Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 5065
  • Öğe
    0900 Ziraat kiraz çeşidinde metil jasmonat uygulamasının muhafaza sürecinde kalite özelliklerine etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Genç, Fadime; Küçükbasmacı Sabır, Ferhan
    Metil jasmonat (MeJA) bitkiler aleminde geniş dağılıma sahip linolenik asitten üretilmiş siklopentanon bazlı bir bileşik olarak bilinmektedir. Yaş meyve ve sebzelerde MeJA'nın hasat sonrası uygulamaları antosiyaninler, flavonoidler, fenolik asitler ve diğer antioksidan moleküller gibi ikincil metabolitlerin üretimini arttırmakta, ayrıca meyve kalite özellikleri korunarak muhafaza süresini uzatmaktadır. MeJA içsel hormon olarak bilinmekle birlikte dışsal uygulama olarak hem gaz hem de sıvı formda kullanılabilmektedir. Kirazlar dünyanın ılıman bölgelerinde yetiştirilen klimakterik olmayan bir meyve türüdür. Hasattan sonra çabuk bozulabilir özelliğe sahip olan kiraz meyveleri ve çeşitli fizyolojik ve mikrobiyal bozukluklara karşı da hassastır. Ayrıca depolama ve pazarlama süresince su kaybına bağlı olarak buruşma, yumuşama, renk değişimleri ve sap kısmındaki kuruma ve kararma sonucu meydana gelen kalite kayıpları tüketici tercihlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle kirazların kalite özellikleri korunarak raf ömrü ve piyasa değerinin artırılması amacıyla çeşitli hasat sonrası uygulamalara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışmada Konya-Hadim'den ticari olum aşamasında hasat edilen '0900 Ziraat' kiraz çeşidinde hasat sonrasında 0.5 μM MeJA, 1 μM MeJA ve 2 μM MeJA uygulamalarının etkileri incelenmiştir. Uygulama yapılan kiraz meyveleri 35 gün süreyle soğukta (1 °C, %85-90 oransal nem) muhafaza edilirken, raf ömrü çalışmaları için soğuk depodan çıkartılan meyveler 2 gün oda koşullarında (20 °C, %65 oransal nem) bekletilmiştir. Depolama süresince 7 gün aralıklarla depodan çıkartılan örneklerde, fiziksel ve biyokimyasal özellikler analiz edilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, MeJA uygulamasını hem soğukta depolama hem de raf ömrü koşullarında kontrol meyvelerine kıyasla meyve kalite özelliklerini korumada etkili olduğu belirlenmiştir. Ağırlık kaybının azalması, meyve eti sertliği, meyve kabuk rengi, SÇKM, toplam antioksidan aktivite ve fenolik madde miktarı değerlerindeki azalışın geciktirilmesinde olumlu etkiler gösterdiği saptanmıştır. Ayrıca görsel kalitenin, titre edilebilir asitlik değerlerindeki değişimlerin yavaşlatılmasında etkili olduğu görülmüştür. Sonuç olarak uygulamaların meyve kalitesine etkisi kalite özelliklerine göre farklılık gösterirken en etkili uygulama 2 μM MeJA olarak belirlenmiştir.
  • Öğe
    Kanser tedavisinde kullanılan paklitaksel'in iCVD Tekniği kullanarak fonksiyonel polimerik nano kaplama ilmodifikasyonu, karakterizasyonu ve MCF-7 hücre hattı üzerine biyolojik aktivitelerinin belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Kayadibi Koygun, Gözde; Arslan, Emine
    Farmasötiklerin nanopartiküller içerisine enkapsülasyonu kanser tedavisinde karşılaşılan problemlere çözüm sunmaktadır; kontrollü salınımı, ilaç toksisitesinin düşürülmesi ve öngörülen bölgeye doğrudan hedeflendirilebilmeleri gibi farklı parametrelerle karşılaşılabilecek problemlere çözüm sunulması ön görülmektedir. Nanopartiküller biyolojik moleküler tanıma ve yeni anti kanser ilaç dağıtım sistemlerinin tasarımı üzerine tasarlanmıştır. Ve daha sonra MCF-7 ve MCF-12A hücre hatları üzerindeki sitotoksik, antioksidan, lipid peroksidaz ve apoptoz yönünden etkileri incelenerek istatiksel analizi yapılmıştır. PAC, stabilite sorunu olan meme kanserinde kullanılan ve hidrofilik özelliği çok düşük bir anti kanser ajanıdır. PAC'in toksik etkilerini azaltan, kontrollü salım sağlayan nanopartiküllerin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Kanser hücrelerinin yanı sıra sağlıklı hücreleri de öldürdüğü için toksik etkisini azaltmak amacıyla metakrilik asit içeren çapraz bağlı kopolimer/ fonksiyonlandırılmış polimerler ile kaplama yapılarak PAC'in hedefe ulaşmadan çözünmesini engelleyerek yan etkilerini ortadan kaldırdığı gözlemlenmiştir. Bu amaç doğrultusunda monomeri metakrilik asit (MAA) ve etil glikol (EGDMA); kopolimer sentezi için kullanılmıştır. iCVD tekniği ile kaplama yapılan PAC kanser ilacının yapı özellikleri FT-IR spektroskopisi ve XPS analizleri ile doğrulanmıştır. Hazırlanan PAC yüklü nanopartiküllerden en uygun formülasyon bulunarak MCF-7 kanser hücreleri ve MCF-12A sağlıklı hücreleri üzerindeki biyolojik aktivitelerine; 48 saat ve 72 saat XTT sitotoksite testi, antioksidan analizi, lipid peroksidasyonu ve apoptoz etkilerinin istatiksel analizleri yapılmıştır. İnce film kaplama yapılan ilaçsız uygulamalarının XTT analiz sonucu incelendiğinde MCF-7 hücreleri ile biyouyumlu olduğu, herhangi toksik bir etkinin izlenmediği gözlemlenmiştir. Farklı kalınlıkta farklı parametreler denendiğinde, anlamlı bir etki olmadığı da gözlemlenmiştir. MCF-12A sağlıklı hücre hatları incelendiğinde ise 48. saatteki etkisi sırasıyla; MAA 1.5 EGDMA 0.45 olan kaplamada hücre canlılığı %72,8, MAA 2.0 EGDMA 0.25 olan kaplamada hücre canlılığı %77,2 iken; MAA 3.0 EGDMA 0.15 olan kaplamada hücre canlılığı %79,1 olarak hesaplanmıştır. İstatiksel hesaplamalar sonucunda MCF-7 meme kanseri hücrelerinde ve MCF-12A sağlıklı meme hücre hattındaki etkileri kıyaslandığında en anlamlı sonucun MAA 3.0 EGDMA 0.15 olan kaplamada olduğu gözlemlenmiştir. İnce film çözünme yöntemleri incelendiğinde etanol gibi çözücülerden faydalanıldığı için iCVD yöntemi ile suda çözünürlüğü düşük olmasının dışında su itici ve lipofilik karakterdeki fenolik bileşiklerin enkapsülasyonunda bu yöntemin kullanılması ince film ile kaplanmış suda çözünürlüğü az olan PAC'in de özellikle biyoyararlılık ve aktif bileşenin stabiliteleri üzerinde de etkili olduğunu göstermiştir. MAA oranı fazla olan ilacın sonuçları düşük MAA oranına sahip olan gruplarla kıyaslandığında, oksidatif streste bir artışa işaret eden düşük glutatyon seviyelerine neden olduğu gözlemlenirken, MDA (Malondialdehit) düzeylerinde artışa sebep olduğu gözlemlenmiştir. iCVD tekniği ile MAA ve EGDMA kaplanan PAC nanopartikülleri ilaç taşıyıcı sistemler olarak etkin maddenin çözünürlüğünü ve biyoyararlanımını arttırmak, etkin maddenin salımını modifiye ederek uygun koşullarda ve istenilen dozda ve etkin maddeyi hedeflendirmek gibi amaçlarda kullanılması tıpta bir ışık olarak ön görülmektedir.
