Dergi Yayın Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 20
  • Öğe
    Why is the “Mathnaw?” Called “the Shop of Oneness”? Reflections on R?m?’s Methodology
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Eshots, Yanis
    Mathnaw? should be viewed, first of all, as the fruit of an intoxicated spirit, which neither can, nor wants to become sober. Some parts of the Mathnaw? do possess certain elements of organization, but, on the whole, this is a rather loose composition with its frequent deviations and interruptions and gives a good evidence of this intoxication. What this intoxication implies is one of the questions this paper aims to answer. The first part covers that R?m?’s teaching’s all efforts are focused on perceiving the “oneness in manyness” (wahdat dar kathrat), while the “manyness in oneness” (kathrat dar wahdat) is treated rather as a misleading illusion, not worthy of (the mystic’s) consideration. Second part discusses why R?m? denied the importance of form in favour of meaning. Third part covers R?m?’s explanation on his Mathnaw?, like the Qur’?n, it has several “bottoms” (i.e., levels of understanding). In fourth part why The Mathnaw? is a shop is exemplified. Oneness of meaning, which is sold by the poet, is wrapped in the cover of the manyness of forms. Consequently, if the form is used (the veil, the metaphor), this is because of the utmost subtlety of the meaning. In this respect, the opposition “oneness – manyness” can be reduced to a more general opposition “meaning – form”.
  • Öğe
    Mevlâna Rubailerinin Türkçe Çevirileri Üzerine Bir Değerlendirme
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Tanyaş, Hamza
    Büyük mutasavvıf ve düşünür Mevlâna, vahdet-i vücud çerçevesinde ilahî aşk görüşünü ve mistik duygularını daha çok şiir şeklinde ifade etmiştir. Mevlâna’nın düz yazı ile yazılmış Fihî Mâfih, Mecalis-i Seb’a ve Mektubat isimli üç eseri yanında, Mesnevî (6 cilt ve 26.000 beyit) ile Divân-ı Kebir veya Divân-ı Şems (45.000 beyit) isimli iki büyük manzum eseri daha bulunmaktadır. Mesnevî’de tasavvuf ve vahdet-i vücud hakkındaki görüşlerini didaktik olarak, fakat coşkulu bir şekilde anlatır. Ayrıca Mesnevî’de muhatap kabul edilen halk kitlesinin kolay kavraması için konular hikâyeler ile somut şekilde işlenmiştir. Divân-ı Kebir’de ise, tasavvuf ve ilâhi aşkı kendisi için yazdığı kabul edildiğinden, daha lirik, coşkulu ve soyut bir ifade tarzı görülür. Rubailere gelince, bunlar Divân-i Kebir’in 2.000’e yakın rubaiden oluşan bir bölümüdür. Mevlâna’nın iç âlemini ve ilâhî aşk duyuşunu şiir sanatının bütün güzelliği ile bu rubailerde görmekteyiz. Doğu İslâm dünyasında olduğu gibi, Batı dünyası da Mevlâna’yı başlangıçta genellikle Mesnevi yolu ile tanımakta olup, Divân-ı Kebir ve onun bir bölümü olan rubailerin değer ve önemi ise daha sonra anlaşılmıştır. Türkiye’de 1932’den itibaren 107 rubainin düz yazı çevirisi ile başlayan bu çalışmalar, 1970’li yıllarda bütün Mevlâna rubailerinin düz yazı ile diğer önemli bir kısmının manzum çevirisi şeklinde sonuçlanmıştır. Bu makalede söz konusu çeviriler üzerine bir değerlendirme yapılmaktadır.
