımlanmış genlerin bor toksisite toleransı sağlamadaki işlevlerini doğrulamak üzere işlevsel olarak karakterize etmek için transgenik deneylere ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Sonuçlarımız, evcilleştirilmiş buğdayın genetik çeşitliliğindeki dar boğazı genişletmek için T. urartu’dan farklı genlerin kullanılabileceğini ortaya koyarken, moleküler ıslah veya genetik mühendisliği aracılığıyla buğdayın yüksek bor konsantrasyonuna toleransını geliştirmeye olanak sağlayabilir.
  • Öğe
    Karaman- Başyayla Yöresinde Yetişen Yabani Eriklerden Anaç Seleksiyonu
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Akyel, Aslı; Eşitken, Ahmet
    Erikler Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’da hem en fazla tür zenginliğine hem de en fazla adaptasyon kabiliyetine sahip meyve grubudur. Anavatanı Doğu Asya, Orta Asya ve Kafkasya olan erikler Anadolu’da büyük bir tür ve çeşit zenginliği göstermektedir. Prunus cerasifera Ehrh. erikler için çöğür anacı olarak kullanılan en yaygın türdür. Türkiye’de P.cerasifera Ehrh türüne giren eriklerin çöğürleri Avrupa erikleri, Japon erikleri ve Can erikleri için anaç olarak kullanılmaktadır. Bu tür yalnızca farklı erik türleri için değil, aynı zamanda şeftali, kayısı ve badem gibi diğer sert çekirdekli meyve türleri için de anaç olarak tercih edilmektedir. Bu çalışmada, zengin yabani erik popülasyonuna sahip Karaman-Başyayla yöresinde sert çekirdekli meyve türlerine anaç olarak kullanılabilecek yabani eriklerin seleksiyonu ve çelikle çoğaltılabilme olanaklarının incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, 2021-2022 yılları arasında KaramanBaşyayla yöresinde ve Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümüne ait araştırma ve uygulama serasında ve laboratuvarında yürütülmüştür. Araştırmada özellikle olumsuz toprak, iklim şartlarında sağlıklı büyüyen ve bodur büyüme özelliği gösteren tipler seçilmiştir. Selekte edilen tiplerden çelik ve meyveler alınmış, çeliklere 1000 ppm dozda ‘Indol-3-butyric acid’ (IBA) uygulanmış ve genotiplerin çelikle çoğaltılabilme durumları araştırılmıştır. Ayrıca her tipin morfolojik özelliklerine (ağacın büyüme eğilimi, ağaç boyu, ağacın gövde çapı, taç iz düşüm genişliği, yıllık sürgün uzunluğu, sürgünlerin boğum arası uzunluğu) bakılmış, alınan meyve örneklerinin ortalama meyve ağırlığı özellikleri incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar itibari ile çelik köklenmesi genotiplere ve yıllara göre %5- 50 arasında belirlenmiştir. Seçilen genotiplerde 2021 yılında MA-24 genotipi kallus oluşum oranı (%100), MA-27 genotipi köklenme oranı (%50), MA-9 genotipi kök sayısı ortalaması (4 adet) ve kök uzunluğu ortalaması (8 cm) bakımından en iyi sonuçlara sahip olurken; 2022 yılında MA-10, MA-19, MA-20, MA-21, MA-29 genotipleri canlı çelik oranı (%100) itibariyle en iyi değeri sağlamışlardır. MA-11 genotipi diğer selekte edilmiş genotiplere kıyasla meyve ağırlığı ortalaması (25,75 g) en yüksek olarak tespit edilmiştir. Sonuç olarak 13 genotip (MA-1, MA-5, MA-6, MA-9, MA-10, MA-11, MA-12, MA-15, MA19, MA-20, MA-21, MA-27, MA-29) yüksek köklenme oranı bakımından üzerinde çalışılması düşünülen, anaç adayı olabilecek potansiyele sahip görülmüştür. Araştırmanın son aşamasında ön plana çıkan, ümitvar bulunan genotipler anaç ıslah çalışmaları için koruma altına alınmıştır.