  • Öğe
    Kohezyonsuz zemin özelliklerinin iyileştirilmesinde geopolimerlerin kullanılması
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Muse, Nasrudin Mahamoud; Olgun, Murat
    Tez çalışması kapsamında geopolimerlerin kohezyonsuz zeminlerin iyileştirilmesinde kullanılabilirliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Geopolimerlerin oluşturulması sürecinde jellerin oluşumunu etkileyen birçok faktör vardır. Bu çalışmada, uçucu kül ve silis dumanı atıkları ile sodyum hidroksit (NaOH) ve sodyum silikat (Na2SiO3) alkali aktivatörleri kullanılarak, kohezyonsuz zeminlerin iyileştirilmesine yönelik geopolimer numuneler hazırlanıp mekanik ve durabilite özellikleri incelenmiştir. Taguchi deneysel tasarım metodu kullanılarak bağlayıcı ve alkali aktivatör miktarlarının geopolimer özelliklerindeki etkileri araştırılıp, zeminlerin stabilizasyonu için optimum karışımların oluşturulması hedeflenmiştir. Deneysel çalışmanın ilk aşamasında L16 ortogonal dizinine göre tasarlanıp, hazırlanan küçük ölçekli deney numuneleri üzerinde serbest basınç deneyi, eğilme dayanımı deneyi, ıslatma-kurutma ve donma-çözülme çevrimlerine maruz bırakılan numunelerin basınç dayanımı deneyleri gerçekleştirilmiştir. Deneyler sonucu elde edilen S/N değerlerine göre; uçucu kül+silis dumanı miktarı %10'dan %25'e ve Molarite 4M'dan 10M'a artırıldığında dayanımlar artmıştır. Silis dumanı miktarının (silis dumanı/bağlayıcı) %20'ye kadar kullanılması dayanımları artırmış fakat %20'den fazla kullanıldığında ise dayanımları olumsuz yönde etkilemiştir. Karışımlarda kullanılan Na2SiO3 miktarının artırılması dayanımın azalmasına sebep olmuştur. Optimum parametre seviyeleri; uçucu kül+silis dumanı miktarı %25, silis dumanı miktarı %20, molarite 10 M ve Na2SiO3 / NaOH oranı 1.5 şeklinde elde edilmiştir. Deneysel çalışmanın ikinci aşamasında; L9 ortogonal dizinine göre ince ve iri agregalar kullanılarak büyük ölçekli deney numuneleri üretilmiş ve serbest basınç deneyi, CBR deneyi, ıslatma-kurutma ve donma-çözülme çevrimlerine maruz bırakılan numuneler üzerinde basınç dayanım deneyleri uygulanmıştır. Deney sonuçlarından elde edilen S/N değerleri için; uçucu kül+silis dumanı miktarı %10'dan %30'a ve molarite 6M'dan 10M'a artırıldığında dayanımlar artmıştır. Silis dumanı miktarının %25'e kadar kullanılması dayanımları artırırken silis dumanının %25'ten fazla kullanılması dayanımları negatif yönde etkilemiştir. Optimum parametre seviyeleri; uçucu kül+silis dumanı miktarı %30, silis dumanı miktarı %25, molarite 10 M ve Na2SiO3 / NaOH oranı 1.0 olmuştur. L9 tasarımına göre gerçekleştirilen kapilarite ve permeabilite deneylerinde benzer sonuçlara ulaşılmıştır. S/N analizi sonuçlarına göre optimum parametre seviyeleri; uçucu kül+silis dumanı miktarı %30, Silis dumanı miktarı %25, Molarite 10 M ve Na2SiO3 / NaOH oranı 1.0 olarak elde edilmiştir. Optimum tasarımın belirlenmesi için büyük ölçekli deney numunelerinden elde edilen sonuçlar Minitab programı aracılığıyla Yanıt Optimizasyon Yöntemi (Response Optimizer Method) ile değerlendirilmiştir. Kohezyonsuz zemin özelliklerinin iyileştirilmesinde, dış ortam özelliklerinden ıslatma-kurutma çevrimlerine maruz kalan numunelerin dayanımlarının minimum 3MPa olması durumu sınır değer olarak alınmıştır. Bu değere ulaşılabilmesi için geri analizle herhangi bir dış ortam etkisine maruz kalmamış numunelerde hedef basınç dayanımı 12MPa olarak belirlenmiştir. 28 gün kürlenmiş numuneler için belirlenen bu hedef değere ulaşmak için elde edilen optimum parametre seviyesi değerleri; uçucu kül+silis dumanı miktarı %30, silis dumanı miktarı %25, molarite 8M ve Na2SiO3 / NaOH oranı ise 1.5 olmuştur. Optimum tasarım numuneleri için yapılan doğrulama deneylerinde ortalama basınç dayanımları 12.281 MPa elde edilmiş olup, hedef basınç dayanımı değeri %100 doğrulanmıştır. Ayrıca optimum tasarım numuneleri için, donma-çözülme ve ıslatma-kurutma çevrimleri sonucu dayanım deneyleri ile kapilarite ve permeabilite deneyleri yapılmış ve elde edilen sonuçları kabul edilebilir bulunmuştur. Kohezyonsuz zeminlerin arazi ortamında geopolimer kullanılarak iyileştirilebilirliğinin araştırılmasında seçilen optimum tasarım, en yüksek dayanım ve en düşük dayanım beklenen tasarımlar için arazide açılan 3 adet çukur içerisinde numuneler hazırlanmıştır. Numuneler üzerinde gerçekleştirilen dinamik plaka yükleme deneylerinde oturmalar sınırlı olmuş ve yüksek dinamik deformasyon modülü değerleri (Evd=120.67-158.45 MN/m2) değerleri elde edilmiştir. Her bir çukurdan alınan karot numuneleri üzerinde 28 gün kürlenme sonucunda yapılan basınç dayanım deneylerinde; en düşük dayanım değeri 3.24 MPa, en yüksek dayanım değeri 22.31 MPa ve optimum tasarım için dayanım değeri 8.42 MPa olarak elde edilmiştir. Çukurlardan alınan karotlar üzerinde donma-çözülme ve ıslatma-kurutma çevrimleri sonrasında yapılan dayanım deneylerinden elde edilen sonuçlar da yeterli olup, arazi şartlarında kohezyonsuz zeminlerin geopolimerle stabilize edilebileceği belirlenmiştir. Uygun tasarımlardan alınan numuneler üzerinde gerçekleştirilen SEM, SEM-EDS, XRD ve XRF analizlerinde tespit edilen C-S-H, C-A-S-H jelleri, mikro gözenekler, mikro çatlaklar ve reaksiyona girmeyen parçacıkların varlığı aynı numuneler için elde edilen deneysel sonuçlarla ilişkilendirilmiş olup, uyumlu sonuçlara ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Yol temel malzemesi olarak killi zemin - geri dönüşüm malzemeleri - geopolimer karışımlarının kullanılması
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Alkwanadoli, Mohanad Isam Abdulsalam; Olgun, Murat
    Yol temel malzemesi olarak geri dönüştürülmüş beton agregası (RCA) ve geri dönüştürülmüş asfalt kaplama (RAP) gibi geri dönüştürülmüş agregaların (RA) kullanılması yalnızca doğal agregaları korumakla kalmayacak, aynı zamanda bu malzemelerin oluşturduğu olumsuz çevresel etkilerini de azaltacaktır. Bu çalışma ile, son zamanlarda çevre dostu bağlayıcı malzeme olarak ortaya çıkan ana bağlayıcı bileşeni uçucu kül (FA) olan geopolimer malzemesinin RAP, RCA ve yüksek fırın cürufu (YFC) ilavesiyle killi zeminle birlikte karıştırılarak yol temel malzemesi olarak kullanılabilirliğini araştırmak amaçlanmıştır. Tez çalışması kapsamında L16 Taguchi tasarım tablosu kullanılarak farklı parametreler için bir deneysel çalışma programı oluşturulmuştur. Tasarımda kullanılan parametreler; alkali oranı (Na2SiO3/NaOH), toplam bağlayıcı (FA+YFC) içeriği, RAP içeriği, RCA içeriği ve YFC oranıdır (YFC/(YFC+FA)). Her bir parametrenin 4 seviyesi için çalışmalar yürütülmüştür. Na2SiO3/NaOH oranı 0.5-2.5, (FA+YFC) içeriği %3-25, RAP içeriği %0-25, RCA içeriği %0-25 ve YFC/(YFC+FA) oranı 0.3-0.5 aralığında olup, alt ve üst sınır aralıklarında seviyeler belirlenmiştir. Deneysel tasarım kapsamında hazırlanan örnek numuneler üzerinde; Serbest basınç deneyleri, California taşıma oranı (CBR) deneyleri, oturma deneyleri, donma-çözülme ile ıslatma-kurutma çevrimleri için dayanıklılık ve sonrasında dayanım deneyleri, permeabilite deneyleri ve kapilarite deneyleri (Kılcal su emme deneyleri) gerçekleştirilmiştir. Deneysel çalışmalara ilave olarak, donma-çözülme ve ıslatma-kurutma çevrimlerine maruz kalan numuneler için görüntü işleme analizleri gerçekleştirilmiştir. Deneysel çalışma verilerinin S/N (signal/noise) analizleri sonuçlarının değerlendirilmesiyle uygun görülen tasarımlardan elde edilen numunelerin SEM analizleri ve XRD analizleri gerçekleştirilmiştir. Deneysel çalışmalar sonrasında yapılan analizlere göre elde edilen S/N grafiklerinden; Serbest basınç deney numunelerinde (FA+YFC), RAP ve RCA miktarlarının artmasıyla dayanım değerleri artmıştır. Na2SiO3/NaOH oranı için optimum değer 1.0 ve (YFC/(FA+YFC)) oranı için optimum değer 0.37 olarak elde edilmiştir. Donma-çözülme çevrimleri sonrasında elde edilen dayanımlar için; optimum (YFC/(FA+YFC)) oranı 0.37, RAP miktarı %10, RCA miktarı %15, (FA+YFC) miktarı %25 ve Na2SiO3/NaOH oranı 2.5 olarak belirlenmiştir. Islatma-kurutma çevrimleri sonrasında elde edilen dayanımlar için; FA+YFC miktarı arttıkça dayanımın arttığı görülmüştür. RAP ve RCA için optimum yüzdeler %15, Na2SiO3/NaOH oranı için 2.5 ve (YFC/(FA+YFC)) oranı için 0.37 değerleri optimum değerlerdir. Islatma-kurutma çevrimleri sonucunda C-S-H ve C-A-H miktarlarındaki artışa bağlı olarak donma-çözülme çevrimlerinde elde edilen sonuçlardan farklı olarak dayanımda artışlar olmuştur. CBR deneylerinde elde edilen optimum seviyeler Serbest basınç deneylerindeki seviyelerle aynı olup, CBR değerleri %45-595 arasında değişmektedir. Kapilarite katsayısı değerleri için 'en küçük en iyi' durumuna göre Na2SiO3/NaOH oranı minimum olmalıdır. FA+YFC miktarı %18, RAP ve RCA miktarı %15, YFC / (FA+YFC) oranı için 0.37 optimum değerlerdir. Deneylerde elde edilen permeabilite katsayısı değerleri 'daha büyük daha iyi' durumuna değerlendirilmiş olup, kapilarite katsayısı değerleri ile uyumlu sonuçlar elde edilmiştir. Görüntü işleme analizinden elde edilen en yüksek dayanım tahmini donma-çözülme ve ıslatma-kurutma çevrimlerine maruz kalan numuneler için sırasıyla %76.74 ve %75.4'dür. SEM analizi görüntülerinden zemin-RAP/RCA-geopolimer numunelerinde yoğun bir matris oluştuğu ispatlanmış olup, bu matrislerin görüntüleri numunelerin dayanım ve geçirimlilik özelliklerini doğrulamıştır. XRD kırınım desenlerine göre, kalsiyumun geopolimerizasyon sürecine çok fazla katkıda bulunduğu ve bu nedenle (FA+YFC) birleşimi ile RAP ve RCA oranlarında bir artış olduğunda C-S-H oluşumunun arttığı belirlenmiştir.