  • Öğe
    Devinimin Sonsuzluğunda Semâ‘
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Mutlu, Hikmet Serdar
    Batılı bilim adamı ve sanatçıların ilgiyle izlediği kültürel değerlerimizden biri olan Mevlâna’nın tasavvuf ve semâ‘ anlayışı, çalışmalarımı sürdürdüğüm Çağdaş Seramik Sanatı alanında, bu konuya yönelmemize neden olmuştur. Mevlâna’nın Allah’a duyduğu aşk ve semâ‘, sadece İslam dünyasında değil, Batı ülkelerinde de ilgiyle izlenmektedir. ‘Devinimin Sonsuzluğunda Semâ‘’ başlığını kısaca açacak olursak, ‘devinim’, dairenin sonsuz dönme hareketini; ‘semâ‘’, Hz. Mevlâna’nın Allah’a duyduğu aşkla, O’na kavuşmada kendinden geçiş halini temsil eder. Seramiğin ana malzemesi olan toprak, su ile yoğrularak şekillendirilmiş, kurutulmuş ve ateşte pişirilerek son halini almıştır tıpkı aşkla şekillenen Mevlâna’nın Şems ile pişmeden kendisi olamayacağını ‘hamdım, piştim, yandım’ sözleriyle özetlemesi gibi. Hz. Mevlâna’nın tasavvuf ve semâ‘ yorumlamaları seramiklere yüzey kabartmaları ve üç boyutlu biçimler olarak aktarılmış, mumlar ve ney’le farklı ezgilere sahip müzik eşliğinde sanatseverlere sunulmuştur.
  • Öğe
    Mesnevî’nin İlk On Sekiz Beyti ve Esedullah Han Galib’in ‘Sürme-i Bîniş’ Başlıklı Naziresi
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Türkmen, Erkan
    Mevlâna’nın Mesnevî’si daha onun sağlığında Hindistan’a ulaşmış ve Farsça resmî dili olduğu için Delhi Türk Sultanlığının en sevilen eseri olmuştur. Babur Şah’ın son evladı Zafer Şah’a kadar saray ve saray şairlerinin gözdesi olmaya devam etmiştir. Urduca’nın ünlü şairi (Urduca’nın Şekspiyarı) Esedullah Han Galib, Mesnevî’nın ilk on sekiz beytine nazire düzenleyerek kendisi de şair olan Zafer Şah’a methiye olarak sunmuştur. Nazire elli bir beyitten ibarettir. Bu makale Mevlâna’nın Hint ve Urdu edebiyatı üzerine yaptığı etkinin sadece bir damlasıdır.
  • Öğe
    Mevlâna’nın Kişisel Değişim ve Gelişime Dair Düşünceleri
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Yeniterzi, Emine
    Mevlâna, Mesnevî’de; akıl ve nefisten mürekkep insanın, “insân-ı kâmil” olma yolundaki mücadelesine yer verir. Bu mücadele insanı olgunlaştıran, olumsuz özelliklerinden arındıran, ruhen yücelterek Allah’a yaklaştıran türdendir. Ancak Mevlâna’nın engin hayat tecrübesinin ışığında verdiği bilgiler, geleneksel dinî ve tasavvufî görüş yanında; günümüzdeki insanın mutlu, huzurlu, güçlü ve başarılı olmasına yardımcı olan kişisel gelişim konusundaki tavsiyelerle de uyumludur. Makalemizde Mevlâna’nın yaklaşık sekiz yüzyıl önce insanın mükemmelliğe ulaşma yolundaki daimî gelişim ve değişimine ilişkin öğütleri ile bu gelişimin temel unsurlarına bakış açısının, çağımızın modern görüşleri ile paralelliği ele alınmaktadır.
  • Öğe
    Veled Çelebi İzbudak ve Onun Türkçülüğü
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Koçakoğlu, Bedia
    Türkçülük akımının yaygınlaştığı 19. yüzyılda, bu düşüncenin en hararetli savunucularından birisi de Veled Çelebi İzbudak olmuştur. Yazar, gerek eserleri, gerekse çeşitli kurumlarda Türk dili adına yaptığı çalışmalarıyla adından sıkça söz ettirmiş, dönemin siyasilerinden takdir toplamıştır. Makalemiz, Türkçenin gelişmesinde ve Türkçülük akımının yaygınlaşmasında büyük rol oynayan Veled Çelebi’nin hayatını, şahsiyetini, ilgi alanlarını, eserlerini ve Türkçülüğünü ele almaktadır.