  • Öğe
    Tarım İşletmelerinin Kredi Tercihleri, Kullanımı ve Kaynaklarının Belirlenmesi: Ruanda Doğu İli Kirehe İlçesi Örneği
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Kalisa Umuhoza, Sylvia; Çelik, Yusuf
    Bu çalışmada, Ruanda’da Doğu il Kirehe İlçesinde Tarım İşletmelerinin Kredi Tercihleri, Kullanımı ve Kaynaklarının Belirlenmesi amacıyla analizi yapılmıştır. Çalışmanın temel verileri, ana kitle oranlarına dayalı kümelendirilmemiş tek aşamalı basit tesadüfî olasılık örnekleme yöntemine göre belirlenen 62 tarım işletmesi ile yapılan anketler aracılığıyla toplanmıştır. Araştırma, 2020-2021 üretim dönemine ait olan verileri kullanarak yapılmıştır ve bu veriler üzerinden analizler gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre; incelenen tarım işletmelerin işletme başına ortalama nüfusu 4,47 kişi, aile işgücü varlığı ise 2,97 EİB’dir. İşletme başına ortalama işletme arazisi 36,80 dekar olarak belirlenmiştir. İşletmeler geneli olarak ortalama aktif sermaye 14,490.89 dolar olmaktadır. Bunun %5.18’ini dönen varlıklar, %3.99’ünü orta varlıklar ve %90.83’ünü duran varlıklar oluşturmaktadır. İşletme başına ortalama pasif sermayenin %96,81’ini öz sermaye ve % 3,19’unu ise yabancı sermaye oluşturmaktadır. İşletme faaliyet sonuçlara göre işletme başına ortalama saf hasıla 9,621.83 dolar, tarımsal gelir 6,283.61 dolar, mali rantabilite %40.93 ve ekonomik rantabilite %%39.74 olarak belirlenmiştir. Kredi kullanan işletmecilerin %30.65’i işletme sermayesi ve %12.90’ı yatırım amaçlı kredi kullandıkları tespit edilmiştir. İşletmecilerin kredi alırken yüksek seviyede kooperatifleri tercih ettikleri belirlenmiştir. 53 işletmeci tasarruf edebilirken 9 işletmeci tasarruf edememektedir. İşletmelerin sadece nakit yoluyla tasarruf ettiği tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Karapınar İlçesinde Süt Sığırcılığı İşletmelerinin Tarımsal Yapısı ve Mekanizasyon Düzeyinin Belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Vural, Fatma Ömür; Özbek, Osman
    Bu araştırmada, hayvansal üretimin yoğun olduğu bölgelerden olan Konya ili Karapınar ilçesine ait süt sığırcılığı işletmelerinin tarımsal yapısı ve mekanizasyon düzeyinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, basit tesadüfi örnekleme metodu ile seçilen 73 adet süt sığırcılığı işletmesinde anket yoluyla yüz yüze görüşmeler yapılarak veriler elde edilmiştir. Araştırma sonucunda işletmelerin %42,5’i 22 yıl ve üzeri, %27,4’ü 9-15 yıl arası işletmecilik süreleri olduğu, %93,2’sinde işletmelerin öz sermaye ile kurulduğu, işletme büyüklüklerinin 0.1-300 da arasında değiştiği ve işletmelerin arazi varlıklarına bakıldığında işletme başına ortalama 396,39 da sulu 1,78 da kuru arazi düştüğü, işletmecilerin %38,4’lük bir oranla ilk sırayı ilköğretim, %26’lık bir kısmı lise, %21,9’u ortaöğretim ve %9,7’sinin ise üniversite mezunu olduğu tespit edilmiştir. Tarımsal üretimin %29,25’lik kısmını yonca, %25,67’si silajlık mısır, %11,3’lük bölümünde buğday üretiminin yapıldığı belirlenmiştir. İşletmelerin %80,8’i aileden iş gücü yardımı aldığı, %46,6’sı daimi işçi çalıştırdığı ve işçi sayılarının 1-65 arasında değiştiği, geçici işçi sayısının 1-14 arasında değişirken %12,3’ünün sadece geçici işçi tercih ettikleri tespit edilmiştir. İşletmelerdeki sağımcıların %63’ünün ilköğretim mezunu olduğu, sağım konusunda eğitimi %13,7’lik kısmının aldığı, işletmelerin %80,8’inin sadece ihtiyaç doğrultusunda veterinerlik hizmetini dışarıdan destek olarak aldıkları, %19,2’lik kısmın ise işletme bünyesinde veteriner çalıştırdıkları belirlenmiştir. Süt sığırcılığı yapan işletmelerin %95,9’unun barınak mülkiyetlerinin kendilerine ait olduğu, barınakların %86,3’lük bir kısmının yarı açık (serbest-duraklı), %8,2’sinin kapalı (duraklı), %5,5’inin serbest (açık) tipte olduğu, işletmecilerin %69,9’unun barınaklarında otomatik sulukları tercih ettikleri bulunmuştur. İşletmelerin %94,5’i doğal havalandırmayı, %5,5’i ise mekanik havalandırma kullandığı, %74’lük bir kısmında jeneratör olduğu, %75,3’ünün sağım işlemi için sağım ünitesi, %23,3’ü ise seyyar sağım makinesi kullandığı ve kalan kısmının elle sağım yaptığı belirlenmiştir. Sağım sistemi kullanan 55 işletmenin %47,9’luk bir bölümünde balık kılçığı, %15,1’inin hayvan arkası hatlı sağım sistemine sahip olduğu ve %12,3’ünün ise paralel durak tipinde olduğu saptanmıştır. İşletmelerin %84,9’u ahır içerisinde gübre temizliğini elle, %15,1’lik kısmının sıyırıcı, %13,7’lik bir kısmının zincirli tip otomatik sıyırıcı, %1,4’ünün ise hem zincirli tip hem de hidrolik tip otomatik sıyırıcı kullanarak barınak içerisindeki gübre temizliğini gerçekleştiği saptanmıştır. İşletmelerde toplam 168 adet traktör, işletme başına ortalama 2,3 adet traktör düştüğü, en çok bölgede %31,5 oranla Massey Ferguson modelinin tercih edildiği, işletmelerde 28 çeşit ve toplamda 602 adet makine varlığı olduğu, traktör başına 3,58 adet makine düştüğü ve traktör başına düşen makine kütlesinin ise 5,8 ton olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Özel Eğitime İhtiyaç Duyan Bireylerin Eğitim Sürecinde Yüz Tanıma Yazılımı İle Duygularının İncelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Qasim, Ibrahim Najmadeen Qasim; Alan, Selahattin
    Yüz ifadeleri insandan insana etkileşimde önemli bir rol oynamaktadır. İnsanların söylemek istediklerini göstermelerinin en önemli yolu yüz ifadelerini de iletişim sürecine katmaktır. Yüz ifadelerinin bilgisayar tarafından otomatik olarak tanınması kötü niyetli kişilere karşı tedbir alma, yeni doğan bebeklerde ağrı teşhisi, güvenli sürüş için yorgunluk tespiti, ruh haline göre müzik çalma listesi oluşturma, canlı emoji yaratma gibi birçok alanda bu teknolojiden faydalanılmaktadır. Bu nedenle yüz ifadelerini anlamak, anlamlarını açıklamak ve sınıflandırmak için birçok çalışma yapılmıştır. Teknoloji, insanların yaşamlarının her alanına hizmet etmektedir. Bu alanlardan biri de eğitim alanıdır. Teknolojinin eğitimde uygulanması ile eğitim daha etkin ve verimli bir şekilde yürütülebilmektedir. Aynı zamanda ölçme ve değerlendirme alanında teknolojinin de yardımıyla eğitim alanında ölçme ve değerlendirme daha doğru ve hızlı bir şekilde yapılabilmektedir. Araştırmalar duygusal veya davranışsal bozuklukları olan kişilerin eğitim katılımına karşı önemli engellerle karşı karşıya kaldıklarını ve eğitim sürecine tamamen katılmaları için özel desteğe ihtiyaç duyabileceklerini göstermektedir. Bu duygusal ve davranışsal ihtiyaçları karşılayan özel eğitim programları bu öğrencileri desteklemekte ve eğitim katılımlarını arttırmakta etkilidir. Öğretmenler ve yöneticilerin duygusal sağlık ile eğitim katılımı arasındaki bağlantıyı tanıması ve uygun destek ve kaynakları sağlaması önemlidir. Çalışma kapsamında Python dili kullanılarak insan yüzünü algılayan ve yüz ifadesinden duygu durumunu tespit edebilen bir tanıma yazılımı geliştirilmiştir. Bu yazılım ile özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin duygu durumlarının tespit edilebilmesi amacıyla, özel öğrenime gereksinim duyan 10 öğrenci üzerinde 8 hafta boyunca inceleme yapılmıştır. Yapılan eğitimler sırasında öğrencilerin duygu durumları yazılım ile kaydedilmiş ve ayrıca bir alan uzmanı tarafından da gözlem yapılmıştır. Bu çalışmada özel öğrenime gereksinim duyan öğrencilerin eğitim öğretim sürecinde yaşadığı problemlerin sebepleri irdelenmiş ve olumsuz durumların giderilmesi için alınabilecek tedbirler ortaya koyulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Benzimidazol-Schiff Baz Bileşiklerinin Mikrodalga Yolu ile Sentezi ve Bazı Metal Komplekslerinin İncelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Erdemir, Gülcan; Koç, Ziya Erdem