  • Öğe
    Dikkatsiz sürücü davranışlarının derin öğrenme yöntemleri ile tespiti
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Al-Doori, Shafeeq Kanaan Shakir; Köklü, Murat
    Milyonlarca insan, çeşitli sebeplerden dolayı kaynaklanan kazalardan dolayı hayatlarını kaybetmektedirler. Araç sayısının artması ile birlikte, kazaların sayısı da artmaktadır. Buna birde teknolojik cihazların neden olduğu sürücü hataları eklenince kazaların ortanı gittikçe daha çok artmaktadır. Genellikle kazaların büyük çoğunluğu sürücülerin dikkatlerinin dağılması sonucu oluşmaktadır. Bu nedenle modern araçlarda sürücü hatalarının tespit edilerek sürücünün uyarılmasına dayanan bir sisteme ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla çalışmada evrişimsel sinir ağı özellik çıkarma tabanlı sınıflandırma modellerinin analizi gerçekleştirilmiştir. SqueezeNet, VGG16 ve VGG19 mimarileri transfer öğrenme yöntemi ile eğitilerek görüntü özellikleri sınıflandırma katmanından önce alınmıştır. Alınan özellikler k-en yakın komşu (k-NN), destek vektör makineleri (DVM), rastgele orman (RO), yapay sinir ağları (YSA) ve lojistik regresyon (LR) makine öğrenme algoritmalarına giriş olarak verilerek görüntülerin sınıflandırması gerçekleştirilmiştir. Modellerin eğitiminde 22,424 sürücü hataları görüntüsü içeren 10 sınıflı bir veriseti kullanılmıştır. Görüntüler ile eğitimi gerçekleştirilen k-NN, DVM, RO, YSA ve LR modelleri ile sınıflandırma işlemleri gerçekleştirilmiştir. SqueezeNet modelinden elde edilen özellikler ile yapılan sınıflandırmalarda en yüksek sınıflandırma başarısına sahip modelin %98,8 ile YSA modeli olduğu tespit edilmiştir. VGG16 modelinden elde edilen özellikler ile yapılan sınıflandırmalarda en yüksek sınıflandırma başarısına sahip modelin %99,1 ile YSA modeli olduğu tespit edilmiştir. VGG19 modelinden elde edilen özellikler ile yapılan sınıflandırmalarda en yüksek sınıflandırma başarısına sahip modelin %98,9 ile YSA modeli olduğu tespit edilmiştir. Tüm modeller kıyaslandığında en yüksek sınıflandırma başarısının VGG16 modelinden elde edilen özelliklerin YSA ile sınıflandırılması sonucu elde edildiği tespit edilmiştir. Sınıflandırma modellerinin detaylı analizi için eğitim ve test zamanları da ölçülmüştür. SqueezeNet özellikleri ike eğitilen k-NN modeli 57,892 saniye ile en hızlı eğitim yapılan sınıflandırma modeli olmuştur. Eğitim süresi en uzun olan model 4970,5 saniye ile VGG19 özellikleri ile eğitilen DVM modelidir. Test süresi en kısa olan model SqueezeNet özellikleri ile eğitilen RO ve LR modelidir ve test süresi 2,2 saniyedir. Test süresi en uzun olan model ise VGG16 özellikleri ile eğitilen k-NN modelidir ve test süresi 3686,4 saniyedir. Sınıflandırma modellerinin detaylı analizi için diğer performans ölçme metriklerinden de faydalanılmıştır. Modellerin eğitim ve test süreleri de karşılaştırılarak en uygun modelin bulunması amaçlanmıştır. Elde edilen modellerin görüntü üzerinden sürücü hatalarını tespit etmede kullanılabilmesi amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Konvolüsyonel sinir ağlarında ağ eğitiminin iyileştirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Uyar, Kübra; Taşdemir, Şakir
    Literatürde görüntü analizi problemlerinin çözümü için makine öğrenmesi yöntemleri kullanılarak farklı yaklaşımlar geliştirilmiştir. Fakat makine öğrenmesi yöntemleri ile görüntülerin analiz edilebilmesi için öncelikle özellik çıkarımının yapılması gerekmektedir. Ham veri üzerinde özellik keşfinin otomatik olarak yapılabilmesi için derin öğrenme mimarileri geliştirilmiştir. Yapay zekânın bir alt dalı olan derin öğrenme derin katmanlı ağ mimarilerinin genel bir adı olarak ifade edilmektedir. Özellikle görüntü analizi uygulamalarında kullanılan derin öğrenme modellerinin ortaya çıkması ile nesne sınıflandırmadaki hata oranında keskin bir düşüş yaşanmıştır. Derin katmanlar boyunca veriye ait farklı özelliklerin keşfedilmesi derin öğrenmenin başarısının temel nedenidir. Derin sinir ağlarının etkili performansı farklı gerçek dünya problemlerinin çözümüne olanak sağlamıştır. Derin öğrenme yöntemleri arasında yer alan konvolüsyonel sinir ağları görüntü temelli uygulamalarda özellikle özellik çıkarımında doğru, etkili ve güvenilir bir yöntem olarak bilinmektedir. Bu tez çalışması kapsamında konvolüsyonel sinir ağlarında ağ eğitiminin iyileştirilmesi amacıyla farklı yaklaşımlar önerilmiştir. Özgün bölge bazlı çalışan konvolüsyonel sinir ağları modelinin tasarlanması, bulanık mantık yaklaşımı ile konvolüsyonel sinir ağlarının eğitimi sırasında kullanılan hiperparametrelerin analiz ve optimizasyonu ve istatistiksel dağılımlar ve üç boyutlu referans görüntüler kullanılarak konvolüsyon filtrelerinin tasarlanması tez çalışmasının kapsamını oluşturmaktadır. İlk olarak ResNet50 modeli modifiye edilerek bölge bazlı çalışan Faster R-CNN modeli tasarlanmıştır. Kapsamlı bir analiz sunmak amacıyla makine öğrenmesi ve derin öğrenme yöntemleri test edilmiştir. Yapay Sinir Ağları, AdaBoost, Karar Ağacı, Lojistik Regresyon, Naive Bayes, Rastgele Orman ve Destek Vektör Makineleri makine öğrenmesi yöntemleri olarak kullanılırken literatürde sıklıkla kullanılan farklı yapılardaki 13 farklı konvolüsyonel sinir ağı modeli ve özgün olarak tasarlanan ResNet50 modifiyeli Faster R-CNN modeli derin öğrenme yöntemi olarak kullanılmıştır. İkinci olarak konvolüsyonel sinir ağlarında ağ eğitimi sırasında kullanılan topoloji ve eğitim parametrelerinin sınıflandırma performansı üzerine etkilerini analiz etmek amacıyla bir bulanık ağaç yapısı oluşturulmuştur. Başlangıç öğrenme hızı, devir sayısı, paket boyutu ve kullanılan konvolüsyonel sinir ağı modeline bağlı olarak sınıflandırma sonucu tahmin edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca kural tabanının ve bulanık model parametrelerinin uzman kişiye gerek kalmadan otomatik olarak belirlenmesi bu çalışmaya özgünlük katmaktadır. Son olarak, konvolüsyonel sinir ağlarında konvolüsyon katmanlarında bulunan filtrelerin ilk değerlerinin belirlenmesi amacıyla iki farklı filtre oluşturma yaklaşımı önerilmiştir. Bu iki filtre oluşturma yaklaşımı literatüre yeni bir bakış açısı sağlamaktadır. Bu yaklaşımlar derin ağlar kullanmak yerine daha basit mimarilerle daha başarılı sınıflandırma sonuçlarının elde edilebileceğini göstermektedir. Önerilen yaklaşımların analiz edilebilmesi için özgün olarak hazırlanmış olan histoloji ve radyoloji veri setleri kullanılmıştır. Histoloji veri seti bağ, epitel, kan, kas ve sinir dokuya ait görüntülerden oluşmaktadır. Radyolojik görüntü olarak beyin bilgisayarlı tomografi görüntüleri alınmış olup normal, kanamalı ve ventriküler genişlemeli retrospektif görüntüler incelenmiştir. Ek olarak literatürde sıklıkla kullanılan ve başta CIFAR10 ve CIFAR100 olmak üzere bazı veri setleri de benchmark veri setleri olarak kullanılmıştır. Deneysel çalışmalar önerilen yaklaşımların ağ eğitimini iyileştirdiğini göstermektedir. Özgün olarak hazırlanmış gerçek dünya verileri üzerinde gerçekleştirilen derin öğrenme/sınıflandırma çalışmaları tıp uzmanları için bilgisayar destekli tıbbi karar destek sistemi olarak da kullanılabilmektedir.
  • Öğe
    Geopolimer kazıkların üretimi ve performansını etkileyen faktörlerin deneysel olarak araştırılması
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Altawil, Hasan; Olgun, Murat
    Tez çalışması kapsamında uçucu kül esaslı oluşturulan geopolimer beton (GPC) kazıkların performansının farklı çevresel koşulların da dikkate alınarak değerlendirilmesi amacıyla deneysel bir çalışma yürütülmüştür. GPC beton elde etmek için alkali sıvı olarak sodyum hidroksit (NaOH) ve sodyum silikat (Na2SiO3) birlikte kullanılmıştır. Doğal kum ve doğal kırmataş kullanılarak hazırlanan GPC beton elde edebilmek için yapılan ön deneylerde F sınıfı uçucu kül – yüksek fırın cürufu ve C sınıfı uçucu kül - silis dumanı katkıları birlikte kullanılmıştır. Deneylerde karışımların Molaritesi 10-16M arasında seçilmiştir. Ön deney sonuçlarına göre çalışma kapsamında GPC betonlarının oluşturulmasında C sınıfı uçucu kül ile silis dumanı kullanılmıştır. L16 Taguchi tasarımı kullanılarak farklı parametreler (Molarite (M), Alkali aktivatör çözeltisi / bağlayıcı oranı (AA/B), Na2SiO3/NaOH oranı (SS/SH), Karışımdaki agrega oranı (G) ve Su / Geopolimer katı oranı (Su/GK)) ve seviyeleri için küçük ölçekli geopolimer (KKÖ) numuneler hazırlanarak; Tek eksenli basınç deneyi, eğilme dayanımı deneyi, donma-çözülme çevrimleri ve tuz direncine maruz numuneler üzerinde basınç dayanım deneyleri uygulanmıştır. Uygun tasarımlar ve optimum tasarım için büyük ölçekli geopolimer (BKÖ) numuneler üzerinde de aynı deneyler gerçekleştirilmiştir. Optimum tasarım için hazırlanan GPC kazık ve çimento esaslı model deney kazıkları (55mm çaplı, 400-600m uzunluklu) üzerinde kazık yükleme deneyleri gerçekleştirilmiştir. Ayrıca alınan numuneler için SEM ve XRD analizleri gerçekleştirilmiştir. Deneysel çalışma sonuçlarına göre KKÖ numunelerinde en büyük dayanımlar L1 Nolu tasarım, en küçük dayanımlar L13 Nolu tasarım için elde edilmiştir. L1 Nolu tasarımda KKÖ numunelerin, L13 Nolu tasarımda BKÖ numunelerin basınç dayanımları fazla bulunmuştur. Çalışma kapsamında C sınıfı uçucu kül kullanıldığı için kalsiyum (Ca) içeriğinden dolayı Geopolimer numuneler erken dayanım kazanmıştır. KKÖ numuneler üzerinde yapılan Tek eksenli basınç dayanımı deneylerine göre dayanım üzerinde en etkili faktör Su / GK oranı olmuştur. S/N analizi sonuçlarına göre; Su/GK oranı ve