  • Öğe
    Mirza Cihanşah Hakikî ve Mevlâna, Ney ve Mevlâna’nın Mezarı Hakkındaki Şiirleri
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Temizel, Ali
    Bu çalışmada, Mirza Cihanşah Hakikî’nin Türkçe-Farsça Divanı’ndan Mevlâna, Mevlâna’nın mezarı ve ney hakkında toplam altmış altı beyit şiir incelenmiş ve sunulmuştur. Giriş kısmında Mevlâna hakkında Osmanlı dönemi Anadolu Türk edebiyatı sahasında yapılan çalışmalara kısaca değinilmiştir. Mirza Cihanşah Hakikî’nin hayatından, devlet adamlığından, edebî kişiliğinden ve hüküm sürdüğü coğrafyadan bahsedilmiştir. Türkçe-Farsça Divanı’nın nüshaları ve bu divanlar üzerinde Türkiye, İran, İngiltere ve Ermenistan’da yapılan çalışmalar hakkında bilgi verilmiştir. Mirza Cihanşah Hakikî’nin Farsça Divanı’ndaki Mevlâna, Mevlâna’nın mezarı ve ney hakkındaki şiirleri, İran’da Fîrûz Refâhî Alemdârî tarafından yapılan neşirle Türkiye’de Veyis Değirmençay tarafından hazırlanan yayının karşılaştırılması yapılmıştır. Yapılan bu karşılaştırmalarda Fîrûz Refâhî Alemdârî’nin çalışması (Alemdârî, 2006: 40–45,133,152) esas alınmış ve bu kitap için “A”, Veyis Değirmençay’ın eseri (Değirmençay, 2004c: 9–12, 46, 55) için “D” işareti kullanılmıştır. Bu iki yayın arasındaki farklılıklar, dipnotta gösterilmiştir. Ayrıca, metindeki Farsça beyitlerin Türkçe tercümeleri da sunulmuştur.
  • Öğe
    Mevlâna’nın Varoluş, Tanrı ve Sureti Konusundaki Görüşleri
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Çavuşoğlu, Ali
    Semavî dinler için Tanrı ve her şeyi Tanrı’nın yaratmış olması konusu bir problem olarak ortada durmaz. Mevlâna için de bir problem değildir ve eserlerinde, akıl ve mantık çerçevesinde bu konular çözümlenmiş görünmektedir. Ancak bazı bilim adamları ve düşünürler varoluşun bir başı ve sonu olmadığı, evrenin de Tanrı tarafından yaratılmadığı görüşünü sürdürmektedirler. Edebî ve tasavvufî eserlerde Tanrı’nın sureti de ele alınan konulardandır. Mevlâna Tanrı’nın varlığının anlaşılabileceğini, fakat zâtının bilinmesinin mümkün olamayacağını söyler. Çünkü Tanrı’nın zâtının bilinmesi demek, Tanrı’nın varlığıyla çelişmektedir. Mevlâna’ya göre Tanrı’yı ve her şeyi onun yarattığını ispat etmek, Tanrı’nın yokluğunu ve her şeyi onun yaratmadığını ispat etmekten daha kolaydır. Çünkü yok olduğu söylenen bir şeyin yokluğunu ispat etmeye çalışmak kadar saçma bir şey olamaz. Aslında evrende varoluş an be an devam etmekte ve bir olgunlaşmaya doğru gitmektedir. Tam olgunlaşınca zıtlar birbirinden ayrılacak; yeni ve başka bir âleme doğum gerçekleşecektir. Mevlevilik ve Bektaşilikteki semâ’ ve semah törenleri ile Türk edebiyatındaki devriyeler yukarıdan aşağıya, sonra da aşağıdan yukarıya doğru olan bu geliş ve gidişin âşıkane hikâyesini anlatırlar. Aşağıya inme Tanrı’nın tekamül ve vuslat için mahluklarına bahşettiği büyük bir nimettir.