    Bu çalışmada çıkış maddesi olarak 3,4-diaminobenzoik asit kullanıldı, literatürde verilen metotlardan faydalanılarak asit katalizörlüğünde 1,2-fenildendiamin ile reaksiyona girerek 4-(1Hbenzimidazol) benzen-1,2-diamin (Bpzda) elde edildi. Etanol ortamında çözülmüş, 4-(1H-benzimidazol) benzen-1,2-diamin (Bzpda) ligandına yine etanolde çözülmüş 2-hidroksibenzaldehit, 2,4- dihidroksibenzaldehit ve 2,5-dihidroksibenzaldehit kondenzasyon reaksiyonu ile benzimidazol içerikli Schiff bazları N,N'-(4-(1H-benzimidazol)-1,2-fenilen)bis(2-hidroksi-1-fenilmetanimin)/ N,N'-(4-(1Hbenzimidazol)-1,2-fenilen)bis(2,4-dihidroksi-1-fenilmetanimin)/ N,N'-(4-(1H-benzimidazol)-1,2-fenilen) bis(2,5-dihidroksi-1-fenilmetanimin (Bzpda2/Bzpda24/Bzpda25) elde edildi. Daha sonra elde ettiğimiz ligandlar ile bazı geçiş metal kompleksleri sentezlendi. Sonuç olarak, bir adet benzimidazol bileşiği, üç farklı ligand ve bu üç ligandın Co(II), Ni(II) ve Cu(II) kompleksleri elde edildi. Daha sonra bileşiklerin elementel analizleri, FT-IR, 1H-NMR ve manyetik süssebtibilite ölçümleri alınarak yapıları aydınlatıldı.
  • Öğe
    Bor Toksisitesine Yanıt Olarak Bor Toleranslı Triticum Dicoccoides Genotipinin Gen Ekspresyon Analizi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Şen, Berna; Pandey, Anamika; Topal, Ali
    Biyotik ve abiyotik stres faktörleri ülkemizde ve tüm dünyada tarımsal verimi olumsuz etkilemektedir. Önemli abiyotik stres faktörlerinden biri olan bor toksisitesi, Türkiye dahil dünyanın kurak ve yarı kurak bölgelerinde ciddi bir sorundur. Buğdayın bor toksisitesine duyarlı olduğu ve üretiminin de bor toksisitesinden önemli ölçüde etkilendiği bilinmektedir. Bu nedenle, bor toksik ortamlarda başarıyla yetiştirilebilen, bor toleransı yüksek buğday çeşitlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte, yoğun buğday ıslah programları, yetiştirilen buğday popülasyonlarında homojenliği geliştirmiş ve onları yüksek bor dahil çevresel streslere karşı daha duyarlı hale getirmiştir. Bu nedenle, daha iyi sürdürülebilirlik için modern buğday genotiplerinin bor toleranslı yeni çeşitlerle değiştirilmesi gerekmektedir. Bor toleranslı yeni buğday genotiplerinin geliştirilmesi için bor toksisite toleransı yüksek buğday genetik kaynaklarının tespit edilmesi ve kullanılması gerekmektedir. Buğday genetik kaynakları geniş bir genetik tabana sahip olup, biyotik ve abiyotik stres koşullarına dayanıklı genotiplerin geliştirilmesi için önemli bir potansiyele sahiptir. Yabani türlerde farklı stres toleranslarında yer alan moleküler mekanizmayı belirlemek ve bunu ekili tahıl mahsullerine uygulamak, adaptif bir strateji olabilir. Buğday genetik kaynakları arasında yabani Gernik buğdayı (Triticum dicoccoides) binlerce yıldır olumsuz koşullara maruz kalmış ve günümüze kadar gelmiştir. Yabani Gernik buğdayı, tarımsal ekonomik değere sahip olmasa da, çevreye uyum ve farklı stres koşullarına tolerans için önemli olan genleri içerir. Modern buğday çeşitlerinin öncüsüdür ve buğdayın atası olduğu için bu özelliklerini buğday ıslahında kullanmak faydalı ve kolay olacaktır. Pek çok stres koşuluna toleranslı genlerin kaynağı olmasına rağmen, T. dicoccoides genotipleri, Bor toksisite toleransı açısından kapsamlı bir şekilde taranmamıştır. Ne bora toleranslı yabani Gernik buğdayı genotipi daha önce bildirilmiş ne de genlerinin yüksek bor altında diferansiyel ekspresyonu çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda, bu tez kapsamında, Bor toksik koşullarında yetiştirilen bor toleranslı bir T. dicoccoides genotipi olan PI362036'nın diferansiyel olarak eksprese