Molarite arttıkça dayanım azalmaktadır. Max. dayanım için optimum seviyeler S/GK=0.35, M=10, AA/B = 0.40, SS/SH=2.0 ve G=0.70 bulunmuştur. Optimum tasarım için hazırlanan BKÖ numunelerinde (Lopt) 7 ve 28 günlük Tek eksenli basınç dayanımları 25.85 MPa ve 28.61 MPa elde edilmiştir ki, bu değerler çimento esaslı betona yakın dayanımlara sahip kazıkların üretilebileceğini göstermektedir. Eğilme dayanımı üzerinde en etkili parametre Molarite olmuştur. S/N analizi sonuçlarına göre; max. dayanım için optimum seviyeler M=12, AA/B=0.40, SS/SH=1.75, G=0.60 ve Su/GK=0.35 olmuştur. Yüksek dayanımlı numuneler donma – çözülme çevrimlerine maruz kaldıklarında dayanım kaybı az olurken, çevrimsiz durumda düşük dyanımlı numunelerde donma-çözülme çevrimi sonrasında da dayanım kaybı fazla olmuştur. Genel olarak GPC beton numunelerinin donma-çözülme etkisine karşı direnci ve stabilitesi yüksek olup, bu durum geopolimerin yapısındaki silis dumanının mikro gözenekleri azaltması ile ilişkilidir. Donma-çözülme çevrimleri sonrasında dayanımlar üzerinde en etkili parametre Su/GK oranı olmuştur. S/N analizi sonuçlarına göre; max. dayanım için optimum seviyeler Su/GK=0.35, AA/B=0.40, M=10, SS/SH=2.25 ve G=0.60 şeklindedir. BKÖ geopolimer numuneler donma-çözülme çevrimleri etkisi altında hem dayanım hem de kütle kaybı anlamında KKÖ numunelere göre daha stabil kalmıştır. KKÖ numunelerinde yeterli performansı sağlamayan L13 tasarımı için BKÖ numunelerde yeterli performans sağlanmıştır. %5 Nacl çözeltisi ile tuz saldırısına maruz bırakılan KKÖ geopolimer numunelerdeki kütle kayıpları %3.2-5.3 arasında değişmektedir. Tuz saldırısına maruz bırakılan numunelerin bir kısmında dayanım kaybı bir kısmında ise dayanımlarda artışlar gerçekleşmiştir. Tuz saldırısı altında GPC beton dayanımları üzerindeki en etkili parametre SS/SH oranı olurken,. S/N analizi sonuçlarına göre; max. dayanım için optimum seviyeler SS/SH=1.75, M=10, AA/B=0.40, Su/GK=0.35 ve G=0.70 olarak elde edilmiştir. BKÖ geopolimer numunelerinde kütle kayıpları önemsiz düzeyde kalmıştır. SEM analizlerinde elde edilen görüntüler alkali çözeltiler ve uçucu kül arasında tam olarak gerçekleşen reaksiyonlar sonucunda çoğu tasarımda (L1, L2, L15 ve Lopt) GPC betonda kompakt ve yoğun bir matris yapısı gözlendiğini ve görüntülerin Tek eksenli basınç dayanımı sonuçlarını doğrulayıcı yönde olduğunu göstermiştir. XRD kırınım desenleri, geopolimerizasyon sürecinde C sınıfı uçucu kül içerisindeki Ca bileşeninin önemli olduğunu ve düşük Su/GK oranlarında Gismondine (C-A-S-H) ve Kalsiyum Silikat Hidratların (C-S-H) oluştuğunu işaret etmesi açısından önemlidir. Tank içerisinde rölatif sıkılığı Dr = %50.28 olacak şekilde hazırlanmış orta sıkı kum zemin içerisinde çapları D=55 mm, uzunlukları L=400 mm ve L=600 mm olan 2 adet GPC beton ve 2 adet çimento esaslı kazık üzerinde yapılan kazık yükleme deneylerinde; her iki kazık türünde uç taşıma dirençleri birbirine yakınken, GPC beton kazıkların çevre sürtünme dirençleri daha yüksek elde edilmiştir. GPC kazıklarda çevresel sürtünme direnci toplam nihai taşıma gücünün yaklaşık %40'ını oluştururken, çimento esaslı kazıklarda çevresel sürtünme direnci toplam nihai taşıma gücünün yaklaşık %30'unu oluşturmuştur. GPC kazıkların nihai taşıma kapasitesi daha fazla elde edilmiş olup, çimento esaslı kazıklara iyi bir alternatif olarak kullanılabileceği belirlenmiştir. Tez çalışması ile GPC beton kazıkların basınç dayanımının yüksek olması, erken dayanım kazanmaları, donma-çözülme çevrimleri ve tuz direncine karşı göstermiş oldukları yüksek direnç özellikle olumsuz çevresel koşullarının etkili olduğu ortamlarda bu tip kazıkların kullanılabileceğini göstermesi açısından önemlidir.
  • Öğe
    Betonarme yapıların tasarım kriterlerinin maliyete etkisinin araştırılması
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2022) Alsfook, Jader Mohammed Ali; Erkan, İbrahim Hakkı
    İnşaat sektörü, insanlığın yerleşik hayata geçmesinden bu yana varlığını sürdüren bir alandır. Bu alan, Türkiye'nin ekonomisinin önemli yapı taşlarından birini oluşturmaktadır. İnsanoğlunun yerleşik hayata geçmesinin ardından insan eli ile yapılan yapılarda oturmaya başlaması, bu yapıların oluşturulmasında kullanılan malzemelerin gelişimi ile beraber yaygın hale gelmeye başlamıştır. İnsanların toplu yaşama istekleri ve inşaat yapabilecekleri alanların kısıtlı olmasından dolayı yüksek kat ihtiyacı ortaya çıkmıştır. İnşaat sektöründeki teknolojik gelişmeler insanlarda yüksek katlı binalarda oturma, çalışma gibi fırsatları ortaya çıkarmıştır. Bu çalışmada öncelikle, betonarme yapılar hakkında bilgiler verilmiştir. Betonarme yapılar hakkında bilgi verilerken, betonarme imalatı, kalıp imalatları, demir imalatları, betonarme imalatlarının tamamlanması başlıklarına yer verilmiştir. Bu başlıklarda ele alınan kalemlerin farklı şartlar altında maliyete doğrudan ve dolaylı olarak etkileri incelenmiştir. Ardından çalışmada Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği (2018) ele alınarak detaylı bir şekilde incelenmiştir. Daha sonrasında bina yapımında maliyetin hesaplanması ve maliyet tahmini başlıklarına yer verilmiştir. Çalışmanın uygulama bölümünde Taguchi yöntemi kullanılmıştır.
  • Öğe
    Pimli plakalarda pim yüksekliğinin, pim aralığının ve plaka açısının doğal taşınımla ısı transferine etkisinin deneysel olarak incelenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Özdemir, Mukaddes; Sertkaya, Ahmet Ali
    Doğal taşınım uygulamaları birçok yerde karşımıza çıkmaktadır. Radyatörler, sobalar, güneş toplayıcıları, yoğuşturucu ve buharlaştırıcı gibi birçok uygulamada doğal taşınım söz konusudur. Doğal taşınımla ısı transferini artırmak 3 yolla mümkündür: sıcaklık farkını artırmak, ısı taşınım katsayısını artırmak, ısı transfer yüzeyini artırmak. Çoğu uygulamada ortam sıcaklığı ve taşınım katsayısı sabit olduğundan veya çok az değiştiğinden ısı transfer yüzeyini artırmak en akıllıca çözüm olmaktadır. Isı transferi yüzey arttırma yöntemleri ilaveten akış yapılarına etki ederek taşınım katsayısı değerlerini de iyileştirebilmektedir. Soğutulmak istenen yüzeylere kanatçık eklemek ısı transfer yüzey alanının arttırılması için kullanılan başlıca yöntemlerden biridir. Bu çalışmada özel olarak imal edilmiş bir adet pimsiz, sekiz adet farklı pim aralığı ve yüksekliğine sahip toplamda dokuz adet plaka, yataya göre 0°, 90°, 180° açılarında test edilmiştir. Pimler dairesel kesite sahip ve düzgün sıralıdır. Ayrıca iki farklı pim yüksekliği de denemelerde kullanılmıştır. Laminer doğal taşınım olayının incelendiği çalışmada farklı ısıtma güçleri ile Rayleigh sayısı değiştirilmiştir. Rayleigh sayısına, plakaların geometrileri ve oryantasyonlarına bağlı olarak Nusselt sayısı değerleri hesaplanmıştır. Çalışmada ayrıca ışınımın etkisi de dikkate alınarak ısı transferi hesaplamaları yapılmıştır. Pim sayısının artması ile Nusselt sayısı ve ısı transferi belirli bir pim sayısı değerine kadar artmaktadır. Fakat belirli bir pim sayısı değerinden sonra pim sayısının daha fazla arttırılmasının Nusselt sayısı değerlerini düşürdüğü görülmüştür. Sonuçlar en yüksek Nusselt sayısı değerinin her üç yönelim için de 11×11×40 plakasında elde edildiğini göstermektedir. Yüzey sıcaklığı en çok artan durum ise beklendiği üzere pimsiz plaka ile elde edilmiştir. Diğer plakaların ısıl performansı bu iki tür plaka arasında değişmektedir. Plaka yönelimlerine bakıldığında en düşük yüzey sıcaklıklarının 0° açısında, en yüksek yüzey sıcaklıklarının ise 180° açısında oluştuğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Sudan-Hartum (Khartoum) eyaletinde tarımsal kooperatiflerin sulama işletme performanslarının değerlendirilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Mohammed, Yassir Fadel Allah Abderahman; Çiftçi, Nizamettin
    Bu çalışmada genelde Sudan'ın toprak-su kaynaklarının dağılımı ve kullanım durumu, özelde ise Hartum Eyaletinin toprak-su kaynaklarının kullanım durumu ve sulama kooperatiflerinin karşılaştığı işletme sorunları araştırılmıştır. Araştırma 2018-2020'ın yılları arasında yapılmıştır. Araştırmadan elde edilen sonuçlara göre; - Sudan'ın tarımsal potansiyelinin 112×106 ha olduğu tahmin edilmekte ve bu alanı sadece %18,6'sı ekilmektedir (21×106 ha). Sulanan arazilerin ekili alana oranı %9'dur (1,9×106 ha). Hartum eyaletinin tarımsal potansiyeli 756×103 ha'dır ve yıllık ekilebilir alanların sadece 147×103 ha'ı (%19,4) kullanılmaktadır. - Sudan, tarımsal kooperatiflerinin kurulduğu ilk ülkelerden biridir. Hartum Eyaletinde tescil edilen sulama kooperatiflerinin sayısı 203'e ulaşmıştır. Bunlardan 45 kooperatif (%22,17) aktif halde, 36 kooperatif (%17,73) ise aktif değildir. Henüz arazi tahsisi yapılmayan kooperatif sayısı 122 (%60,10)'dir, -Hartum eyaletinde kayıtlı sulama kooperatiflerinin toplam tarım alanı 66.780,45 ha, aktif olan sulama kooperatiflerinin alanı ise 35.390,07 ha'dır (%52,99). Sulama kooperatiflerinin toplam alanının Hartum eyaletinin tarım alanına oranı %45,43 ve aktif olan sulama kooperatiflerinin alanın Hartum Eyaletinin yıllık ekili alanına oranı ise %24,1'dir. - İncelenen kooperatiflerde en büyük pompa gücü 255 kw/saat ile Al˗bagair El˗ailafon, Al˗jamuiye ve Wad Ramli kooperatiflerinde ve en düşük pompa gücü ise 22 kw/saat Al˗hamdab ve El˗neye kooperatiflerindedir. -incelenen 10 adet kooperatif için 2018 yılı pompaj toplam elektrik enerjisi tüketimi 1.693.306 kw/saat olup enerji ücreti tutarı ise 76.015 dolardır. En yüksek enerji tahakkuku 33.333 $/yıl