  • Öğe
    Franz Taeschner’in “Das Anatolische Achitum Des 13./14. Jahrhunderts Und Seine Beziehung Zu Mevlâna Celâleddin Rumi” Adlı Bildirisinin Çevirisi
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Göçer, Zehra
    Franz Taeschner bu bildirisinde, Anadolu’da Fütüvvet Teşkilatı’na bağlı olarak kurulmuş ve Anadolu Selçukluluları döneminde bu coğrafyadaki sosyal, siyasi, kültürel ve iktisadi şartların etkisiyle oluşmuş ve yaygınlaşmış bir teşkilat olan Ahiliğin kaynakları üzerinde durmuştur. Dolayısıyla, döneme ait bazı Fütüvvetnâmeleri tahlil ederek içerik olarak karşılaştırmış ve Ortaçağ’ın fikrî ve sosyal yapısına göre ait oldukları çevreleri belirlemiştir. Bununla birlikte, Franz Taeschner ilk defa Ahilerin Mevlâna ve onun çevresiyle olan münasebetlerinde birlik içinde olmadıklarına da burada dikkat çekmiştir.
  • Öğe
    The Spread of The Mawlawiyya and The Reasons for Its Spread in The Aegean Region in The XVIth Century
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Şimşekler, Nuri
    Afyon, Kutahya, Denizli, Mugla and their surroundings, where the first Mawlawiyya culture settled with the visits of Mawl?n?, Sultan Walad and Ulu ?rif Chalabi in the XIIIth and the XIVth centuries, drew much attention after D?w?na Mahmad Chalabi, descendant of Mawl?n?, and his closest disciple Sh?hid? Dede’s travels in the XVI th century. These cities experienced their most brilliant period in the history in terms of Mawlawiyya. In the background of its political reasons, there lied the support shown to the Mawlawis and the Mawlawi Order by the Germiyanogullari, the most efficient dynasty in the region, who had kinship with the family of Mawl?n?, and by the Inanchogullari, from the dynasty of Germiyanogullari, and by the sons of S?hib Ata Fakhr al-D?n Ali, who was once the vizier of Seljuk Empire. They all supported the members of Mawlawiyya in Afyon and in its surrounding regions. Again, both physical and moral supports of shahz?dahs such as Sultan Alemsh?h, who had administrative tasks in Denizli and in its surrounding region, played an important role in this respect. Dawlat Kh?t?n was married to Sultan B?yezid and her sibling was the grandchild of Hizir Pasha and this means that they had a relation of kinship with the Ottoman Family. And the teachings of Sh?hid? and other disciples, as well as the lectures and sermons of D?w?na Mahmad Chalabi, who had also kinship with the Ottoman, as well as their explanation of the Mawlawiyya, had a great affect on the people of the region who then began to show tendency to the Mawlawiyya. And D?w?na Mahmad Chalabi’s lineage to Mawl?n? and his kinship with the politicians of the time made it possible for him to conduct himself freely as he wanted.
  • Öğe
    Mevlâna’da Aşk Estetiği
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Yakıt, İsmail
    Tabiat veya sanat eserlerinde güzel’in hangi şartlara ve kriterlere bağlı olduğu, güzel kavramının sübjektif veya objektif mi olduğu estetiğin konusudur. Ahlak disiplininde “iyi”, mantıkta “doğru” ne ise, estetikte de “güzel” kavramı odur. Estetik, felsefenin en eski disiplinlerinden biridir. Birçok İslam filozofu ve mutasavvıfı konuyu kendi sistemleri açısından incelemiştir. Mevlâna’nın estetik anlayışı, bir aşk estetiğidir. Mutlak güzelliğin tecellisinden hareketle yine mutlak olana yani ilahî ve ebedî olana yükselmek gerektiği fikri onda esastır. Bu görüşüyle sufî ekolle, bedii zevkle kemalatı elde etmede meşşai ekolle, varlığın ontolojik temeline aşk ve güzelliği yerleştirmekle işrakî ekolle hem fikirdir. Kısaca Mevlâna’nın aşk estetiği, Türk-İslam estetiğinin önemli bir köşe taşı olduğu kadar, aynı zamanda çağdaş estetikçilere de örnek olacak niteliktedir.