edilen genleri, RNA Dizileme ve RT-qPCR tabanlı ekspresyon analizi ile tanımlanmıştır. Çalışmamızda, T. dicoccoides, PI362036 genotipinin Bor-toksisite toleransı düzeyi, B-toksisite toleransı iyi bilinen bir genotip olan kontrol çeşidi Bolal 2973 ile karşılaştırılarak belirlenmiştir. T. dicoccoides, PI362036'da yüksek bor uygulaması altında sadece yapraklarda daha az sararma gözlenmemiş, aynı zamanda kök uzunluğu dışındaki tüm büyüme parametreleri Bolal 2973'e kıyasla yüksek bor'dan daha az etkilenmiştir. RNA dizileme sonuçlarında toplam 2663 yeni gen ve 9.869 yeni transkript tanımlanmıştır. PI362036'nın gövdelerinde yüksek bor altında toplam olarak 2783 gen önemli ölçüde diferansiyel olarak ifade edilmiştir. Önemli ölçüde düzenlenen bu genlerden 134'ünün aşağı regüle edildiği, 2649 genin ise yukarı regüle edildiği bulunmuştur. Bunlardan, transkriptom sıralama sonuçlarına dayalı olarak RT-qPCR analizi için önemli ölçüde diferansiyel olarak eksprese edilen 8 gen seçilmiştir. Çalışılan sekiz gen arasında Kontrol ile karşılaştırıldığında α-DOX, NAS, GELPs, FTSH 9, DCAF13, ILK1 ve UXS1 genleri yukarı regülasyon gösterirken, SFR1 geni bor toksik büyüme koşulu altında aşağı regülasyon göstermiştir. RT-qPCR ve RNA dizileme deki tüm genlerin diferansiyel ekspresyonu birbiriyle uyumluydu. T. dicoccoides genotipinin yüksek B toleransına ilişkin ilk transkriptomik çalışma olduğundan, elde edilen sonuçlara odaklanılmalı ve yüksek bor'a tolerans sağlamadaki gen fonksiyonunu aydınlatmak için potansiyel aday genlerin fonksiyonel karakterizasyonu yapılmalıdır.
  • Öğe
    Akıllı Güç Kaynağı ile Kontrol Edilen Bilgisayar Soğutma Sistemi
    (Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Şahin, Mehmet; Işık, Hakan
    Günümüzdeki hızla gelişen dünyada, bilgisayarlar önemli bir yer edinmiş ve insanların ihtiyaçlarını karşılamada önemli bir role sahip olmuştur. Bu teknolojik gelişmeler, tarımdan uzay araştırmalarına, bankacılıktan eğlence sektörüne kadar geniş bir yelpazede kullanılmaktadır. Ancak bilgisayar teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, bu sistemlerde soğutma ve verimlilik gibi problemler ortaya çıkmıştır. Yarıiletken teknolojisinin temel sorunları, bilgisayar teknolojisinin gelişimini ve verimliliğini önemli ölçüde sınırlayan faktörlerden biridir. Bu sorunların en belirgin örneği, yarıiletken içeren malzemelerin ısınma problemidir. Isınma sorununun çözülememesi, yarıiletken malzemelerin işlevselliğini kaybetmesine yol açmaktadır. Bilgisayar sistemlerindeki bir diğer önemli sorun, sistem içinde oluşan ısının dış ortama aktarılması zorluğudur. İşlemciler ve ekran kartları gibi bileşenler, bilgisayarın en yoğun ısı üreten parçalarıdır. İşlemci soğutucuları, iç ortamdaki hava ile etkileşime girerek soğutma işlemini gerçekleştirir. Ancak bu yaklaşım, soğutucuların verimliliğini azaltmaktadır. İşlemci ve ekran kartı gibi donanımların verimli bir şekilde soğutulabilmesi için dış ortamdan fanlar aracılığıyla alınan soğuk hava, işlemcinin soğutucu parçaları üzerinden geçerek ısının dış ortama transferini sağlar. Bilgisayarın bulunduğu ortamın hava sıcaklığı, bilgisayarın çalışma sıcaklığını doğrudan etkilemektedir. Bu hava döngüsü sırasında, toz ve nem gibi unsurlar bilgisayar içine girebilmektedir. Hava yoluyla giren bu parçacıklar, bilgisayarın iç donanımları ve fanları üzerinde birikerek soğutma verimliliğini olumsuz etkiler. Soğutma verimliliğinin düşmesi sonucunda, bilgisayarlar daha yüksek sıcaklıkta çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu çalışmanın amacı, bilgisayar donanım parçalarının bulunduğu ortamın sıcaklığından bağımsız ve verimli bir şekilde soğutulabilmesidir. Bu sayede bilgisayar sistemleri daha kararlı, verimli ve uzun ömürlü olabilir.