ile Al-jamuiye sulama kooperatifinde, en düşük tahakkuk ise 333 $/yıl ile Seyal El-hawab sulama kooperatifindedir. Maksimum yıllık çalışma süresi 4.105 saat ile Al˗hamdab sulama kooperatifinde, en az çalışma süresi ise 58 saat ile Seyal Al˗hawab sulama kooperatifinde olmuştur. -Teorik olarak yıllık çekilen su miktarı 15.646.858 m3 olmuştur. En yüksek çekilen su miktarı 5.610.000 m³ ile Al˗Khojalab, 4.500.000 m3 ile Al˗jamuiye ve 2.156.250 m3 ile Wad Ramli sulama kooperatiflerinde olurken, en az çekilen su miktarı ise 38.250 m³ ile Seyal Al˗hawab sulama kooperatifindedir. -Birim sulama alanına düşen ortalama enerji gideri 490,35 kw/saat olup en yüksek enerji tüketimi 2.551,02 kw/saat ile Al˗Khojalab sulama kooperatifinde, en düşük enerji tüketimi ise 33,69 kw/saat ile Seyal Al˗hawab sulama kooperatifindedir. İncelenen kooperatiflerde 1 m3 suyun ortalama enerji bedeli 0,0067 $/m³, birim su bedelinde en yüksek ve en düşük değer arasındaki farkın küçük olduğu görülmüştür (0.0154 $). -Ankete katılan ve 5 yıldan az üretim yapan çiftçilerin oranı %1,1, 5- 10 yıl arasında üretim yapanların oranı %17,0, 10- 20 yıl arası üretim yapanlarının oranı %38,6 ve 20 yıldan fazla üretim yapan çiftçilerin oranı ise %43,2'dir. Ankete katılan çiftçilerin çoğunluğu (%81,1) toprağın bünyesini bilmemektedirler. Gübre uygulamalarını çiftçilerin %9,1'i toprak analizleri sonucuna göre, %64,8'i tahmini olarak ve %25'i de arkadaşlarına sorarak yaptıklarını ifade etmişlerdir. Çiftçilerin %45,5'i sulama suyu kalitesini bilmediğini, %38,6'si bildiğini ve %15,9'i de su kalitesinin önemli olmadığını beyan etmişlerdir. Ankete katılan çiftçilerin %18,2'si sulama ücretinin sulama saatine göre, %19,3'ü sulama debisine göre ve %51,1'i ise tarım alanına göre hesaplanmasını tercih etmişlerdir. Çiftçilerin %93,2'sı elektrik veya dizel ücretini pahalı ve %6,8'i ise normal seviyede olduğunu ifade etmişlerdir. Çiftçilerin %4,5'i sulama zamanını toprağı kontrol ederek, %85,2'si bitkiye bakarak ve %10,2'si de tahminen belirlediklerini söylemişlerdir. Ankete katılan çiftçilerin %78,4'ü tarlaya verilecek su miktarını tahmin olarak belirlediklerini söylemişlerdir. Çiftçilerin %97,7'si yüzey sulama tava-uzun tava ve %2,3'ü ise yağmurlama sulama yöntemini kullandıklarını beyan etmişlerdir. Çiftçilerin %67'si uygun bir sulama yaptığı, %12,5'i uygun bir sulama yapmadığını ve %20,5'i uygun bir sulama yapıp yapmadığını bilmediğini ifade etmişlerdir. Çiftçilerin %12,5'i tarımsal sulamada en uygun sulama metodu olarak yağmurlama sulama metodunu %5,7'si damla sulamayı, %68,2'si yüzey sulama en uygun sulama metodu olarak tercih ettikleri ve %13,6'sı da bilgisi olmadığını ifade etmişlerdir. Çiftçilerin %6,8'i damla sulama sistemini kullandığını, %30,7'si kullanmayı düşündüğünü, %40,9'u sistemi pahalı bulduğundan kullanmadığını ve %21,6'sı ise sistemin işletmesinin zor olduğundan dolayı kullanmadığını ifade etmiştir. Çiftçilerin %27,3'ü kooperatiften sulama konusunda bilgi aldığını, %50'sı alamadığını ve %21,6'sı da sulama kooperatiften sulama konusunda çok az bilgi aldığını ifade etmişlerdir. Çiftçilerin %36,4'ü sulama kooperatiflerinin ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacağını, %25'i sulama birliğinin ve %7,5'i ise devlet sulama işletmeciliğinin ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacağına inandıklarını ifade etmişlerdir. Çiftçilerin %87,5'i sulama planından memnun olmadıklarını, %67'si sulama zamanın idare ettiğini, %60,2'si sulama aralığını idare eder olduğunu, %40,9'u sulama ücreti idare eder bulduğunu ve %45,5'i de sulama ücretini iyi-çok iyi olduğunu beyan etmiştir. Çiftçilerin %68,2'si sulama şebekelerinde bakım-onarımın kötü-çok kötü değerlendirmelerini yapılmıştır. Sonuç olarak; Hartum Eyaletinde sulanan tarım projelerin başlıca sorunu sulamadır. Alt yapı zayıflığı ve elektrik sorunları tüm kooperatiflerin ortak sorundur. Ülkede ve bölgede tarım sektörünün geliştirilmesi, tarımsal üretim ve altyapı ile ilgili tüm hususlara dikkat edilmesi ön koşuldur. Bunun için de tüm tarım paydaşlarını içine alacak geniş katılımlı tarım politikalarının belirlenmesi ve uygulamaya geçilmesi zorunludur.
  • Öğe
    Kohezyonsuz zemin özelliklerinin iyileştirilmesindegeopolimerlerin kullanılması
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Muse, Nasrudin Mahamoud; Olgun, Murat
    Tez çalışması kapsamında geopolimerlerin kohezyonsuz zeminlerin iyileştirilmesinde kullanılabilirliğinin araştırılması amaçlanmıştır. Geopolimerlerin oluşturulması sürecinde jellerin oluşumunu etkileyen birçok faktör vardır. Bu çalışmada, uçucu kül ve silis dumanı atıkları ile sodyum hidroksit (NaOH) ve sodyum silikat (Na2SiO3) alkali aktivatörleri kullanılarak, kohezyonsuz zeminlerin iyileştirilmesine yönelik geopolimer numuneler hazırlanıp mekanik ve durabilite özellikleri incelenmiştir. Taguchi deneysel tasarım metodu kullanılarak bağlayıcı ve alkali aktivatör miktarlarının geopolimer özelliklerindeki etkileri araştırılıp, zeminlerin stabilizasyonu için optimum karışımların oluşturulması hedeflenmiştir. Deneysel çalışmanın ilk aşamasında L16 ortogonal dizinine göre tasarlanıp, hazırlanan küçük ölçekli deney numuneleri üzerinde serbest basınç deneyi, eğilme dayanımı deneyi, ıslatma-kurutma ve donma-çözülme çevrimlerine maruz bırakılan numunelerin basınç dayanımı deneyleri gerçekleştirilmiştir. Deneyler sonucu elde edilen S/N değerlerine göre; uçucu kül+silis dumanı miktarı %10'dan %25'e ve Molarite 4M'dan 10M'a artırıldığında dayanımlar artmıştır. Silis dumanı miktarının (silis dumanı/bağlayıcı) %20'ye kadar kullanılması dayanımları artırmış fakat %20'den fazla kullanıldığında ise dayanımları olumsuz yönde etkilemiştir. Karışımlarda kullanılan Na2SiO3 miktarının artırılması dayanımın azalmasına sebep olmuştur. Optimum parametre seviyeleri; uçucu kül+silis dumanı miktarı %25, silis dumanı miktarı %20, molarite 10 M ve Na2SiO3 / NaOH oranı 1.5 şeklinde elde edilmiştir. Deneysel çalışmanın ikinci aşamasında; L9 ortogonal dizinine göre ince ve iri agregalar kullanılarak büyük ölçekli deney numuneleri üretilmiş ve serbest basınç deneyi, CBR deneyi, ıslatma-kurutma ve donma-çözülme çevrimlerine maruz bırakılan numuneler üzerinde basınç dayanım deneyleri uygulanmıştır. Deney sonuçlarından elde edilen S/N değerleri için; uçucu kül+silis dumanı miktarı %10'dan %30'a ve molarite 6M'dan 10M'a artırıldığında dayanımlar artmıştır. Silis dumanı miktarının %25'e kadar kullanılması dayanımları artırırken silis dumanının %25'ten fazla kullanılması dayanımları negatif yönde etkilemiştir. Optimum parametre seviyeleri; uçucu kül+silis dumanı miktarı %30, silis dumanı miktarı %25, molarite 10 M ve Na2SiO3 / NaOH oranı 1.0 olmuştur. L9 tasarımına göre gerçekleştirilen kapilarite ve permeabilite deneylerinde benzer sonuçlara ulaşılmıştır. S/N analizi sonuçlarına göre optimum parametre seviyeleri; uçucu kül+silis dumanı miktarı %30, Silis dumanı miktarı %25, Molarite 10 M ve Na2SiO3 / NaOH oranı 1.0 olarak elde edilmiştir. Optimum tasarımın belirlenmesi için büyük ölçekli deney numunelerinden elde edilen sonuçlar Minitab programı aracılığıyla Yanıt Optimizasyon Yöntemi (Response Optimizer Method) ile değerlendirilmiştir. Kohezyonsuz zemin özelliklerinin iyileştirilmesinde, dış ortam özelliklerinden ıslatma-kurutma çevrimlerine maruz kalan numunelerin dayanımlarının minimum 3MPa olması durumu sınır değer olarak alınmıştır. Bu değere ulaşılabilmesi için geri analizle herhangi bir dış ortam etkisine maruz kalmamış numunelerde hedef basınç dayanımı 12MPa olarak belirlenmiştir. 28 gün kürlenmiş numuneler için belirlenen bu hedef değere ulaşmak için elde edilen optimum parametre seviyesi değerleri; uçucu kül+silis dumanı miktarı %30, silis dumanı miktarı %25, molarite 8M ve Na2SiO3 / NaOH oranı ise 1.5 olmuştur. Optimum tasarım numuneleri için yapılan doğrulama deneylerinde ortalama basınç dayanımları 12.281 MPa elde edilmiş olup, hedef basınç dayanımı değeri %100 doğrulanmıştır. Ayrıca optimum tasarım numuneleri için, donma-çözülme ve ıslatma-kurutma çevrimleri sonucu dayanım deneyleri ile kapilarite ve permeabilite deneyleri yapılmış ve elde edilen sonuçları kabul edilebilir bulunmuştur. Kohezyonsuz zeminlerin arazi ortamında geopolimer kullanılarak iyileştirilebilirliğinin araştırılmasında seçilen optimum tasarım, en yüksek dayanım ve en düşük dayanım beklenen tasarımlar için arazide açılan 3 adet çukur içerisinde numuneler hazırlanmıştır. Numuneler üzerinde gerçekleştirilen dinamik plaka yükleme deneylerinde oturmalar sınırlı olmuş ve yüksek dinamik deformasyon modülü değerleri (Evd=120.67-158.45 MN/m2) değerleri elde edilmiştir. Her bir çukurdan alınan karot numuneleri üzerinde 28 gün kürlenme sonucunda yapılan basınç dayanım deneylerinde; en düşük dayanım değeri 3.24 MPa, en yüksek dayanım değeri 22.31 MPa ve optimum tasarım için dayanım değeri 8.42 MPa olarak elde edilmiştir. Çukurlardan alınan karotlar üzerinde donma-çözülme ve ıslatma-kurutma çevrimleri sonrasında yapılan dayanım deneylerinden elde edilen sonuçlar da yeterli olup, arazi şartlarında kohezyonsuz zeminlerin geopolimerle stabilize edilebileceği belirlenmiştir. Uygun tasarımlardan alınan numuneler üzerinde gerçekleştirilen SEM, SEM-EDS, XRD ve XRF analizlerinde tespit edilen C-S-H, C-A-S-H jelleri, mikro gözenekler, mikro çatlaklar ve reaksiyona girmeyen parçacıkların varlığı aynı numuneler için elde edilen deneysel sonuçlarla ilişkilendirilmiş olup, uyumlu sonuçlara ulaşılmıştır.