  • Öğe
    İsmail Hakkı Bursevî’nin Rûhü’l-Mesnevî’sinde Geçen Hadisler Üzerine Bir Değerlendirme
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Güleç, İsmail
    İsmail Hakkı Bursevî (1652–1725), devrinin önemli mutasavvıflarından olduğu gibi aynı zamanda yaklaşık yüz otuzu aşkın eseriyle, öldükten sonra da etkisini sürdürmüş velut bir müelliftir. Onun önemli eserleri arasında sayılan Rûhü’l-Mesnevî, Mevlâna’nın meşhur Mesnevî’sinin birinci cildinin ilk 748 beytine yapılmış şerhtir. Bursevî, Mesnevî’yi şerh ederken, diğer eserlerinde de olduğu gibi hadislerden çokça istifade etmiştir. Mutasavvıfların kullandığı hadisler tarih boyunca tartışma konusu olmuş, hadis âlimlerinin bir kısmı tarafından şiddetle tenkit edilmiştir. Eserlerinde sufîlerin rağbet ve itibar ettiği hadisleri kullanmaktan çekinmeyen Bursevî de bu tenkitlerden nasibini almıştır. Bu yazıda, onun hadis eğitimi ve şerh esnasında kullandığı hadisler, kaynaklarıyla birlikte sıralanarak, araştırmacıların istifadelerine sunulmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    Şiirin Dayanılmaz Davetine Katılmak: (Rückert’in Mevlâna’yı Anlama Tarzı Üzerine Bir Yorumlama)
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Akay, Hasan; Öztürk, İlyas
    Friedrich Rückert (1788–1866) şair, Doğu bilimci, filolog ve bir Alman düşünürüdür. Ünlü Osmanlı tarihçisi Hammer-Purgstall (1774–1856)’den Arapça, Farsça ve Türkçe öğrendikten sonra Doğu edebiyatı ile ilgilenmiş ve Doğu’nun klasik şairlerinden (Sadi, Hafız, Cami, Mevlâna) doğrudan veya dolaylı çeviriler yapmış, böylece, Doğu’nun düşünce ve mistik dünyasını Alman edebiyatına tanıtmaya çalışmıştır. Bununla da kalmayarak, Hint, Çin ve Uzak Doğu edebiyatlarına da uzanan Rückert, ilgisini daha çok Mevlâna Celâleddin’e yöneltmiştir. Bu bakımdan, onun Mevlâna Celâleddin’e olan ilgisi, diğerlerinden çok daha farklı ve anlamlıdır. Onu Alman/Batı dünyasına tanıtmak amacıyla Divan’ından ve Mesnevî’sinden çeviriler yapmış, ömrünü bu aktarım faaliyetiyle anlamlandırmıştır. Bu makalemizde, onun çalışmaları arasında Mevlâna’ya atıfta bulunduğu mısralarından ve şiirlerinden yaptığımız seçkileri metinler arası ilişkiler yöntemini uygulamak suretiyle irdeleyeceğiz. Çünkü Rückert’in yaptığı iş, sadece bir çeviri faaliyeti değil; fakat aynı zamanda bir karşılaştırmalı edebiyat, bir metinler arası ilişkiler araştırması çalışmasıdır. Burada öncelediğimiz husus, Rückert’in Mevlâna’yı ve onun evrensel düşüncelerini nasıl kendi diline aktardığı, nasıl alımladığı ve nasıl “Almancalaştırdığı”dır. Sonuçta, Rückert’in, hemen hemen hiçbir Doğu bilimcinin üstesinden gelemediği şeyi başardığını, Mevlâna’yı büyük bir ustalık ve büyük bir keyifle Batı dil ve kültürüne aktarma başarısı gösterdiğini tespit etmekteyiz.