  • Öğe
    Farklı toprak işleme yöntemlerinin toprağın fiziksel özellikleri ile mısır bitkisinin verim unsurlarına etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2021) Mut, Resul; Şeker, Cevdet
    Bu çalışmanın amacı, kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde buğday hasadından sonra mısır tarımında uygulanan farklı toprak işleme yöntemlerinin toprağa ve mısır bitkisine etkilerinin araştırılmasıdır. Çalışmada, toprak işleme yöntemleri olarak Geleneksel Toprak İşleme (GTİ); kulaklı pulluk, Azaltılmış Toprak İşleme (ATİ); dip kazan, çizel ve bunların ikili kombinasyonu ve Doğrudan Ekim (DE) yöntemleri kullanılmıştır. Uygulanan toprak işleme yöntemlerinin toprakların; hacim ağırlığı, zerre yoğunluğu, gözeneklilik, gözenek büyüklük dağılımı, tarla kapasitesi, solma noktası, faydalı su içeriği, agregat stabilitesi, penetrasyon direnci infiltrasyon oranı ve nemi gibi fiziksel özelliklerine etkileri ile mısır bitkisinin filiz çıkış oranına, yaprak besin elementi miktarına, dane verim ve kalitesine ve biokütle miktarına etkileri incelenmiştir. Çalışma sonuçlarına göre, farklı toprak işleme yöntemlerinin toprakların fiziksel özelliklerinde istatistiki olarak önemli oranda değişiklik yaptığı tespit edilmiştir. Hacim ağırlığında farklı toprak işleme yöntemleri bitki kök gelişimini sınırlayacak derecede olmasa da penetrasyon direncinde dip kazan + çizelin kullanıldığı ATİ yöntemi ile DE yöntemi daha pozitif sonuçlar vermiştir. Toprak neminde ekim öncesi dönemde en pozitif sonucu yine DE yöntemi verirken toprak rutubet karakteristik eğrisi ve agregat stabilitesinde ATİ yöntemleri daha pozitif sonuçlar vermiştir. Farklı toprak işleme yöntemleri mısır bitkisinin verim unsurlarına istatistiki olarak etki edemese de danede proteinde GTİ yöntemi en yüksek sonucu vermiştir. Sonuç olarak toprakların fiziksel özelliklerindeki olumlu etkiler ve mısır verimimdeki önemsiz farklar göz önüne alındığında gerek toprakların sürdürülebilirliği gerek iş gücü ve maliyetlerin daha az olması gerekse ürün verimi açısından ATİ yöntemleri ve DE yönteminin GTİ yöntemlerine göre daha uygulanabilir olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    İzmir, Yeşilova Höyük arkeolojik kazı alanından çıkarılan neolitik dönem seramik örneklerindeki lipit kalıntılarının GC-MS ile belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Çelikten, Şeküre; Tarhan, İsmail
    Sunulan bu tez çalışmasında İzmir, Yeşilova Höyük'te bulunan Neolitik (MÖ 10000-2200) döneme ait farklı gıda kalıntılarının bulunduğu tahmin edilen ve yüzey araştırması koleksiyonunda yer alan 50 adet amorf nitelikteki ve herhangi bir müzelik değere haiz olmayan sırsız seramik çanak-çömlek parçaları ile bu seramiklerin bulunduğu alandan 10 adet toprak örneği seçilmiş ve lipit ekstraksiyon metoduna tabi tutulup GC-MS cihazı ile lipit kalıntı analizi gerçekleştirilmiştir. Sahip olduğu avantajlardan dolayı tek adımdan oluşan ve Ülkemizin de içerisinde bulunduğu Güneydoğu Avrupa ve Orta Doğu bölgelerinden çıkarılan sırsız seramik eserlerdeki az seviyelerde olan lipit kalıntıları için de uygun olan asit katalizli direkt ekstraksiyon-metilasyon yönteminden faydalanılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre çalışılan seramik parçalarından Y16, Y19, Y30, Y31-Y35, Y44 ve Y50'nin geviş getiren bir hayvanın karkas eti yağına benzer bir kalıntı içerdiği tespit edilmiştir. Ayrıca Y09, Y16, Y20, Y24, Y28, Y30-Y32, Y35, Y40 ve Y48 seramik örneklerinde de genel bir yorumlama olarak hayvansal yağlara ait olabilecek kalıntılar görülmüştür. Bunlardan Y16, Y30, Y31, Y32 ve Y35 hem geviş getiren bir hayvanın karkas eti yağı hem de hayvansal yağ grubunda yorumlandığından bu seramiklerin hayvansal kökenli gıdaları hazırlama, pişirme veya saklamada kullanılma ihtimali yüksek görünmektedir. Y12, Y18, Y29 ve Y42 seramiklerden elde edilen lipit kalıntıları daha çok geviş getiren bir hayvana ait yağ veya süt ürününe ait bir kalıntıya işaret etmektedir. Bu kalıntılar ayrıca Y06, Y07, Y26, Y39 ve Y43 örneklerinin de bulunduğu yeşil yapraklı bitkilere ait kalıntı grubunda da değerlendirilmiştir. Bu sonuca göre özellikle Y12, Y18, Y29 ve Y42 seramiklerinin hem süt ürünleri hem de yeşil yapraklı bitkilerin hazırlanmasında kullanılabilmiş olabileceğini göstermektedir. Y01, Y07, Y08, Y11, Y13, Y14, Y22, Y25, Y28 ve Y40 seramik örneklerindeki lipit kalıntıları daha çok bitkisel kaynaklı yağlar olarak değerlendirilmesine rağmen Y28 ve Y40 seramiklerindeki kalıntılar hayvansal kaynaklı yağlar grubunda da tespit edilmiştir. Bu durum bu kapların farklı kaynaklardan elde edilen gıdaların tüketildiği hususunda fikir vermektedir. Ayrıca Y07 seramiğine ait kalıntı yeşil yapraklı bitkilere ait grupta da değerlendirildiğinden bu seramiğin içerdiği lipit kalıntısının bitkisel olma ihtimali artmaktadır. Y20 ve Y23 seramiklerine ait lipit kalıntılarında baharat kaynaklı olma ihtimali yüksek biyomoleküller tespit edilmiştir. Bunlardan Y20 hayvansal yağlara ait grupta da değerlendirildiğinden bu seramiğin baharat kullanılan hayvansal kaynaklı bir gıda için faydalanıldığı düşünülmektedir. Y26 seramik örneğinde tespit edilen çam reçinesine ait kalıntı bu seramiğin çam reçinesi türevlerini içeren bir karışım ihtiva edebileceğini düşündürmektedir. Ayrıca Y26'nın yeşil yapraklı bitkiler grubunda da yorumlanıyor olması sahip olduğu lipit kalıntısının bitkisel olma ihtimalini güçlendirmektedir.
  • Öğe
    Karadut ve siyah üzüm posası katkılı sığır burgerlerin raf ömrü süresince kalite parametrelerindeki değişimin belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2024) Kasırga, Kevser
    Bu çalışmada karadut (Morus nigra L.) ve siyah üzüm (Vitis vinifera L.) meyvelerinin atıkları sığır burgerine ait formülasyona posa tozu ve posa ekstraktı şeklinde ilave edilmiştir. Buzdolabında muhafaza edilen sığır burgerlerin raf ömrü ve kalitesi üzerine karadut ve siyah üzüm posa tozu ve posa ekstraktının etkileri incelenmiştir. Hazırlanan sığır burgerleri beş gruba ayrılmıştır. Kontrol grubu ilk grup olarak belirlenirken, diğer gruplara posa ekstraktları ve tozları sırasıyla ilave edilmiştir. Hazırlanan sığır burgerler 4℃'de 9 gün muhafaza edilmiştir. Depolama süresi boyunca sığır burger gruplarında gerçekleşen değişimleri tespit etmek için (1., 3., 6. ve 9. günlerde) pH, renk (L*, a*, b*), TBA (Tiyobarbitürik asit), TPA (Tekstür profil) ve duyusal analizler yapılmıştır. Posa ekstraktı ve tozu ilavesi, sığır burgerlerin pH'larını, depolama süresince kontrol grubuna kıyasla düşürmüştür. Kullanılan posa ekstrakt ve tozları sığır burgerlerin L*, a* ve b* renk parametreleri üzerinde etkili olmuştur (P < 0.05). Sığır burgerlerde L*, a* ve b* değeri muamele çeşitleri açısından (P < 0.01) çok önemli bulunuştur. Depolama süresi açısından posa ekstraktı ilaveli sığır burgerlerin L* değerinin (P < 0.05) önemli, a* değerinin (P < 0.01) çok önemli ve b* değerinin posa tozu ilaveli sığır burgerlerde (P < 0.05) önemli düzeyde etkili olduğu tespit edilmiştir. Depolama süreci tamamlandığında en yüksek TBA miktarı, kontrol grubu örnekleride tespit edilirken, posa ekstraktı ve tozu ilave edilmiş sığır burgerlerin TBA miktarını düşürdüğü gözlemlenmiştir. Farklı posa ve posa tozları kullanılarak hazırlanan sığır burgerlerde; sertlik (hardness), elastikiyet (springiness), iç yapışkanlık (cohesiveness), sakızımsılık (gumminess), çiğnenebilirlik (chewiness) ve esneklik (resilience) verileri incelenmiş ve sertlik, elastikiyet, iç yapışkanlık, sakızımsılık ve çiğnenebilirlik değerleri istatistiki açıdan çok önemli bulunurken (P < 0.01); esneklik değeri önemli düzeyde etkili bulunmuştur (P < 0.05). Siyah üzüm posa ekstraktı ilaveli sığır burgerlerin en yüksek renk, koku ve lezzet puanlarına sahip olduğu, tekstür parametresine ait en yüksek puanı ise kontrol grubunun aldığı tespit edilmiştir. Sonuç olarak sığır burger formülasyonunda kullanılan posa ekstraktı ve tozlarının lipit oksidasyonunu yavaşlattığını bu sebeple doğal birer antioksidan olarak kullanılabilecekleri belirlenmiştir.