  • Öğe
    Kıbrıslı Şair Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi’nin Mevlâna’ya Yazdığı Şiirler
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Batislam, Hanife Dilek
    Kıbrıslı şair, Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi 19. yüzyıl şairlerindendir. Yaşadığı yüzyıl dolayısıyla geçiş dönemi şairi olduğu için şiirlerinde hem Divan şiirine hem de Tanzimat şiirine ait özellikler bulunmaktadır. Bu makalede, Kıbrıslı şair Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi’nin şiirleri arasında bulunan Mevlâna’ya yazılmış üç şiirle bir beyit biçim, içerik, dil ve üslup bakımından ele alınarak özellikleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    Mesnevî’de Söze ve Konuşmaya Dair Konular
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Yeniterzi, Emine
    İletişimin en yaygın aracı konuşma; konuşmanın da malzemesi sözlerdir. Hem İslam ve Doğu âleminin, hem de kültürümüzün en önde gelen mistik şairi, bir söz sultanı olan Mevlâna, Mesnevî’sinde, iletişimin bu değerli malzemesinin önemine, söylemeye ve dinlemeye dair ilginç tespitlerde bulunur. Bu tespitlerini; konuşma, dinleme ve susmaya ilişkin ayet ve hadis iktibasları yanında konuşma ve sözün konu edildiği hikâyelerle örneklendirir. Ayrıca sözün kaynağı, gücü, zamanı, genişliği yanında yetersizliği, susmak, az ve çok konuşmak, hâl ve gönül dili, söyleme adabı, söyleyenin ve dinleyenin özellikleri gibi konularda çok zengin bilgiler ve görüşler sunar. Makalede bu hususlar ele alınmaktadır.
  • Öğe
    “Türk” Adı ve Mevlâna’daki Anlamları
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Çavuşoğlu, Ali
    Türk sözcüğünün tek heceli bir sözden mi yoksa iki heceli bir sözden mi geldiği konusunda kesin bir sonuca varılamamakla birlikte nereden geldiği konusundaki bilgilerimiz tarihî belgelere dayanmaktadır. Türkiye sözcüğünün de ilk zamanlar Türklerin yaşadığı coğrafyayı, daha sonraları ise özellikle Anadolu’yu ifade ettiği belgelerden anlaşılmaktadır. Bazı milletlerin adları gibi Türk adı da ırk anlamının dışında başka anlamlarda kullanılmıştır. Muhtelif metinlerden ve Mevlâna’nın eserlerinden anlaşıldığı üzere Türk sözcüğünün daha çok güçlü, güzel ve göçebe anlamlarında kullanıldığı görülmektedir. Bu anlamlar dışında Mevlâna, aşk ve anlamı da Türk sözcüğüyle ifade etmiştir. Mevlâna’nın Türk sözcüğünü söz konusu anlamlarda kullanmasında Türklerin bir ırk olarak maddi ve manevi güzel hasletlerinin etkisi olmuştur.
  • Öğe
    Gülsün Erbil’in Sanatı: Mevlâna İzleğinde Bir Sûfî Yolculuk
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Bal, Ali Asker
    Gülsün Erbil her şeyden önce bir semazen ve Mevlevidir. Erbil, uzun sanat yaşamı boyunca Mevlâna’nın sadık bir müridi olmuştur. Resim, seramik, tekstil, mozaik, yerleştirme (enstalasyon) ve video alanlarında üretim yapan çok yönlü bir sanatçıdır. Soyut kavramsal alanda yapıtlar veren sanatçının çıkış noktası mistisizmdir. Gülsün Erbil, Çağdaş Türk Sanatı’nda tasavvufa yönelik çalışan ve bu konuda akademik çalışma yapan ilk sanatçılardan biridir. Resim sanatında ‘mistik döngü’ adını verdiği tarzın yaratıcısıdır. Türkiye’de başladığı sanat yaşamını Londra ve New York’ta sürdüren Gülsün Erbil için sanat ve hayat sonunda ışığın olduğu bir iç yolculuktur. Gülsün Erbil’in tüm sanatının biricik izleği Mevlâna’dır. Mistik coşku sarmallarından oluşan pür sanatı ve yapıtlarıyla Gülsün Erbil izleyicisini kendi iç yolculuğuna çıkaran ender sanatçılardan biridir.