  • Öğe
    Tarım traktörlerinde aerodinamik direnç katsayısının deneysel ve sayısal olarak belirlenmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Küçüksarıyıldız, Hanifi; Çarman, Kazım
    Kara taşıtlarında yakıt tüketiminin azaltılmasına yönelik çalışmaların bir kısmı aerodinamik performans üzerinedir. Teknolojik gelişim ve değişen yasal düzenlemeler çerçevesinde, tarım traktörlerinin yetenekleri ve hızları giderek artmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak karayolu taşımacılığında, 70 km/h hızlara kadar çıkabilen yeni nesil tarım traktörleri yaygın bir biçimde görülmektedir. Taşıtlarda aerodinamik özellikler genel performansı, yakıt tüketimini, ivmelenmeyi, yol tutuşunu, çevreyi, gürültüyü ve konforu etkilemektedir. Dolayısıyla karayolu taşımacılığına karşılık gelen hızlarda, tarım traktörlerinin ve benzer forma sahip taşıtların aerodinamik dirençlerinin incelenmesi gerekmektedir. Bu tez çalışmasında günümüzde yaygın olarak kullanılan bir tarımsal traktörün katı modeli oluşturulmuş ve aerodinamik incelemesi yapılmıştır. Bu amaçla traktörde; logaritmik burun, geleneksel burun ve balina burun olmak üzere 3 farklı burun geometrisi belirlenmiştir. Bu geometrilerin 5o'den 20o'ye kadar 5o'lik artışlarla 4 farklı kabin ön cam eğim açısına sahip modelleri oluşturulmuştur. Daha sonra oluşturulan bu farklı traktör geometrilerinin 1:13 ölçekli modelleri üretilmiştir. Böylece traktörde farklı burun şekillerinin ve ön cam geometrilerinin aerodinamik açıdan incelenmesi hedeflenmiştir. Rüzgâr tünelinde yapılan deneysel çalışmada 13 farklı traktör modeli kullanılmıştır. Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği (HAD) kullanılarak, temel modelin tam boyuttaki basınç dağılımı incelenmiştir. Ayrıca ölçekli temel traktör modelinin deneysel ve sayısal sonuçları karşılaştırılarak, doğrulama yapılmıştır. Aerodinamik direnç katsayısı (CD), incelemede kullanılan traktör modelleri için yaklaşık 0.72 olarak bulunmuştur. Rüzgâr tünelinde yapılan deneysel çalışmaların sonuçları değerlendirildiğinde CD katsayısı, burun tipi ve ön cam eğim açısına bağlı olarak %1-3 arasında değiştiği tespit edilmiştir. En düşük aerodinamik direnç, logaritmik burunlu ve 10o ön cam eğim açısına sahip traktör modelinde elde edilmiştir. Temel traktör modelinde kullanılan kabin, platformlu traktöre göre ön izdüşüm alanını %30.02 artırmaktadır. Ön izdüşüm alanındaki bu artışa karşılık; aerodinamik direnç kuvvetini düşük hızda %6, orta ve yüksek hızda %3 artırırken, CD katsayısında %21.08'lik azalmaya neden olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Farklı olgunlaşma düzeyindeki mısır atığı kompostunun toprak kalite özellikleri ile bitki gelişimine etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Koçkesen, Raziye; Şeker, Cevdet
    Toprağa ilave edilecek organik materyaller toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik özeliklerini iyileştirerek bir taraftan toprak bozulmasına karşı dirençlini artırırken, aynı zamanda verimlilik güçlerini de iyileştirmektedir. Bu etki kullanılacak organik materyalim bileşimine ve olgunlaşma düzeyine bağlı olarak önemli değişkenlikler gösterebilmektedir. Planlanan bu çalışmada; farklı olgunlaşma seviyesine sahip mısır anızı kompostunun Konya-Çumra bölgesinden alınan, düşük agregat stabilitesine sahip bir toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri üzerindeki iyileştirici etkisi araştırılmıştır. Bu kapsamda dört farklı olgunlaşma seviyesindeki mısır anızı kompostu ve öğütülmüş mısır anızının ağırlık esasına göre %0, %0.5, %1, %2 dozlarının uygulandığı inkübasyon ve saksı denemesi yürütülmüştür. İnkübasyon denemesinde her bir saksıya tarla kapasitesinin %80'i ağırlık esasına göre su ilave edilerek laboratuvar şartlarında 120 gün süre ile inkübasyona bırakılmıştır. İnkübasyon sonrası saksılara mısır ekimi yapılarak 60 gün boyunca mısır bitkisi gelişimi incelenmiştir. İnkübasyona bırakılan deneme topraklarından 30., 60., 90. ve 120. gün alt örnek alınmıştır. İnkübasyon çalışmasında yapılan uygulamaların toprağın fizikseli kimyasal ve biyolojik özelliklerine, saksı denemesinde ise mısır bitkisinin gelişim özelliklerine etkileri belirlenmiştir. Buna göre; topraklara ilave edilen organik materyallerin toprak fiziksel özelliklerinden Agregat Stabilitesi (AS) ve Ortalama Ağırlıklı Çap (OAÇ) üzerine etkileri daha etkili olmuştur. Agregat Stabilitesi değeri kontrolde %13.50 iken KO452 uygulaması ile %22.74 oranında bir artış sağlamış ve %16.57 değeri ölçülmüştür. Ortalama Ağırlıklı Çap değeri ise A2 uygulaması ile kontrole göre %66.67 oranında bir artış sağlamış ve 0.08 mm çıkmıştır. Tarla Kapasitesi (TK) ve Solma Noktası (SN) değerleri de uygulamalar ve dozlardan etkilenmiş, olumlu yönde gelişim göstermiştir. Toprak kimyasal özellikleri de uygulamalar ile farklılık göstermiş en dikkat çekici sonuçları ise Organik Karbon (OC) içeriğinde artışlar görülürmüştür. KO602 uygulaması ile OC kontrole göre %293.55 oranında artış sağlamış ve %1.22 seviyelerine ulaşmıştır. Kompost ve anız uygulamaları ile mineral azot formları 30-60-90-120 günlük inkübasyon dönemleri boyunca sürekli değişkenlik göstermiş bu da azotun topraktaki döngüsel hareketliliği ile açıklanmıştır. Fosfor (P) içeriği kompost uygulamaları ile farklılık göstermiş en önemli artışları ise %2 dozları ile sağlamıştır. Toprak biyolojik özelliklerinden olan Aktif Karbon (AC), Toprak Solunumu (TS) ve Potansiyel Mineralize Olabilir Azot (PMN) içerikleri de kompost ve anız uygulamaları ile önemli seviyelerde artış göstermiştir. Saksı denemesinde mısır bitkisinin biyokütle özellikleri ile Ca ve N içeriği ve üzerinde KO602 uygulaması daha etkili olurken, K, P, Zn ve Mn içeriği üzerinde A2 uygulaması daha etkili olmuştur. Sonuç olarak topraklara ilave edilen kompost ve anız uygulamaları toprakların kalite özellikleri üzerine olumlu yönde etki sağlamış, ancak mısır anızının doğrudan kullanımında bitki gelişiminde gözlemlenen gerilemeler ve anızın yapısında bulunan bazı bileşenler sebebi ile doğrudan kullanımından ziyade kompostlanarak kullanılmasının daha etkili olduğu değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    Pridinyum bağlı p-tert-bütil-kaliks[4]aren nanofiberlerinin boyar madde ekstraksiyonunda kullanılması
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Duran, Merve Aydın; Ertul, Şeref
    Kaliksaren halka şeklinde kafes benzeri bir yapıya sahiptir ve türevleri süresiz olarak üretilebildiği için çeşitli alanlarda kullanılabilir. İyon seçici elektrotların hazırlanmasında, kolon dolgularında, sensörlerde, kiral ve akiral katalizörlerde, enzim mimiklerde, membran çalışmalarında ve iyonik molekül taşıyıcılarının hazırlanmasında manyetik Fe3O4 nanoparçacıklarının immobilizasyonu ile yeni fiziksel özellikler kazandırılmış nanoliflerin oluşumu olarak kullanılırlar. Nanoliflerin en önemli avantajlarından biri, moleküllerin farklı alanlara (membran, destek yüzeyi) uygulanmasına izin veren artan yüzey alanıdır. Yüksek moleküler ağırlıklı yapılardan elde edilen liflerin çapı mikrondan nanometreye düşürüldüğünden çeşitli özellikler ortaya çıkar. Bunlar, yüksek yüzey-hacim oranlarını, iyileştirilmiş yüzey özelliklerini ve bilinen herhangi bir malzeme biçiminden daha üstün mekanik performansı içerir. Bu özellikler, nanolifleri birçok önemli uygulama alanı için ideal adaylar haline getirmektedir. Bu projede, p-tert-bütil-kaliks[4]aren-piridindiamid türevlerini ideal bir reaksiyon ortamında seçici olarak sentezlendi ve bu p-tert-bütil-kaliks[4]aren-Formlu nanolifleri piridindiamid türevlerinden elektroeğirme yoluyla elde edildi. Elde edilen bu makrosikllerin yapıları, spektroskopik teknikler (FTIR ve 1H-NMR) kullanılarak aydınlatıldı. Sentezlenen p-tert-bütil kaliks[4]arenepiridindiamid türevi nanolifler elektroeğirme yöntemi ile hazırlandı ve elde edilen nanolif yapıları SEM ve TEM analizi ile karakterize edildi. p-tert– bütil kaliks[4]aren pridindiamid nanofiberlerinin üretilmesiyle nanoteknolojide önemli yere sahip nanofiberlerin fiziksel avantajları kazandırıldı ve sulu çözeltielerdeki Boyar maddelerin (anyonik ve katyonik) giderilmesinde absorban olarak kullanıldı.