  • Öğe
    Modern Çağda Semâ’ın Seyirlik Gösteri Hâline Dönüştürülmesi
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Tarhan, Ahmet
    Endüstrileşme ve beraberinde getirdiği küreselleşme, lokal kültürel değerler ve zenginliklerin kapitalist üretim bandında adeta yeniden üretilerek tüketilebilir metalar hâline dönüştürülmesi anlayışını gündeme getirmiştir. Pek çok kültürel değer, adeta üretim bandında şekil alan metalar gibi yeniden inşa edilmiş, tüketim kültürü pratikleri içinde yeni kimlikler kazanmış ve kitle iletişim araçlarıyla kitle kültürü unsuru olarak sunulmuştur. Özellikle tüm dünyaya evrensel öğretileri ile ışık tutan Mevlâna ve semâ’ gösterileri de kapitalist üretim ilişkileri içerisinde değişime, dönüşüme uğratılarak adeta tüketilebilir standardize edilmiş ürünlere dönüştürülmüştür. Özellikle 2007 yılının Dünya Mevlâna Yılı olması ve Kasım 2005 yılında UNESCO tarafından Mevlâna ve semâ’ gösterilerinin kültürel miras olarak koruma altına alınmasına karşın hâlâ bazı eksiklikler ve uygulama eksiklikleri sürmektedir. Çalışmayla kültürel değerlerin popülerleşerek metalaştırıldığı konusunun Mevlâna ve semâ’ gösterilerine nasıl yansıdığı, hangi süreçlerden geçerek günümüz kültürünün bir unsuru ya da pazarın bir metası hâline dönüştüğü konusu ele alınmıştır. Bu çalışmayla, unutulmaya yüz tutan evrensel değerlerin tüm insanlığa aktarımında bir elçi görevi gören semâ’ gösterilerinin sahip olduğu kendi öz niteliklerinin korunması yönünde bir anlayışın kazandırılması ve bir farkındalığın sağlanması amaçlanmaktadır.
  • Öğe
    Mevlâna’nın Mesnevî’sinde Avcı Metaforu
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Ögke, Ahmet
    Fiziksel dünyanın ötesinde metafizik bir âlemi ve insanın zahirinden çok iç dünyasını (manevi / ruhi yapısını) kendine temel konu edinen tasavvuf düşüncesi ve edebiyatı alanında, soyut manaları ifade etmek için metaforik anlatım biçimine sıkça başvurulduğu görülmektedir. Bu bağlamda tasavvuf düşüncesinde “avcı” metaforu, genellikle “nefs, ruh, akıl, arif, âşık” gibi manaları ifade etmek üzere kullanılmıştır. Biz bu çalışmamızda, “Acaba Mevlâna, Mesnevî’sinde “avcı” metaforunu hangi anlamlarda kullanmıştır?” temel sorusunun cevaplarını aramaktayız. Bu yönüyle çalışmamız, Mevlâna’nın kullandığı dilin inceliklerinin daha iyi anlaşılabilmesi noktasında katkı sağlamayı hedeflemektedir.
  • Öğe
    R. A. Nicholson’un Mesnevî Neşri ve Yeni Mesnevî Neşirleri
    (Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007) Karaismailoğlu, Adnan
    Reynold A. Nicholson’nun 1925 yılında yayınlamaya başladığı Mesnevî neşri bugüne kadar defalarca basılmıştır. Ancak bunların birçoğunda ilk baskının cilt sonlarında bulunan düzeltme ve ek bölümleri yer almamaktadır. Dolayısıyla Nicholson metni diye bilinen özellikle Doğu’daki Mesnevî baskılarının çoğunluğu bu eksikliği hep taşımaktadır. Mesnevî metinlerinde özellikle ilk iki beyitte önemli farklılıklar bulunmaktadır. Farklılıklar bazı yazma nüshalara ve Nicholson metninin ilk hâline dayanan baskılardan kaynaklanmaktadır. Günümüzde artık Mesnevî ile ilgili her türlü çalışma Konya Mevlâna Müzesi 51 nolu Mesnevî yazmasına veya onun baskılarına dayalı olmalıdır. Başta R. A. Nicholson ve Abdülbâki Gölpınarlı olmak üzere bilim çevreleri anılan yazmayı, Mesnevî’nin en muteber yazması kabul etmektedir. Son yıllarda bu yazmaya dayalı çeşitli Mesnevî baskıları yapılmıştır.