  • Öğe
    Metasezgisel algoritmalar ve derin öğrenme kullanılarak çok kaynaklı görüntü füzyonu
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Abas, Asan İhsan; Baykan, Nurdan
    Yapay zekâ ve teknolojinin gelişimiyle birlikte günümüzde askeri, tıp, uzaktan algılama, yeraltı kaynakların bulunması, hedef izleme, mikroskobik görüntüleme ve güvenlik uygulamaları gibi farklı alanlarda net ve daha detaylı görüntülere ihtiyaç duyulmaktadır. Ancak bazen tek bir sensörden gelen görüntüler analiz için yeterli değildir ve görüntülerdeki özelliklerin tespit edilmesi mümkün olamamaktadır. Bu nedenle aynı anda farklı sensörlerden alınan ve farklı özellikteki görüntülerin birlikte kullanılması gerekmektedir. Bu amaçla, görüntü füzyonu (birleştirme) büyük bir önem kazanmaktadır. Görüntü füzyon işlemi sonunda elde edilen görüntünün daha anlamlı ve net bilgiler içermesi amaçlanmaktadır. Başarılı bir görüntü füzyon yönteminden beklenen özellikler, kaynak görüntülerin en baskın ve ayırt edici bilgilerini koruması ve füzyon işlemlerinde meydana gelebilen hatalardan ve bozulmalardan etkilenmemesidir. Bu tez çalışmasında metasezgisel algoritmalar ve derin öğrenme algoritmaları ile Çok Ölçekli Dönüşüm (ÇÖD) yöntemleri hibrit kullanılarak yeni füzyon yöntemleri önerilmiştir. Hibrit yöntemlerin geliştirilmesinde literatürde en çok kullanılan çok ölçekli Laplasyan Piramit (LP), Curvelet (CvT) ve Alt-Örneklenmemiş Shearlet Dönüşümü frekans uzayı yöntemleri kullanılmıştır. Metasezgisel algoritmalara dayalı hibrit görüntü füzyon yöntemi için Parçacık Sürü Optimizasyonu (PSO) veya Yarasa Algoritması (YA) ile frekans uzayındaki füzyon işlemindeki optimal en iyi katsayı değerleri seçilmiş ve daha sonra bu değerler düşük frekans katsayıları ile iki görüntüyü birleştirmek için kullanılmıştır. Derin öğrenme algoritmasına dayalı görüntü füzyonu için de, ÇÖD yöntemleri ile Siyam Evrişimsel Sinir Ağı'nı (SESA) birleştiren bir hibrit yöntem önerilmiştir. Önerilen yöntemde çok ölçekli dönüşümde kullanılan ağırlık haritasını elde etmek için Evrişimsel sinir ağına (ESA) dayalı yeni bir görüntü birleştirme algoritması önerilmiştir. Daha sonra bu ağırlık haritası görüntü füzyonu için kullanılmıştır. Tez kapsamında önerilen hibrit yöntemlerin hepsi uzaktan algılama, çok odaklı ve tıbbi görüntü veri seti olmak üzere üç ayrı veri setinde test edilmiştir. Tıbbi görüntülerde spektral (Pozitron Emisyon Tomografisi-PET) ve anatomik (Manyetik Rezonans-MR) detayları kaybetmeden tek bir birleşik görüntü için en iyi görsel ve yüksek detaylara sahip füzyon görüntüsü elde edilmeye çalışılmıştır. Uzaktan algılama görüntülerinde ise yüksek çözünürlüklü Pankromatik (PAN) görüntünün uzamsal bilgilerinin MultiSpektral (MS) görüntüye aktarılması sağlanmış ve düşük çözünürlüklü MS görüntüden gelen renk bilgilerinin korunması amaçlanmıştır. Çok odaklı görüntülerde ise, iki görüntüden (Odak1 ve Odak2) gelen önemli bilgilerin tek bir görüntüde birleştirilerek birden fazla odaklanmış nesne elde edilmesi amaçlanmıştır. Tez çalışmasında önerilen yöntemler ile elde edilen füzyon görüntüye maksimum oranda anlamlı bilginin kaynak görüntülerden taşınması sağlanarak füzyon görüntüsünün kalitesi arttırılmış ve literatüre göre daha iyi sonuçlar elde edilmiştir. Karşılaştırma için Korelasyon Katsayısı (KK), Ortalama Karesel Hatanın Karekökü (OKHK), Entropi, Yapısal Benzerlik İndeksi (YBİ), Gürültü Oranı (GO), Objektif Kenar Tabanlı Ölçü (OKTÖ), Füzyon Faktör (FF), Standart Sapma (SS) ve Peilla ölçütleri kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar ÇÖD yöntemleri ile hem metasezgisel algoritmalar hem de ESA tabanlı önerilen hibrit füzyon yöntemlerinin yüksek başarı verdiğini ve farklı özelliklerdeki görüntülerde kullanılabileceğini göstermiştir.
  • Öğe
    Hasat sonrası melatonin ve kitosan uygulamalarının albion çilek çeşidinde kalite özellikleri üzerine etkileri
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Yaman, Sümeyye; Sabır, Ferhan Küçükbasmacı
    Çilek, klimakterik olmayan ve hasat sonrası zararlanmalara ve patojenlere oldukça hassas bir meyvedir. Meyve etinin yumuşak dokulu olması hasat sonrası kayıpların artmasına sebep olmaktadır. Yaş meyve ve sebzeler hasat edildikten sonra kolay bozulmaktadır. Bu nedenle en kısa sürede pazarlanmalı veya depolanmalıdır. Soğukta muhafaza yöntemi ürünün raf ömrünü uzatmak ve kalitesini korumak için kullanılan yöntemlerden birisidir. Hasat sonrası ve depolama süresince meyve ve sebzelerde farklı yenilebilir film kaplı uygulamalar kullanılmaktadır. Melatonin hayvanlarda epifiz bezi tarafından salgılanan bir hormondur. Melatonin meyvelerde hasat sonrası uygulandığında, yaşlanmayı geciktirmekte ve hasat sonrası raf ömrümü uzatmaktadır. Kitosan yengeç, karides, ıstakoz gibi kabuklu deniz ürünlerinin dış iskeletlerinde, küf ve maya gibi mikroorganizmaların hücre duvarlarında doğal olarak bulunan kitinin enzimatik hidroliziyle elde edilen doğal bir bileşiktir. Kitosan, meyvelerde meyve sertliğinin korunması ve solunum hızının azalmasıyla kalitelerinin korunmasını sağlamaktadır. Bu çalışmada kitosan ve melatonin çözeltileri uygulanan 'Albion' çilek çeşidinde soğukta depolama boyunca tespit edilen kalite parametreleri incelenmiştir. Hasat edilen meyveler Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümüne ait laboratuvara getirilmiştir. Zararlanmış meyveler ayrılarak, büyüklük ve renk bakımından seçilmiş ve numaralandırma işleminden sonra depolanmak üzere 4 gruba ayrılmıştır. 1. grup meyvelere hiçbir uygulama yapılmadan depolanmıştır. 2. grup meyvelere kitosan uygulaması, 3. grup meyvelere melatonin uygulaması ve 4. grup meyvelere kitosan+melatonin uygulamaları yapılarak soğukta muhafaza edilmiştir. Uygulama yapılan ve kontrol grubu meyveler soğuk hava deposunda 4 °C'de ve %90-95 oransal nemde 15 gün süreyle muhafaza edilmiştir. Bu meyvelerden 4 gün aralıklar ile örnekler alınarak kalite incelemeleri yapılmıştır. Meyvelerde muhafaza süresince kalite analizleri (ağırlık kaybı, meyve rengi, meyve eti sertliği, suda çözünebilir kuru madde miktarı, titre edilebilir asit miktarı, poligalaktronaz enzim aktivitesi, toplam fenolik madde miktarı, toplam antioksidan aktivite miktarı, askorbik asit miktarı ve görsel kalite) gerçekleştirilmiştir. Yapılan analizler sonucunda, melatonin ve kitosan uygulamalarının kontrol grubu meyvelerine göre meyve kalitesini korumada ve raf ömrünü uzatmada etkili olduğu belirlenmiştir. Ağırlık kaybını azaltmada, meyve eti sertliğini, enzim aktivitesini, toplam fenolik madde miktarını ve toplam antioksidan aktivite korumada kitosan+melatonin uygulamasının daha etkili olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Arşimedyen kapulaları kullanılarak yeni iki değişkenli bir istatistiksel dağılımın elde edilmesi
    (Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2023) Şahin, Rahime Nur; Saraçoğlu, Buğra
    Son yıllarda, kapulalar kullanılarak iki değişkenli yeni istatistiksel dağılımların elde edilmesi ile ilgili çalışmalar artmaktadır. 1959 yılında Abe Sklar tarafından tanıtılan kapulalar, tek boyutlu marjinalleri (0,1) aralığında düzgün dağılın olan çok değişkenli dağılım fonksiyonlarıdır. Ayrıca, kapulalar, değişkenler arasındaki bağımlılık yapısını da ortaya koymaya olanak sağlayan fonksiyonlardır. Literatürde Arşimedyan, Fairlie-Gumbel-Morgenstern, Gauss gibi çeşitli kapula aileleri bulunmaktadır. Bu aileler kullanılarak güncel hayatta karşılaşılan çeşitli iki değişkenli veri setlerinin analizi için mevcut dağılımlardan daha esnek yeni istatistiksel dağılımlar elde edilebilir. Bu dağılımların bilinmeyen parametreleri için istatistiksel sonuç çıkarımın yapılması gerçek verilerin modellenmesinde oldukça önemlidir. Bu çalışmada, tez çalışması için ihtiyaç duyulan genel tanımlar verildikten sonra modifiyeli unit üstel dağılım adında yeni dağılım tanıtılmıştır. Dağılıma ilişkin bazı dağılımsal özellikler; yaşam fonksiyonu, hazard fonksiyonu ve kuantil fonksiyonları elde edilmiştir. Parametre tahmini için en çok olabilirlik, bayes, en küçük kareler, ağırlıklandırılmış en küçük kareler, Anderson-Darling ve Cramer-von Mises yöntemleri kullanılmıştır. Simülasyon çalışmasında parametre tahminlerinin yan ve hata kareler ortalaması hesaplanmıştır. Ayrıca gerçek veri uygulaması yapılarak yeni modifiyeli unit üstel dağılımının diğer dağılımlarla kıyaslanması yapılmıştır. Bu tez çalışmasının sonraki bölümlerinde Arşimedyan kapula üreticileri, fonksiyonları ve önerdiğimiz modifiyeli unit üstel dağılımı kullanarak iki değişkenli yeni dağılımlar üretilmiştir. Bu yeni dağılımlara ilişkin bazı dağılımsal özellikler; kapalı formda yaşam fonksiyonu, hazard fonksiyonu elde edilmiştir. Parametre tahmini için en çok olabilirlik ve bayes tahmin yöntemleri kullanılarak simülasyon çalışmasında parametre tahminlerinin yan ve hata kareler ortalaması hesaplanmıştır. Ayrıca yeni elde edilen iki değişkenli dağılımların gerçek verilere uygulaması yapılmıştır.